MÜSLİM b. KUREYŞ

(مسلم بن قريش)

Ebü’l-Mekârim Şerefüddevle Müslim b. Kureyş b. Bedrân el-Ukaylî (ö. 478/1085)

Ukaylî emîri (1061-1085).

23 Receb 432’de (29 Mart 1041) doğdu. Ukaylî Emîri Kureyş b. Bedrân’ın oğludur. Şiî olan Kureyş bölgedeki birçok emîr gibi Mısır’daki Fâtımî halifeliğine bağlıydı. Bu bağlılığı dolayısıyla Selçuklular’a tâbi olmasına rağmen Tuğrul Bey’in Bağdat seferi sırasında Fâtımî hilâfeti adına hareket eden Arslan Besâsîrî’ye katılmakta tereddüt etmemişti. Müslim babasının ölümünden sonra onun yerine geçti.

Abbâsî Halifesi Kāim-Biemrillâh, 455 (1063) yılında Tuğrul Bey’in ölümü üzerine onun adına okunan hutbeye son verdi. Ardından Şiî emîrlerini yanına çekerek Fâtımîler’e karşı yeni bir güç dengesi kurmak amacıyla Irak’ın bir kısmı Şiî olan Arap ve Kürt emîrlerini Bağdat’a davet etti. Davetliler arasında Bağdat’a gelen Müslim bu durumu nüfuzunu güçlendirmek için bir vesile olarak gördü. Selçuklu hükümet sarayını işgal edip onların bıraktığı boşluğu doldurmaya teşebbüs etti, hatta Bağdat’ı istilâ etmeyi düşündü. Ancak daha sonra vazgeçti. Müslim şehirden ayrılırken etrafı yağmalayınca diğer emîrler halifenin emriyle ona karşı savaş hazırlıklarına giriştiler. Müslim onlarla baş edemeyeceğini anlayıp özür diledi. Halife Müslim’i affetti ve bir elçi ile hil‘at göndererek elinde bulundurduğu yerlerdeki hâkimiyetini tasdik ettiğini kendisine bildirdi. Müslim böylece Fâtımî halifesinin müttefikliğinden çıkarılmış oldu.

Yeni Selçuklu sultanı Alparslan da aynı dengeleri gözeterek Hemedan’da huzuruna


çıkan Müslim’e Enbâr, Hît, Harbâ, Sinn ve Bevâzic’i iktâ etti (458/1066). Hemedan dönüşü Bağdat’a giden Müslim halifenin veziri tarafından merasimle karşılandı ve kendisine hil‘at verildi. Halifenin ve Sultan Alparslan’ın bölgedeki Fâtımî nüfuzunu kırmaya yönelik bu politikaları büyük ölçüde başarılı oldu. Müslim, Fâtımîler’e bağlılığını sürdüren ve etrafı yağmalayan Kilâboğulları (Kilâb b. Rebîa) kabilesi üzerine yürüyüp onları Rahbe’de ağır bir yenilgiye uğrattı (460/1068).

Müslim 462 (1069-70) yılında yeniden Alparslan’ın huzuruna çıkmak için geldiğinde Nizâmülmülk tarafından karşılandı. Bu sırada sultanın Hezâresb’den dul kalan kız kardeşi Safiye Hatun ile evlendi. Selçuklu hânedanıyla kurduğu akrabalık onun Irak’taki statüsünü kuvvetlendirdi. Alparslan’dan sonra tahta geçen Melikşah’a da itaat eden Müslim, Selçuklu nüfuzunu arkasına alarak topraklarını genişletmeye başladı. Sultan Melikşah tarafından Suriye Selçuklu Meliki Tutuş’un emrine verilmesine rağmen bu Uğurda onunla şiddetli bir rekabete girmekten ve hatta onun savaştığı mahallî güçlere yardım etmekten çekinmedi. 470 (1078) yılında Tutuş’un Halep’i muhasarası sırasında Arap askerlerini soydaşlarına karşı savaşmamaları hususunda tahrik ederek kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep oldu. Tutuş tarafından birkaç defa kuşatılan Halep’in idarecileri şehri kendisine teslim etmek üzere Müslim’i davet ettiler. Bu davette Müslim’in Arap oluşunun ve defalarca kuşatılan şehir halkına yaptığı erzak yardımının da etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Müslim ordusuyla şehrin önlerine geldiğinde idareciler pişman olup şehri teslim etmekten vazgeçtiler. Bunun üzerine Müslim, Halep reisi İbnü’l-Huteytî’nin oğlunu bir av partisinde yakalattı ve kendisine şehri teslim ettiği takdirde oğlunu serbest bırakacağını bildirdi. Sonunda antlaşma sağlandı ve Müslim 26 Zilhicce 472’de (18 Haziran 1080) Halep’e girdi (İbnü’l-Adîm, II, 68). Müslim, Safiye Hatun’dan doğan oğlunu İsfahan’da bulunan Melikşah’a gönderip durumu bildirdi ve şehrin gelirleri tutarınca vergi ödemek kaydıyla sultana Halep hâkimiyetini onaylatmaya muvaffak oldu (473/1080). Daha sonra Şeyzer ve Humus’u muhasara eden Müslim çevredeki birçok küçük şehir ve kaleyi ele geçirdi. Nümeyrîler’den Benî Vessâb’a ait Harran’ı aldı (474/1081-82). Aynı yıl Urfa’nın Bizanslı valisi de ona tâbiiyet arzetti (İbnü’l-Esîr, X, 122). Harran halkı 475-476 (1082-1083) yıllarında isyan ettiyse de arkasından itaat altına alındı (a.g.e., X, 127, 129-130). Müslim Philaretos Brachamios adlı bir Ermeni’ye tâbi Antakya’yı da vergiye bağlamak suretiyle sınırlarını Kuzey Suriye’den Fırat’a kadar genişletti.

