MUKAVKIS

(المقوقس)

(ö. 21/642 [?])

Mısır’ın fethi sırasındaki İskenderiye patriği ve Bizans’ın Mısır genel valisi.

Mukavkıs (Mukavkas) kelimesinin kökeni kesin biçimde tesbit edilememiş olup daha çok, Bizans kaynaklarında adı Kyros şeklinde verilen piskoposun İskenderiye’ye tayin edilmeden önce görev yaptığı Kolkhis’in Kafkasya’da bulunmasından dolayı taşıdığı Grekçe Kaukasios (Kafkasyalı) lakabının Kıptîce aracılığıyla Arapça’ya geçmiş biçimi olabileceği ihtimali üzerinde durulmaktadır (EI2[İng], VII, 511). İslâm kaynaklarında Cüreyc b. Mînâ (b. Kurkub) veya İbn Kurkub (Karkab) el-Yunânî adlarıyla ve Sâhibü (Melikü) Mısır, Melik (Âmil, Emîr) alâ Mısır ve Melikü’l-(Azîmü’l-, Sâhibü’l-, Emîrü’l-)Kıbt gibi unvanlarla anılan Mukavkıs’ın milliyeti konusunda da farklı görüşler bulunmaktadır. Mısır tarihi araştırmacılarından Hüseyin Mûnis, fetih sırasında yapılan Babilon ve İskenderiye antlaşmalarındaki bazı maddeleri dikkate alarak onun Kıptî olduğunu söylemekte ve gerek Hz. Peygamber’in 7 (628) yılında gönderdiği İslâm’a davet mektubunda Mukavkıs’a “Azîmü’l-Kıbt” şeklinde hitap etmesi, gerekse onun cevabî mektubunda kendini yine aynı unvanla tanıtması bu kanaati güçlendirmektedir.

Genellikle İslâm tarihçileriyle Batılı araştırmacılar, Mukavkıs’ın Bizans İmparatoru Herakleios’un Sâsânîler’i Ninevâ’da 627 yılında yenmesinden sonra Mısır’a tayin edildiği hususunda ittifak halindedir. Ancak İslâm kaynakları İskenderiye’nin fethinden (21/642) bahsederken onun on bir yıldan beri burada görev yaptığını bildirmektedir, bu durumda tayin yılı 631 olmaktadır. Herakleios, imparatorluk içinde birbiriyle inanç mücadelesi halinde bulunan hıristiyanları birleştirmek amacıyla “monotheletismus” (Hz. Îsâ’da bir tek iradenin varlığı) inancını ortaya atıp her bölgeye yeni patrikler tayin ederken Mısır’a da Mukavkıs’ı yollamış ve onu dinî görevinin yanında malî, mülkî, askerî yetkilerle donatarak Mısır genel valisi yapmıştır. İslâm kaynakları, Mukavkıs’ın yılda 19 milyon dinar vergi ödemekle yükümlü olan halktan 20 milyon dinar topladığını ve Kıptîler’e bu hususta baskı yaptığını bildirmektedir. Pek çok Batılı araştırmacı onun bu baskıcı tutumu karşısında Kıptîler’in ya yeni dinî anlayışı kabul etmek ya da Mısır’dan kaçmak zorunda kaldıklarını belirtir.

Mukavkıs’ın müslümanlarla ciddi anlamdaki ilk münasebeti, Hz. Peygamber’in 7 (628) yılında kendisine gönderdiği İslâm’a davet mektubu ile başlamıştır. Bu mektubun uydurma olduğunu iddia eden bazı araştırmacılar bulunmakla birlikte İslâm tarihi kaynakları ittifakla böyle bir mektubun yazıldığından bahsetmektedir. Mukavkıs mektubu getiren Hâtıb b. Ebû Bel-tea’yı beş gün süreyle misafir etmiş, bu arada Resûl-i Ekrem ve İslâm hakkında çeşitli bilgiler aldıktan sonra cevabî bir mektupla ve câriyelerinden Mâriye ile Sîrîn adlı iki kız kardeş, bir hadım köle, 1000 miskal altın, kıymetli elbise ve kumaşlar, güzel kokular, bir merkep ve bir katırdan (düldül) oluşan değerli hediyelerle birlikte onu uğurlamıştır. Hz. Peygamber döneminde bu mektuplaşma dışında Mukavkıs ile müslümanların başka bir ilişkisine rastlanmamaktadır. Hz. Ebû Bekir’in de halifeliği sırasında yine Hâtıb b. Ebû Bel-tea ile bir mektup yolladığı Mukavkıs’ın Hâtıb’la mahiyeti bilinmeyen bir antlaşma imzaladığı nakledilmektedir. Hz. Ömer döneminde ise onun Mısır’ın fazla kan dökülmeden ele geçirilmesinde önemli rol oynadığı, bir yandan savaşmaya kararlı görünen Bizans kumandanlarını teslim olmaları için ikna etmeye çalışırken bir yandan da direnmeyen Kıptîler’in Amr b. Âs’a hem kılavuzluk yapmalarını hem de ordusunun bütün ihtiyaçlarını karşılamalarını, yolları ve köprüleri onarmalarını sağlamıştır.

