LİVADYA

Orta Yunanistan’da eski Osmanlı kaza merkezi ve tarihî bir şehir.

Boeotia ovasını Korint körfezinden ayıran Helikon dağlarının kuzey eteklerinde Atina’nın 120 km. kadar kuzeybatısında yer alır. Bugün Livadia (Livadya) Boeotia idarî bölümünün ve geniş ziraî alanın bir hizmet ve pazarlama merkezidir. Osmanlı dönemi boyunca (1460-1829) Eğriboz sancağına bağlı, seksenden fazla köyden oluşan bir kazanın merkezi durumundaydı.

Livadya aynı adı taşıyan, altında Herkyna ırmağı kanyonunda tabii bir pınarın doğduğu antik yerleşme yerinde bulunmaktadır. Ortodoks piskoposluk merkezi olması dışında şehrin Bizans dönemindeki durumuyla ilgili bilgi yoktur. 1204’te Haçlılar tarafından İstanbul’un zaptının ardından Haçlı Prens Othon de la Roche şehri ve çevresini ele geçirdi ve şehri Latin (Katolik) prensliğine dahil etti. Osmanlı fethine kadar bu bölgenin tarihi Atina ve İstife ile paralellik gösterir. 1225’te şehir Nicolas de Saint Omer’e geçti, 1311 ve 1378 yılları arasında Katalan Prensliği’nin elindeydi ve 1460’a kadar Floransalı Acciajuoli hânedanının bir parçası durumundaydı. Latinler idaresindeki Livadya açık alanda 150-200 ev, aşağısında üç kilise ile sağlam bir kaleden oluşmaktaydı.

1435’ten itibaren Acciajuoli lordları Osmanlı tebaası oldular. Varna krizi (1444) sırasında Mora Bizans despotluğu İzdin’e kadar Livadya ve Boeotia’yı ele geçirip yağmaladı. 850 (1446) yılı güz aylarının sonlarında büyük bir kuvvetle Osmanlı ordusuna katılan Acciajuoli II. Nerio’nun daveti üzerine II. Murad ordusuyla bu bölgeye geldi. 864’te (1460) Fâtih Sultan Mehmed son Acciajuoli valisi Francesco’nun hâkimiyetine son verdi. Böylece Livadya ve bütün Boeotia ciddi bir direniş olmadan Osmanlı topraklarına katıldı. Yerli asilzadelerin bir kısmı hıristiyan sipahi olarak Osmanlı hizmetine alındı. Bunlarla ilgili kayıtlar bölgeye ait 871 (1466-67) tarihli en eski tahrir defterinde yer alır (BA, MAD, nr. 66). Osmanlılar, halk tarafından sevilmeyen Roma Katolik din adamlarını bölgeden çıkardılar ve buradaki kiliseleri Yunan Ortodoks kilisesine mensup din adamlarına verdiler.

XIV. yüzyılın ikinci yarısı ve XV. yüzyılın ilk yarısında büyük bir yıkım ve nüfus azalmasıyla karşı karşıya kalan Livadya şehri ve yöresi Osmanlı hâkimiyetindeki bir buçuk asırda hızla düzeldi, barış ve düzen hâkim oldu. Livadya ovasında Osmanlılar dört yeni köy kurdular, bunlardan biri (Esedâbâd) daha sonra kasaba haline geldi. Şehre önemli sayıda müslüman Türk nüfusu yerleştirilip iskân cazip hale getirildi. Antik şehrin Akropolis kısmında Othon de la Roche’un yaptırdığı, Katalanlar’ın yeniden inşa ettirdiği kalede Osmanlı hâkimiyetinin sonuna kadar küçük bir askerî birlik yer aldı. Bu garnizonun 912’de (1506) otuz dört, 1079 (1668) yılında ise elli kişilik mevcudu vardı.

