MÎR MUHAMMED MA‘SÛM

(مير محمّد معصوم)

(ö. 1016/1607)

Sindli tarihçi, hekim, şair, asker ve devlet adamı.

Tam adı Mîr Seyyid Muhammed Ma‘sûm Nâmî Bakkarî’dir. Aslen Tirmizli olan ataları onun doğumundan birkaç nesil önce Kandehar’a göç etmiş ve burada Baba Şîr Kalender Zâviyesi’ne intisap ederek şeyhin türbedarlığını yapmaya başlamıştır. Babası Mîr Seyyid Sefâî gençliğinde Argun hânedanının başşehri Sind’deki Bakkar’a gitmiş, ilmi, dürüstlüğü ve samimiyetinden etkilenen Sultan Mahmud Argun tarafından şeyhülislâmlık makamına getirilmişti. Seyyid Sefâî bir müddet sonra bölgenin tanınmış bir seyyid ailesinin kızıyla evlenmiş ve üç oğlu olmuştur. Babalarının vefatıyla aile sıkıntıya düşünce en küçük oğul Muhammed Ma‘sûm ilim tahsili için Ekber Şah tarafından Bâbürlü topraklarına yeni katılan Gucerât’a gitti ve özellikle hadis alanında kendini yetiştirerek Mevlânâ Şeyh Hâmid’den icâzet aldı. Aynı zamanda Hindistan’daki İslâm hâkimiyeti ve kültürü konularında bilgi sahibi olan Muhammed Ma‘sûm, 1583’te Ekber Şah’ın nâzırlarından Ŧabaķāt-ı Ekberî’nin müellifi tarihçi Nizâmeddin Ahmed Herevî ile tanışıp onun yardımcısı oldu. İlmini takdir edenlerden Gucerât Valisi Şehâbeddin Ahmed’in girişimiyle Ekber Şah tarafından kendisine önce yirmi, ardından -Ebü’l-Fazl el-Allâmî’nin Âyîn-i Ekberî’sine göre- 250 süvârlık bir mansab verildi; vefatı sırasında ise mansabı 1000 süvârlık idi.

Savaş sanatında da maharet sahibi olan Mîr Muhammed Ma‘sûm Gucerât, Sind ve Dekken seferlerine katılıp özellikle Kandeş muharebelerindeki yararlıklarıyla Ekber Şah’ın dikkatini çekti; başarılarını takdir eden sultan onu özel elçisi sıfatıyla Safevî Hükümdarı Şah I. Abbas’a gönderdi (1011/1602). Safevî sarayında hayat tarzı ve ilmiyle herkesi etkileyen Mîr Muhammed büyük iltifat gördü. Burada dört yıl kalıp Cihangir Şah zamanında Hindistan’a döndü ve onun izniyle Sind’e yerleşti; kısa bir süre sonra da vefat etti ve Bakkar’da sağlığında yaptırdığı türbeye gömüldü. Kaynaklarda ilmi, irfanı ve dürüstlüğüyle takdir kazanan Mîr Muhammed Ma‘sûm’un servetini hayır işlerinde harcayan ve ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşan çok zengin bir kişi olduğu belirtilmekte, Münteħabü’t-tevârîħ müellifi Abdülkadir Bedâûnî onun dindarlığındaki samimiyetinden övgüyle söz etmektedir. Özellikle Sukkur ve Bakkar’da bazıları mimari şaheseri sayılan birçok cami, köprü, havuz, bahçe ve köşk yaptırmıştır.