Mukavkıs, Babilon Antlaşması’nın ardından Rum kumandanların şikâyeti üzerine İmparator Herakleios tarafından İstanbul’a çağrılarak vatan hainliği suçlamasıyla sonra görevinden alınıp sürgüne gönderilmişse de 641’de Herakleios’un ölümü üzerine tekrar Mısır’a vali tayin edilmiştir. Ertesi yıl Bizans kumandanlarının direnmesine rağmen Amr ile anlaşma yapan ve İskenderiye’yi, dolayısıyla Mısır’ın tamamını müslümanlara teslim eden Mukavkıs’ın şehrin 25 (646) yılındaki ikinci fethi sırasında Mısır’da olup olmadığı konusu ihtilâflıdır; Butler ise onun 21 Mart 642’de öldüğünü söylemektedir (The Arab Conquest of Egypt, s. 361).

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emvâl (nşr. M. Halîl Herrâs), Kahire 1401/1981, s. 240; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 260-261; IV, 285-286; VIII, 212, 216, 260-261; İbn Abdülhakem, Fütûĥu Mıśr (Torrey), s. 37, 45-47, 53, 58-59, 64-76, 80, 82-84, 109, 127, 130-131, 176, 191-192; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 144, 216-223; Ya‘kūbî, Kitâbü’l-Büldân, s. 330, 337, 339-340; John Bishop of Nikiu, The Chronicle of John Bishop of Nikiu (trc. R. H. Charles), London 1916, tür.yer.; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 644-645; IV, 102, 108; İbnü’l-Bıtrîk, et-Târîħu’l-mecmûǾ (nşr. L. Şeyho v.dğr.), Beyrut 1909, s. 26; Kudâme b. Ca‘fer, el-Ħarâc (Zebîdî), s. 119, 337-340; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XIX, 287-288, 290, 291-303, 307-309; Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, I, 100, 163-164, 167, 169, 177, 183-184, 211, 213-214, 226, 264-269, 289-293; II, 121, 178; İbn İyâs, BedâǿiǾu’z-zühûr, I, 89-94, 98-101, 107, 118-119; A. J. Butler, The Arab Conquest of Egypt (ed. P. M. Fraser), Oxford 1978, s. 361, 508-526; a.e.: Fetĥu’l-ǾArab li-Mıśr (trc. M. Ferîd Ebû Hadîd), Kahire 1351/1933, s. 62-82, 104-116, 162-170, 187-192, 219-222,


227-231, 245-253, 256-284; M. Hamîdullah, İslâm Peygamberi (Tuğ), I, 340, 343-344; a.mlf., el-Vesâǿiķu’s-siyâsiyye, Kahire 1941, s. 49-53; Tahsin Öz, Hırka-i Saadet Dairesi ve Emânât-ı Mukaddese, İstanbul 1953, s. 29-32, rs. 12, 13; İbrâhim Ahmed el-Adevî, ed-Devletü’l-İslâmiyye ve İmbarâŧûriyyetü’r-Rûm, Kahire 1958, s. 35, 60-61; Seyyid Abdülazîz Sâlim, Târîħu’l-İskenderiyye ve ĥađâretühâ fi’l-Ǿaśri’l-İslâmî, İskenderiye 1982, s. 53, 79, 81; G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1986, s. 55, 88-89, 93-108, 405; Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, İstanbul 1989, s. 161-162, 164; Nadir Özkuyumcu, Fethinden Emevîler’in Sonuna Kadar Mısır ve Kuzey Afrika: 18-132/639-750 (doktora tezi, 1993), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 1-64; A. Grohmann, “Mukavkıs”, İA, VIII, 569-572; K. Öhrnberg, “al-Mukawķis”, EI² (İng.), VII, 511-513.

Nadir Özkuyumcu