MEVLÂNÂ MÜZESİ

Konya’da Mevlânâ Külliyesi’nde tekkeye ait eserlerin sergilendiği müze.

1925 yılında tekke ve zâviyeler kapatıldıktan sonra Mevlânâ Dergâhı derviş hücreleri, mutfak gibi bütün müştemilâtı ve içeride bulunan madenî evani, halı, kumaş, giyim kuşam eşyası, müzik aletleri, hat eserleri, zengin kütüphanesindeki yazmalar gerçek mekânlarında sergilenmek suretiyle bir müze haline getirilerek Konya Müzeler Müdürlüğü’ne bağlanmıştır. Başvekil İsmet Paşa (İnönü) ve Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey’in (Tanrıöver) tâlimatları üzerine İstanbul Müzeleri Müdürü Halil Ethem (Eldem) ile Maarif Vekâleti Hars Dairesi Kütüphaneler umum müfettişi Hamit Zübeyr Bey’in (Koşay) buradaki incelemeleri sonucunda dergâhın müzeye dönüştürülmesinin uygun olacağı 1 Eylül 1926 tarihinde kararlaştırılmış ve Mevlevî Dergâhı Konya Âsâr-ı Atîka Müzesi adıyla 2 Mart 1927’de törenle hizmete açılmıştır. Müdür Mehmet Yusuf (Akyurt), dergâhın avlusunda yeni düzenlemeler yaparak Müze-i Hümâyun deposundaki arkeolojik eserleri de buraya getirip sergilemiştir. Konya’ya sık sık gelen ve şehirdeki tarihî eserlerin durumuyla ilgilenen Atatürk, Mevlânâ Müzesi’ni ziyaret etmiş ve takdirlerini hâtıra defterine yazmıştır. 1953 yılında buradaki arkeolojik eserler İplikçi Camii’ne taşınmış, bir yıl sonra yeniden düzenlenen dergâh Mevlânâ Müzesi adını almıştır.

Dergâhın değişik bölümlerinde bazan o bölümün aslî fonksiyonuyla ilgili eserler, bazan da farklı eserler sergilenmektedir. Nitekim Hürrem Paşa, Mehmed Bey, Hasan Paşa, Sinan Paşa ve Murad Paşa kızı Fatma Hatun türbelerinin bulunduğu müze avlusunun batısındaki dervişanla hâmûşan kapılarının önündeki alanda Osmanlı dönemine ait kitâbeler teşhir edilmektedir. Bunlar arasında dergâhtaki derviş hücrelerine ait 992 (1584) tarihli kitâbe ile 1901 tarihli Müze-i Hümâyun kitâbesi de vardır. Dergâh hazîresinin kuzey ve doğusunda duvarlara dayalı olarak form, yazı ve süsleme bakımından sanat değeri taşıyan çok sayıda Mevlevî mezar taşı sergilenmektedir.

Şeb-i arûs havuzunun güneyinde yer alan matbah-ı şerifte ocakların bulunduğu seviyede ortada iki manken yardımı ile “kazancı dede” ve “pazarcı dede” özgün kıyafetleri içinde sembolleri olan kepçe ve pazarcı maşası gibi eşyalarla canlandırılmıştır. Köşedeki seki üzerinde yağ ve su kazanları, ibrik, leğen, lenger gibi mutfak eşyası teşhir edilmektedir. Mutfak girişinin solundaki nevniyaz hücresinde tarikata girmek niyetiyle dergâha yeni gelen ve dervişliğe kabul kararı üç gün zarfında verilecek olan adayın mutfaktaki çalışmaları ve eğitimi gözleyebilmesi için saka postu üzerinde oturması da bir mankenle temsil edilmiştir. Birkaç merdivenle çıkılan somat (yemek) ve semâ tâlim yerinde de Mevlevî yemek sofrası, semâ tâlim edenler, kahve içen dedeler teşhir edilmiştir. Böylece Mevlevîlik’te 1001 gün çile çekilen bir yer olan mutfak bütün yönleriyle göz önüne serilmiştir.

