MEHMED ŞERİF EFENDİ

(ö. 1204/1790)

Osmanlı şeyhülislâmı.

6 Muharrem 1130’da (10 Aralık 1717) doğdu. Şeyhülislâm Ebûishakzâde Mehmed Esad Efendi’nin oğlu ve Şeyhülislâm Ebûishak İsmâil Efendi’nin torunudur. Annesi de Şeyhülislâm Mirzazâde Şeyh Mehmed Efendi’nin kızıdır. 1151’de (1738) müderris ve babasının nüfuzundan istifade ile 1167’de (1754) Diyarbekir kadısı oldu. Ardından Bursa kadılığında bulundu ve Mekke-i Mükerreme kadılığı pâyesini aldı. Receb 1180’de (Aralık 1766) İstanbul kadılığına getirildi. Rebîülâhir 1185’te (Temmuz 1771) Anadolu kazaskerliğine tayin edildi. Rebîülâhir 1186’da (Temmuz 1772) görev süresini tamamlayarak Anadolu kazaskerliğinden ayrıldı. 29 Cemâziyelevvel 1189’da (28 Temmuz 1775) Rumeli kazaskeri oldu. I. Abdülhamid döneminde Cemâziyelevvel 1192’de (Haziran 1778) ikinci defa Rumeli kazaskerliğine tayin edildiyse de yirmi gün sonra görevinden alındı. 25 Cemâziyelâhir 1192’de (21 Temmuz 1778) Vassafzâde Mehmed Esad Efendi’nin istifasıyla boşalan şeyhülislâmlık makamına getirildi. Yaklaşık dört buçuk yıl şeyhülislâmlık yapmasının ardından meşihatta uzun süredir bulunduğu gerekçesiyle bu makamdan feragat etti (5 Şevval 1196 / 13 Eylül 1782). Mehmed Şerif Efendi’ye dilediği yerde oturma izni verildiğinden Bebek’te bulunan yalısına taşındı. Uzun süre herhangi bir görev almadı, zaman zaman yapılan müşaverelere katıldı.

III. Selim’in tahta çıkması üzerine Mehmed Kâmil Efendi’nin azliyle 27 Zilkade 1203 (19 Ağustos 1789) tarihinde ikinci defa şeyhülislâmlığa getirildi. Ancak altmış gün sonra 27 Muharrem 1204’te (17 Ekim 1789)


azledildi. Görevden alınma sebebi olarak yaşlılığı dolayısıyla III. Selim’in uygulamayı düşündüğü yeniliklere ayak uydurmakta zorlanması, hâfıza zayıflığı ve bundan dolayı vazife yapamayacak durumda bulunması gösterilmektedir. Ancak daha kuvvetli bir sebep, bir meşveret sırasında vâlide kethüdâsı Mahmud Bey’e padişahın tebdil gezileri sırasında silâh taşımasının uygun olmadığını, bunun padişaha bir zarar gelme ihtimaline yol açabileceği yolundaki sözleridir. Bu durum onun bunamış olmasına yorularak hemen azledilmiştir.

Hocapaşa’daki konağına çekildikten sonra sekiz ay kadar yaşayan Mehmed Şerif Efendi 9 Ramazan 1204’te (23 Mayıs 1790) vefat etti. Mezarı Çarşamba’da Yavuz Selim Camii civarında bulunan dedesi Şeyhülislâm Ebûishak İsmâil Efendi’nin yaptırdığı caminin hazîresindeki aile kabristanındadır. Ailesinden dokuz şeyhülislâm yetişmiş olan Mehmed Şerif Efendi’nin dedesi, babası ve amcası Ebûishakzâde İshak Efendi şeyhülislâmlık yaptıkları gibi oğlu Topal Atâullah Mehmed Efendi de şeyhülislâmlık makamına kadar yükselmiştir. Aynı zamanda şair Fıtnat Hanım’ın kardeşi olan Mehmed Şerif Efendi’nin âlim, ârif, zarif ve cömert bir zat olduğu kaydedilir. İlmiye makamlarına tayinde liyakate önem verdiği de belirtilir.

