ME’RİB

(مأرب)

Yemen’de tarihî bir şehir.

Tarihleri milâttan önce VIII. yüzyıla kadar inen Sebe kitâbelerinde Mryb (Mrb) şeklinde kaydedilen şehrin adı Arapça kaynaklarda Me’rib (Mârib) olarak geçmektedir. Me’rib kelimesi hakkında, Sebe krallarına verilen bir unvan veya Âd kabilesinin kollarından birinin adı olduğu yahut “sâhib, hâkim” anlamını taşıyan Himyerîce mârîden ya da Arapça “ihtiyaç” anlamındaki erebden geldiği yolunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür (Yâkūt, V, 41; İA, VII, 337).

Kimler tarafından ne zaman kurulduğu bilinmeyen Me’rib, milâttan önce I. binyılda Güney Arabistan’ın deniz ipek yolu üzerindeki en büyük merkezi ve Sebe Krallığı’nın başşehriydi. Arkeolojik kazı sonuçlarına göre antik şehir 1 km²’lik bir alanı kaplamaktaydı ve sekiz kapılı bir surla çevrilmişti. Me’rib’in en büyük ve en meşhur yapıları arasında saraylar ve mâbedler yer almaktaydı. Hemdânî Me’rib’de Selhîn, Hecer ve Kaşîb adlı saraylardan bahseder (el-İklîl, VIII, 55, 56, 60). Kitâbelerde de adı geçen Selhîn (Selhim) Sarayı kralların yönetim merkezi ve ikametgâhı olarak kullanılmakta, paralar da burada basılmaktaydı. En önemli tapınak, şehirden 5 km. mesafede ay tanrısı Almakah adına yapılan ve bugün Haremü (Mahremü) Belkīs denilen Evâm adlı hac merkeziydi. Diğer önemli bir tapınak da onun yakınındaki yine aynı tanrı adına inşa edilen ve günümüzde Amâid diye bilinen Ber’ân’dı. Halen beş sütunu ayakta duran bu binanın kalıntılarına, Kur’an’da büyük bir tahta (arş) sahip olduğu belirtilen Sebe melikesine izâfetle (en-Neml 27/23) Arşu Belkīs de denilmektedir. Zamanımızda Mescidü Süleyman adıyla cami olarak kullanılan sütunlu bina da eski bir mâbeddir. III. yüzyılda Himyerîler’in eline geçen Me’rib, başşehrin Zafâr’a taşınmasına rağmen ticaret ve hac merkezi niteliğiyle önemini korumaya devam etti; 525 yılında Habeşler’in Yemen’i işgalinden sonra buraya bir de kilise yapıldı. Şehrin kurak iklim kuşağında bulunması sebebiyle çevresindeki bütün ziraî faaliyetler suni sulamaya bağlıydı ve bunun için birçok sulama tesisi yapılmıştı. Bunların en ünlüsü Kur’ân-ı Kerîm’de de bahsi geçen Me’rib, Sebe veya Arim Seddi denilen barajdı (bk. ARİM).

Şehrin sahip olduğu zengin ve kaliteli kaya tuzu yataklarından üretilen Me’rib tuzu çok meşhurdu. Hemdânî tuz yataklarının bulunduğu dağdan (Cebelülmilh) bahseder ve billûr gibi olan bu tuzun benzerinin bulunmadığını söyler (Śıfatü Cezîreti’l-ǾArab, s. 221, 362). Hz. Peygamber’e elçi olarak gelen Ebyaz b. Hammâl el-Me’ribî (el-Mâzinî) İslâmiyet’i kabul ederek yılda yetmiş elbise göndereceğine söz vermiş ve isteği üzerine Me’rib yakınındaki tuz ocakları kendisine iktâ edilmişti. Resûl-i Ekrem’e tuzun akarsu gibi kamu malı sayıldığı hatırlatılınca onun da rızası alınarak tuz ocakları Cevf bölgesindeki bir araziyle değiştirilmişti (Ebû Dâvûd, “İmâre”, 36; İbn Sa‘d, V, 523-524; Hemdânî, Śıfatü Cezîreti’l-ǾArab, s. 362). Vali Bâzân’ın vefatından sonra Hz. Peygamber Yemen’in yönetimini bölgelere ayırmış ve bunlardan Me’rib’in başına Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’yi getirmiştir (Taberî, III, 228, 318).