Târîħ-i MaǾśûmî adıyla da bilinen Târîħ-i Sind Mîr Muhammed’in en tanınmış eseridir. Sind’in 92 (711) veya 93 (712) yılında Muhammed b. Kāsım es-Sekafî tarafından fethinden kendi zamanına kadarki tarihini konu alan kitap Sind tarihi hakkında yazılmış ilk eser olmasından dolayı dikkat çeker. Târîħ-i MaǾśûmî dört bölüme ayrılmıştır. Sind’in Emevî ve Abbâsî devirlerinin incelendiği ilk bölüm Ali b. Hâmid b. Ebû Bekir el-Kûfî’nin 613’te (1216) Arapça orijinalinden Farsça’ya çevirdiği Çeçnâme (Fetiĥnâme-i Sind) gibi Arapça kaynakların Farsça tercümelerine dayanmaktadır. İkinci bölümde Delhi Sultanlığı ve mahallî sultanlıklar dönemleri, üçüncüsünde Argun ve Argun Tarhan hânedanları, dördüncüsünde Bâbürlüler’in Sind’i fethi ve fetih sonrası ele alınmaktadır. Özellikle üçüncü bölümde zamanın tanınmış âlim, şair ve sanatkârlarının hayatları hakkında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Mîr Muhammed Ma‘sûm’un daha çok tarihçiliğiyle ün kazanmasına karşılık Târîħ-i Sind başlı başına güvenilir bir kaynak sayılmamaktadır. Kitapta tarihler ve kronolojik sıralama zaman zaman birbirine karıştırılmış ve başta mahallî Somera hânedanı kısmı olmak üzere pek çok yerinde çeşitli hatalar yapılmıştır. Bu kusurlarına rağmen eser, daha çok üçüncü bölümde yer alan bilgiler ve XVI. yüzyıl Sind sosyokültürel hayatı ile Bâbürlüler hakkındaki değerlendirmeleri açısından vazgeçilmez bir kaynaktır. Târîħ-i Sind yayımlanmış (Poona 1938) ve bazı bölümleri İngilizce’ye tercüme edilmiştir (The History of India, I, 215-252).

Aynı zamanda döneminin şairleri arasında yer alan Mîr Muhammed Ma‘sûm gazeller, destanlar, kasideler yazarak bir divan meydana getirmiş ve şiirlerinde mahlas olarak Nâmî nisbesini kullanmıştır. MaǾdenü’l-efkâr isimli mesnevisi de yaygın biçimde okunmaktaydı. Bunlardan başka Mufâridât-ı MaǾśûmî ve iyi bir hekim olduğunu gösteren Ŧıbb-ı Nâmî adlı iki risâlesi vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Mîr Muhammed Ma‘sûm, Târîħ-i Sind: Târîħ-i MaǾśûmî (nşr. Ömer b. Muhammed Dâvûdpûte), Poona 1938, s. 124, 257; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. XXVII; Ebü’l-Fazl el-Allâmî, Âǿîn-i Akbarî (trc. H. Blochmann), Calcutta 1867, I, 230; Abdülkādir el-Bedâûnî, Münteħabü’t-tevârîħ (nşr. Mevlevî Ahmed Ali - W. N. Lees), Kalküta 1869, III, 364-375; Ferîd Bakkarî, Źahîretü’l-ķavânîn (nşr. Muînülhak), Karaçi 1961, I, 200-204; İskender Bey Münşî, Târîħ-i ǾÂlemǿârâ-yı ǾAbbâsî (nşr. M. İsmâil Rıdvânî), Tahran 1377 hş., II, 1047, 1076; Mumtaz Husain Patha, Sind, Arab Period, Hyderabad-Pakistan 1938, s. 171, 241, 395; Nasrullāh-ı Felsefî, Zindegânî-yi Şâh ǾAbbâs-ı Evvel, Tahran 1364 hş., IV-V, 1374-1377; The History of India (ed. H. M. Elliot - John Dowson), Delhi 1990, I, 212-252; Iktidar Husain Siddiqui, “Dynastic History of Sind”, CHIn., IV/1, s. 322-325; Mahmudul Hasan Siddiqi, “Tāǿrīқћ-i MaǾśūmi: Date of Its Composition”, JPHS, XIV/3 (1966), s. 200-207; “Mīr Muĥammad MaǾśūm”, EI² (İng.), VII, 96.

