MUHAMMED b. HANEFİYYE

(محمّد بن الحنفيّة)

Ebü’l-Kāsım Muhammed b. Alî b. Ebî Tâlib el-Hâşimî el-Kureşî (ö. 81/700)

Hz. Ali’nin Havle bint Ca‘fer el-Hanefiyye isimli hanımından doğan oğlu.

16 (637) yılında Medine’de doğdu. Hz. Ali’nin, ileride bir oğlu daha dünyaya gelecek olursa ona adını (Muhammed) ve künyesini (Ebü’l-Kāsım) vermek için Resûl-i Ekrem’den izin aldığı rivayet edilir (İbn Sa‘d, V, 91-92). Ancak kaynaklarda daha ziyade Benî Hanîfe esirlerinden olan annesi Havle bint Ca‘fer el-Hanefiyye’ye nisbetle Muhammed b. Hanefiyye veya İbnü’l-Hanefiyye diye geçer.

Hz. Ali’nin halife seçildiği günlerde yirmi yaşlarında olan Muhammed cesaret ve kahramanlığıyla tanındı. İsteksiz olarak katıldığı Cemel Vak‘ası ve Sıffîn Savaşı’nda babasının sancağını taşıdı. Siyasetten uzak durmayı ilke edinmesine ve bu hususta son derece tedbirli davranmasına rağmen Hz. Ali’nin oğlu olması sebebiyle adı siyasî hadiselere karıştırıldı. Muâviye b. Ebû Süfyân’ın ölümü sırasında Medine’de bulunan Muhammed, Yezîd’e biat etti. Yezîd’e biat etmeyip aile fertleriyle birlikte Mekke’ye gitmeye karar veren Hz. Hüseyin’e bu hareketinin doğru olmadığını söyledi ve çocuklarının onunla gitmesine izin vermedi. Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da


şehâdetine çok üzülmesine rağmen Yezîd’e yaptığı biatı bozmadı. Muhammed’in bu tavrından memnun kalan Yezîd kendisini hilâfet merkezine davet etti ve ona karşı iyi davrandı. Muhammed de Yezîd’in ihsanlarını kabul etmekte bir sakınca görmedi (Belâzürî, III, 469-470). Pek çok kimse tarafından Ehl-i beyt’in tabii lideri olarak görülen Muhammed daha sonra Medine’ye döndü. Bu sırada Medine’de Yezîd’e karşı isyan hazırlıkları başlamıştı. İsyanın liderlerine hareketlerinin yanlış olduğunu söyleyerek onları vazgeçirmeye çalıştı. İsyanı bastırmak için gönderilen Emevî ordusunun Medine’ye yaklaştığı duyulunca Abdullah b. Abbas ile birlikte Mekke’ye gitti. Medine’deki isyanı bastıran ordu Mekke’ye yürüyerek Abdullah b. Zübeyr’i muhasara etti; ancak Yezîd’in ölüm haberi üzerine kuşatmayı kaldırıp Suriye’ye döndü. Bu sırada halifeliğini ilân eden Abdullah b. Zübeyr, Ali evlâdının lideri haline gelmesinden dolayı kendisinden çekindiği Muhammed b. Hanefiyye ile Abdullah b. Abbas’ı biata davet etti. Fakat onlar, halife olacak şahsın üzerinde bütün müslümanların ittifak etmesi gerektiğini söyleyerek bu teklifi reddettiler. Bir süre sonra Abdullah Tâif’e çekildi, Muhammed de Medine’ye döndü.

Emevîler Mekke’yi kuşattığı sırada Abdullah b. Zübeyr ile beraber olan Muhtâr es-Sekafî, Yezîd’in ölümünün ardından Kûfe’ye gidip imâmet hakkının Muhammed b. Hanefiyye’ye geçtiğini iddia etti ve onun adına bir davet başlattı. Ancak Muhammed bilgisi dışında gelişen bu durum karşısında ihtiyatlı davranmaya çalıştı. Muhtâr’a güvenmemekle birlikte Kûfe’deki taraftarlarının pek çoğunu etrafında toplaması sebebiyle onu açık şekilde reddetmek de istemiyordu. Nitekim Muhtâr hakkındaki düşüncesini ve kendisini vekil tayin edip etmediğini soran Kûfeliler’e, “Allah’ın kullarından istediği biriyle yardım etmesi bizi memnun eder” şeklinde üstü kapalı bir cevap verdiği kaydedilmektedir. Muhataplarının olumlu biçimde yorumladığı bu cevap Muhtâr’ın işini kolaylaştırdı. Muhtâr, o sıralarda “mehdî” lakabını verdiği Muhammed’in ağzından İbrâhim b. Eşter’e bir mektup yazarak onu da yanına çekmeyi başardı. Muhammed b. Hanefiyye ise mehdî lakabını kullanmayı reddetti. Bununla birlikte Muhtâr ile bütün ilişkilerini kestiğini açıklamanın getireceği tehlikeleri dikkate alıp onun hakkında sessiz kalmayı tercih etti (İbn Sa‘d, V, 94, 105).