IV. (X.) yüzyılda Hemdânî, Śıfatü Cezîreti’l-ǾArab’da (s. 220-221) Me’rib’i Yemen’in “mihlâf” adı verilen küçük idarî birimlerinden biri olarak zikreder; el-İklîl’de de (VIII, 52-53) buranın tarihî açıdan dikkat çekici şeylere sahip bulunduğunu, ancak sağında ve solundaki verimliliğiyle ünlü iki ovanın yıkılan barajın suları altında kaldığı için ziraata elverişsiz hale geldiğini, bununla birlikte su maksemlerinin ayakta durduğunu belirtir ve tarihî seddin kalıntılarından söz eder. Me’rib V. (XI.) yüzyıla ve sonrasına ait coğrafya kaynaklarında da küçük bir kasaba olarak anlatılır.

Yemen tarihine dair eserlerde Me’rib’den bazı siyasî hadiseler sebebiyle bahsedilir. V. (XI.) yüzyılın başlarında Nâıt’ta imamlık iddiasıyla ortaya çıkan bir kişi Me’rib’e giderek burada imamlığını ilân etmiş ve kendisine bağlı olanlarla birlikte San‘a’ya ve Yemen’in diğer bazı bölgelerine girmeyi başarmışsa da bir süre sonra Ansîler tarafından öldürülmüştür (Yahyâ b. Hüseyin es-San‘ânî, s. 243-244). 599 (1202-1203) yılında Me’rib halkı zekâtlarını İmam Abdullah b. Hamza el-Mansûr-Billâh’ın görevlendirdiği âmil Ahmed b. Muhammed’e vermek istemeyince imam kardeşi İbrâhim b. Hamza’yı bir ordunun


başında şehre göndermiş ve itaati sağlandıktan sonra zekâtları toplatmıştır (a.g.e., s. 369). Osmanlılar’ın Yemen’den ayrılmasının ardından Me’rib’i, daha önce Osmanlılar’a karşı yürütülen mücadelelere aktif bir şekilde katılmış olan Şerîf Hüseyin b. Muhammed ele geçirdi (1050/1640) ve emîr unvanını alarak Me’rib’i bağımsız şekilde idare etti. Zamanla hâkimiyetini Cevf bölgesine de yayan Şerîf Hüseyin ölümünden önce topraklarını dört oğlu arasında paylaştırdı ve Me’rib bunlardan Hâlid’in yönetiminde kaldı. 1932’de İmam Yahyâ Hamîdüddin el-Mütevekkil-Alellah’a bağlı Abdullah el-Vezîr kumandasındaki birlikler Me’rib’e girdiler ve Emîr Muhammed b. Abdurrahman’ı tahtından indirip Şerîfler’in yönetimine son verdiler.

Me’rib 1962-1966 Yemen iç savaşında taraflar arasında birkaç defa el değiştirdi, ciddi bir şekilde hasar gördüğü, halkı civardaki yerleşim birimlerine göç ettiği için de nüfusu azalarak küçüldü. Günümüzde Yemen Cumhuriyeti’nin on sekiz idarî biriminden (muhafaza) birinin merkezi olduğu halde nüfusu 2000’i dahi bulmayan küçük bir yerleşim merkezi durumundadır. Yakınına bir havaalanı inşa edilen şehrin 135 km. kadar batısındaki başşehir San‘a’ya ulaşımı yeni yapılan kara yoluyla sağlanmaktadır. 10 km. mesafeye 10.000 hektar alanı sulayabilecek şekilde yeni bir baraj inşa edilmiş ve eskiden olduğu gibi çevredeki ziraata elverişli alanlarda buğday, susam ve diğer tahıl ürünleriyle çeşitli sebze ve meyve üretimine başlanmıştır. Me’rib yakınlarında çıkarılan petrol, boru hattıyla Kızıldeniz sahiline kadar taşınmakta ve buradan ihraç edilmektedir. Yöredeki yer altı zenginlikleri arasında petrolden başka doğalgaz, gümüş ve kaya tuzu başta gelmektedir.