Iqtıdar Husaın Sıddıquı





MÎR MUHAMMED TAKĪ

(مير محمّد تقي)

(ö. 1225/1810)

Urdu edebiyatının tanınmış şairi ve tezkire yazarı.

Hicaz’dan Hindistan’a göç etmiş bir aileye mensup olup Agra’da (Ekberâbâd) dünyaya geldi. Doğum yılıyla ilgili olarak 1134 (1722), 1135 ve 1137 gibi değişik tarihler zikredilmekteyse de dördüncü divanında yeğeni Muhammed Hüseyin’in yazdığı, Leknev’de doksan yaşında iken öldüğüne dair kayıttan 1135’te (1723) doğduğu anlaşılmaktadır (Cemîl Câlibî, II, 503).

Mîr Muhammed Takī, 1146’da (1733) mutasavvıf olan babası Mîr Ali Müttakī ve babasının yakın dostu Emânullah Dervîş birbiri ardına vefat edince çeşitli güçlüklerle karşılaştı. Bir süre Agra’da iş aradıysa da sonuç alamayınca Delhi’ye gitti (1147/1734). Burada babasının dostu Nevvâb Samsâmüddevle Emîrülümerâ kendisine maaş bağladı. Ancak onun da Nâdir Şah’la yapılan savaşta ölmesi üzerine (1151/1738) bu gelirden mahrum kaldı. Bu olaydan sonra Agra’ya giden Mîr Muhammed karşılaştığı sıkıntılar sebebiyle yine Delhi’ye döndü (1152/1739) ve üvey kardeşi Muhammed Hasan’ın amcası şair Sirâcüddin Ali Han Ârzû’nun yanında kalmaya ve Arapça, Farsça ve şiir dersleri almaya başladı. Bazı kaynaklarda, bu dönemdeki hocaları arasında bulunan Seyyid Saâdet Ali’nin Mîr Muhammed’i Urduca (Rihte) şiir yazmaya teşvik ettiği belirtilmekteyse de onu bu konuda yönlendiren kişinin Ali Han Ârzû olduğunu kaydeden çalışmalar da bulunmaktadır (a.g.e., II, 508-509).

Sünnî olan Ali Han Ârzû’nun, Şiî olması sebebiyle kendisine karşı olumsuz bir tavır sergilemesi veya başından geçen bir aşk macerası yüzünden Ali Han Ârzû’nun evinden ayrıldı. Bu arada karşılaştığı sıkıntılar dolayısıyla aklî dengesi bozulmuşsa da tedavi sonucunda tekrar sağlığına kavuştu. Mîr Muhammed yeni bir hâmi ararken önce Riâyet Ali Han, ardından Nevvâb Bahadır Câvid Han ve Dîvân Mahânarain Raca Cagal Kişor gibi şahısların hizmetinde bulundu. Nâdir Şah ve daha sonra Ahmed Şah Dürrânî tarafından Delhi’nin yağmalandığı günlerde birkaç defa Delhi’den ayrıldı, ancak gittiği yerlerde istediğini bulamayınca tekrar geri dönmeye mecbur oldu. Delhi’nin 1196 (1782) yılında harap olması üzerine Nevvâb Âsafüddevle’nin davetiyle o dönemde en şaşaalı günlerini yaşamakta olan Leknev’e giderek hayatının geri kalan kısmını bu şehirde geçirdi ve burada vefat etti.

