MUHALLEFÂT

(مخلّفات)

Osmanlı miras hukukunda ölen kişilerin geride bıraktığı mallar için kullanılan terim.

Sözlükte “geride kalan; geriye bırakılan” anlamlarındaki muhallefin çoğulu olan muhallefât kelimesi yerine belgelerde tereke (terike) ve metrûkât da geçer. Osmanlı hukuk sistemine göre, ölen kişilerin geride bıraktıkları eşya ve mallarının tesbit ve taksimi kadıların görevleri arasında yer alır. Zamanla mirasın taksimi işi kadıların maiyetindeki kassâm denilen memurlara bırakılmıştır. Fakat sivil kesimin miras taksimini kadıya yaptırması isteğe bağlıdır. Kadı, ancak mirasçıların veya alacaklıların talebi durumunda yahut mirasçılar arasında küçük çocuklar varsa miras taksimine müdahale edebilir (bk. KISMET). Askerî zümre mensuplarının terekesinin kayıt altına alınması ise zorunludur. Bu sebeple şer‘iyye sicillerinde görülen tereke kayıtlarının çoğu askerî zümre mensuplarına ait muhallefâttan meydana gelir.

Kişinin vefatıyla birlikte hemen mal varlığının tesbiti yapılır. Bu maldan techiz ve tekfin masrafları karşılanır, ölen şahsın borçları varsa bunlar ödenir, mal varlığı borçlarının tamamını karşılamıyorsa alacaklılar terekede hisseleri oranında hak sahibi olur; bu arada vakıfların alacağına öncelik tanınır. Borçların ödenmesinden sonra vasiyetler yerine getirilir ve kalan mallar mirasçılar arasında paylaştırılır. Ölen kimsenin mirasçısı yoksa tereke beytülmâle intikal eder. Askerî zümre mensuplarının muhallefâtıyla ilgili işlemlerin kazaskerler tarafından yürütülmesinin sebebi devletin haklarının zayi edilmeden hazineye intikalini sağlamaktır.

Devlete intikal edecek terekelerin tesbit ve kaydı için çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Askerî zümrelerin muhallefâtı hassa beytülmâl emini, sivillerin muhallefâtı amme beytülmâl emini tarafından zaptedilirdi. Değeri 10.000 akçeden fazla olan terekeler de hassa beytülmâl emininin yetkisindeydi. Ülke içinde mirasçısı bulunduğu bilinen kişilerin terekesi beytülmâlciye verilmeyerek vasî elinde altı ay bekletilirdi. Ülke dışından olan kimselerin terekesi vasî elinde bir yıl bekletilir, vâris çıkmazsa beytülmâlciye teslim edilirdi. Terekenin beytülmâlci tarafından kaydedilmesi esnasında başdefterdarlıktan


görevlendirilen bir nâzır bulunur, tereke üzerindeki her türlü muamele nâzırın gözetiminde yapılırdı.

Vâris bırakmadan ölen veya mirasçıları tesbit edilemeyen kişilerin terekesiyle ilgili işlere muhallefât kalemi bakardı. Başmuhasebeye bağlı olan bu kalemde müsadere edilen malların da kaydı tutulurdu. Bu işlemler muhallefât halifesi tarafından yerine getirilirdi. Malların aynen saklanması mümkün değilse nakde dönüştürülürdü. Bu şekilde muhallefât yahut tereke defterlerine kaydedilen paralara muhallefât akçesi ya da tereke bedeli adı verilmiş, bu kalemin ismi Tanzimat’tan sonra beytülmâl müdürlüğü olarak değiştirilmiştir (Abdurrahman Vefik, s. 203). Vefat eden kişinin bilinen bir mirasçısı yoksa muhallefât kaleminde kaydı tutulan malları ve parası bir süre muhafaza edilir, kanunî mirasçısı ortaya çıkmazsa hazineye giderdi. Ölenin bulunduğu yerde mirasçısı yoksa veya mirasçıları arasında küçük çocuklar yahut mecnunlar bulunuyorsa kalan eşyasını ve mallarını kadı veya muhallefât memuru muhallefât defterine kaydederdi.

