MENÂKIBÜ’l-KUDSİYYE

(مناقب القدسيّة)

Elvan Çelebi’nin (ö. 760/1358-59’dan sonra) ceddi Baba İlyas ve soyu ile Babâî ayaklanmasına dair menkıbevî eseri.

Tam adı Menâkıbü’l-kudsiyye fî menâsibi’l-ünsiyye olup varlığı Oruç Bey’in Tevârîh-i Âl-i Osmân’ı, Taşköprizâde’nin eş-Şeķāǿiķu’n-nuǾmâniyye’si ve Âlî Mustafa Efendi’nin Künhü’l-ahbâr’ı gibi Osmanlı tarihi kaynakları vasıtasıyla bilinmekteydi. 1957 yılında Necati Elgin tarafından Karaman’da bulunup Konya Müzesi için satın alındıktan sonra Mehmet Önder önce nüshanın mevcudiyetini duyurmuş (Vatan Gazetesi, 27 Ağustos 1957), ardından bir makaleyle eseri ilim âlemine tanıtmıştır (bk. bibl.).

Bilinen tek nüshası Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan (nr. 4937) Menâkıbü’l-kudsiyye 118 varak olup baş kısmında varak adedi tesbit edilemeyen eksiklikler vardır. Yine anlatımda yer yer kopuklukların olması arada da bazı sayfaların düştüğünü göstermektedir. Ayrıca baştan 2b-3b ve sondan 117a-b sayfaları, imlâsından ve yazısından anlaşıldığı üzere sonraki bir tarihte eserin yazıldığı devrin diline ve imlâsına vâkıf olmayan bir kişi tarafından eklenmiştir. Mehmet Önder, eser hakkındaki makalesinde (WZKM, LV [1959], s. 85) bu yazmanın Elvan Çelebi’nin elinden çıkmış bir nüsha olduğunu söylemişse de yazmadaki bazı ipuçları bunun müellif nüshası olamayacağını göstermektedir (Elvan Çelebi, neşredenlerin girişi, s. XXXVI-XXXVII).

Menâkıbü’l-kudsiyye aruzun hafif bahrinde (feilâtün mefâilün feilün) ve mesnevi tarzında yazılmış olup yer yer terciibend, kaside ve gazel nazım şeklinde parçalara ve 11’li hece ölçüsüyle yazılmış bir dörtlüğe rastlanır (beyit nr. 1329 →). Bu nazım şekilleri daha ziyade tarikat büyükleri için olan methiyelerde kullanılmıştır.

Elvan Çelebi 760 (1358-59) yılında kaleme aldığı Menâkıbü’l-kudsiyye’de, Anadolu Selçukluları devrinde Orta ve Güneydoğu Anadolu’da Baba İlyas’a bağlı Türkmen topluluklarının çıkardığı isyanı, bu harekette yer alan kişilerle bunların etrafında oluşan hadiseleri menkıbe unsurlarıyla süsleyerek anlatmaktadır (DİA, IV, 373-374). Eser dil özellikleri kadar tarihî bir kaynak olarak da önemlidir. Elvan Çelebi’nin, isyana karışan büyük dedesi Baba İlyas’ı ve soyunu müdafaa amacı güttüğü intibaını uyandıran anlatımının eserin tarafsızlığına bir dereceye kadar gölge düşürmüş olması bu gerçeği değiştirmez. Menâkıbü’l-kudsiyye ayrıca XIII-XIV. yüzyıllarda Anadolu’daki Türkmen topluluklarının Müslümanlık anlayışlarını yansıtması ve o dönemdeki İslâm akîdesine girmiş olan İslâm öncesi inançların kalıntılarını göstermesi bakımından da büyük öneme sahiptir (Ocak, TD, sy. 32 [1979], s. 89-102). Kitabın sonunda Âşık Paşa ve halifeleri hakkındaki bölümde verilen bilgiler, Vefâiyye tarikatının hiçbir kaynakta zikredilmeyen birçok önemli şahsiyetini ortaya çıkarmaktadır.

