MARAŞLI AHMED TÂHİR EFENDİ

(1885-1954)

Kadı, dersiâm, vâiz, Halvetî-Şâbânî şeyhi.

Maraş’ta doğdu. Maraş vilâyeti kâtiplerinden Berberzâde Nef‘î Efendi ile Hızanoğulları’ndan Esma Hanım’ın oğludur. Dedesi Ahmed Efendi vilâyet başkâtibi idi. Ahmed Tâhir Efendi’nin çocukluğu Maraş’ta geçti. Medrese tahsilini Kayseri’de tamamladı. Pîrdaşı olacağı medrese arkadaşları Hüseyin Avni (Konukman) ve Yozgatlı Yûsuf Bahri (Nefesli) beylerle birlikte İstanbul’a giderek yüksek öğrenime başladı. Dârülfünun’un Ulûm-i Riyâziyye ve Tabîiyye Şubesi ile Hukuk Şubesi’nin ikisini birlikte okuyarak mezun oldu. Daha sonra Medresetü’l-kudât’a girdi. Ömer Nasuhi (Bilmen) ve Bekir Hâki (Yener) onun bu medresede beraber okuduğu arkadaşlarıdır. Ahmed Tâhir Efendi, Fâtih türbedarı diye tanınan Halvetî - Şâbânî şeyhi Ahmed Amiş Efendi’ye bu yıllarda intisap etti.

Medresetü’l-kudât’ı bitiren Ahmed Tâhir Efendi (1914), askerliğini I. Dünya Savaşı yıllarında Kafkas cephesinde Üçüncü Ordu kumandanı Vehib Paşa’nın hukuk müşaviri olarak tamamladıktan sonra Sivas’ın Suşehri kazasına kadı tayin edildi. Sivas Kongresi’nin yapıldığı tarihe kadar (1919) burada kadılık ve kaymakam vekilliği yaptı. Ardından İstanbul’a döndü ve Beyazıt dersiâmı oldu. Cumhuriyet devrinde dersiâmlık müessesinin kaldırılması üzerine Ayasofya Camii’nde vâiz olarak görevlendirildi. Ayasofya Camii müzeye dönüştürülünce (1934) vaazlarını cuma namazından sonra Sultan Ahmed, pazar günleri öğle namazından sonra Nuruosmaniye camilerinde 1953 yılının ortalarına kadar sürdürdü. Bu görevinin yanı sıra Nisan 1941’de Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde Kütüphaneler Tasnif Heyeti üyesi olarak çalıştı. 1951 yılında emekli oldu. 1947’de ciddi bir rahatsızlık geçiren Ahmed Tâhir Efendi 1954 Temmuzunda mide kanaması geçirdi ve 11 Temmuz 1954’te Haydarpaşa Numune Hastahanesi’nde vefat etti. Ertesi günü Beyazıt Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından vasiyeti gereği Fâtih Camii hazîresinde mürşidi Ahmed Amiş Efendi’nin yanında toprağa verildi.

Dârülfünun’da okuduğu yıllarda arkadaşları Hüseyin Avni ve Yûsuf Bahri beylerle mürşid arayışı içine girip bu amaçla İstanbul’daki tekke şeyhlerini ziyaret eden, ancak aradıkları nitelikteki şeyhi bir türlü bulamayan Ahmed Tâhir Efendi, son olarak adını duyduğu Hamzavî - Melâmî kutbu Seyyid Abdülkādir-i Belhî’ye gittiklerinde Belhî, nasiplerinin Fâtih türbedarında olduğunu söyleyerek onları Ahmed Amiş Efendi’ye göndermiş, arkadaşlarından bir gün sonra türbedarı ziyaret eden Ahmed Tâhir Efendi’nin tarikata intisabı bu ziyaret sırasında gerçekleşmiştir. Mürşidinin ölümünün ardından irşad makamına geçen Kayserili Mehmed Tevfik Efendi’ye bağlanan Ahmed Tâhir Efendi onun 1927’de vefatı üzerine halifesi olarak irşad faaliyetine başladı. Soyadı kanunu çıkınca mürşidinin adına telmihen Memiş soyadını aldı.

