MURÂDÎLER

(المراديون)

XVII. yüzyılda Tunus’ta beylerbeyilik ve emîrü’l-evtânlık görevlerinde bulunan aile.

Tunus’un Koca Sinan Paşa tarafından 982’de (1574) fethinden sonra burada bir eyalet kurulmuş ve yönetim beylerbeyilere bırakılmıştı. Ancak çok geçmeden çıkan isyanlar üzerine Tunus’ta dayılar söz sahibi olmaya başlamış ve üçlü bir yönetim meydana gelmiştir. Dayılar Anadolu’dan gelen askerlerin eğitildiği, ocak adı verilen kışlaların kumandanı idi. Eyalet merkezinde ve iç bölgelerde güvenliği sağlamak, vergi toplamakla görevli olanlara ise bey deniliyordu. Bunlardan eyalet merkezi Tunus’ta vazife yapanlara Tunus mirlivâsı veya emîrü’l-evtân adı veriliyordu.

Tunus mirlivâsı Ramazan Bey’in 1022’de (1613) vefatıyla yerine önce kardeşi Receb, ardından küçükken müslüman olan kölesi Korsikalı Murad Bey tayin edildi. Murad Bey, Tunus Dayısı Yûsuf ile iş birliği yaparak eyaletin kalkınması için çalıştı. 1038’de (1629) Cezayir-Tunus sınırında kabileler arasında çıkan çatışmaları önledi ve isyanları bastırdı. Bu dönemde Tunus’a göç eden Endülüs müslümanlarının iskânıyla ilgilendi.

Murad Bey, emrindeki askerlerle birlikte her yıl ilkbaharda Cezayir sınırına, sonbaharda ise güneydoğudaki Kayrevan’dan Bilâdülcerîd’e kadar uzanan bölgeye giderek vergi topluyordu. Askerî sınıf yanında yerlilerden meydana gelen birlikleri sayesinde gücünü arttırdı ve mahallî idarecilerle iyi ilişkiler kurdu. Eyaletin yönetildiği Tunus şehrinin dışında Bardo’da yeni bir saray yaptırarak oraya yerleşti, askerî ve sivil memurları, taşrada kendisini destekleyenleri etrafına topladı. Murad Bey, Tunus’taki Osmanlı askerlerinin kumandanı durumundaki dayı üzerinde kesin bir üstünlük sağladı. Ayrıca Kayrevan’ı elinde tutan ve çevresine zarar veren Şuâbiye Arapları’nı yurtlarından çıkardı. Bu başarıları sebebiyle İstanbul’a hediyeler gönderen Murad Bey paşa rütbesiyle Tunus beylerbeyi oldu (1041/1631); yerine oğlu Hammûde Bey Tunus mirlivâlığına getirildi. Böylece Tunus yönetiminde Murâdîler dönemi başlamış oldu. İkisinin ortak


hareketiyle eyalette tam bir güvenlik sağlandı, vergiler toplandı ve kabilelerin itaati temin edildi. Murad Paşa ile Tunus dayısının 1047’de (1637) peş peşe ölmesi üzerine Cenevizli Usta Murad dayılık makamına getirildi. Onun zamanında Tunus Limanı yeniden düzenlendi, kaleler tamir edildi ve deniz ganimetleri hakkında bir kanun hazırlandı. Hammûde Bey, üç oğlundan Murad’ı merkezde kendi yerine hazırlarken Mehmed’i sahildeki Sûse, Münestîr (Manastır), Sefâkus (Sfaks) ve Cerbe beyliğine, Hasan’ı da kuzey ve kuzeybatı bölgesinin beyliğine getirdi. Tunus’ta elde ettiği nüfuz sayesinde dayıların tayininde etkili oldu. Hammûde Bey, 1069’da (1659) Tunus’un kalkınmasına ve imarına katkısı dolayısıyla beylerbeyiliğe tayin edildi. Yirmi sekiz yıllık emîrü’l-evtânlık ve iki yıllık beylerbeyilik döneminden sonra 1071’de (1661) uzlete çekilerek yönetimi oğullarına bıraktı. Onun devrinde beyler dayılardan daha üst bir konuma geçti.

