MEHDEVİYYE

(المهدويّة)

Hindistan’da bir dinî hareket.

İslâm tarihinde mehdîlik inancı çerçevesinde farklı coğrafyalarda ortaya çıkan hareketlerden biri olup Hindistan’ın en eski İslâmî akımları arasında sayılır. Hareketin kurucusu Seyyid Muhammed Cavnpûrî 847 (1443) yılında Cavnpûr’da (Caunpûr) doğdu. Şeyh Dânyâl Çiştî’nin medresesinde öğrenimine başlayıp on iki yaşında geleneksel programı tamamlayarak “esedü’l-ulemâ” unvanını aldı. Bazı arkadaşlarıyla birlikte gittiği Mekke’de haccını tamamladığı sırada mehdîliğini ilân etti (901/1496). Ertesi yıl Hindistan’a döndüğünde aynı iddiayı Ahmedâbâd ve Barhli’de tekrarladı, daha sonra Gucerât bölgesindeki Celûr’a göç etti. Hindistan’daki hükümdarlar, kadılar ve ileri gelenlere yazdığı mektuplarda kendisinin Allah tarafından seçilmiş son velî ve Hz. Peygamber’in halifesi olduğunu belirterek onları kendi öğretilerini kabule davet etti. Dünyayı terk, dürüst insanlarla dostluk, halktan uzaklaşma, tevekkül, Allah’ın rızâsını arama, öşür ödeme, zikir ve hicret gibi prensipler koyan Cavnpûrî, hayatını köy ve kasaba dışında kurulan ve “daire” adı verilen kamplarda mensuplarıyla birlikte geçirdi. 910 (1505) yılında Afganistan’ın batısındaki Ferah’ta vefat etti (ayrıca bk. SEYYİD MUHAMMED CAVNPÛRÎ).

Cavnpûrî’nin ölümünden sonra Mehdevîler oğlu Seyyid Mahmûd’a tâbi oldular. Onun halifeliği zamanında Cavnpûrî’nin mehdîliğine inanmayanların kâfir olacağı esası benimsendi. Bu düşünce, 918 (1512) yılında Seyyid Mahmûd’un Gucerât idarecileri tarafından hapsedilip işkence görmesine ve hapishanede ölmesine sebep oldu. Cavnpûrî’nin ikinci halifesi ve damadı olan Seyyid Hândemîr zamanında Mehdevîler’in durumu daha da kötüleşti. Aleyhte verilen fetvalar ve işkenceler sebebiyle Gucerât’ta barınamayan cemaat yirmi değişik bölgeye dağıldı. Bunun üzerine Hândemîr, Mehdevîler’e yapılan muamelelerden sorumlu olan ulemâyı ortadan kaldırmak üzere adamlarından dört kişiyi görevlendirdi. Ahmedâbâd’da heyecan doğuran bu durum Muzaffer Şah Gucerâtî tarafından haber alınınca Aynülmülk kumandasındaki askerî birlikler Mehdevîler’in üzerine sevkedildi. Gucerât kuvvetleriyle yapılan savaşta Mehdevîler yenilgiye uğrayıp bölgeyi terketmek zorunda kaldılar (930/1524).

Bir süre faaliyet gösteremeyen Mehdevîler, Sûrî hükümdarlarından Şîr Şah ve İslâm Şah zamanında yeniden ortaya çıktı. Şeyh Abdullah Niyâzî ve Şeyh Alâî isimli iki Mehdevî, Agra yakınındaki Biyâne’de bir daire kurarak kısa zamanda pek çok kişiyi kendi taraflarına çekmeye muvaffak oldular. İlki Afgan, diğeri Bengal asıllı olan bu iki şeyh vaazlarında mensuplarını katı bir zühd hayatı yaşamaya ve mülk edinmemeye yönlendirdiler. Bu arada


idarecilerin müdahalesine izin vermeyip onlarla karşı karşıya geldiler. Bu yüzden çeşitli sıkıntılara ve işkenceye mâruz kaldılar. Şeyh Alâî, İslâm Şah’ın huzurunda kamçılandığı esnada öldü. Şeyh Abdullah Niyâzî mensuplarıyla birlikte Afganistan’a geçti ve orada vefat ettiği 1000 (1592) yılına kadar Mekrân merkez olmak üzere çok sayıda kimsenin Mehdevîliğe girmesini sağladı.

