MESUD I

(مسعود)

Ebü’l-Feth es-Sultânü’l-Muazzam İzzüddünyâ ve’d-dîn Mes‘ûd b. Kılıcarslan es-Selcûkī (ö. 550/1155)

Anadolu Selçuklu hükümdarı (1116-1155).

Sultan I. Kılıcarslan’ın en büyük oğlu Melikşah (Şâhinşah), babasının Habur çayında boğulması üzerine (500/1107) tahta oturmak için Konya’ya gelirken beraberinde getirdiği üvey kardeşi Mesud’u ve diğer kardeşi Arab’ı hapse koymuştu. Melikşah cesur ve hareketli bir genç olduğundan askerinin sayıca az, silâhça yetersiz olmasına bakmadan hemen Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos ile mücadeleye girişti. 510 (1116) yılında imparatorla yaptığı savaştan sonra beyleriyle beraber Afyonkarahisar yakınında bulunan ordugâhına geldi. Burada Aleksios Komnenos ile barış antlaşması imzaladı ve Bizans imparatoru Selçuklu sultanına çok miktarda para verdi. İmparator, Mesud’un tahta geçmek için ağabeyini ele geçirmek istediğini haber alınca sultana ordugâhta kalmasını tavsiye etti. Melikşah’ın buna yanaşmaması üzerine Aleksios Komnenos, Konya’ya kadar bir Bizans askerî birliğinin refakatinde gitmesini söyledi. Fakat Selçuklu hükümdarı bunu da reddederek Bizans ordugâhından ayrıldı. Melikşah’ın imparatorun tavsiyelerini kabul etmemesi, Mesud’un sultan olmak için harekete geçtiğine inanmadığı ihtimalini ortaya koyar. Süryânî Mikhail, Melikşah’ın bir emîrinin ona isyan ederek


Mesud’u hapisten çıkarıp Dânişmendli Emîr Gazi’nin yanına götürdüğünü ve Mesud’un burada sultan ilân edildiğini kaydeder (Chronique de Michel, III, 195). Melikşah, Konya istikametinde ihtiyat tedbiri almadan yola çıkmakla beraber yağmacı toplulukların olup olmadığını anlamak için keşif müfrezeleri gönderdi. Yolda Mesud’la karşılaşıp onun saflarına katılan müfrezeler geri dönerek sultana yolun tehlikesiz olduğunu bildirdiler. Bunun üzerine yoluna devam eden Melikşah, Mesud’un askerleriyle karşılaşınca geri dönüp kaçmaya başladı. Fakat daha önce Mesud’a katılmış olan Poukheas adlı bir emîr, Melikşah’ın sadık bir taraftarı gibi görünerek ona imparatorun yanına değil Akşehir’e çok yakın olan Tyragion kasabasına gitmesini tavsiye etti, sultan da onun dediğini yaptı. Kasabanın hıristiyan halkı Melikşah’ı güler yüzle karşıladıysa da çok geçmeden Mesud şehri kuşattı ve Rumlar Melikşah’ı Mesud’a teslim etmek zorunda kaldılar. Mesud ağabeyinin gözlerine mil çektirdi ve ardından Konya’ya götürüp hapsetti (510/1116). Ancak gözlerinin tam kör olmadığı anlaşılınca öldürüldü (511/1117).

Dânişmendli Emîr Gazi, Mesud’un sultan olmasında oynadığı mühim rolden sonra onu kendine bağlamıştı. Mesud kayınpederi Gazi’nin ölümüne kadar ona olan bağlılığını sürdürdü. Haçlılar karşısında kazandığı başarılarla temayüz eden Artuklu Belek b. Behrâm’ın ölümü üzerine (518/1124) Emîr Gazi Malatya’yı ele geçirmek için seferber oldu ve Mesud ile ittifak yaptı. Ancak Malatya’yı bir ay kuşattılarsa da alamadılar. Şehri altı ay daha savunan I. Kılıcarslan’ın hanımı Ayşe Hatun ile oğlu Tuğrul Arslan şehri Dânişmendliler’e teslim edip Minşar Kalesi’ne çekildiler (1 Zilkade 518 / 10 Aralık 1124).