Tunus Mirlivâsı Murad Bey 1076’da (1665) Fransa, Hollanda ve İngiltere ile ticaret sözleşmeleri imzaladı. Sözleşmelerin maddeleri arasında esir değişimi, Akdeniz’deki gemilerin güvenliği ve limanlarda karşılıklı ticaret yapılması gibi hususlar yer alıyordu. 1666’da Hammûde Paşa’nın ölümü üzerine beylerle Tunus dayısı arasında çıkan anlaşmazlık çatışmaya dönüştü. Murad Bey, Dayı Şâban Hoca’yı halkın desteğiyle görevinden uzaklaştırdığı gibi (Zilhicce 1082 / Nisan 1672) yeni Tunus dayısı Hacı Laz Ali ile giriştiği mücadeleyi kazanarak bütün muhaliflerini ortadan kaldırdı ve eyaletin tek hâkimi oldu (1084/1673). Daha sonra Bardo Sarayı’na yerleşip oğullarını sancak beyliklerine tayin etti. Murad Bey 1086’da (1675) vefat edince oğulları Mehmed ve Ali ile kardeşi Mehmed el-Hafsî, Tunus beylerbeyiliğini ele geçirmek için mücadeleye giriştiler. Meydana gelen olaylar ve üç yıl süren veba yüzünden çok sayıda insan hayatını kaybetti.

Sultan IV. Mehmed, devletin Tunus’taki hâkimiyetini kuvvetlendirmek için Mehmed el-Hafsî’yi bey tayin edip bir donanma ile Tunus’a gönderdiyse de bunlar halkın ve eyalet ileri gelenlerinin uyarısıyla geri döndüler (Zilkade 1087 / Ocak 1677). İki kardeş arasında Tunus beylerbeyiliği el değiştirerek on yıl daha bu şekilde devam etti. Ali Bey resmî Tunus beyi sıfatıyla görevini sürdürdü ve Tabak Mehmed’i Tunus dayılığına getirdi. Nihayet Mehmed el-Hafsî sadrazamdan Tunus beylerbeyiliğini alarak uzun süredir âtıl kalan bu makama eski itibarını kazandırmak istedi (1091/1680). Tunus Beyi Ali Bey, bir taraftan kardeşi Mehmed Bey ile uğraşırken diğer taraftan amcası ve Tunus’taki karışıklığı fırsat bilen Cezayir dayısı ile mücadele etti. Sonunda iki kardeş arasındaki anlaşmazlık giderildiyse de yeni beylerbeyinin Tunus’taki gelişmeleri İstanbul’a bildirmesi üzerine padişah adına gelen bir kapıcıbaşı yaptığı incelemeler sonunda Mehmed el-Hafsî’yi alıp İstanbul’a götürdü. Tunus’ta kısa bir süre asayiş sağlanmakla birlikte Ali Bey’in Tunus dayısı ile arası açıldı ve onu idam ettirdi (1093/1682). Yerine geçen Ahmed Çelebi kendi mevkiini güçlendirmek için iki kardeşin arasını açmaya uğraştı. Ali Bey’in vergi toplamak amacıyla eyaletin iç bölgelerine gitmesinden yararlanarak onun Tunus’a geri dönmesini engellemeye çalıştıysa da Mehmed Bey’in kendini bey ilân etmesi üzerine aralarında çatışma çıktı. Ahmed Çelebi ile baş edemeyeceğini anlayan iki kardeş Cezayir Beylerbeyi Mezemorta Hüseyin Paşa’dan yardım istedi. İbrâhim Hoca kumandasında Tunus’a gelen Cezayir ordusu şehri kuşattı (1095/1684). İki yıl süren kuşatmanın ardından Tunus dayısı yakalanarak Ali ve Mehmed beylere teslim edildi. Mezemorta Hüseyin Paşa, iki kardeşin yaptıklarından pişman olduğunu ve affedilmesini isteyen bir mektubu İstanbul’a gönderdi. Nihayet Mehmed Bey emîrü’l-evtân, Ali Bey Tunus dayısı olduysa da kardeşler arasındaki anlaşmazlık sona ermedi. Bundan büyük zarar gören Tunus halkı ayaklandı. Askerler Ali Bey’i öldürdüler (1097/1686), böylece Mehmed Bey tek başına Tunus beyi oldu. Tunus Dayısı Bektaş Hoca’nın aynı zamanda Tunus beylerbeyiliğine tayiniyle eyalette sükûnet sağlandı. 1102’de (1691) bir Cezayir ordusu Trablusgarp ile iş birliği halinde Tunus’a girdi ve Mehmed Bey’i Kâf’ta yenilgiye uğrattı. Bunu fırsat bilen Tunus dayısı, Murad Bey’in küçük oğlu Ramazan Bey’i emîrü’l-evtân yaptıysa da Mehmed Bey’in Tunus’a dönmesi üzerine kardeşi kaçmak zorunda kaldı. Tunus-Cezayir mücadelesi bir süre daha devam etti. Mehmed Bey bir ara yenilip Sahrâ tarafına çekildi, ancak daha sonra yeniden duruma hâkim oldu.

