MESNEVÎHÂNE TEKKESİ

İstanbul Çarşamba’da Mebnevî öğrenimi için kurulmuş tekke.

Kaynaklarda Dârülmesnevî Tekkesi olarak da anılır. İstanbul’un Fatih ilçesi Çarşamba semti Tevkiî Câfer mahallesinde batıda Tevkiî Câfer Mektebi sokağı, güneyde Mesnevîhâne caddesi, doğuda Sancaktar Yokuşu, kuzeyde Fener Rum Erkek Lisesi’nin


arsasının kuşattığı bir mekân üzerinde yer alan mesnevîhâne, aynı yerde bulunan Murad Molla Nakşibendî Tekkesi’nin üçüncü postnişini, Sultan Ahmed Camii cuma vâizi ve İstanbul’un önde gelen mesnevîhanlarından olan Mehmed Murad Efendi tarafından tesis edilmiştir (Cevdet, IV, 17). İnşası 1260 (1844) yılında tamamlanan mesnevîhâne 9 Muharrem 1261 (18 Ocak 1845) Cuma günü Sultan Abdülmecid’in de katıldığı bir törenle açılmıştır. Ertesi gün 10 Muharrem olması dolayısıyla açılışta Şeyh Mehmed Murad Efendi “Ehl-i beyt”e dair Şûrâ sûresinin 213. âyetinin tefsirini yapmış, ardından mersiyeler okunmuştur. Murad Molla Tekkesi’nde Şeyh Mehmed Murad Efendi’den Meŝnevî dersleri alan Cevdet Paşa’ya mesnevîhânenin açılış merasiminde mesnevîhanlık icâzeti verilmiştir. Mesnevîhânenin İstanbul’da açılan son dârülmesnevî olduğu kaydedilmektedir (Kara, s. 109). Mesnevîhânenin açılış merasimine dair Vekāyi‘nâme adlı eserinde geniş bilgi veren Mehmed Murad Efendi kitaplarını şeyhi bulunduğu Murad Molla Tekkesi’nin kütüphanesine vakfetmiş, mesnevîhâne açıldıktan sonra burada Dârülmesnevî Kütüphanesi olarak tanınan bir kitaplık tesis ederek çeşitli kitaplar bağışlamıştır (Gökmen, s. 18).

Mesnevîhâne, kuruluşunda dershane olarak kullanıldığı anlaşılan mescid, bunun yanı sıra bağımsız bir tevhidhâne, sekiz adet derviş hücresi, kütüphane, şadırvan, cümle kapısı, su haznesi, çeşme, mutfak ve selâmlık dairesinden oluşmaktaydı. İnşasından kısa bir süre sonra mescid-dershaneye bir minare eklenmiş, muhtemelen Şeyh Mehmed Murad Efendi’nin ölümünün ardından (27 Şevval 1264 / 26 Eylül 1848) kabrinin üzerine türbe yapılmıştır. 1268’de (1852) II. Mahmud’un başkadını Nevfidan Kadınefendi avluya bir kuyu bileziği vakfetmiştir. Yapılar, tekkelerin kapatılmasından (1925) sonra özgün kullanımlarını yitirdikleri için harap olmaya başlamış; tevhidhâne, selâmlık, derviş hücreleri, kütüphane ve mutfak yıkılarak bunlardan boşalan alanın bir kısmına bir imam meşrutası inşa edilmiştir. 1968’de onarım geçiren mescid-dershane günümüzde cami olarak kullanılmaktadır.

Arsanın güneybatı köşesinde Mesnevîhâne caddesine açılan cümle kapısı, bunun yanına sırayla su haznesiyle çeşme ve Mehmed Murad Efendi’nin türbesi, cümle kapısının batı yönüne Tevkiî Câfer Mektebi sokağı boyunca kuzey-güney doğrultusunda derviş hücreleriyle tevhidhâne, arsanın ortasına da mescid-dershane yerleştirilmiştir. Mesnevîhâneyi oluşturan yapılarda II. Mahmud döneminden itibaren Osmanlı mimarisinde etkisi hissedilen empire üslûbunun izleri görülmektedir.