Muhammed b. Hanefiyye, 66 (686) yılında hac maksadıyla Mekke’ye gittiğinde Abdullah b. Zübeyr kendisine biat etmesini teklif etti. Ancak o yine bütün müslümanların biat şartını ileri sürerek bunu reddetti. Abdullah bu defa zorla biat almak istedi. Bu sırada Muhtâr es-Sekafî’nin Kûfe’yi ele geçirdiği ve halkı Muhammed b. Hanefiyye etrafında toplanmaya çağırdığı duyuldu. Gelişmeler karşısında endişeye kapılan Abdullah, Muhammed’i yakınlarıyla birlikte Zemzem Kuyusu civarındaki bir eve hapsetti, evin etrafına odun yığdırarak biat etmedikleri takdirde evi yakma tehdidinde bulundu. Muhammed b. Hanefiyye gizlice gönderdiği bir mektupla Muhtâr’ı yardıma çağırdı; onun Kûfe’den gönderdiği süvari birliği onları kurtardı. Fakat Muhammed gelen birliğin Abdullah b. Zübeyr’in askerleriyle savaşmasına izin vermedi.

Mekke’den ayrılıp Mina’ya giden ve bir süre orada ikamet eden Muhammed bir daha Muhtâr’ın yardımına başvurmadı ve bu tutumu sayesinde onun öldürülmesinin (67/687) ardından herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadı. Abdullah b. Zübeyr tarafından Mekke’ye çağrılmasına rağmen Tâif’e gitmeyi tercih etti. 68 (688) yılı hac mevsiminde Mekke’ye geldi. O yıl hacılar Arafat’ta Muhammed b. Hanefiyye, Abdullah b. Zübeyr, Emevî taraftarları ve Hâricîler olmak üzere dört bayrak altında toplanmıştı. Abdullah b. Zübeyr, hac sonrasında kardeşi Urve vasıtasıyla Muhammed’i tekrar kendisine biata çağırdıysa da Muhammed ihtilâf çıkarma niyetinde olmadığını, dolayısıyla kendisinden endişe etmemesini söyledi ve tehditlere rağmen yine biat etmedi (a.g.e., V, 106). Bu günlerde Halife Abdülmelik b. Mervân tarafından Şam’a davet edilince Küseyyir ve diğer yakınlarıyla birlikte yola çıktı. Eyle’ye geldiğinde halkın sevgi gösterileriyle karşılandı. Bunun üzerine Abdülmelik, ikinci bir mektup göndererek hâkimiyeti altındaki topraklarda kendisine biat etmeden bulunmasının uygun olmayacağını söyledi; ya biat etmesini veya ülkesini terketmesini istedi. Muhammed ise Abdülmelik’e yazdığı cevapta hilâfet konusunda halkın ittifakı şeklindeki görüşünü değiştirmediğini söyledi ve Mekke’ye geri döndü. Haccâc’ın Abdullah b. Zübeyr’i muhasarasına kadar orada kaldı.

Haccâc, 72 (692) yılında Mekke’yi muhasarası sırasında Muhammed b. Hanefiyye’ye haber gönderip Abdülmelik’e biat etmesini istedi. Şartını tekrarlayarak teklifi reddeden Muhammed, Abdullah b. Zübeyr’in öldürülmesinin (73/692) ardından şart gerçekleşince Abdülmelik’e biat etti. Muhammed bundan sonraki yıllarını Medine’de öğretimle geçirdi. 78’de (697) Abdülmelik’i ziyaret maksadıyla Dımaşk’a gitti ve halifeden yakınlık gördü. Oradan Medine’ye dönen Muhammed, Muharrem 81’de (Mart 700) vefat etti ve Cennetü’l-bakī‘ Mezarlığı’na defnedildi.