Garp ocakları arasında baş gösteren anlaşmazlıklar Dîvân-ı Hümâyun’da tartışıldı ve eyalet sorumlularından bölgeye gönderilen mübâşirin kararına uymaları istendi. Tunus’a Destarî Mehmed Paşa beylerbeyi tayin edildi. Mehmed Bey 17 Rebîülevvel 1108’de (14 Ekim 1696) vefat edince yerine kardeşi Ramazan Bey Tunus mirlivâsı oldu. Üç yıl sonra yeğeni Murad halkın desteğini alarak ayaklandı ve Ramazan Bey’i öldürüp yerine geçti (Ramazan 1110/Mart 1699).

Murâdîler ailesinin başına geçen ve III. Murad olarak bilinen bey halka zulmetti. Daha önce Tunus’a yönelik saldırıları sebebiyle Cezayirliler’den intikam almak için Fas Sultanı Mevlây İsmâil ve Trablusgarp Beyi Halil Bey’le anlaştı. 1700’de Kostantîne (Kosantine) beyinin birliklerini iki defa yendi ve şehri beş ay kuşatma altında tuttu. Sonunda Cezayir Dayısı Hacı Mustafa karşısında çok sayıda askerini kaybederek geri çekildi. Bu sırada ayaklanan Kayrevan üzerine asker gönderip şehri tahrip ettirdi. Cezayir ile yeniden savaşa hazırlandığı sırada 13 Muharrem 1114’te (9 Haziran 1702) bir iç isyan sırasında öldürüldü. Bu olayın ardından Murâdî ailesine karşı meydana gelen tepkiler sebebiyle ailenin diğer erkek çocukları da katledildi. Böylece Tunus eyaletinde seksen üç yıl emîrü’l-evtânlık makamını elinde tutan Murâdîler devri sona ermiş oldu.

