MUVÂREBE

(المواربة)

Bir ifadesi yüzünden tepkilere mâruz kalan şair veya edibin, sözünde yaptığı bir değişiklikle tepkiyi ortadan kaldırması anlamında edebî sanat.

Sözlükte “akıllı ve zeki olmak” anlamındaki ireb (erâbe) kökünden türeyen muvârebe “birine karşı akıllı ve kurnaz davranmak” demektir. Kelimenin aslı muârebe iken hemzenin “vâv”a dönüşmesiyle muvârebe şeklini almıştır. Muvârebenin “muhtaç olmak” mânasındaki ereb veya “bozulmak” anlamındaki verb (vereb) kökünden türediği de ileri sürülmüştür (Lisânü’l-ǾArab, “erb”, “vrb” md.leri). Muvârebe bir ifadesinden dolayı tepkiye, cezaya veya tehlikeye mâruz kalan bir sözün sahibinin hareke, nokta, harf, kelime veya i‘rab değişikliği yapması, kelime eklemesi yahut çıkarması ile gerçekleşir ve bu değişiklikle ifadedeki sakıncalı durum ortadan kalkar. Değişiklik sözün bünyesinde gerçekleştirilirse “muttasıl muvârebe” adını alır. İfadenin dışında hoşa giden esprili söz, nükte, güldüren bir fıkra veya güçlü bir kanıt yoluyla gerçekleşen şekle de “munfasıl muvârebe” denilir. Tesbit edilebildiği kadarıyla konuyu muvârebe adıyla ilk ele alan âlim Hatîb et-Tebrîzî’dir (el-Vâfî, s. 300-303). Muvârebe daha sonra edebiyat, belâgat ve bedîiyyât eserlerine ilâve edilen bazı örnekler dışında aynen devam etmiştir.

Hâricî şairi İtbân el-Harûrî’nin, Şebîbiyye fırkası lideri Şebîb b. Yezîd eş-Şeybânî’yi halife (emîrü’l-mü’minîn) olarak niteleyen şu cümlesi tahrîf (hareke veya i‘rab değişikliği) muvârebesinin bilinen en güzel örneklerinden biridir: “Sizde Mervân ve oğlu ile Amr, Hâşim ve Habîb varsa bizde de Husayn, Butayn, Ka‘neb ve bir de emîrü’l-mü’minîn Şebîb vardır.” Bundan haberdar olan Emevî Halifesi Hişâm b. Abdülmelik’in şairi huzuruna çağırtarak “ومنّا أميرَ المؤمنين شبيب” (Bizden de emîrü’l-mü’minîn Şebîb var) sözünü sen mi söyledin?” diye sorunca, “Hayır efendim, ben, “ومنّا أميرَ المؤمنين شبيب” (Ey emîre’l-mü’minîn, bizden de Şebîb var) demiştim” cevabını vermiş ve halifenin hışmından kurtulmuştur. İtbân “emîrü” kelimesinin harekesini fetha (emîre) yapmak suretiyle onu muhatap konumuna çevirmiş ve hilâfeti Hişâm’a nisbet edilmiş bir şekle getirmiştir (a.g.e., s. 300-303; İbn Ebü’l-İsba‘, Taĥrîrü’t-Taĥbîr, s. 249-250). Yûsuf sûresinde anlatıldığı üzere (12/70-80) Hz. Yûsuf hırsızlık yaptığı iddiasıyla öz kardeşi Bünyâmin’i alıkoymuş, üvey kardeşleriyle birlikte geri dönmesine izin vermemişti. Kardeşlerin en büyüğü diğerlerine, babalarının Bünyâmin’i koruyacaklarına dair kendilerinden aldığı sözü hatırlatarak bu durumda Ya‘kūb’un huzuruna çıkamayacağını söylemiş ve onlardan geri dönüp babalarına oğlunun hırsızlık yaptığını bildirmelerini istemişti. İbn Abbas’tan nakledilen bir rivayete dayanan bazı âlimler, hem gerçeğe uygun bir ifade hem de Hz. Ya‘kūb’u ikinci bir üzüntüden kurtaracak bir muvârebe olarak âyetteki “إنّ ابنك سرَق” (Oğlun hırsızlık yaptı) ifadesini “إنّ ابنك سُرِّقَ” (Oğluna hırsızlık isnat edildi) şeklinde okumayı tercih etmişlerdir (İbn Ebü’l-İsba‘, BedîǾu’l-Ķurǿân, s. 94-95).

Şair Ebü’l-Mikdâd el-Hüzelî’nin bir yergisinde Ca‘fer b. Süleyman el-Hâşimî için kullandığı “ابن الزانية” ifadesi tashîf (harf, nokta değişikliği) muvârebesinin güzel örneklerindendir. Ca‘fer tarafından huzura çağrılan şair şiirin kendisine ait olduğunu, fakat yanlış okunduğunu, doğrusunun “ابن الراثية” (ölülerine ağıt söyleyen kadının oğlu) şeklinde olacağını söylemiştir (Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî, s. 64). Bedîiyye nâzımlarının bu sanatla ilgili beyitlerinde de tashîf muvârebesi hâkimdir (İbn Hicce, s. 112-113; Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî, s. 63-65).