Ahmed Tâhir Efendi Arap, Fars ve eski Türk edebiyatlarını iyi bilir, vaazlarında âyet ve hadislerden sonra genellikle Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Meŝnevî’si ile Dîvân-ı Kebîr’inden beyitler okuyup bunları herkesin anlayabileceği bir dille açıklardı. Kendisi de mürşidleri gibi sohbet, muhabbet, hizmet ve râbıtayı esas alan bir seyrü sülûk usulünü benimsemiş, mensuplarını Koska’daki evinde, dönemin aydınlarının devam ettiği


Beyazıt’taki Küllük Kahvehanesi’nde, Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki odasında ve yaz aylarını geçirdiği Çengelköy’deki Sultan Vahdeddin Köşkü’nde kabul edip sohbet yoluyla irşad etmiştir. Tarikat silsilesi Ahmed Amiş Efendi, Ömer el-Halvetî, Bosnalı Mehmed Tevfik Efendi vasıtasıyla Halvetî-Şâbânî tarikatının Kuşadaviyye (Kuşadalı) kolunun pîri Kuşadalı İbrâhim Efendi’ye ulaşır. Küllük Kahvehanesi’nde yaptığı sohbetlerde Evrenoszâde Sâmi Bey, Mustafa Efendi (Özeren), Hasan Nevres, Miralay Hilmi Şanlıtop, Muzaffer Ozak, Mehmed Ali Yitik, Vehbi Güloğlu, Fethi Gemuhluoğlu gibi müridlerinin yanı sıra Babanzâde Ahmed Naim Bey, Muhiddin Raif, Neyzen Tevfik, Abdülbaki Gölpınarlı gibi dönemin önemli şahsiyetleriyle üniversite öğrencileri katılmıştır. Özellikle Mevlânâ ve Meŝnevî konusunda Ahmed Tâhir Efendi’den istifade eden Abdülbaki Gölpınarlı’nın birkaç defa ona intisap etmeyi istediği, ancak onun bunu kabul etmediği bilinmektedir.

Mensupları arasında “Hocaefendi” diye anılan Ahmed Tâhir Efendi’nin mürşidi Ahmed Amiş Efendi’nin methine dair Farsça bir manzumesiyle Sultan Ahmed ve Nuruosmaniye camilerinde verdiği bazı vaazlarından derlenmiş bir metnin bulunduğu kaydedilmekteyse de bunlar henüz yayımlanmamıştır. Sahip olduğu hukuk, fen ve ilâhiyat diplomalarının kendisine tasavvuf yolunda hiçbir faydası olmadığını söyleyen Ahmed Tâhir Efendi’nin, “Resûlullah Allah’ın harem dairesidir; insan bir ağaca benzer, kökü Allah, gövdesi Muhammed, yaprakları da kendisidir; kişi çalışarak köküyle gövdesini bulmalı; mükevvenat bütün teferruatıyla beraber insanın kendisinde mevcuttur, sahibi de beraber; insanda aşk-ı ilâhî o kadar fazla olmalı ki ateşi yakmalı” gibi irfanî anlamlar taşıyan 131 vecizesi Muhabbet Üzerine adlı kitapta yer almaktadır. Burada ayrıca mensuplarından Ömer Lutfi Toygar’a yazılmış on beş mektubu da bulunmaktadır. Yirmi dört vecizesiyle bazı mektuplarından seçme parçalar Abdullah Kucur tarafından yayımlanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İlmiyye Salnâmesi (haz. Seyit Ali Kahraman v.dğr.), İstanbul 1998, s. 225, 660; Mahir İz, Yılların İzi, İstanbul 1975, s. 230; Muzaffer Gökman, Kitaplar Arasında 44 Yıl, İstanbul 1977, s. 140; Ömer Lütfi Toygar, Muhabbet Üzerine, İstanbul, ts., s. 12-72; Abdullah Kucur, “Hoca Ahmed Tahir Memiş Efendi”, Sahâbeden Günümüze Allah Dostları, İstanbul 1996, X, 21-31.

Nihat Azamat