Tunus’ta Murâdîler zamanında çeşitli şehirlerde cami, mescid, medrese, türbe, saray ve çarşı gibi pek çok bina inşa edildi. Hammûde Paşa kendi adıyla bilinen cami ile Tunus Burcu ve Fransız Hanı’nı yaptırdı. II. Murad Bey Hammûde Camii avlusunda bir türbe, Kābis’te Murad Bey Camii, Tunus ve Cerbe’de Murâdiye medreseleri, Mecezülbâb’da ve Kayrevan’da birer köprü, Becâ’da Hanefî camii ve medresesi inşa ettirdi. Ayrıca Bardo Sarayı’na taşındıktan sonra buraya çeşitli ilâveler yaptırdı. Mehmed el-Hafsî, Zağvân’da bir zâviye, Tunus’ta Hafsî Çarşısı; Mehmed Bey, Tunus’ta kendi adıyla bir cami, Kayrevan Bey Camii ve pek çok yerde medrese inşa ettirdi.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, Ali Emîrî - II. Mustafa, nr. 5/412, 414.B.29; nr. 21/2084 (1109.C.04); İbn Ebû Dînâr, el-Müǿnis fî aħbâri İfrîķıyye ve Tûnis, Beyrut 1993, s. 226-279; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekāyiât, 1656-1704 (haz. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 74-75, 514-515, 723, 841; Hüseyin Hoca, Zeylü Beşâǿiri ehli’l-îmân bi-fütûĥâti Âli ǾOŝmân (nşr. Tâhir el-Ma‘mûrî), Libya-Tunus, ts. (ed-Dârü’l-Arabiyye li’l-kitâb), s. 92-109; Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi, Tunus’un Devlet-i Aliyye Tarafından Fethinden Abdülmecid Zamanına Kadar Ahvâli, İÜ Ktp., Nadir Eserler, TY, nr. 6145, vr. 8a-12b; Le Baron I. de Testa, Recueil des traités de la porte ottomane avec la puissances étrangères, Paris 1864, I, 322-338, 344-349, 355-356; Mehmed Nuri - Mahmud Nâci, Trablusgarp, İstanbul 1330, s. 136-139; Aziz Samih İlter, Şimali Afrikada Türkler, İstanbul 1936, II, 137-150; Taoufik Bachrouch, Formation sociale barbarèsque et pouvoir à Tunis au XVIIe siècle, Tunis 1977, s.167-204;


Boubaker Sadok, La régence de Tunis au XVIIe siècle: Ses relations commerciales avec les ports de l’Europe méditerranéenne, Marseille et Livourne, Zaghouan 1987, s. 38-40, 53-58, 66, 78-93; K. J. Perkins, Historical Dictionary of Tunisia, London 1989, s. 60, 96-97; A. Rousseau, el-Ĥavliyyâtü’t-Tûnisiyye münźü’l-fetĥi’l-ǾArabî ĥattâ iĥtilâli Fransa li’l-Cezâǿir (M. Abdülkerîm el-Vâfî), Bingazi 1992, s. 118, 126-151; M. Hâdî eş-Şerîf, Târîħu Tûnis (trc. Muhammed eş-Şâvuş - Muhammed Acîne), Tunus 1993, s. 77-81; a.mlf., “Tunisie”, EI² (Fr.), X, 699; Néji Djelloul, Les fortifications côtières ottomanes de la régence de Tunis (XVIe-XIXe siècles), Zaghouan 1995, s. 31, 322; Ahmed Saadaoui, Tunis ville ottomane, Tunus 2001, s. 19-24, 31, 50-51, 60, 63-65, 67, 69, 74-76, 91-97, 100-117, 122, 138, 362, 379-380, 392-394; Kadir Pektaş, Tunus’ta Osmanlı Mimari Eserleri, Ankara 2002, s. 11-12, 20-71, 90-97, 118-119, 137-141, 161-165, 196-198, 200-209, 219-230, 235, 241-243, 247-260; J. Pignon, “La milice des janissaires de Tunis au temps des deys (1590-1650)”, Revue internationale d’histoire militaire, sy. 18, Paris 1956, s. 301-325; R. Brunschvig, “Justice religieuse et justice laïque dans la Tunisie des deys et des beys, jusqu’au milieu du XIXe siècle”, St.I, XXIII (1965), s. 27-70; a.mlf., “Tunus”, İA, XII/2, s. 76-77; Mehmet Maksudoğlu, “Tunus’ta Hâkimiyetin Dayılardan Beylere Geçişi”, AÜİFD, XV (1967), s. 173-186; a.mlf., “Bey”, DİA, VI, 12-13; H. Djait, “Influences ottomanes sur les institutions, la civilisation et la culture tunisiennes du XVIe au XIXe siècle”, RHM, sy. 6 (1976), s. 150-156.

Ahmet Kavas