Bu iki şeyhin ölümüyle zayıflayan Mehdevîler, Ekber Şah zamanında Patan ve Gucerât’ın bazı kesimlerinde Şeyh Abdürreşîd ve Şeyh Miyân Mustafa Gucerâtî’nin gayretleriyle biraz toparlandılar. Ulemâ ile aralarındaki ihtilâflara rağmen Alîm Han, Mîr Ebû Türâb, Mûsâ Han Patani ve İ‘timâd Han gibi nüfuzlu kişiler sayesinde zarar görmediler. Bir ara alt kademedeki idareciler tarafından hapsedilen Gucerâtî serbest bırakıldığında Fetihpûr Sikri’ye giderek burada Ekber Şah’ın saray nakkaşı Abdüssamed Şirinkalem’le yakın ilişki kurdu, ancak dönüşünde Biyâne’de öldü. Bundan sonra Mehdevîler arasında hareketi yönetecek seviyede liderler ortaya çıkmadı. Şah Cihan döneminde Evrengzîb’in Gucerât valiliği sırasında onun hizmetine giren Seyyid Râcû ve arkadaşlarının Mehdevî oldukları anlaşılınca şehirden çıkarıldılar. Ahmedâbâd’da cerayan eden silâhlı mücadelede Seyyid Râcû ve arkadaşları öldürüldü.

Mehdevîler’in önemli bir kolu olarak kabul edilen, daha çok Kirman ve Güney Belûcistan civarında bulunan Zikrîler, hareketin kurucusu Seyyid Muhammed Cavnpûrî’nin düşüncelerini kısmen değiştirdiler. Göçebe olan ve mahallî tabirle “dâirevâle” (daireciler) adıyla da bilinen bu kimseler, Hz. Peygamber’in emirlerinin mehdînin gelişiyle iptal edildiğini söyleyerek oruç tutmanın ve namaz kılmanın gereksiz olduğunu, zikrin her türlü ibadetin üzerinde bir değer taşıdığını ileri sürdüler. Zikrâne adıyla anılan ve yönü Kâbe’ye dönük olmayan mâbedlerinde günde altı defa toplanıp zikreden grup mensupları, hac için Mekke’ye gitmeyip Mekrân Türbet mevkiindeki Kûh-i Murâd’da bulunan mâbedi ziyaret ederler. Buradaki bir kuyu da (çâh-ı zemzem) onlar tarafından kutsal sayılır.

Hindistan’daki Mehdevîler günümüzde küçük gruplar halinde Andra Pradeş, Meysûr, Tamil Nadu, Kerela, Maharaştra ve Gucerât’ta bulunur. Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılmasından sonra eski Sind’de, şimdiki Şahdâdpûr’da ve Karaçi’de de Mehdevîler daire kurdular. Bunlar diğer gruplardan farklı olarak siyasî konulardan uzak durur ve faaliyetlerini kurdukları Mehdevî daireleri ile sınırlı tutarlar.

BİBLİYOGRAFYA:

Abdülkādir el-Bedâûnî, Muntakhabu-t-tawārīkh (trc. W. Haig), Delhi 1986, III, 10, 11, 73-77, 84, 110, 111, 118; Mazharüddin Sıddîkī, “eş-Şeķāfetü’l-İslâmiyye fî Bâkistân ve’l-Hind”, el-İslâm eś-śırâŧü’l-müstaķīm (ed. K. W. Morgan, trc. ve nşr. Mahmûd Abdullah Ya‘kūb v.dğr.), Bağdad 1963, II, 116; S. M. Ikram, Muslim Civilization in India, New York 1969, s. 140-141; M. T. Titus, Indian Islam, New Delhi 1979, s. 106-107; M. Mujeeb, The Indian Muslims, New Delhi 1985, s. 11, 15, 236-237, 275, 306, 354; Tara Charan Rastogi, Muslim World: Islam Breaks Fresh Ground, New Delhi 1986, s. 132-133; S. A. A. Rizvi, Muslim Revivalist Movements in Northern India, New Delhi 1993, s. 68-134; J. F. Richards, The New Cambridge History of India, Cambridge 1995, s. 38; A. S. Bazmee Ansari, “Saiyid Muhammad Jaunpari and his Movement”, IS, II/1 (1963), s. 51-58; Qamar Uddin, “Palanpur as a Missionary Base of Mahdawis”, Studies in Islam, V, New Delhi 1968, s. 232-257; a.mlf., “Saiyid Muhammad Jaunpuri and The Mahdawi Movement in India”, a.e., VIII (1971), s. 165-187; T. W. Arnold, “Mehdevîler”, İA, VII, 474; a.mlf. - [B. Lawrenge], “Mahdawīs”, EI² (İng.), V, 1230; C. E. Bosworth, “Hikrīs”, EI² Suppl. (İng.), s. 222.

Mustafa Öz