MECDÎ, Mehmed

(ö. 999/1591)

Osmanlı edip ve şairi, biyografi yazarı.

Edirne’de doğdu. Babasının adı Abdullah’tır. İlmiye ailesine mensup olmasından dolayı “Çelebi” unvanıyla anılır. Dönemin âlimlerinden Kaf Ahmed Çelebi’nin dânişmendi olarak onun yanında yetişti ve kısa sürede temayüz etti. Erken yaşlarda edebiyatla meşgul oldu, şiirler yazdığı gibi okuduğu Arapça ve Farsça eserlere tenkitlerde bulundu. Bir tavsiyeye uyarak Taşköprizâde’nin Arapça eş-Şeķāǿiķu’n-nuǾmâniyye’sini Türkçe’ye çevirmeye başladı. Karamanî Ahaveyn Mehmed Çelebi’nin bir rivayete göre Sultan Bayezid Medresesi müderrisliğinden (Âşık Çelebi, vr. 117b; Kınalızâde, II, 854), diğer bir rivayete göre Sahn müderrisliğinden (Atâî, s. 334) mülâzımı olan Mecdî Çelebi kadılık görevini tercih ederek Rumeli kazaskerliğine bağlı Ösek’te ve diğer bazı kaza merkezlerinde kadılık yaptı ve günlük 150 akçe kapasiteli kadılığa kadar yükseldi. Daha sonra İstanbul’a geldi ve burada vefat etti. Ölümüne, “Mecdî’ye rahmet ede Rabb-i mecîd” mısraı ile tarih düşürülmüştür. Mezarı İstanbul’da Edirnekapı dışındaki Emîr Buhârî Tekkesi civarındadır.

Tercüme ve telif birkaç eseri bulunan Mecdî Çelebi aynı zamanda şair olup çoğunluğu gazellerinden meydana gelen bir divançesi vardır. Ayrıca Seyfiyye adında Arapça edebî bir risâlenin müellifidir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3415/5, vr. 28b-30b). Tezkirelerde “kalemiyye” tarzında yazıldığından söz edilen (Âşık Çelebi, vr. 117b; Beyânî, s. 250) Şem‘iyye adlı risâlesinin herhangi bir nüshasına rastlanmamıştır (örnek parça için bk. Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, s. 324). Çağdaşı Âşık Çelebi tarafından “benzersiz bir şair, akranından üstün âlim, nesri kuvvetli bir münşî” olarak nitelenir. Edirne’de kendisiyle defalarca görüşen ve sohbetlerinde bulunan tezkire sahibi Ahdî ise nazma aşırı meylinin olduğunu, Anadolu şairlerinin divanlarından yaptığı seçmelerle bir câmiu’n-nezâir meydana getirdiğini ifade eder (Gülşen-i Şuarâ, s. 175 vd.). En önemli tercümesinin Abdülkādir el-Kureşî’nin el-Cevâhirü’l-muđıyye fî ŧabaķāti’l-Ĥanefiyye çevirisi olduğu belirtilmektedir (Osmanlı Müellifleri, III, 139). Şiirde hemşehrisi Emrî Emrullah’ın tesirinde kaldığı bildirilen Mecdî’nin özellikle kaside ve gazel türlerinde şiirleri vardır. Bir nüshası Millet Kütüphanesi’nde bulunan (Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 398) divançesindeki gazelleri şûhâne ve âşıkane bir üslûpla kaleme alınmıştır. Gazellerinden başka nükteli kıtaları ve zarifane muammaları da olan şairin bir kırk hadis tercümesi bulunduğunu Âlî Mustafa Efendi kaydeder (Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, s. 324).

Mehmed Mecdî, asıl şöhretini eş-Şeķāǿiķu’n-nuǾmâniyye’nin tercümesi olan Hadâiku’ş-Şekāik ile yapmıştır. Daha ziyade Tercüme-i Şekāik (Şekāik Tercümesi) olarak anılan eser aslı kadar ün kazanmıştır. Kendi ifadesiyle, kadılık mesleğinin verdiği meşgaleler yüzünden tercüme ve ikmal çalışmalarını ancak 1587 yılında tamamlayabilen Mecdî, eserini devrin padişahı III. Murad’a takdim etmiştir (Şekāik Tercümesi, s. 13, 527). Hadâiku’ş-Şekāik Taşköprizâde’nin eserine dayalı yeni bir çalışma olarak kabul edilebilir.


Eserinin adını Hadâiku’ş-Şekāik koymasının sebebini Şeķāǿiķ’ı bir fidanlık kabul etmesiyle, yani orada biyografisi verilen kişileri daha geniş olarak ele almasıyla açıklayan Mecdî kendi eserinin öteki tercümelerle kıyaslanmamasını, yaptığı çevirinin onlardan üstün olduğunu ifade eder (a.g.e., s. 11-12). Eser İstanbul’da yayımlanmış (1269), bunun faksimile neşri bir önsöz ve indeks ilâvesiyle Şekaik-ı Nu’maniye ve Zeyilleri adlı külliyatın birinci kitabı olarak yeniden basılmıştır (nşr. Abdülkadir Özcan, İstanbul 1989; ayrıca bk. eş-ŞEKĀİKU’n-NU‘MÂNİYYE).

BİBLİYOGRAFYA:

Mecdî, Şekāik Tercümesi, s. 9-13, 331, 373-374, 385, 486, 503, 526, 527; Taşköprizâde, eş-Şeķāǿiķ, tür.yer., ayrıca bk. neşredenin önsözü, s. IX; Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 117b; Ahdî, Gülşen-i Şuarâ, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 774, s. 175-178; Beyânî, Tezkire (nşr. İbrahim Kutluk), Ankara 1997, s. 249-250; Âlî Mustafa Efendi, Künhü’l-ahbâr, İÜ Ktp., TY, nr. 5959, vr. 493b; Kınalızâde, Tezkire, II, 854-856; Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 4, 334-336, 419, 439; Riyâzî, Riyâzü’ş-Şuarâ, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3724, vr. 130b-131a; Keşfü’ž-žunûn, II, 1058, 1065; Abdurrahman Hibrî, Enîsü’l-müsâmirîn, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 80, vr. 80b; Müstakimzâde, Mecelletü’n-niśâb, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 628, vr. 384b; Ahmed Bâdî Efendi, Riyâz-ı Belde-i Edirne, Beyazıt Devlet Ktp., nr. 10392, II, 545-546; Osmanlı Müellifleri, III, 139; Osman Nuri Peremeci, Edirne Tarihi, İstanbul 1940, s. 215-216; TCYK, s. 686-687; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, II, 259; Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1973, s. 355; Babinger (Üçok), s. 95, 96; Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 324-325; Behcet Gönül [Necatigil], “İstanbul Kütüphânelerinde al-Şakaik al-Nu‘mâniyye Tercüme ve Zeyilleri”, TM, VII-VIII/11 (1945), s. 151-152; Kāmûsü’l-a‘lâm, VI, 4168; İsmet Parmaksızoğlu, “Mecdî”, TA, XXIII, 350-351; Bekir Kütükoğlu, “Meғјdī”, EI² (Fr.), VI, 963; “Mecdî Mehmed Efendi”, TDEA, VI, 169.

Abdülkadir Özcan