Ankara ve Kastamonu meliki olan Mesud’un diğer kardeşi Melik Arab, Selçuklular’a ait Malatya’nın Dânişmendli Emîr Gazi’nin eline geçmesine ve kardeşinin de buna yardım etmesine çok öfkelendi. Bu yüzden 30.000 kişilik bir ordu ile Sultan Mesud’un üzerine yürüdü. Mağlûp olan Mesud yardım istemek için Bizans’a gitti. Melik Arab da Konya’yı kuşattı. Mesud’un gelişine sevinen II. Ioannes çok miktarda para ve asker vererek onu ülkesine gönderdi. Mesud Emîr Gazi’nin yanına gitti. İkisi birlikte Melik Arab’ın üzerine yürüyerek onu yendiler ve Ermeni hâkimi I. Toros’un yanına gitmeye mecbur ettiler (520/1126). Emîr Gazi ve Mesud 521’de (1127) Ankara’yı Melik Arab’dan aldılar. Daha sonra mücadeleden vazgeçen Melik Arab 522 (1128) veya 523’te (1129) öldü. 524 (1130) yılında Emîr Gazi ile Sultan Mesud ve Bizans imparatorunun kardeşi Isaakios Malatya’da toplanıp kışı orada geçirdiler. Mikhael’e göre ertesi yıl Sultan Mesud, Sozopolis’e (Uluborlu) kadar sokulmuştu. Fakat askerleri açlıktan dolayı hiçbir şey yapamayınca şehri alamamış ve kırsal kesimi yağmalayıp Konya’ya dönmüştü. Aynı yıl Emîr Gazi, Sultan Mesud’u da yanına alarak Karadeniz’in kıyı bölgesini ele geçirdi. 1132’de İmparator Ioannes, Bitinya ve Paflagonya’dan yürüyüp Kastamonu’ya geldi, şehri kuşatıp ele geçirdi ve esir aldığı Türkler’le birlikte İstanbul’a döndü. Ancak er-tesi yıl Emîr Gazi Kastamonu’yu muhasara edince çok geçmeden açlık baş gösterdi ve halk şehrin kapılarını ona açtı (527/1133).

Emîr Gazi 528 (1134) yılında vefat etti; ölümünde Fırat’tan Sakarya boylarına kadar uzanan Anadolu’nun büyük bir kesimi idaresi altında bulunuyordu. Mesud’a tahtı temin etmesi karşılığında onu kendine bağladığı gibi Selçuklular’dan Malatya, Kayseri, Çankırı, Ankara ve Kastamonu yörelerini de alıp ülkesine katmıştı. Bu durumda Selçuklu ülkesi Konya, Niğde, Afyonkarahisar, Aksaray yörelerine münhasır kalmıştı. Emîr Gazi’nin ölümünden sonra en büyük oğlu ve halefi Muhammed ile Sultan Mesud arasında veraset meselesi yüzünden ihtilâf çıktı. Bunu öğrenen İmparator Ioannes, Sultan Mesud ile bir dostluk antlaşması imzaladı, arkasından Dânişmendoğlu’nun üzerine yürürken Sultan Mesud’un da savaşa katılmasını istedi. Selçuklu hükümdarı da bir askerî kuvvet yolladı. İmparator bu destekle birlikte Çankırı’yı kuşattı. Muhasara devam ederken Melik Muhammed bazı tâvizlerde bulunarak Sultan Mesud’la ittifak yapınca Selçuklu askerî birliği imparatorun ordusundan ayrıldı. Bunun üzerine kuşatmayı kaldıran imparator kışı geçirmek için Orhaneli’ne çekildi. Baharda Kastamonu’ya hareket ederek burayı barış yoluyla aldı; bir müddet muhasara ettiği Çankırı’yı da ele geçirip muhafızlar bıraktıktan sonra İstanbul’a döndü (1135). Fakat çok geçmeden Türkler her iki şehri de geri aldılar.