Önce Tırhala sancağına, 1470’te Eğriboz’un ele geçirilmesi üzerine aynı isimle yeni kurulan sancağa bağlanan Livadya kazasının merkezi olan şehir 870’te (1466) 164 hâne hıristiyan, elli üç hâne müslüman nüfusa (yaklaşık 1000-1200 kişi) sahipti (BA, MAD, nr. 66, vr. 107b). XVI. yüzyıl boyunca Livadya’da hızlı bir gelişme oldu. 912’de (1506) müslümanlar yetmiş, hıristiyanlar 317 (toplam 2000 kişi), 947’de (1540) müslümanlar 161, hıristiyanlar 326 ve Mûsevîler otuz iki (toplam 2600-2700 kişi), 978’de (1570) müslümanlar 210, hıristiyanlar 542 ve Mûsevîler otuz iki (toplam 3900-4000 kişi) hâneye ulaştı. Bu dönemde şehirde iki cuma camisi, üç mescid, birkaç medrese, hamam ve zâviye vardı; bu durum büyüyen şehre önemli bir İslâmî kimlik kazandırıyordu. XVI. yüzyıla ait kayıtlarda Ayas Dede Zâviyesi, Bâlî Bey Hamamı ve Hasan b. Mûsâ Muallimhânesi, kale karşısında inşa edilmiş Muslihiddin Camii ve Derviş Ali b. Velî Zâviyesi’nin adlarına rastlanır. Böylece Livadya, Orta Yunanistan’da Eğriboz sancağının en fazla müslüman nüfusa sahip Atina ve İstife’den sonra üçüncü büyük şehri haline gelmiş oldu.

Nüfus artışı ekonomik büyümeyi de beraberinde getirdi. 1506-1570 yılları arasında şehrin çevresinde yetiştirilen pamuğun üretimi beş katından daha fazlaya ve şehirdeki şarap üretimi de iki katına ulaştı. 1540-1570 yıllarında şehrin dışındaki pirinç tarlalarında üretim iki katına yükseldi, yeni pazar yerleri ortaya çıktı. 1506 ve 1540 yıllarında İspanya’dan gelen bir Mûsevî cemaatinin burada yerleşmiş bulunması da şehrin ekonomik açıdan öneminin arttığına işaret eder. 1024’te (1615) Livadya şehri, kendisine bağlı yirmi iki büyük köyle birlikte I. Ahmed’in vâlidesi Handan Sultan’ın mülkü oldu. 1052’de (1642) Kösem Sultan aynı yerleri Üsküdar’daki kendi vakfına aktardı. Böylece şehir gelişim ve refahın artmasını sağlayan bir imtiyaz kazanmış oldu.

Livadya’nın XVII. yüzyıldaki ayrıntılı bir tasviri 1078 (1667-68) yılında burayı ziyaret eden Evliya Çelebi tarafından verilmiştir. Ona göre Livadya yedi müslüman ve altı hıristiyan mahallesine sahip, 2020 evden oluşan bir şehir durumundaydı. Evliya Çelebi yedi cami içinde Gazi Ömer Bey, Bâlî Bey, Tabakhâne / Süleymaniye, Mustafa Voyvoda, Muslihiddin Efendi camilerinin adlarını verir; üç derviş tekkesinden, üç mektep ve iki medreseden bahseder. Geniş ve gelişmiş evleri, çeşmeleri ve kahvehaneleriyle şehrin güzelliğini över (Seyahatnâme, VIII, 230-233).

Fransa Lyon’dan Jacob Spon ve İngiltere Durham’dan George Wheler, Evliya Çelebi’den yedi yıl sonra şehri ziyaret etmiş ve genelde ona benzer tasvirler yapmışlardır. Onlara göre şehirde bütün Yunanistan’a gönderilen yün elbise üretimi, mısır ve pirinç ticaretiyle hayatlarını kazanan Türk, Rum ve birkaç yahudi yaşamaktadır. Türkler’in altı camisi, Rumlar’ın da aynı sayıda kiliseleri vardır. Richard Pococke ise 1745’te şehrin Türk ve Rum nüfusunun birbirine eşit olduğunu yazar. 1800 yılından hemen önce şehri ziyaret eden François Pouqueville, Osmanlı kadastrosunu kullanarak şehre bağlı bütün köylerin isimlerini ve nüfuslarını verir, Livadya’da 2000 hâne olduğunu zikreder. Türk karşıtı Albay William Martin Leake, 1805’te Livadya’yı Yunanistan’ın başka bir yerinde bulunmayan müstesna zenginlik ve güzelliğe sahip bir yer olarak tanımlar.