Elvan Çelebi’nin, eserini kaleme alırken büyük ölçüde dedesi Muhlis Paşa ile babası Âşık Paşa’dan ve her ikisinin çevresindekilerden gelen sözlü rivayetlerle günümüze ulaşmamış bazı menkıbevî eserlerden yararlandığı söylenebilir. Yine Muhlis Paşa’nın ağzından halifesi Şeyh Osman’a söylettiği sözlere bakarak (Her birinün kemâl-i hikmetini / Cem‘ ü cem‘ eyledüm tamâmetini // Kamusını bir araya dirdüm / Her birin bir varak gibi dürdüm [beyit numarası 1115-1116]) bazı yazılı kaynakları kullandığı da düşünülebilir.

Menâkıbü’l-kudsiyye tarihî eserlere kaynaklık etmesi bakımından da önemlidir. Oruç Bey ve Taşköprizâde, Baba İlyas ile Muhlis Paşa konusunda verdikleri bilgileri ona dayanarak naklederler. Âşıkpaşazâde ismen zikretmemekle birlikte Menâkıbü’l-kudsiyye’den yararlanmış, Elvan Çelebi’nin anlattığı bazı olaylar da Hacı Bektâş-ı Velî’nin Menakıbnâme’sinde farklı şahıs isimleriyle yer almıştır.

Eser gerek tek nüsha oluşu ve bu nüshanın problemler ihtiva etmesi, gerekse bahsettiği tarihî şahsiyetlerin teşhisi ve yer isimlerinin doğru tesbitindeki güçlükler sebebiyle ilim âlemine tanıtılmasının üzerinden oldukça uzun bir zaman geçtikten sonra yayımlanabilmiştir (bk. bibl.). Bu yayının 1995 yılında bazı değişikliklerle yapılan ikinci baskısının ardından Mertol Tulum söz konusu neşirle ilgili olarak birkaç makale yazmış, eleştirilerine nâşirler tarafından bir makaleyle cevap verilmesi üzerine (“Öğretirken Öğrenmek: Sayın M. Tulum’un Tenkidine Cevabımız”, İlmî Araştırmalar, sy. 3 [İstanbul 1996], s. 123-182) bu makaleleriyle birlikte eserin metnini ve tıpkıbasımını yayımlamıştır


(Tarihî Metin Çalışmalarında Usul: Menakıbü’l-Kudsiyye Üzerinde Bir Deneme, İstanbul 2000). Ümit Tokatlı da eser üzerinde bir doktora çalışması yapmıştır (Elvan Çelebi’nin Menâkıbnâmesi-Metin-İndeks-Gramer, 1984, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).

BİBLİYOGRAFYA:

Elvan Çelebi, Menâkıbü’l-kudsiyye (nşr. İsmail E. Erünsal - A. Yaşar Ocak), İstanbul 1984, ayrıca bk. neşredenlerin girişi, s. XIX-LXXVII; Gölpınarlı, Katalog, III, 417-420; Ahmet Yaşar Ocak, XIII. Yüzyılda Anadolu’da Baba Resûl (Babaîler) İsyanı ve Anadolu’nun İslâmlaşması Tarihindeki Yeri, İstanbul 1980, s. 153-154, 159-160 (Babaîler İsyanı, Aleviliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Anadolu’da İslâm-Türk Heterodoksisinin Teşekkülü adıyla genişletilmiş ikinci basım, İstanbul 1996, s. 7-8); a.mlf., “XIII. ve XIV. Yüzyıllar Anadolu Türk Tarihi Bakımından Önemli Bir Kaynak: Menâkıb’ul-Kudsiya fî Menâsıb’il-Unsiya”, TD, sy. 32 (1979), s. 89-102; a.mlf., “Babaîlik”, DİA, IV, 373-374; a.mlf., “Elvan Çelebi”, a.e., XI, 63-64; Mehmet Önder, “Eine Neuendeckte Quelle zur Geschichte der Seldschuken in Anatolien”, WZKM, LV (1959), s. 83-87; a.mlf., “Elvan Çelebi’nin Menâkıbnâmesi Nasıl Bulundu”, TK, sy. 296 (1985), s. 49-52; Sadettin Buluç, “Elvan Çelebi Menâkıbnâmesi”, TM, XIX (1980), s. 1-6; Cl. Cahen, “A propos d’un article récent et Babâîs”, JA, CCLXVIII (1980), s. 69-70; Ümit Tokatlı, “Elvan Çelebi’nin Eseri, (El)-Menâkıbü’l-Kudsiyye fî’(l)-Menâsıbi’l-Ünsiyye”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 1, Kayseri 1987, s. 165-171; sy. 2 (1988), s. 259-268.

İsmail E. Erünsal