İmparator Ioannes 1137’de Kilikya’ya sefere çıkmış, oradan da Suriye’ye inmişti. Burada Şeyzer şehrini kuşattığı sırada Sultan Mesud muhtemelen imparatorun geri dönmesini sağlamak için Bizans topraklarına saldırıp yağmaladıktan ve çok sayıda esir aldıktan sonra ülkesine döndü. Bunu haber alan imparator Suriye’den Kilikya’ya geldi ve sultanla barış antlaşması yaparak İstanbul’a gitti. Sultan Mesud’un Antalya yöresine akınlar düzenleyip birçok ganimet ve esir ele geçirmesi üzerine imparator 1142 yılının baharında Antalya’ya geldi; şehirde bir müddet kalıp asayişi sağladıktan sonra Beyşehir taraflarına gitti. Ioannes’in buradan Konya’ya yürüyeceği zannını vererek Türkler’i korkutmak istediği anlaşılmaktadır. Ancak Kilikya’ya geçen İmparator Ioannes Nisan 1143’te öldü ve yerine oğlu Manuel Komnenos geçti.

Dânişmendli Melik Muhammed 537’de (1142) vefat edince hânedan mensupları arasında saltanat mücadelesi başladı ve Dânişmendli Devleti birinin merkezi Kayseri, birinin Sivas, birinin de Malatya olan üç kısma ayrıldı. Böylece Anadolu’da Sultan Mesud için uygun bir durum meydana geldi. Mesud, Kayseri meliki ve damadı Zünnûn’u himaye ettiği için Zünnûn’un amcaları Malatya Meliki Aynüddevle ile Sivas Meliki Yağıbasan Zünnûn’a karşı bir ittifak oluşturdular. Yapılan savaşta Sultan Mesud, Sivas Meliki Yağıbasan’ı mağlûp ederek Sivas’a girdi ve küçük oğlu Şâhinşah’ı Ankara, Çankırı ve Kastamonu valiliğine getirdi, ardından Malatya’yı kuşattı (1 Zilhicce 537 / 17 Haziran 1143). Üç ay boyunca bir sonuç alamayınca 2 Rebîülevvel 538’de (14 Eylül 1143) kuşatmayı kaldırarak Konya’ya döndü.

Sultan Mesud, 539 (1144) yılında Malatya Meliki Aynüddevle’ye karşı yürüyüp Elbistan yöresini eline geçirdi ve buranın idaresini oğlu Kılıcarslan’a verdi. Bu sırada Artuklu Hükümdarı Dâvud’un ölümü üzerine oğullarından Arslan Doğmuş, Atabeg İmâdüddin Zengî’nin yardımıyla babasının yerine geçmek isteyince diğer oğlu Fahreddin Karaarslan Sultan Mesud’un yanına gelmişti. Sultan Mesud’un 20.000 atlı vermesi sonucunda Fahreddin Karaarslan Harput hükümdarı oldu. Mesud aynı yıl Malatya’yı kuşattıysa da Bizans imparatorunun Selçuklu ülkesine yürüdüğünü haber alınca kuşatmayı kaldırıp ona karşı gitti. İmparator Manuel Komnenos, Selçuklu-Bizans sınırındaki Bizans’a ait Prakana Kalesi’ni aldığı için Sultan Mesud’a mektup yazarak Konya üzerine yürüdüğünü bildirmişti. Akşehir’de Selçuklu öncü kuvvetiyle karşılaşan


Bizans ordusu bir süre sonra Konya önlerinde göründü (1146). Bizans ordusu kalabalık olduğu gibi zırhlı birliklere de sahipti. İki taraf arasında şiddetli çarpışmalar oldu. Bizans ordusuna pusu ve baskınlarla büyük kayıplar verdirildi; bu sırada Rumlar’dan 20.000 kişinin öldürüldüğü rivayet edilir. İmparator, Sultan Mesud’a doğudan yardım kuvvetlerinin gelmesinden kaygılandığı gibi Avrupa’dan da Haçlı ordularının gelmekte olduğunu haber almıştı. Bu sebeple geri dönmeye karar verdi. Selçuklu kuvvetleri Bizans ordusunu Büyük Menderes kıyılarına kadar takip etti. Bizans tarihçisi Kinnamos sultanın barış istediğini ve Prakana’yı vererek barış yapıldığını yazar.