Kaynaklarda hazif muvârebesi için daha çok Ebû Nüvâs’ın bir beyti örnek olarak gösterilir. Hârûnürreşîd’in çok sevdiği, çeşitli takılarla süslü siyahî câriye Hâlisa’nın yanında bulunduğu bir sırada Ebû Nüvâs huzura girmiş, halifeyi güzel beyitlerle övmesine rağmen umduğu ilgiyi göremeyince huzurdan çıkarken kapının üzerine şu beyti yazmıştı; “بقد ضاع شعري على بابكم /كما ضاع حليٌ على خالصة” (Şiirim kapınızda zayi oldu, takılar Hâlisa’nın üzerinde zayi olduğu gibi). Beyitten haberdar edilen halife Ebû Nüvâs’ı huzuruna çağırtmış, şair kapıdan girerken “ضاع” (zayi oldu) fiilinin son harfinin alt uzantısını silerek (hazif) kelimeyi “ضاء” (parladı) haline getirmek suretiyle tehlikeyi savdığı gibi ayrıca 1000 dirhemle ödüllendirilmiştir (Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî, s. 64).

Kaynaklarda kelime değişikliği müvârebesine örnek olarak şair Nusayb b. Rebâh’ın şu beyti zikredilir: “أهيم بدعد ما حييت فإن أمت /فواكمدي من ذا يهيم بها بعدي” (Da‘d’ı yaşadığım sürece tutkuyla seveceğim, ölürsem vah vah, benden sonra onu kim sever?). Zamanın şairlerine yönelttiği eleştirileriyle tanınan Hz. Hüseyin’in kızı Sükeyne’nin, “Bu ifadende sevgiline değil senden sonra onu sevecek kişiye üzülmüşsün” demesi üzerine şair ikinci mısraı “فواكبدي ممّن يهيم بها بعدي” (Benden sonra onu sevecek kimseden dolayı vah benim kalbim) şeklinde değiştirmiştir (Hatîb et-Tebrîzî, s. 302).

İfade değişikliği yoluyla gerçekleştirilen muvârebe örneklerinden biri şudur: Dımaşk kadısı Amr b. Ebû Bekir el-Adevî’nin Me’mûn’a hitaben söylediği, “Jurnalcilerin benim hakkımda sana taşıdığı haberler doğru ise İslâm’dan uzak olayım” şeklindeki dizesini duyan Me’mûn, İslâm’dan uzak olmayı isteme dışında yapacak yemini bulunmayan bir kadının görevinde kalmasının uygun olmayacağını söyleyerek onu vazifesinden azletmiş, bunun üzerine kadı “برئت من الاسلام”


(İslâm’dan uzak olayım) ifadesini “حرمت مناي منك” (Senden umduğum bütün beklentilerimden mahrum olayım) şekline çevirerek görevine dönmüştür (a.g.e., s. 301-302).

Munfasıl muvârebeye misal olarak Emevî sarayının hıristiyan şairi Ahtal’ın Abdülmelik b. Mervân’a verdiği cevap zikredilebilir. Ahtal bir şiirinde (Dîvân, s. 161-162) kabilesi Tağlib ile Cahhâf b. Hakîm es-Sel-mî’nin kabilesi arasında çıkan, çok sayıda Tağlibli’nin öldürüldüğü Cahhâf vak‘asından söz etmişti. Şiirini Abdülmelik’e okuduğu esnada “Bu zulme ya Emevî yönetimi son verir ya da Tağlib onlarla bütün ilişkileri keserek çekip gider” anlamındaki dizesine kızan halifenin, “Hıristiyan kadının oğlu, nereye?” diye sorması üzerine şair “cehenneme” diye cevap verince halife, “Başka şekilde cevap verseydin seni öldürürdüm” demiştir (Hatîb et-Tebrîzî, s. 302-303).

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “erb”, “vrb” md.leri; Ahtal, Dîvân (nşr. Râcî el-Esmer), Beyrut 1413/1992, s. 161-162; Hatîb et-Tebrîzî, el-Vâfî fi’l-Ǿarûż ve’l-ķavâfî (nşr. Ömer Yahyâ - Fahreddin Kabâve), Dımaşk 1399/1979, s. 300-303; İbn Ebü’l-İsba‘, Taĥrîrü’t-Taĥbîr (nşr. Hifnî M. Şeref), Kahire 1383, s. 249-252; a.mlf., BedîǾu’l-Ķurǿân (nşr. Hifnî M. Şeref), Kahire 1392/1972 s. 94-95; İbn Hicce, Ħizânetü’l-edeb, Kahire 1304, s. 112-113; Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî, Nefeĥâtü’l-ezhâr, Beyrut 1404/1984, s. 63-65.

İsmail Durmuş