MUKĀRİBÜ’l-HADÎS

(مقارب الحديث)

Rivayetleri sika muhaddislerin rivayetine yakın olan râvi anlamında ta‘dîl terimi.

Sözlükte “yakın olmak, yaklaşmak” mânasındaki kurb kökünün “müfâale” kalıbından türetilen mukārib kelimesi “kalitesiz ve ucuz mal, iyi-kötü arası, orta halli şey veya kimse” demektir (Lisânü’l-ǾArab, “ķrb” md.). Hadis terimi olarak rivayet ettiği hadis sika râvilerin rivayetine yakın olan, diğer bir ifadeyle hadisi şâz veya münker olmayan râvi için kullanılan düşük seviyede bir ta‘dîl lafzıdır. Mukāreb şeklinde de zikredilmiştir. İlk defa İmam Mâlik tarafından kullanıldığı düşünülen bu lafızla aynı veya yakın anlamda olmak üzere “hadîsühû hadîsün mukārib, mâ akrabe hadîseh, semâuhû mukārib, hâlühû mukārib, mukāribü’l-hâl, mukāribü’l-emr, mukāribü’l-hak” gibi tabirlere de rastlanmaktadır. Aynı kökten mütekārib de bu mânada bir ta‘dîl lafzıdır. Genellikle râviyi niteleyen bu kavram bazan “isnâdün mukārib, senedühû mukārib” gibi isnadı, bazan da “hadîsün mukārib” gibi hadisi niteleyen bir sıfat olarak da zikredilmiştir.

İlk dönem ricâl ve usul âlimlerinin cerh ve ta‘dîl lafızları tasnifinde yer almayan mukāribü’l-hadîs terkibi bilindiği kadarıyla ilk defa İbnü’s-Salâh tarafından ele alınmış (ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 60), fakat cerh ve ta‘dîlin hangi mertebesinde olduğu belirtilmemiştir. Cerh ve ta‘dîl lafızlarını giderek daha ayrıntılı biçimde tasnif eden sonraki hadis usulcülerinin bir kısmı bu terimi son mertebedeki ta‘dîl lafızlarından sayarken Süyûtî, Murtazâ ez-Zebîdî ve Tehânevî gibi âlimlerin yanı sıra çağdaş bazı araştırmacılar onu sondan bir önceki mertebede bulunan ta‘dîl lafızları arasında zikretmiştir (Bulġatü’l-erîb, s. 203; ĶavâǾid fî Ǿulûmi’l-ĥadîŝ, s. 249). Bu durum kavramın “orta halli kimse” anlamına da uygun düşmektedir. Nitekim hadis ve ricâl kaynaklarında mukāribü’l-hadîs olarak nitelendirilen birçok râvinin hadis münekkidleri tarafından aynı zamanda “sika, sâlihu’l-hadîs, şeyh, müstakīmü’l-hadîs, sahîhu’l-hadîs, hasenü’l-hadîs, lâ be’se bih / bi-ahbârih” gibi iyi veya orta derecede ta‘dîl lafızlarıyla ifade edilmesi, hatta Ahmed b. Hanbel, Buhârî ve Tirmizî gibi muhaddis-münekkidlerin mukāribü’l-hadîs dedikleri kimseleri sağlam saymaları rivayetlerindeki bazı hatalara rağmen bu görüşü güçlendirmektedir (Tirmizî, “Śalât”, 146, “Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 45; Ahmed b. Hanbel, I, 126; İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, III, 149, 580; VIII, 201, 308).

Diğer taraftan bu tabiri mutlak mânada en hafif cerh lafızlarından sayanlar olduğu gibi “mukārib” ile “mukāreb” arasında harekeden doğan bir anlam farkı bulunduğu gerekçesiyle birincisinin “vasat bir râvi” anlamında bir ta‘dîl ifadesi, ikincisinin “düşük seviyeli bir râvi” mânasında bir cerh lafzı olduğunu ileri süren hadis ve dil âlimleri yanında râvinin büsbütün terkini gerektiren ağır cerh lafızlarından olduğunu söyleyenler de vardır (Süyûtî, I, 349; Kastallânî, I, 16). Bu farklı yaklaşımlara rağmen hadis âlimlerinin çoğunluğuna göre bir nevi övgü anlamı taşıyan mukāribü’l-hâl tabiriyle nitelendirilen râvi, sağlam ve güvenilir bir kimse olmasa da tamamen terkedilecek kadar zayıf sayılmaz. Ancak böyle bir râvinin tek başına rivayet ettiği hadis delil değeri taşımayıp güvenilir râvilerin hadisleriyle karşılaştırmak üzere (i‘tibâr) yazılır (Sehâvî, I, 367) ve makbul râvilerin rivayetleriyle bağdaşması halinde kabul edilebilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “ķrb” md.; Tirmizî, “Śalât”, 146, “Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 45; Ahmed b. Hanbel, el-Ǿİlel (Koçyiğit), I, 126, 277; İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, I, 25; II, 170; III, 149, 367, 579-580; IV, 103; VI, 163; VII, 317; VIII, 201, 308, 435; IX, 282; a.mlf., Ǿİlelü’l-ĥadîŝ, Beyrut 1405/1985, I, 317; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, Kahire, ts. (el-Mektebetü’l-Mütenebbî), s. 60; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, II, 198; VII, 383; a.mlf., Mîzânü’l-iǾtidâl, I, 35; III, 140-141; a.mlf., el-Mûķıža (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1405, s. 42, 77-78; Şemseddin es-Sehâvî, Fetĥu’l-muġīŝ, Beyrut 1403/1982, I, 366, 367; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Beyrut 1399/1979, I, 349; Kastallânî, İrşâdü’s-sârî,


Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), I, 16; M. Murtazâ ez-Zebîdî, Bülġatü’l-erîb (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1408, s. 203; Zafer Ahmed et-Tehânevî, ĶavâǾid fî Ǿulûmi’l-ĥadîŝ (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1392/1972, s. 249, 250; Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 267; Ahmet Yücel, Hadis Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul 1996, s. 126; a.mlf., Hadis İminde Tenkit Terimleri ve İlgili Çalışmalar, İstanbul 1998, s. 84, 88, 138; Emin Âşıkkutlu, Hadiste Ricâl Tenkîdi, İstanbul 1997, s. 176.

Emin Âşıkkutlu