1144 yılında Urfa Kontluğu’nun İmâdüddin Zengî tarafından ortadan kaldırılması Avrupa’da derin bir üzüntü ve heyecan yarattı. Bu olay diğer Haçlı devletlerinin varlığını da tehlikeye düşürmüştü. Bu sebeple Alman Kralı III. Konrad ve Fransa Kralı VII. Saint Louis ordularıyla İstanbul’a geldiler. İstanbul’dan ayrılan Konrad, Dorylaion (Eskişehir) yöresinde Türk ordusuyla karşılaştı. Yapılan savaşta Alman ordusu ağır bir yenilgiye uğradı (26 Ekim 1147). Sultan Mesud bu zaferle babası I. Kılıcarslan’ın 18 Receb 490’da (1 Temmuz 1097) Eskişehir’de uğradığı yenilginin intikamını almış oldu. Alman ordusundan az bir kısmı İznik’e kaçabilmiş ve Türkler’in eline zengin bir ganimet geçmişti. İznik’te karşılaştığı Konrad’dan felâket haberini alan Fransa Kralı Saint Louis, Eskişehir-Konya yolunu bırakıp Balıkesir-Bergama, Efes-Laodikeia (Denizli) ve Antalya gibi Türk hâkimiyeti dışındaki yollardan gitmeyi tercih etti. Franklar yol boyunca ağır kayıplar vererek Antalya’ya ulaşabildiler. Buradan gemilerle Suriye’ye gittiler.

Sultan Mesud, Elbistan hâkimi olan oğlu Kılıcarslan ile birlikte Tel Bâşir hâkimi II. Joscelin’in elinde bulunan Maraş üzerine yürüyerek şehri kolayca zaptetti (544/1149). Şehirden serbestçe çıkıp gitme izni alan Haçlılar Antakya’ya giderken Türkler tarafından yok edildi. Sultan Mesud bundan sonra Tel Bâşir’i kuşattı ve Kont II. Joscelin’in Mesud’u metbû tanıması şartıyla barış yapıldı. II. Joscelin bir süre sonra karşılaştığı Halep Hükümdarı Nûreddin Mahmud Zengî’yi yendiyse de Nûreddin Mahmud Türkmenler’in yardımıyla onu yakalayıp hapse koydu (Muharrem 545 / Mayıs 1150). Bu sırada Sultan Mesud da Keysûn üzerine yürümüş, halk savaşmadan şehri ona teslim etmişti. Ardından çok müstahkem olan Behisni’yi, Ra‘bân Kalesi’ni ve Merzban’ı kolayca ele geçiren Selçuklu hükümdarı, damadı olan Halep Hükümdarı Nûreddin Mahmud’un desteğiyle Tel Bâşir’i kuşattıysa da Joscelin’in karısı Beatrice ile oğlu III. Joscelin tarafından savunulan şehri alamadı. Sultan Mesud fethettiği yerlerin idaresini oğlu Kılıcarslan’a bırakıp ülkesine döndü. 546 (1151) yılında Nûreddin Mahmud Tel Bâşir’i eline geçirirken Sultan Mesud da Ayıntab’ı ülkesine kattı.

547’de (1152) Malatya hâkimi Dânişmendli Aynüddevle öldü ve yerine oğlu Zülkarneyn geçti. Sivas, Niksar, Tokat ve Amasya Hükümdarı Yağıbasan yeğenine Sultan Mesud’a baş eğmemesini söylemişti. Sultan Mesud bunu duyunca öfkelenerek Yağıbasan’ın üzerine yürüdü. Selçuklu hükümdarına karşı koyamayacağını anlayan Yağıbasan itaat göstererek yeğenine yardım etmeyeceğine dair Mesud’a söz verdi. Mesud 19 Rebîülâhir 547’de (24 Temmuz 1152) Malatya’yı kuşatmak için yola çıktı; şehrin çevresini yağmalayıp tahrip ettirdi. Zülkarneyn, annesiyle birlikte sultanın huzuruna çıkıp bağışlanmalarını rica edince sultan onları affetti. Zülkarneyn de Sultan Mesud’u metbû tanıyacaktı.