Yanlardan pilastrların kuşattığı cümle kapısının yuvarlak kemeri üzerinde hattat Ali Haydar Bey’in ta‘lik kitâbesi (“Hâzâ dâru tedrîsi’l-Mesnevî li-Hazreti Mevlânâ Celâliddîn er-Rûmî kuddise sırruhü’s-sâmî”) tekkenin özelliğini ve inşa tarihini verir. Günümüzde kapıyı taçlandıran üslûpsuz beton saçağın yerinde zamanında ahşap bir saçağın yer aldığı kesindir. Kareye yakın dikdörtgen (8,40 × 7,40 m.) bir alanı kaplayan mescid-dershane, duvarları moloz taş ve tuğlayla örülmüş, kapı ve pencereleri kesme küfekiden sövelerle çerçevelenmiş, kırma çatılı, sıradan bir mescid yapısıdır. Kapalı son cemaat yerinin basık kemerli kapısı önündeki ahşap saçak sonradan iptal edilerek yerine cephenin görünümünü bozan bir beton sundurma oturtulmuştur. Kapının üzerinde “Hakkı” mahlaslı bir şaire ait Ali Haydar Bey’in 1260 (1844) tarihli ta‘lik inşa kitâbesi bulunmaktadır. İçinde mahfil bulunmayan harimin duvarlarında ikişer adet dikdörtgen pencere, doğu ve batı duvarlarındakilerin arasında birer dolap nişi, güney duvarındakilerin arasında da yarım daire planlı ve yuvarlak kemerli mihrap yer alır. Çubuklu olan ahşap tavanın merkezindeki basit, yuvarlak göbek dışında süslemeye yer verilmemiştir. Son cemaat yerinin kuzeybatı köşesinde yükselen minarenin kare planlı kaidesinde bir sıra kesme küfeki ve iki sıra tuğladan oluşan almaşık örgü, silindir biçimindeki gövde ve peteğinde ise tuğla örgü kullanılmış, şerefe basit demir parmaklıklarla kuşatılmış, konik ahşap külâh kurşunla kaplanmıştır. Yapıda teşhis edilen en ilginç mimari ayrıntı Mevlevî sikkesi biçimindeki minare alemidir.

Dikdörtgen prizma biçimindeki tuğla örgülü su haznesinin avluya bakan batı cephesinde küçük bir mermer çeşme yer alır. Çeşmenin dikdörtgen ayna taşı dalgalı şerit kabartmasıyla çerçevelenmiştir. Tekkenin bânisi Şeyh Mehmed Murad Efendi’nin ahşap sandukasını barındıran türbe ufak boyutlu (5,30 × 3,50 m.), tuğla duvarlı, kırma çatılıdır. Güney cephesinde dikdörtgen kapı, doğu ve kuzey duvarlarında avluya bakan ikişer dikdörtgen pencere, batı cephesinde de Mesnevîhâne caddesine açılan aynı biçimdeki hâcet penceresi bulunur. Söz konusu pencerenin üzerine Mehmed Murad Efendi’nin adını ve vefat tarihini veren ta‘lik hatlı küçük bir kitâbe iliştirilmiştir. Altıgen prizma biçimindeki şadırvan haznesinin yüzleri dalgalı şerit kabartmalarıyla çerçevelenmiş, bunların köşelerine ayrıca muslukların altına ve üstüne rozetler


konmuştur. Sonradan betona dönüştürüldüğü anlaşılan ahşap çatı altı adet daire kesitli ve dor başlıklı ince mermer sütun tarafından taşınır. Silindir biçimindeki kuyu bileziğinin üzerinde 1268’de (1852) Nevfidan Kadınefendi tarafından yaptırıldığını belgeleyen mensur, sülüs bir kitâbe vardır. Türbenin güney yönünde halen mevcut olmayan selâmlık-kütüphane kanadının bulunduğu tahmin edilebilir. Küçük boyutlu, ahşap duvarlı, basit bir yapı olduğu bilinen tevhidhâne de günümüze intikal etmemiştir. Ahşap küçük birimlerden ibaret olan derviş hücrelerinin avluya açılan dikdörtgen kapılara ve pencerelere sahip bulunduğu bilinmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Bandırmalızâde, Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul 1307, s. 5; Cevdet, Tezâkir, IV, 13, 17; 1328 Senesi İstanbul Beldesi İhsâiyat Mecmuası, İstanbul 1329, s. 19; Osmanlı Müellifleri, I, 169, 170; Hüseyin Vassâf, Sefîne, II, 133; Muzaffer Gökmen, Murat Molla: Hayatı, Kütüphanesi ve Eserleri, İstanbul 1943, s. 18; Recep Ülker, İstanbul Anıtları, Ayvansaray, Balat ve Fener Semtlerindeki Anıtlar, İstanbul 1957, s. 70-72; Mustafa Kara, Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, İstanbul 1980, s. 109; Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1987, I, 142; Fâtih Câmileri ve Diğer Tarihî Eserler (haz. Fatih Müftülüğü), İstanbul 1991, s. 164-165, 287; Semavi Eyice, “Kaybolan Bir Tarihî Eser Şeyh Murad Mescidi”, TD, XVII/22 (1968), s. 126-127; M. Hüdai Şentürk, “Şeyh Mehmed Murâd-ı Nakşıbendî ve Vekayi‘namesi”, İstanbul Araştırmaları, sy. 1, İstanbul 1997, s. 17-63; M. Baha Tanman, “Mesnevîhane Tekkesi”, DBİst.A, V, 408-409.

M. Baha Tanman