Me’rib çeşitli yönleriyle Yemen şairlerine ilham kaynağı olmuş ve bu şiirler çeşitli kaynaklarda yer almıştır. Abduh Osman ve Abdülazîz el-Mekâlih Meǿrib yetekellemü adlı eserde (Taiz 1971) bu şiirleri bir araya toplamışlardır. Bölgede XIX. yüzyıl sonlarında Th. J. Arnaud, J. Halevy ve özellikle Eduard Glaser ile XX. yüzyılda San‘a Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından yapılan araştırmalar şehrin tarihinin aydınlatılması bakımından oldukça önem taşımaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Dâvûd, “İmâre”, 36; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, V, 523-524; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 105; İbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 138; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), III, 228, 318; İbn Rüste, el-AǾlâķu’n-nefîse, s. 63, 113-115; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), II, 180, 183-192; a.mlf., et-Tenbîh, s. 202, 249; Hemdânî, Śıfatü Cezîreti’l-ǾArab (nşr. Muhammed b. Ali el-Ekva‘ el-Hivâlî), Riyad 1397/1977, s. 220-221, 359, 362, ayrıca bk. tür.yer.; a.mlf., el-İklîl (nşr. Anistâs el-Kermelî), Bağdad 1931, VIII, 52-53, 55-57, 60, 63, ayrıca bk. tür.yer.; Makdisî, Aĥsenü’t-tekāsîm, s. 89; Ebû Ubeyd el-Bekrî, MuǾcemü me’staǾcem (nşr. F. Wüstenfeld), Göttingen-Paris 1877 → (nşr. Fuat Sezgin), Frankfurt 1994, II, 501-502; Şerîf el-İdrîsî, Nüzhetü’l-müştâķ, Beyrut 1409/1989, I, 153; Sem‘ânî, el-Ensâb, XII, 17-18; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), V, 41-45; İbnü’l-Mücâvir, Śıfatü bilâdi’l-Yemen ve Mekke ve baǾżi’l-Ĥicâz: Târîħu’l-müstebśır (nşr. O. Löfgren), Leiden 1951, s. 195-199; İbn Hacer, el-İśâbe, I, 17-18; Himyerî, er-Ravżü’l-miǾŧâr, s. 515-516; Yahyâ b. Hüseyin es-San‘ânî, Ġāyetü’l-emânî fî aħbâri’l-ķuŧri’l-Yemânî (nşr. Saîd Abdülfettâh Âşûr), Kahire 1388/1968, s. 243-244, 369; W. H. Ingrams, The Yemen: Imams, Rulers and Revolutions, London 1963; Cevâd Ali, el-Mufaśśal, II, 343-347; Muhammed b. Ahmed el-Hacerî, MecmûǾu büldâni’l-Yemen ve ķabâǿilihâ (nşr. İsmâil b. Ali el-Ekva‘), San‘a 1404/1984, III-IV, 683-687; Adnân Tersîsî, Bilâdü Sebeǿ ve ĥađârâtü’l-ǾArabi’l-ûlâ, Beyrut 1410/1990, s. 112-124; Yûsuf Muhammed Abdullah, “Mârib”, el-MevsûǾatü’l-Yemeniyye, Beyrut 1412/1992, II, 805-808; a.mlf., “Seddü Meǿrib ve’l-ķararü’t-târîħî bi-iǾâdeti binâǿihî”, el-İklîl, III/1, San‘a 1985, s. 19-39; İbrâhim Ahmed el-Makhafî, MuǾcemü’l-büldân ve’l-kabâǿili’l-Yemeniyye, San‘a 1422/2002, II, 1385-1387; M. Schneider, “Remarques au sujet des inscriptions arabes de Mārib”, JA, CCLXXVIII (1990), s. 31-43; Adolf Grohmann, “Mârib”, İA, VII, 322-340; W. W. Müller, “Mārib”, EI² (İng.), VI, 559-567.

Casim Avcı