Bu arada Tutuş’un Antakya havalisinde harekâtta bulunmasından endişeye kapılan Müslim, Selçuklu politikalarına ters düşmek pahasına bölgenin mahallî güçlerinden kuvvet topladı ve Fâtımî halifesine başvurarak Tutuş’a ait Dımaşk’ı muhasara etmek için yardım istedi. Müslim’in Dımaşk’ı kuşatacağını öğrenen Tutuş derhal şehre döndü. Şiddetli bir mukavemetle karşılaşan Müslim bir süre Mısır’dan gelecek yardımı bekledi. Ancak kendisine bağlı Harran’da isyan çıktığı haberi üzerine Dımaşk’tan ayrılmak zorunda kaldı (475 yılı sonu / Mayıs 1083). Harranlılar’ın şehri teslim etmek için davet ettikleri Türkmen beylerinden Çubuk’tan önce Harran’a ulaştı. Bir buçuk ay boyunca Harran’ı muhasara eden Müslim sonunda isyanı bastırmaya muvaffak oldu (Cemâziyelevvel 476 / Eylül 1083). Bu olayın ardından Ermeniler’in elinde bulunan Sümeysât’ı (Samsat) ele geçirdi.

Bu sırada Sultan Melikşah, Mervânoğulları’nın elinde bulunan Diyarbekir eyaletinin zabtına karar vererek Fahrüddevle İbn Cehîr idaresinde büyük bir orduyu bölgeye gönderdi. Bunun üzerine Mervânî Emîri Nâsırüddevle Mansûr, Müslim’den yardım talep etti. Selçuklu tehlikesinin kendisini de beklediğini düşünen Müslim hemen Nâsırüddevle’nin yardımına koştu. Ancak Selçuklu ordusunun büyüklüğü karşısında savaşmaya cesaret edemeyip Fahrüddevle İbn Cehîr ile gizlice anlaşmanın yollarını aramaya başladı. İbn Cehîr’in muhasarayı ağırdan almasına öfkelenen Türkmenler âni bir gece baskını düzenleyip Müslim’in ordusuna büyük kayıplar verdirdiler. Müslim, İbn Cehîr ile ihtilâfa düşen Artuk Bey ile yaptığı gizli anlaşma sayesinde buradan ayrılabildi (477/1084).

