MEKR

(المكر)

Hile yapmak, aldatmak; hile yapanı cezalandırmak anlamında Kur’an terimi.

Sözlükte “aldatmak, hile yapmak suretiyle birinin amacına ulaşmasını engellemek” anlamında masdar ve “hile, aldatma” mânasında isim olarak kullanılır. Allah’a nisbet edildiğinde “kötüleri hilelerinden dolayı cezalandırmak, tuzak ve düzenlerini etkisiz hale getirmek” mânasına gelir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mkr” md.; Kāmus Tercümesi, II, 687). Mekr kavramı yedi âyette isim ve fiil sîgalarıyla Allah’a nisbet edilmiştir (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “mkr” md.). Bazı âyetlerde de inkârcıların peygamberlere ve


inananlara karşı düzenledikleri hileler mekr kökünden türeyen fiillerle ifade edilerek bu tür hilelerin yalnız sahiplerine zarar vereceği, Allah’ın bunları tesirsiz hale getireceği ve sahiplerini cezalandıracağı bildirilmiştir (el-En‘âm 6/123-124; en-Nahl 16/26, 45; Fâtır 35/10, 42-43; el-Mü’min 40/45). Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk’a izâfe edilen mekr kavramı inkârcıların Allah’a ve O’nun âyetlerine, Semûd kavminin Sâlih peygambere, yahudilerin Hz. Îsâ’ya ve müşriklerin Hz. Peygamber’e karşı tertipledikleri hile ve tuzakları takip etmekte olup hiçbir âyette mekr iptidâen Allah’a nisbet edilmemiştir. Bu durum ilâhî mekrin Cenâb-ı Hak tarafından başlatılan bir eylem olmadığını, inkârcı, zalim ve münafıkların hile ve tuzaklarının onların aleyhine çevrilmesi konumunda bulunduğunu gösterir. Ebü’l-Bekā, Kur’an’da yer alan her mekrin amel ve fiil niteliği taşıdığını söylerken kötü tiplerin teşebbüslerini ve Allah’ın buna karşılık vermesini kasdetmiş olmalıdır (el-Külliyyât, s. 803). Kur’an’da mânaları ve Allah’a nisbetleri açısından mekre benzeyen iki kavramdan biri keyd, diğeri hud‘adır. Keyd dört âyette doğrudan Allah’a izâfe edilmiş, bir âyette O’nun kâfirlerin hile ve tuzaklarını boşa çıkardığı belirtilmiş, bir âyette de kıyamet günü tasvir edilirken ilâhî gerçekleri yalan sayanların ellerinden gelecek bir hünerleri varsa onu Allah’a karşı kullanmaktan geri durmamaları istenmiştir (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “kyd” md.). Hud‘a da, “Münafıklar Allah’ı kandırmaya çalışıyorlar, halbuki O oyunlarını başlarına çevirmektedir” meâlindeki âyette (en-Nisâ 4/142) Cenâb-ı Hakk’a nisbet edilmiştir. Mekr kavramı bir hadiste Allah’a izâfe edilmiştir. İbn Abbas’tan gelen rivayete göre Hz. Peygamber’in dualarının birinde şu ifadeler yer almaktadır: “Rabbim, bana yardım et! Aleyhimde olan kimseye değil bana zafer ver, düşmanıma değil bana yönelebilecek hileleri dağıt, yolumun önüne tuzak kurulmasına izin verme” (Ebû Dâvûd, “Vitir”, 25; Tirmizî, “DaǾavât”, 102; İbn Mâce, “DuǾâǿ”, 2).

Dil âlimleriyle müfessirler Kur’an’da Allah’ın fiilleri hakkında geçen mekr, keyd, hud‘a, ayrıca istihza ve suhriyye (alay etme; el-Bakara 2/14-15; et-Tevbe 9/79) gibi kavramların sözlük anlamlarının Cenâb-ı Hakk’a izâfe edilemeyeceğini belirtirler. Taberî Kur’an’daki bu tür kavramlara verilebilecek mânaları şöyle sıralamaktadır: a) Âhirette münafıklara uygulanacak muamelede görüldüğü üzere bazılarına kurtuluşa ermiş kimselerin işlemi uygulanmaya başlandığı bir sırada durumları değiştirilerek cehenneme sürüklenmeleri (el-Hadîd 57/13-15). b) Hile ve tuzaklarının sonuçta sahiplerinin aleyhine dönmesi. c) Hile yapanların başvurdukları hileli yol sebebiyle Allah tarafından cezalandırılması. Kur’an’da bu ceza işlenen fiille ilgili olarak mekr tabiriyle anılmış, bu suretle ifadede âhenk sağlanmıştır. “Kötülüğün cezası kötülüktür” denildiği gibi, “Hile yapana hile ile karşılık verilir” de denilir. Bu örneklerde sözü edilen mukabil davranışlar kötülük, tecavüz ve hile niteliğinde değildir. d) Münafık tipindeki münkirler dünyada mümin görünmek suretiyle inananları aldatmış ve mümin olmanın imkânlarından faydalanmış, âhirette de huzur içinde olacaklarını zannetmişlerdir. Halbuki Allah onların âhiret hayatını gerçek durumlarına göre belirlemiş ve onların ebedî olarak cehennemde kalmalarına hükmetmiştir. Taberî bunlardan sonuncu yorumu tercih etmiştir (CâmiǾu’l-beyân, I, 191-194). Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ise bu tür kavramların “aynıyla veya benzeriyle cezalandırma” mânası taşıdığını belirtip Taberî’nin seçtiği yorumu zikretmekte, ayrıca bazı âlimlerin gerçek mânada istihzanın bile Allah’a izâfe edilebileceğini söylediğini nakletmektedir; çünkü onlara göre tekebbür gibi istihzanın da kula yakışmadığı halde Allah hakkında kullanılması mümkündür. Mâtürîdî’nin kendisi ceza yorumunu tercih etmiştir (Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân, vr. 4b-5a, 80a). Zemahşerî, Fahreddin er-Râzî ve diğer müfessirler de benzer yorumlar yapmışlardır. Mekr, iyi niyetli ve dürüst davranışlı olmayan bazı kimselere dünya nimetlerinin bolca verilmesi ve dolaylı bir şekilde uhrevî sorumluluklarının arttırılması anlamında da kullanılmıştır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mkr” md.; et-TaǾrîfât, “mkr” md.).

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ħdǾa”, “hzǿe”, “kyd”, “mkr”, “sħr” md.leri; Lisânü’l-ǾArab, “ħdǾa”, “hzǿe”, “kyd”, “mkr”, “sħr” md.leri; et-TaǾrîfât, “mkr” md.; Kāmus Tercümesi, II, 687; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “mkr”, “kyd” md.leri; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 25; Tirmizî, “DaǾavât”, 102; İbn Mâce, “DuǾaǿ”, 2; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, I, 191-194; Mâtürîdî, Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 4b-5a, 80a; Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 66-67; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, Beyrut 1410/1990, I, 77-78; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, s. 803; Elmalılı, Hak Dini, I, 240-242; II, 1111.

Bekir Topaloğlu