MERÂTİB

(مراتب)

Hint-İslâm kültüründe hükümdar tarafından verilen makam veya unvanla bunların alâmetleri.

Sözlükte “derece, basamak; rütbe, pâye” anlamlarındaki mertebe kelimesinin çoğulu olan merâtib, Hindistan’da kurulan İslâm devletlerinde sultanın sahip bulunduğu ya da hânedan üyelerine ve sivil-askerî yüksek bürokrasi mensuplarına verdiği makam veya unvanlarla bunları sembolize eden nişan, alem, bayrak gibi eşyalar için kullanılır. Bu uygulama Hindistan’a XII. yüzyılın sonlarında Orta Asya’dan gelmiştir. Delhi Sultanlığı döneminde XIII. yüzyıldan XIV. yüzyılın ortalarına kadar merâtib kelimesinin “askerî ve sivil rütbe” anlamına geldiği kaynaklarda belirtilmekte ve her merâtibin kendine has bir alâmet ve nişanı olduğu belirtilmektedir. Meselâ fil sahibi olmak sadece hânedan mensuplarına ait bir imtiyazdı. Vezir Mühezzebüddin Nizâmülmülk, hânedana ait bu imtiyazı çiğneyip kendisi de sarayının kapısında bir fil bulundurduğu için tepki çekmiş, bu durum Minhâc-ı Sirâc el-Cûzcânî’ye göre vezirin 1243’te görevden alınmasında etkili olmuştur. İsâmî de Cûzcânî’nin bu kaydını doğrular mahiyette Emin Hasan Gangu’nun (Alâeddin Hasan Behmen Şah) Delhi Sultanlığı’na karşı baş kaldırdığında bir fil edindiğini, ancak aralarında fil görmeye alışkın olmayan atlarının ürkerek kaçıştığını söyler. Cûzcânî, sultanın devlet adamlarına bahşettiği unvan ve makamların sembollerini sayar, bu arada sultan tarafından sarılı halde kumandan veya beylerine verilen alemin açılıp dalgalandırılmasının ayaklanma anlamını taşıdığını (bayrak açma) belirtir. İsâmî ve Berenî gibi tarihçiler, bazı güçlü devlet adamlarının sultanlara baskı yaparak en seçkin unvan ve makamlarla bunların alâmetlerini ele geçirdiklerini yazmaktadır.

Bazan âlimler de alem, kös ve iktâ gibi makam göstergesi olan şeylerle ödüllendirilirdi. Nitekim Sultan Alâeddin Halacî, Sa‘d Mantıkī adlı bir âlime böyle bir rütbe vermişti. İbn Battûta, merâtib kelimesinin kullanıldığı unvanlar hakkında daha net açıklamalar yaparak matematik ilminde ve hat sanatında Sultan Muhammed Tuğluk’un takdirini kazanan bir Hindu’ya kumandanlar gibi kös ve alem verildiğini söyler. XIV ve XV. yüzyıllarda kaleme alınan Farsça lugatlar da bu tür sembol ve nişanların mahiyetinin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Fîrûz Şah Tuğluk’un döneminde (1351-1388) hazırlanan Lisânü’ş-şuǾarâǿdan özellikle kösün mahiyetini ve kimlere verildiğini öğrenmek mümkündür. XV. yüzyıl lugat âlimlerinden Bedreddin İbrâhim de kösün çok yüksek bir asalet ve makam alâmeti olduğunu, seferlerde çalınarak onunla ihtişam gösterisinde bulunulduğunu yazmaktadır. Târîħ-i Fîrûz Şâhî müellifi Şemseddîn-i Sirâc Afîf, merâtib kavramının Delhi sultanlarına ve kumandanlarına ait unvanlar için kullanıldığına işaret etmektedir. Onun verdiği bilgiye göre İslâm inançlarına çok bağlı olan Fîrûz Şah, hânedanı temsil eden merâtib-i sultânîlerden kuş ve hayvan resimlerini çıkarttırmıştır. Delhi Sultanlığı’ndan sonra gelen diğer devletler de genel olarak aynı âdeti devam ettirmiştir. Bu gelenek Dekken’deki Behmenîler’de ve Bâbürlüler’de çok yaygınlaşmış, ancak Hindistan’da İngiliz hâkimiyetinin kurulmasıyla birlikte ortadan kalkmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Cûzcânî, Ŧabaķāt-ı Nâśırî, I, 227; II, 104; Abdülmelik İsâmî, Fütûĥü’s-selâŧîn (nşr. A. S. Usha), Madras 1948, s. 148-149; Şemseddîn-i Sirâc Afîf, Târîħ-i Fîrûz Şâhî (nşr. M. Vilâyet Hüseyin), Kalküta 1891, s. 144-145, 374; Berenî, Târîħ-i Fîrûz Şâhî (nşr. Seyyid Ahmed Han), Kalküta 1862, s. 31-38, 78, 107, 111, 127, 130, 194; Âşık, Ferheng-i Lisânü’ş-şuǾarâǿ (nşr. Nezîr Ahmed), New Delhi 1995, s. 272; Bedreddin İbrâhim, Ferheng-i Zafân-i Gûyâ (nşr. Nezîr Ahmed), Patna 1989, s. 275; Firişte, Gülşen-i İbrâhîmî, Lahor, ts., s. 93; Abdülhamîd Lahorî, Pâdişâhnâme, Kalküta 1867, I, 355, 372, 399, 401; H. A. R. Gibb, The Travels of Ibn Battuta, Cambridge 1971, III, 599, 601; J. Burton-Page, “Marātib”, EI² (İng.), VI, 536-537.

Iqtıdar Husaın Sıddıquı