METÎN

(المتين)

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Sözlükte “sağlam, kuvvetli, sert ve dayanıklı olmak” mânasındaki metânet kökünden türemiş bir sıfat olup “çok güçlü ve sağlam” demektir. Allah’a nisbet edildiğinde “fiillerinden dolayı zâtına herhangi bir zorluk ve yorgunluk ârız olmayan, nihaî noktada kudretli” anlamına gelir (İbnü’l-Esîr, “mtn” md.; Zeccâc, s. 55).

Metîn sadece bir âyette zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiştir (ez-Zâriyât 51/58). Allah’ın rezzâk, kudretli (zü’l-kuvve) ve metîn olduğunu ifade eden bu âyetteki metîn kelimesini kıraat âlimlerinin büyük çoğunluğu


lafza-i celâlle bağlantılı bir şekilde okurken bazıları onu kuvvet kelimesinin sıfatı konumunda tutan kıraati tercih etmiştir. Müfessir Taberî, hem gramer kuralları hem de âlimlerin ittifaka yakın anlayışları açısından kelimenin Allah’ın sıfatı olacak tarzda kıraat edilmesinin gerektiğini söyler, Fahreddin er-Râzî de aynı görüşe katılır (CâmiǾu’l-beyân, XXVII, 17-18; LevâmiǾu’l-beyyinât, s. 298).

Metîn ismi, İbn Hacer el-Askalânî’nin Kur’ân-ı Kerîm’den derlediği doksan dokuz esmâ-i hüsnâ listesinde (DİA, XI, 408), ayrıca hem Tirmizî hem İbn Mâce’ye ait esmâ-i hüsnâ rivayetinde yer almıştır (İbn Mâce, “DuǾâǿ”, 10; Tirmizî, “DaǾavât”, 82). Bir hadiste İslâm dininin metîn (sarsılmayan) bir sistem ve engin bir alan olduğu ifade edilmiş ve dindarlıkta ölçülü olmanın gereği vurgulanmıştır (Müsned, III, 199).

Kelâm âlimlerinin bir kısmı metn-metânet kavramının “sert, sıkı ve kalın olmak” gibi maddî anlamını göz önünde bulundurarak bunun doğrudan Allah’a nisbet edilemeyeceğini belirtmiştir. Mâtürîdî Zâriyât sûresinde geçen (51/58) metîn isminin lafza-i celâli değil, kuvvet kelimesini nitelediğini söylemiş, Kādî Abdülcebbâr ile Ebû Bekir İbnü’l-Arabî bu ismin mecazi mânasıyla Allah’a nisbetinin mümkün olduğunu ifade etmiştir (bk. bibl.). Diğer âlimler de metn-metânet kavramının maddî anlamıyla zât-ı ilâhiyyeyi nitelemesinin söz konusu olmadığını vurgulamakta, ulûhiyyet makamına yaraşır bir muhtevanın gereğini dile getirmektedir.

Gazzâlî ve Fahreddin er-Râzî’nin yorumlarından anlaşılacağı üzere yakın anlamlı iki isim olan kavî ile metînden ilki ilâhî kudrete konu teşkil eden her şeyi kapsaması açısından nitelikte, ikincisi, çok güçlü olması bakımından nicelikte kudret sıfatına ait kemal mertebelerini ifade eder. Buna göre kavî “bütün mümkinatı etkileyen”, metîn ise “dıştan gelebilecek hiçbir etkiyi kabul etmeyen” mânasına gelir (el-Maķśadü’l-esnâ, s. 140; LevâmiǾu’l-beyyinât, s. 298). Kur’ân-ı Kerîm’de, kâinatın yaratılıp yönetilmesinden ötürü zât-ı ilâhiyyeye hiçbir yorgunluk ve meşakkatin ârız olmadığının beyan edilmesi (Kāf 50/38; krş. el-Burûc 85/12) metîn isminin mânasını pekiştirmektedir. Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî ise metîn ile velî (dost ve yardımcı) ismini birlikte düşünmüş ve ortak anlamlarını “Allah’ın müminlere yönelik lutfu, ihsan, dostluk, yardım ve başarıya ulaştırması” şeklinde belirlemiştir (İbn Fûrek, s. 54). Kişinin, bütün benliğiyle bağlandığı yüce yaratıcının hiçbir tesir altında kalmadan dilediğini kudret ve merhametiyle yerine getirdiğini bilmesi O’na karşı hem haşyet hem sevgi duyması için önemli bir faktördür.

Metîn ismi kudret sıfatıyla yakından ilgili bulunması açısından zâtî-sübûtî sıfatlar içinde yer alır. Ebû Abdullah el-Halîmî metîni Allah’tan benzerliği nefyeden isimler grubundan saymıştır (el-Minhâc, I, 195, 199). Metîn, kādir ve muktedirden başka kavî ve kahhâr isimleriyle de anlam yakınlığı içinde bulunur.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “mtn” md.; Lisânü’l-ǾArab, “mtn” md.; Müsned, III, 199; İbn Mâce, “DuǾâǿ”, 10; Tirmizî, “DaǾavât”, 82; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, XXVII, 17-18; Zeccâc, Tefsîru es-mâǿillâhi’l-ĥüsnâ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Beyrut 1395/1975, s. 55; Mâtürîdî, Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 733a; Hattâbî, Şeǿnü’d-duǾâǿ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1404/1984, s. 77; Ebû Abdullah el-Halîmî, el-Minhâc fî şuǾabi’l-îmân (nşr. Hilmî M. Fûde), Beyrut 1399/1979, I, 195, 199; İbn Fûrek, Mücerredü’l-Maķālât, s. 54; Kādî Abdülcebbâr, el-Muġnî, V, 216-217; Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 167b; Gazzâlî, el-Maķśadü’l-esnâ (Fazluh), s. 140, 173-174; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, el-Emedü’l-aķśâ, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 499, vr. 61b; Fahreddin er-Râzî, LevâmiǾu’l-beyyinât (nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d), Beyrut 1404/1984, s. 298-299; Bekir Topaloğlu, “Esmâ-i hüsnâ”, DİA, XI, 408.

Bekir Topaloğlu