Osmanlı Livadyası Yunan isyanı sırasında tahribata uğradı. 1821 baharında Diakos kumandasında Yunan âsileri tarafından ele geçirildi, ancak Ömer Vrioni tarafından geri alındı. Bunu takip eden yıllarda kanlı çatışmalar sürdü. 1826’da Reşid Paşa şehre hâkim olduysa da Karaiskakis ertesi yıl burayı yeniden ele geçirdi. 1828’den sonra Yunan Devleti’nin bir parçası oldu. Bu yıllarda şehri gören seyyahlar, burayı tamamen tahrip edilmiş bir kalıntılar yığını olarak tasvir eder. Neoklasik stilde yeniden inşa edilen şehrin önceki zenginlik ve refahına ulaşması bir asırdan daha fazla sürdü. 1907’de nüfusu sadece 7089 idi; 1928 yılında Osmanlı dönemindeki nüfus miktarına ulaşmasına rağmen önceki güzelliğine bir daha kavuşamadı. II. Dünya Savaşı’nın ardından şehir genişledi ve estetik görünümden uzak, hiçbir şey ifade etmeyen modern


endüstri ve ticaret merkezleriyle tamamen değişti. 1991’deki nüfusu 18.440 idi. Günümüzde 20.000’i henüz bulmayan nüfusuyla küçük bir tekstil sanayii ve tarımsal aletler onarım merkezidir. Osmanlı dönemine ait eski çarşının yukarısında XVII. yüzyıldan kalma bozulmuş bir kubbeli camisi, şehrin alt kısmında aynı yüzyıla ait Tabakhâne Camii’nin duvar kalıntıları ve Herkyna ırmağına kurulmuş birkaç taş köprü bugüne ulaşmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, MAD, nr. 66, vr. 107b; BA, TD, nr. 431, s. 450-460; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VIII, 230-233; J. Spon - G. Wheler, Voyages to Dalmatia, Greece and the Levant, London 1682, s. 332; F. C. H. L. Pouqueville, Voyage de la Grèce, Paris 1826, s. 159-175; W. M. Leake, Travels in Northern Greece, London 1835, II, 119-120; W. Miller, Essays on the Latin Orient, Cambridge 1921, s. 76-77; K. M. Setton, Catalan Domination of Athens, London 1975, s. 13, 146, 165, 253; a.mlf., “The Catalans in Greece, 1311-1380”, A History of the Crusades (ed. K. M. Setton - H. W. Hazard), London 1975, III, 216-224; a.mlf., “The Catalans and Florentines in Greece, 1380-1462”, a.e., III, 225-277; J. Koder - F. Hild, Tabula Imperii Byzantini: I. Hellas und Thessalien, Wien 1976, s. 200-202; H. g. Lolling, Reisennotizen aus Griechenland, 1876 und 1877, Berlin 1989, s. 119-125; Machiel Kiel, “Central Greece in the Suleymanic Age. Preliminary Notes on Population Growth, Economic Expansion and its Influence on the Spread of Greek Christian Culture”, Soliman le Magnifique et son temps (ed. G. Veinstein), Paris 1992, s. 399-424; a.mlf., “The Rise and Decline of Ottoman Boeotia”, Proceedings of the Sixth International Congress of Boeotian Studies (ed. J. Bintliff), Durham 1997, s. 220-265; a.mlf., “Livadya”, EI² (İng.), V, 772-774; A. Bon, “Forteresses médiévales de la Grèce centrale”, Bulletin de Correspondence Hellénique, sy. 61, Paris 1937, s. 136-208; Megali Elliniki Enkyklopaideia, Athens, ts., XV, 870-871.

Machıel Kıel