Yeniçerilerin vefatı halinde muhallefâtları ocak tarafından kayda alınır, vârisleri varsa onlara verilirdi. Mirasçısı olmayanların muhallefâtı ise kendi ocağına kalırdı. Yeniçeri ağası ile orta veya bölük kumandanları, bunların vârisi kabul edilir ve 10.000 kuruşa kadar olan miras yeniçeri ağasına bırakılırdı; bunun üzerindeki miktar hazineye giderdi (Öztürk, Askeri Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri, s. 92 vd.). Yeniçerinin mirasçısı küçükse muhallefâtı ocak beytülmâlcisi tarafından paraya çevrilerek işletilir ve çocuğun masrafları bu paranın gelirinden karşılanırdı, rüşd yaşına gelince de kendisine verilirdi. Yeniçeri ortalarında bu şekilde biriken paralar önemli miktarlara ulaşmış ve bunların işletilmesi neticesinde orta sandıkları birer kredi kurumu haline gelmiştir (Özcan, s. 85-86).

Muhallefât kayıtlarının yer aldığı defterler tereke, kassâm, metrûkât ve muhallefât defterleri gibi isimlerle anılmaktadır. Defterlere geçirilen muhallefât kayıtları dört kısımdan oluşmaktadır. Başlık kısmında ölen kişinin kimliği, unvanı, ait olduğu zümre, mesleği, ikamet ettiği ve öldüğü yer, ölüm şekli, vefat tarihi gibi bilgiler yer alır; bu arada mirasçılarının kimler olduğu da belirtilir. İkinci kısımda kalan malların ayrıntılı bir dökümü verilir. Burada kaydedilen her malın bilirkişi tarafından tesbit edilen değeri de yazılır. Üçüncü kısımda teçhiz, tekfin, ıskat, it‘âm-ı fukarâ, resm-i kısmet ve diğer işlemler için yapılan masraflarla borçlar sıralanır; varsa mehir ve nafaka borçları özellikle kaydedilir. Son dönemlerde, ölen kişinin devlete olan borçlarının tahsiline öncelik verilmesi, ardından diğer alacaklılara ödemede bulunulması yönünde bazı düzenlemeler yapılmıştır (Abdurrahman Vefik, s. 128). Son bölümde mirasçılardan her birinin mirastan alacağı hissenin oranı ve hissesine düşen malın nakdî değeri belirtilir.

Şer‘iyye sicillerindeki kayıtlar arasında muhallefâtla ilgili olanlar en çok görülen belge türünü oluşturur. Kadılıklarda müstakil kassâm defterleri bulunduğu gibi diğer kayıtların tutulduğu sicil defterlerinde de muhallefâta ait olanlara sıkça rastlanmaktadır. İstanbul sicillerinin yaklaşık % 40’ı tereke ve miras kayıtlarından meydana gelir. Özellikle askerî zümreye mensup kişilerin muhallefâtı ayrıntılı biçimde kayda geçirilir. İstanbul mahkemeleri arasında Kısmet-i Askeriyye Mahkemesi’nin kayıtları, daha çok askerî zümreye ait kişilerin muhallefâtını ihtiva eden ve 1000-1342 (1591-1924) yıllarını kapsayan 2142 sicil defterinden meydana gelmektedir. Askerî zümre dışında kalan kesimin kayıtlarının tutulduğu Mülga Beledî Kassâmlığı Mahkemesi’nde 1066-1303 (1655-1886) yıllarına ait 155 defter mevcuttur. Beytülmâl Kassâmlığı Mahkemesi’nde ise 1254-1327 (1838-1909) yıllarıyla ilgili 105 defter bulunmaktadır. Diğer arşiv kayıtları arasında da muhallefât kayıtlarına rastlanmaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Kâmil Kepeci tasnifinde Başmuhasebe Muhallefât Kalemi’ne ait 1021-1251 (1612-1835) yıllarını kapsayan sekiz defter, Muhallefât Halifeliği Kalemi’ne ait 955-1251 (1548-1835) yıllarını içeren otuz dört defter mevcuttur. Ayrıca Bâb-ı Defterî Başmuhasebe Kalemi ek kodlarında 1010-1254 (1601-1838) yıllarını içeren Muhallefât Halifesi Defterleri adıyla kayıtlı 1381 adet defter bulunmaktadır.