Mevlânâ Türbesi’nin yer aldığı bölümün batısında giriş kapısının önünde bulunan tilâvet odasının kündekârî kapısı,


türbeye açılan gümüş kapı ile kuzey duvarına yerleştirilen ahşap dolap başlı başına birer sanat eseri olduğundan burası hat eserleri sergi salonu haline getirilmiştir. 1914 yılında ıhlamur ağacından yapılmış kabartma bir Kâbe tasviri de bulunan levhalar arasında Sultan II. Mahmud, Yesârîzâde Mustafa İzzet, Mustafa Râkım, Hamit Aytaç gibi ünlü hattatlardan örnekler vardır. Burada ayrıca XVII-XVIII. yüzyıllara ait birkaç Gördes halı seccadesi de sergilenmektedir.

Tilâvet odasından girilen kubbeli Dâhil-i Uşşâk bölümünün sonunda Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin türbesi Kubbe-i Hadrâ ile kuzeyindeki post kubbesine geçilmektedir. Bu iki bölümün doğusunda ve batısında Mevlânâ soyundan kadın ve erkeklere ait altmış beş sanduka yer aldığından buraya Kıbâbü’l-aktâb (uluların kubbeleri) adı verilmiştir. Dâhil-i Uşşâk’ın kuzeyinde bir seki üzerinde Horasan erlerinin sandukaları bulunur. Buraya Mevlânâ’nın sözlerini ihtiva eden hat levhaları asılmış ve 733’te (1333) dergâha hediye edilen Ebû Said Bahadır için yapılmış maden sanatı şaheseri nisan tası konulmuştur. Güney kısmında da bazı sandukalarla hat levhaları vardır.

Kubbe-i Hadrâ’nın altında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve oğlu Sultan Veled’in 973 (1565) yılında Kanûnî Sultan Süleyman zamanında yapılmış mermer sandukaları görülür. Üzerlerindeki altın sırma işlemeli pûşîdeler II. Abdülhamid döneminde 1894’te dokunmuştur. Sandukaların baş ve ayak uçlarında değerli iki madenî şamdan mevcuttur. Mevlânâ’nın sandukasının doğusunda babası Bahâeddin Veled’in sandukası yer almaktadır. Selçuklu ahşap sanatının bu şaheseri aslında Mevlânâ’nın kabri üzerindeyken mermer sandukaların yaptırılması üzerine buraya konmuştur. Cevizden ahşap oyma sandukayı Abdülvâhid b. Selîm tasarlamış ve Konyalı Genakoğlu Hümâmeddin Muhammed uygulamıştır. Mevlânâ’nın sandukasını kuzeydeki “huzûr-ı pîr”den (post kubbesi) gümüş kafes eşik ayırmaktadır. 1006 (1597) yılında yaptırılan eşiğin altında Mevlânâ Türbesi’nin cenazeliğine inen kapı bulunmaktadır.

Mevlevîler’in semâ (mukabele) yaptıkları semâhâne vitrinlerle donatılarak sergi salonu haline getirilmiştir. Vitrinlerde Mevlânâ’ya ve Şems-i Tebrîzî’ye izâfe edilen elbiseler, gömlek, hırka ve sikkeler yer almaktadır. Yazma eserler arasında Mevlânâ’nın Meŝnevî’si ve Dîvân-ı Kebîr’i teşhir edilmektedir. Ayrıca müzik aletleri (ney, kemençe, kudüm, ud, rebab, tambur, keman, çenk, daire-tefhalile-çalpara), madenî eserler (şifa tasları, kandil, şamdan ve buhurdanlıklar), ahşap eserler (rahle, sedef kakmalı kutular ve astronomi aletleri) ayrı ayrı vitrinlere yerleştirilmiştir. Duvarlarda çok değerli hat levhaları mevcut olup üzerinde tarihî kandiller asılmaktadır. Semâhâneyi çevreleyen, erkeklerle mutrıba (mıtrıb) ayrılmış mahfillerde halı seccadeler, işlemeli keçeler sergilenmektedir.