Kilikya Ermeni hâkimi Toros bölgedeki Bizans’a ait şehirleri tamamen ele geçirmişti. Bizans İmparatoru Manuel, Toros’un Kilikya’daki Bizans varlığına son vermesine kızarak Sultan Mesud’u Kilikya’ya yürümeye teşvik etmiş ve bunun için Selçuklu hükümdarına para göndermişti. Esasen Sultan Mesud da Türk sınırlarını ihlâl ettiğinden Toros’a karşılık vermek istiyordu. Sultan, 548 (1153) yılı baharında Dânişmendli Yağıbasan’ı da yanına alarak Kilikya üzerine yürüdü. Ancak Ermeniler Toros geçitlerini savundukları için sultanın Kilikya’ya girmesi mümkün olmadı ve ülkesine dönmek zorunda kaldı. Sultanın dönüşünden az sonra Kilikya’ya girmiş olan bir Bizans ordusu da Tarsus kapılarında Ermeni kuvvetleri tarafından mağlûp edildi. Sultan Mesud ertesi yıl yeniden Kilikya’ya yürüdü ve bu defa güçlük çekmeden şehre girdi. Misis ve Aynizerbâ’dan (Anazarba) sonra Tel Hamdûn’a (şimdiki Toprakkale) kadar ilerledi. Oradan Kılıcarslan’a bağlı emîrlerden Yâkub Bey’i 3000 kişilik bir kuvvetle Antakya yöresine akına gönderdi. Fakat Yâkub Bey ve askerleri, Haçlı Templier şövalyeleriyle Toros’un kardeşinin kumandasındaki Ermeni askerleri tarafından pusuya düşürüldü ve büyük bir kısmı şehid edildi.

Kilikya seferinden döndükten sonra hastalanan Sultan Mesud’un, öleceğini anlayınca Elbistan Meliki olan oğlu Kılıcarslan’ı Konya’ya çağırıp tahta oturttuğu ve başına tacını koyup ona biat ettiği kaydedilir. Ardından da vefat etti (550/1155). 551’de (1156) öldüğü de rivayet edilir. Cenazesi Alâeddin Camii avlusundaki türbede defnedildi. Mesud’un türbesinin Amasya yakınında olduğu söylenirse de bu doğru değildir. Sultan Mesud çok akıllı, adaletli, tedbirli, ileri görüşlü ve dindar bir hükümdardı. Rüknü’l-İslâm ve’l-müslimîn (Rüknüddin), Muizzü’d-dünyâ ve’d-dîn lakaplarıyla da anılan Sultan Mesud’un Kılıcarslan, Melikşah ve Dolat (Devlet) adlı üç oğlu, Halep Hükümdarı Nûreddin Mahmud Zengî, Dânişmendli Zünnûn, Dânişmendli Yağıbasan ve Bizans imparatorunun müslüman olan yeğeni Ioannes ile evli olan dört kızı vardı. Emîr Gazi’nin ölümüyle Dânişmendli hâkimiyetinden kurtulan Mesud, Melik Muhammed’in ölümünden sonra da üç Dânişmendli beyinin metbûu olmuştur. Mesud devrinde önemli bir Türkmen kümesinin Orta Asya veya Azerbaycan’dan gelerek ülkesinde yurt tutmuş ve onun başarılarında önemli bir rol oynamış olması pek muhtemeldir.