Eserleri. 1. Füsûlü’l-ârâ fî şâni’l-mülûk ve’l-vüzerâ. Siyasetnâme ve nasihatnâme türünde bir risâledir. Bir mukaddime, beş fasıl ve bir hâtimeden oluşur. Mukaddime kısmında haberin kısımları açıklandıktan sonra haber-i vâhidin sıhhat ve kabulünün şartları incelenir. Birinci fasılda vezirde bulunması gereken vasıflar, vezirlerin yetkilerinin sınırı, padişahın işlerini müşavere ile yürütmesinin gerekliliği gibi hususlardan bahsedilir. İkinci fasılda hazine konusu ele alınarak israf ve lüzumsuz harcamaların hazinede yol açacağı olumsuzluklara dikkat çekilir. Ancak ülkenin imarına yönelik faaliyetler için gerekli harcamalardan kaçınılmaması da belirtilir. Üçüncü fasılda ordunun durumu incelenir. Askerlerin eğitim ve disiplininin önemi vurgulanarak timar sisteminin eski işlevini kaybetmesinin ordu üzerindeki olumsuz etkisinden söz edilir. Dördüncü fasılda israfın halkın tabiatı haline geldiğine, bunun ise bütün kötülüklerin kaynağı olduğuna dikkat çekilir. Beşinci fasılda devlet görevlerinin ehil olmayan kişilere verilmemesi istenir. Hâtime kısmında siyâset ilminin öneminden bahsedilir. Müellif görüşlerini desteklemek için klasik kaynaklardan ve özellikle İbn Haldûn’dan nakiller yapmıştır. Risâlenin kütüphanelerde çeşitli yazma nüshaları mevcuttur (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2117; İÜ Ktp., TY, nr. 3364, 6938). 2. Letâifü’l-kemâl (Dîvân-ı Şeyhülislâm Şerif Efendi). Mehmed Şerif Efendi’nin Türkçe, Arapça ve Farsça olarak kaleme aldığı şiirlerini ihtiva eder. Divanın tesbit edilebilen tek yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Hâlet Efendi, nr. 672). “Na’t-ı Resûl-i Ekrem” ile başlayan divanda rubâiyyât, Nahîfî’nin na‘tına tahmis, Râgıb Paşa’ya dair kaside, çeşitli olaylarla ilgili Arapça ve Türkçe tarihler, ayrıca kasideler, gazeller, tahmîsler ve lugazlar yer almaktadır.

Mehmed Şerif Efendi’nin Hulâsatü’t-tebyîn fî tefsîri sûrei Yâsîn adlı bir eseri bulunduğu kaydedilmekteyse de (Uzunçarşılı, IV/2, s. 499) bu eserin babası Şeyhülislâm Ebûishakzâde Esad Efendi’ye ait olduğu anlaşılmaktadır. Fatin’in Tezkire-i Hâtimetü’l-eş‘âr’ında divanı dışında Müntehabât-ı Eş‘âr ve Eseru letâifi’l-Kemâl adında bir başka eserinden daha bahsedilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Şem’danîzâde, Mür’i’t-Tevârih (Aktepe), II/A, s. 92, 100; II/B, s. 87, 89; III, 32; Müstakimzâde, Devhatü’l-meşâyih, İstanbul, ts., s. 107-108; Taylesanizâde Hafız Abdullah Efendi Tarihi: İstanbul’un Uzun Dört Yılı (haz. Feridun M. Emecen), İstanbul 2003, s. 392, 405-406, 408, 417, 420; Sicill-i Osmânî, III, 142-143; Ahmed Cevdet Paşa, Tarih, İstanbul 1275, I, 302-303; IV, 296-298; İlmiye Salnâmesi, s. 547-548; Osmanlı Müellifleri, I, 337; Mecmûa-i Fetâvâ, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, nr. 576, s. 85; Danişmend, Kronoloji, V, 145, 147; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi (Ankara 1959), Ankara 1988, IV/2, s. 498-500, 507; Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislâmları, Ankara 1972, s. 152; M. Orhan Bayrak, İstanbul’da Gömülü Meşhur Adamlar (1453-1978), İstanbul 1979, s. 75; Ahmet Uğur, Osmanlı Siyâsetnâmeleri, Kayseri 1992, s. 100; Kāmûsü’l-a‘lâm, IV, 2857.

Tahsin Özcan