Urdu şiirinin büyük üstatlarından olup kaside, terciibend, terkibibend, rubâî gibi klasik şiirin hemen bütün alanlarında eser veren Mîr Muhammed asıl ustalığını gazel ve mesnevide göstermiştir. Gazelde diğer şairlere öncülük etmiş, Gālib gibi büyük bir şair dahi kendisinden etkilenmiş ve onu üstadı olarak kabul etmiştir. Gazellerinin dili akıcı ve sade olmakla birlikte bu sadeliğin ardında derin anlamlar saklıdır. Bu yönüyle onu Urduca’nın Şeyh Sa‘dî’si olarak nitelendirenler de bulunmaktadır (Râm Babû Saksena, s. 154). Urdu edebiyatının mesnevi türünde de öncülük yapan Mîr Muhammed, aşka dair bir kıssayı Urduca’da mesnevi tarzında kaleme alan ilk şair kabul edilir. Urdu dilinin gelişmesine önemli katkıları olan şairin şiirlerinde kullandığı Farsça terkipler ya da bunların Urduca karşılıkları zamanla halk arasında beğenilerek yayılmıştır.

Eserleri. 1. Külliyyât-ı Nažm-i Urdû (Külliyyât-i Mîr) (nşr. İbâdet Birelvî, Karachi-Lahor 1958). Altı adet Urduca gazel divanı ile kaside, mesnevi, rubâî, terkibibend, terciibend ve “vâsuht”ları ihtiva eden bir eserdir. Kitapta “Deryâ-yı Işk, Şu‘le-i Işk, Muâmelât-ı Işk, Cûş-i Işk, Hâb û Hıyâl, Şikârnâme” gibi meşhur mesnevileri yer almakta, ayrıca küçük nazımlar, hicviyeler bulunmaktadır. 2. Źikr-i Mîr (nşr. Abdülhak, Evrengâbâd 1928). Mîr Muhammed Takī’nin kendi hayat hikâyesini içermektedir. 1186’da (1772) yazılan eser o dönemde meydana gelen olaylardan da bahsetmesi bakımından tarihî bir öneme sahiptir. 3. Nikâtü’ş-şuǾarâ. Farsça kaleme alınan eserin yaklaşık 1165’te (1752) tamamlandığı tahmin edilmektedir. Urduca şiir yazan şairlerden bahseden en eski ve en önemli tezkirelerden biri olup eserde 103 şairin kısa hayat hikâyeleri ve şiirlerinden seçmeler yer almaktadır. En son Mahmûd İlâhî tarafından hazırlanarak basılmıştır (Leknev 1984). Mîr Muhammed’in ayrıca yayımlanmamış Farsça bir divanı ve kaynaklarda anılan bir divançesi vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Hakîm Ebü’l-Kāsım Mîr Kudretullah Kāsım, MacmûǾa-i Naġz (nşr. Mahmûd Şirvânî), Lahor 1933, II, 229-254; M. Mustafa Han Şîfte, Gülşen-i Bîħâr (nşr. Kalb Ali Han Fâik), Lahor 1973, s. 570-595; M. Hüseyin Âzâd, Âb-ı Ĥayât, Lahor 1991, s. 171-193; Muhammad Sadiq, A History of Urdu Literature, London 1964, s. 94-101; Seyyid Muhammed Akīl Rızvî, Urdû Meŝnevî kâ İrtiķā, Leknev 1983, s. 92-111; Mahmûd Birîlvî, Muħtaśar Târîħ-i Edeb-i Urdû, Lahor 1985, s. 70-74; Seyyid Ferzâne, Nuķūş-i Edeb, Lahor 1986, s. 31-43; Selîm Ahtar, Urdû Edeb kî Muħtaśar Tarîn Târîħ, Lahor 1986, s. 102-105; Cemîl Câlibî, Târîħ-i Edeb-i Urdû, Lahor 1987, II, 502-648; Nûrülhasan Hâşimî, Dillî kâ Debistân-ı ŞâǾirî, Lahor 1991, s. 155-161; Râm Babû Saksena, Târîħ-i Edeb-i Urdû (trc. Mirzâ Muhammed Askerî), Karaçi 1995, s. 135-160; J. A. Haywood, “Mīr Muĥammad Taķī”, EI² (İng.), VII, 96-97; Seyyid Abdullah, “Mīr Taķī Mîr”, UDMİ, XXI, 926-933.

Halil Toker