Sultan Mesud Konya’da pek az oturduğu için burada günümüze kadar gelen bir yâdigâr bırakmamıştır. Otuz dokuz yıllık hükümdarlığı esnasında iç kale ile oradaki saray ve camiyi inşa ettirmiştir. Bu


cami o dönemin Anadolu’daki ulucamileri üslûbunda yani kubbesiz, tavanı düz ve çok sütunlu olarak yapılmıştı. Alâeddin Camii’nin inşasına Sultan I. Mesud zamanında başlanmış, ancak I. Alâeddin Keykubad devrinde tamamlandığı için onun adını almıştır. Sultan ayrıca Aksaray’da bir cami ile Amasya yakınlarında Simre adlı bir şehir tesis ettirmiştir. Anadolu Selçukluları’ndan günümüze intikal eden en eski tarihli sikke Sultan Mesud’a aittir. Tarih ve darp yeri bulunmayan bu bakır sikkeler (mangır) üzerinde “es-Sultânü’l-muazzam Mes‘ûd b. Kılıcarslan” yazılıdır. Anadolu’ya Sultan Mesud zamanına gelinceye kadar “Romania” (Romalılar ülkesi) deniliyordu. Onun devrinde Batılılar Anadolu’yu “Turchia” (Türkiye) adıyla anmaya başlamıştır. Ermeniler’in de Anadolu’nun Türkler’in hâkimiyetinde bulunan büyük kesimine “Türkistan” adını verdikleri görülür.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Kalânisî, Târîħu Dımaşķ (Amedroz), s. 332-333; İbnü’l-Ezrak el-Fârikī, Târîħu Meyyâfâriķīn, British Museum, Or., nr. 5803, vr. 189b; İbn Cübeyr, er-Riĥle (nşr. W. Wright), Leiden 1907, s. 183; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 92, 154, 201; Süryani Mikhail, Chronique de Michel le syrien patriarche jacobite d’Antioche, 1169-1199 (nşr. ve trc. J. B. Chabot), Paris 1905, III, 194-312; The First and Second Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle (trc. Tritton - H. A. R. Gibb, JRAS, I/1 [1933], içinde), s. 89-90, 99, 100, 281, 289; Ioannes Kinnamos, Historia (trc. Işın Demirkent), Ankara 2001, s. 12-13, 18-19, 29-30, 36, 40-41, 44, 49, 54, 79, 96, 131; N. Khoniates, Historia (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1995, s. 13, 34-36, 79-80; Ebü’l-Ferec, Târih, II, 349-393; Aksarayî, Müsâmeretü’l-aħbâr, s. 29; Niğdeli Kadı Ahmed, el-Veledü’ş-şefîk, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 4519, s. 292; Târîh-i Âl-i Selçuk (nşr. ve trc. Feridun Nafiz Uzluk), Ankara 1952, s. 37-38; Urfalı Mateos Vekayinâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) (nşr. ve trc. H. D. Andreasyan), Ankara 1962, s. 281-314, 319; A. Comnèna, The Alexiad (trc. E. A. S. Dawes), London 1967, s. 406-407; İsmâil Galib, Takvîm-i Meskûkât-ı Selçukiyye, İstanbul 1309, s. 2-3; Ahmed Tevhid, Meskûkât-ı Kadîme-i İslâmiyye Kataloğu, İstanbul 1321, s. 108-109; R. Grousset, Histoire des croisades et du royaume franc de Jérusalem, Paris 1948, s. 230-245; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s. 158-196; Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, Ankara 1985, bk. İndeks; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II, bk. İndeks; Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146), Ankara 1987, II; Cl. Cahen, La Turquie préottoman, İstanbul-Paris 1988, s. 25, 26-30, 32, 34-37, 45, 129, 160, 172, 179, 185, 196, 210, 214, 223; Şevki Nezihi Aykut, Türkiye Selçuklu Sikkeleri I. Mes’ud’dan I. Alaeddin Keykubad’a Kadar (510-616/1116-1200), İstanbul 2000, bk. İndeks; a.mlf., “Some Coins of Mas’ud I, Qilijarslan II, and the Maliks”, American Journal of Numismatics, 2. seri: sy. 7-8, New York 1995-96, s. 161-186; Muharrem Kesik, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi: Sultan I. Mesud Dönemi (1116-1155), Ankara 2003; Mükrimin Halil Yınanç, “Danişmendliler”, İA, III, 469-472.

Faruk Sümer