Dergâhın mescidinin güney duvarları boyunca bir ahşap oymalı kapı ile (XVI. yüzyıl) arasında Kâbe tasvirli bir seccade bulunan birkaç Gördes halı seccadesi vardır. Ortadaki vitrine zamanın müze müdürü Mehmet Önder’in Alâeddin Camii’nden getirdiği sakal-ı şerif yerleştirilmiştir. Diğer vitrinlerde kitap sanatları (hat, tezhip, minyatür ve cilt) bakımından çok değerli Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait yazmalar bulunmaktadır. Bunlar arasında Mevlânâ’nın eserlerinin dikkate değer nüshaları, Meŝnevî şerhleri yanında Nizâmî-i Gencevî’nin Hamse’si (XV. yüzyıl), Fuzûlî’nin minyatürlü Hadîkatü’s-suadâ’sı (993/1585) gibi örnekler mevcuttur.

Dergâh avlusunun kuzey ve batısındaki derviş hücrelerinin bir kısmı idare ve gişe odaları olarak kullanılmaktadır. İki hücre postnişin ve mesnevîhan odası şeklinde orijinal eşyaları ve mankenlerle ziyarete açılmış, birkaç hücrenin ara duvarları kaldırılıp bir konferans salonu oluşturulmuştur. Derviş hücrelerinin önüne yerleştirilen gömme vitrinlerde tarikat eşyaları ve kumaş örnekleri sergilenmektedir. Mevlânâ Dergâhı, içindeki tekke eserleriyle birlikte yaşayan bir müze olarak düzenlenmiştir. Burası ayrıca Mevlânâ’nın hayatı, düşünceleri, dergâhın korunup onarılması gibi konularda çalışmalar yapılan bir merkez durumundadır.

Mevlânâ Müzesi’nin en önemli bölümlerinden biri de kitaplarının eski tarihli ve birçoğu tek nüsha olmaları yanında Türk kitap sanatlarının en kıymetli örneklerine sahip olması bakımından müstesna bir yeri olan kütüphanesidir. Gittikçe zenginleşen bu ihtisas kütüphanesinin koleksiyonlarının esasını Selçuklular’dan günümüze din, edebiyat, sanat, mûsiki,


tasavvuf ve tarikatlar gibi değişik alanlarla ilgili yazmalar teşkil etmektedir. Abdülbaki Gölpınarlı, her birini ayrı ayrı inceleyip geniş bir şekilde tanıttığı 1311 ciltte toplanmış eserlerin bir katalogunu hazırlamış, bu çalışmanın üç cildi basılmış (Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu, Ankara I, 1967; II, 1971; III, 1972), bir cildi ise henüz yayımlanmamıştır. Osman Siviloğlu ayrıca, sanat değeri çok yüksek yazmaları Mevlâna Müzesi Müzelik Yazma Eserler Kataloğu adıyla inceleyerek tasnif etmiştir (bk. bibl.). Mevlânâ Müzesi Türkiye’nin en çok ziyaretçisi olan üçüncü müzesidir. Son yıllardaki istatistiklere göre 1,3 milyon civarına ulaşan ziyaretçilerin dörtte biri yabancıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmet Yusuf, Konya Asarı Atika Müzesi Rehberi, İstanbul 1930; Mehmet Önder, Mevlânâ Müzesi Rehberi, Ankara 1958; a.mlf., “Konya Müzeleri”, Müze, Konya 1982, s. 1; Osman Siviloğlu, Mevlânâ Müzesi Müzelik Yazma Eserler Kataloğu (yüksek lisans tezi, 1995), SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, I-II; Naci Bakırcı, “19. Yüzyıldan Günümüze Konya’da Müzecilik”, Müzecilik Semineri Bildirileri, İstanbul 2002, s. 94-96; a.mlf., “Mevlânâ Müzesi’nde Bulunan 16 Kollu Şamdan”, Müze, Konya 1997, s. 27-28; Erdoğan Erol, Mevlânâ Müzesi, Konya 2002; a.mlf., “Mevlânâ Müzesi ve Ziyaretçiler”, Konya’dan Dünya’ya Mevlânâ ve Mevlevilik, İstanbul 2002, s. 229-236; a.mlf., “Mevlânâ Müzesinde Bulunan Bir Levhanın Tanıtımı”, TEt.D, sy. 17, Ankara 1982, s. 29-34; Hasan Özönder, “Konya Müzeciliğinin Tarihçesi”, Müze, Konya 1982, s. 11-16; Emine Karpuz, “Konya Müzeciliğinin Tarihçesi ve Bugünkü Durumu”, Yeni İpek Yolu, sy. 6, Konya 2003, s. 340-349.

Haşim Karpuz