Muhammed b. Hanefiyye’nin siyasetin dışında kalmaya çalışması genellikle dinî sebeplerle izah edilmiştir. Ancak babası Hz. Ali ile kardeşleri Hasan ve Hüseyin’in başına gelenler onu çok etkilemiş olmalıdır. Kendisinin Muhtâr es-Sekafî ile münasebetine dair bilgiler çelişkilidir. Muhtâr’ın halkı etrafında toplamak için böyle davrandığına ve Muhammed’in onunla bir ilişkisinin bulunmadığına dair rivayetler yanında Kûfe’deki taraftarlarına Muhtâr’ı desteklemelerini söylediğini ve Hz. Hüseyin’in intikamını alması sebebiyle ondan memnun kaldığını gösteren bilgiler de mevcuttur.

Dönemin büyük âlimleri arasında sayılan Muhammed b. Hanefiyye babasından önemli ölçüde istifade etmiş, Hz. Osman, Ammâr b. Yâsir, Ebû Hüreyre ve diğer sahâbîlerden hadis dinlemiştir. Yetiştirdiği talebelerin başında oğulları Abdullah, Hasan, İbrâhim ve Avn gelmektedir. Bunların İslâm’da ircâ ve i‘tizâl düşüncelerinin ortaya çıkmasında etkili olduğu kabul edilir. Hatta ircâ ile ilgili ilk çalışmaların Muhammed b. Hanefiyye ve oğlu Hasan tarafından başlatıldığı kaydedilir (bk. HASAN b. MUHAMMED b. HANEFİYYE). Kendisinden sonra Keysâniyye Şîası’na bağlı grupların imamı olan büyük oğlu Ebû Hâşim Abdullah’ın Mu‘tezile’nin kurucusu Vâsıl b. Atâ’yı etkilediği belirtilmektedir. Ayrıca rivayete göre Ebû Hâşim, uhdesindeki imâmet hakkını Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas’a vasiyet ederek Abbâsî davetinin başlamasına zemin hazırlamıştır.

Muhammed b. Hanefiyye’nin imâmetini kabul eden Keysâniyye fırkası onun gerçekten ölüp ölmediği, nerede bulunduğu, imâmetin daha sonra kime intikal ettiği konusunda on civarında kola ayrılmıştır. Özellikle Kerbiyye fırkası Muhammed’in ölmediğini, Medine yakınlarındaki Radvâ dağında yaşadığını, kendisine yiyecek ulaştırıldığını, yanında bulunan bir aslan ve kaplan tarafından korunduğunu, bu durumun Allah’ın dilediği bir müddete kadar devam edeceğini, zamanı gelince


mehdî olarak ortaya çıkıp hâkimiyetini kuracağını iddia etmiştir. Bu inancın Küseyyir ve Seyyid el-Himyerî’nin şiirlerine de aksettiği görülmektedir (bk. KEYSÂNİYYE).

Muhammed b. Hanefiyye’nin kahramanlıklarının anlatıldığı, konusu tarihî olaylara uygun olmayan dinî-destanî hikâyeler Türk halk edebiyatında Muhammed Hanefi Cengi, Fars edebiyatının etki alanındaki Güneydoğu Asya ülkelerinde Ĥikâyât-ı Muĥammed Ĥanefiyye adıyla şöhret bulmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, V, 91-116; Belâzürî, el-Ensâb (Zekkâr), II, 423-424; III, 463-488; Ya‘kūbî, Târîħ, II, 261-263; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), V, 13, 154, 341-342, 560-561; VI, 17, 75-77, 138; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), III,123; Ali b. Muhammed en-Nessâbe, el-Mecdî fî ensâbi’ŧ-Ŧâlibiyyîn (nşr. Ahmed el-Mehdevî ed-Dâmgānî), Kum 1409, s. 223; İbn Asâkir, Târîħu Dımaşķ (Amrî), LIV, 318-359; İbn Ebü’l-Hadîd, Şerĥu Nehci’l-belâġa (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Beyrut 1385/1965, I, 243-246; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 169-173; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XXII, 38-40; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IV, 110-129; İbn Inebe, ǾUmdetü’ŧ-ŧâlib, Beyrut, ts. (Dâru mektebeti’l-hayât), s. 389-390; İbnü’l-Murtazâ, Ŧabaķātü’l-MuǾtezile, s. 15-16; Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşǿetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1977, II, 54-59; Fr. Buhl, “Muĥammad Ibn al-Ĥanafiyya”, EI² (İng.), VII, 402-403.

Mustafa Öz