Müslim’in Selçuklu Devleti’ne karşı açıkça tavır almasına öfkelenen Sultan Melikşah, Ukaylîler’e ait bütün toprakları Fahrüddevle’nin oğlu Amîdüddevle’ye iktâ etti ve kalabalık bir ordunun ardından Musul’a hareket etti. Selçuklu ordusunun Musul’u ele geçirdiği sırada şehre gelen Melikşah (477/1084) burada kardeşi Tekiş’in isyan ettiği haberini aldı. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Süleyman Şah’ın da Suriye kapılarına dayandığı bu günlerde Horasan’a dönerken arkasında belirsizlikler ve çatışmalar bırakmak istemeyen Sultan Melikşah, Nizâmülmülk’ün oğlu Müeyyidülmülk’ü Müslim’e gönderip affedileceği teminatını verip huzuruna gelmesini istedi. Kıymetli hediyelerle sultanın huzuruna çıkan Müslim affedildiği gibi bütün iktâları da kendisine iade edildi (30 Receb 477 / 2 Aralık 1084). Ancak Müslim askerlerinin ihtiyacını karşılayamadı. Bu dönemde Antakya Süleyman Şah’ın eline geçti. Kuvvetlerinin bir kısmı Süleyman Şah’a katıldı. Yıllık 30.000 altın vergi aldığı Antakya’yı kaybetmenin yanında önemli ölçüde askerî güç kaybına da uğrayan Müslim, Süleyman Şah’a karşı Artuk Bey ile ittifak oluşturmaya çalıştı. Bir yandan da Antakya çevresini yağmalattı. Buna karşılık Süleyman Şah Halep bölgesine kuvvet sevketti. Müslim, gerginliğin tırmanması üzerine Süleyman Şah’ın Halep’i muhasara etme ihtimaline karşı tedbirler almaya başladı. Şehrin idaresiyle görevlendirdiği kardeşi Ali b. Kureyş ve diğer bazı görevlileri Selçuklu sultanıyla iş birliği yapabilecekleri düşüncesiyle tutuklattı. Bu arada hazırlıklarını tamamlamak için Süleyman Şah’a barış teklifinde bulundu. Bir müddet sonra Çubuk Bey’in kendisine katılmasıyla güçlenen Müslim, Antakya’yı kuşatmak için harekete geçti. Durumu öğrenen Süleyman Şah da ordusuyla yola çıkmakta gecikmedi. İki ordu Afrin çayı üzerinde Kurzâhil denilen yerde savaşa tutuştu (24 Safer 478 / 20 Haziran 1085). Savaş kızıştığında Çubuk Bey kendi soydaşı olan Süleyman Şah’ın saflarına geçti. Bu durum savaşa pek gönüllü olmayan ordunun Müslim’i terketmesine yol açtı. 400 kişilik Halep muhafız güçleriyle bir süre daha direnmeye çalışan Müslim, kendisini yakından takip eden Süleyman Şah’ın askerlerinin mızrak darbeleriyle can verdi. Cesedi Süleyman Şah tarafından Halep kapısında defnedildi. Nehr-i Îsâ’dan Menbic ve civarına, Diyârırebîa ve Diyârımudar’a, Musul ve Halep’e hâkim olan Müslim, Bizans şehirlerinden haraç alacak kadar güçlü idi. Hâkimiyetindeki topraklarda halkın refah seviyesini yükseltmeye çalışmış, bu amaçla malî sahada bazı düzenlemeler yapmıştır. Ölümünün ardından Suriye ve Irak Türk kumandanlarının hâkimiyetine geçmiştir.

Müslim, 466 (1073-74) yılında Bağdat su baskınına uğradığında meydana gelen zararların telâfisi için 1000 altın göndermiş, imar faaliyetleriyle de ilgilenmiş, Musul’un surlarını onartmış, 3 Şevval 474’te (6 Mart 1082) başlattığı onarımı altı ay içerisinde tamamlatmıştır. Edip ve şairleri himaye etmiş, onlara ihsanlarda bulunmuştur. Himayesine mazhar olan şairlerden biri de İbn Hayyûs’tur.




BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X, 33-34, 41-42, 60, 65, 69, 110-111, 116, 120-121, 122-123, 125-127, 128-130; Bündârî, Zübdetü’n-Nusra (Burslan), s. 30-31, 36, 48, 50, 72, 77, 78, 79; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirǿâtü’z-zamân (nşr. Ali Sevim), Ankara 1968, s. 197-198, 202-203, 207, 215-216, 220-221, 229-230, 234, 235-238, 242-243, 248; İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-ĥaleb, II, 58-61, 67-73, 75, 77, 78-79, 81-83, 88-89, 90-92; İbn Hallikân, Vefeyât, V, 267-269; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XVIII, 482-483; İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul 1953, bk. İndeks; Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, İstanbul 1976, s. 32, 41; a.mlf., Alp Arslan ve Zamanı, İstanbul 1972, s. 100-103, 120; Saîd ed-Dîvecî, Târîħu Mevśıl, Musul 1402/1982, s. 167-169; Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara 1983, s. 99-100, 101, 102-106, 107, 112, 113-119, 124, 127, 131-132; Ali M. Ali Ûdeh el-Gāmidî, Bilâdü’ş-Şâm, [baskı yeri yok] 1404/1984 (el-Mektebetü’l-Faysaliyye), s. 233-261; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1984, s. 73-74; Gülay Öğün Bezer, “Harput’ta Bir Türkmen Beyliği Çubukoğulları”, TTK Belleten, LXI/230 (1997), s. 71-72, 74-76, 77-79; M. Sobernheim, “Müslim b. Kureyş”, İA, VIII, 822-823.

Gülay Öğün Bezer