Muhallefât kayıtları Osmanlı içtimaî ve iktisadî tarihine yönelik araştırmalar için zengin bir kaynak oluşturur. Sicillerde mevcut tereke kayıtlarında ölen kişinin kimliği yanında aile durumu, eş ve çocuk sayısı, menşei, unvanı, meslek ve görevleri, servetinin miktarı ve dağılımı, menkul ve gayri menkul mallar, nakit para ve ziynet eşyası, kitaplar, borç ve kredi ilişkileri, köle ve câriyeler, mehir ve nafaka, para rayiçleri, mal ve eşya fiyatları gibi konularda oldukça ayrıntılı bilgiler yer almaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Abdurrahman Vefik, Tekâlîf Kavâidi, İstanbul 1328, s. 68, 128, 203, 274, 288, 303; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, I, 308-320; a.mlf., Merkez-Bahriye, s. 230; a.mlf., İlmiye Teşkilâtı, s. 121-125; Ali Himmet Berki, Miras ve Tatbikat, Ankara 1968, s. 24-25; Şer’iyye Sicilleri (haz. Türk Dünyası Araştırma Vakfı), İstanbul 1988, I, 75, 100-115, 146-147, 165-166, 318 vd.; Hüseyin Özdeğer, 1463-1640 Yılları Bursa Şehri Tereke Defterleri, İstanbul 1988; Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi (haz. Yusuf İhsan Genç v.dğr.), Ankara 1992, s. 233, 256, 294; Said Öztürk, Askeri Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri (Sosyo-Ekonomik Tahlil), İstanbul 1995; a.mlf., “Kassâm”, DİA, XXIV, 579-582; Nuri Yavuz, “Borç-Alacak İlişkileri Çerçevesinde Besnîzâde (Behisnîzâde) Seyyid Mehmed Efendi’nin Terekesi”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu (1999), Gaziantep 2000, s. 67-75; Mehmet Akif Aydın, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul 2001, s. 85-86; Tahsin Özcan, Osmanlı Para Vakıfları, Ankara 2003, s. 85-86; Ömer Lutfi Barkan, “Edirne Askerî Kassamı’na Âit Tereke Defterleri (1545-1659)”, TTK Belgeler, III/5-6 (1966), s. 1-479; Yavuz Cezar, “Bir Âyanın Muhallefatı Havza ve Köprü Kazaları Âyanı Kör İsmail-Oğlu Hüseyin (Musadere Olayı ve Terekenin İncelenmesi)”, TTK Belleten, XLI/161 (1977), s. 41-78; Musa Çadırcı, “Hüseyin Avni Paşa’nın Terekesi”, TTK Belgeler, XI/15 (1986), s. 145-164, ayrıca bk. 30 fotokopi; Halil İnalcık, “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Belgeler Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler III. Köy Sicil ve Terekeleri”, a.e., XV/19 (1993), s. 23-167; Saim Savaş, “Sivas Valisi Dağıstânî Ali Paşa’nın Muhallefâtı XVIII. Asrın Sonunda Osmanlı Sosyal Hayatına Dâir Önemli Bir Belge”, a.e., XV/19 (1993), s. 249-292; Muhiddin Tuş, “Kayseri Tereke Defterleri Üzerine Bir Araştırma (1700-1730)”, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 4, Konya 1998, s. 157-191; Pakalın, II, 564-565; III, 460-461.

Tahsin Özcan