MÜFRED

(المفرد)

Bir lafız hecelerine ayrıldığında hecelerin o lafzın delâlet ettiği anlamın bir kısmına delâlet etmemesini ifade eden mantık terimi.

Mantıkta lafızlar müfred-mürekkeb, cüz’î-küllî vb. şekillerde ayırıma tâbi tutularak bunların delâlet ve tazammun açısından ifade ettiği anlamlar üzerinde durulur. Bundan amaç dille düşünce arasında sağlıklı ilişki kurarak mantık hatalarını önlemektir. İbn Sînâ’nın belirttiği gibi mantık bunun ötesinde dil tahlilleriyle uğraşmaz. Her ne kadar mantık, lafız-anlam ilişkisi üzerinde durarak düşüncenin doğru bir şekilde muhataba ulaştırılması açısından lafızlara başvurmak zorunda olsa da onun temel önceliği anlam ve kavramlardır (İbn Sînâ, s. 22). Öte yandan nahiv ilmi de lafızları müfred-mürekkeb kısımlarını ayırarak incelemekteyse de nahvin amacı anlamdan önce lafzın cümle içindeki yerini, işlev ve i‘rabını belirlemektir (Tehânevî, II, 1609).

Mantık açısından bir lafız hecelere ayrıldığında her hece lafzın delâlet ettiği mânayı vermiyorsa o lafza müfred denilir. Meselâ insan lafzı “insan” şeklinde hecelerine bölündüğünde bu iki heceden hiçbiri insanın ifade ettiği anlamı vermemektedir. Buna göre birleşik isimler, künye ve lakaplar da müfred lafız kapsamına girer. Çünkü Abdullah, Tanrıverdi ve Köroğlu gibi birleşik lafızlar “abd-allah”, “tanrı-verdi”, “kör-oğlu” şeklinde ayrıldığında her parçanın kendine göre bir anlamı olsa da bu anlam birleşik lafzın mânasını ifade etmediğinden bunlar da müfred hükmündedir. İbn Sînâ, bir lafzın müfred olması için parçalarının hiçbir anlama gelmemesini şart koşan mantıkçıları eleştirmektedir; ona göre önemli olan lafzın bütününün delâlet ettiği mânaya parçalarının delâlet etmemesidir; her hece veya parçanın farklı bir anlama gelmesi oluşturdukları lafzın müfred olmasına engel teşkil etmez. Ayrıca konuşanın o müfred lafızla ne kastettiği de önem taşımaktadır. Meselâ Arapça’da “ayn” lafzı “göz, su kaynağı, altın para” gibi birkaç anlama gelmektedir. Şu halde iletişimde karmaşanın önüne geçebilmek için konuşmanın akışı içinde bir lafzın hangi bağlamda kullanıldığına ve neye delâlet ettiğine dikkat etmek gerekir (eş-Şifâǿ, s. 24-25).

Eğer müfred lafzın delâlet ettiği şey dış dünyada somut olarak mevcutsa ona “cüz’î müfred” denir. Buna göre bütün şahıs ve nesnelere verilen adlar cüz’î müfreddir. Müfred lafzın ifade ettiği anlamın zihnî bir kavram olmanın ötesinde somut bir gerçekliği yoksa o “küllî müfred” diye adlandırılır. Hayvan, insan, ağaç ve su gibi varlığın cins ve türlerini ifade eden genel lafızlar küllî müfreddir.

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), II, 1608-1621; Fârâbî, el-Elfâžü’l-müstaǾmele fi’l-manŧıķ (nşr. Muhsin Mehdî), Beyrut 1968, s. 49-50; İbn Sînâ, eş-Şifâǿ el-Manŧıķ(1), s. 22, 24-25; Gazzâlî, MiǾyârü’l-Ǿilm fi’l-manŧıķ (nşr. Ahmed Şemseddin), Beyrut 1410/1990, s. 49; Muhammed eş-Şehrezûrî, Resâǿilü’ş-şecereti’l-ilâhiyye (nşr. Mehmet Necip Görgün v.dğr.), İstanbul 2004, I, 57-60; Abdülemîr el-A‘sem, el-Muśŧalaĥu’l-felsefî Ǿinde’l-ǾArab, Kahire 1989, s. 315; Ferîd Cebr v.dğr., MevsûǾatü muśŧalaĥâti Ǿilmi’l-manŧıķ Ǿinde’l-ǾArab, Beyrut 1996, s. 945.

Mahmut Kaya