LEFF ü NEŞR

(اللفّ والنشر)

Nesir veya nazım şeklindeki anlatımda önceden zikredilen unsurların her biriyle ilgili öğeler getirme anlamında bedî‘ sanatı.

Sözlükte “toplama, dürme, bükme” anlamına gelen leff ile “dağıtma, yayma” mânasındaki neşr kelimelerinden oluşan leff ü neşr bedî‘ ilminde cümle öğelerinin kuruluş ve dizilişiyle ilgili, anlama güzellik katan söz sanatlarından biridir. Bu sanatta önce iki veya daha fazla unsur ayrı


ayrı yahut icmâlen zikredilir (leff), ardından bunların her biriyle ilgili öğeler getirilir (neşr). İlk bölümde yer alan öğelerin ikinci bölümdeki unsurlardan hangisine ait olduğu açıkça belirtilmez, bunları tayin etme işi okuyucuya bırakılır. Neşr öğeleri lef bölümü unsurlarını tamamlayıcı ve açıklayıcı nitelikte olur.

Lef bölümündeki unsurlar ayrı ayrı zikredilmişse buna “tafsilli leff ü neşr”, birden çok (müteaddit) cüz veya unsuru kapsayan bir tek lafız halinde gelmişse “icmâlî (mücmel) leff ü neşr” adı verilir. Tafsilli leff ü neşr de ikinci grupta (neşr) yer alan öğelerin birinci grup (lef) unsurlarının sırasına göre olup olmaması bakımından ikiye ayrılır; sıraya riayet edilmişse “mürettep leff ü neşr”, edilmemişse “gayri mürettep leff ü neşr” adını alır. Gayri mürettep olanda ikinci grup öğeler birinci grup öğelerine göre çapraz sıralanmışsa, yani leffin ilk unsuruyla ilgili öğe neşrin sonunda yer almış, diğer öğeler de buna göre dizilmişse buna “ma‘kûs leff ü neşr” adı verilir (Türk edebiyatında ma‘kûsü’t-tertîb). Öğeler hiçbir sıra gözetilmeden karışık sıralanmışsa “muhtelit leff ü neşr” denir (Türk edebiyatında muhtelitü’t-tertîb, muhtelifü’t-tertîb, müşevveş). Daha çok şiirde vezin gereği ortaya çıkan bu son türü kusur olarak görenler de vardır. Çünkü leff ü neşr sanatı söz dizimine dahil öğelerin belirli nisbetlerde sıralanışındaki uyuma dayanır. Türk edebiyatında leff ü neşr Arap belâgatındaki kurallarıyla yer almış olup bölümlenmesindeki küçük isim değişiklikleri dışında fazla bir fark bulunmamaktadır.

Aşağıdaki örneklerde lef öğeleri büyük harflerle, onlara tekabül eden neşr öğeleri de küçük harflerle gösterilerek açıklanmıştır:

1. Mürettep leff ü neşr.

ومن رحمته جعل لكم الليل والنّهار

_____ ____

B A

لتسكنوا فيه، ولتبتغوا من فضله

_____________ ________

b a

(el-Kasas 28/73)

Geceyle (A) ilgili olarak “dinlenme” (a), gündüzle (B) ilgili olarak “çalışma” (b) öğeleri sırayla getirilmiştir. Nâbî’nin, “Bâğa gel kadd ü ruh u hâlin görüp olsun hacîl / Serv gülden, gül karanfilden, karanfil lâleden” beytinin ikinci mısraındaki “serv, gül, karanfil” kelimeleri ilk mısradaki karşılıkları olan “kad, ruh, hal” sırasını aynen takip etmektedir.

2. Ma‘kûs leff ü neşr.

وزلزلوا حتّى يقول الرسول والّذين امنوا معه

__________ ______

B A

متى نصر الله ، ألا إنّ نصر الله قريب

______________ _________

a b

(el-Bakara 2/214)

Bir yoruma göre “b” öğesi müminlerin, “a” öğesi Hz. Peygamber’in sözü olarak “A” (peygamber) ve “B” (müminler) unsurlarına göre çapraz şekilde sıralanmıştır. Melîhî’nin “zülf, ruh, mushaf” kelimelerine mukabil aksi istikamette tertibin gözetildiği ve “tefsîr, âyet-i nûr, duhân”ın zikredildiği, “Zülfünle ruhun mushaf-ı hüsnünde nigârâ / Tefsîrin eder âyet-i nûr ile duhânın” beytinde de bu tür sıralama söz konusudur

3. Muhtelit leff ü neşr.

هو شمس و أسد وبحر / جودداً وبهاءً وشجاعةً

——— —— —— —— —— ——

b a c C B A

İlgiler “Aa”, “Bb”, “Cc”’dir.

İcmâlî (mücmel) leff ü neşrde lef kısmı iki ve daha fazla unsuru kapsayan bir tek lafız halinde gelir. Ardından bu unsurların her biriyle ilgili olarak neşr kısmı öğeleri takip eder. Bu kategoride lef kısmı mücmel olduğundan neşr kısmı unsurları için tertip ya da tertipsizlik söz konusu değildir. Örnekler:

فإن المرء بين يومين

———

A+B

يوم قد مضى أُحصي فيه عمله فحُتم عليه،

—————

a

ويوم قد بقي لا يدري لعلّه لا يصل إليه

—————

(Hadis) b

İlgiler “Aa”, “Bb”dir.

وقالوا لن يدخل الجنّة إلّا من كان هوداً أو نصارى

——— —- -

b a A+B

(el-Bakara 2/111)

Neşr kısmının açılımı:

(a قالت اليهود لن يدخل الجنّة إلّا من كان هوداً

(b قالت النصارى لن يدخل الجنّة إلّا من كان نصارى

Lef kısmını oluşturan çoğul zamir (vâv: onlar) Mûsevîler (A) ve Îsevîler (B) olmak üzere (ehl-i kitap) iki unsuru kapsar. Bu sanat sayesinde her iki din mensubunun ayrı ayrı olan iddiaları birleştirilerek ihtisar (îcâz) sağlanmıştır.

Bazan lef kısmı ayrıntılı, neşr kısmı mücmel gelebilir. “Ak iplik”in (el-ħaytu’l-ebyaç) fecr-i sâdık, kara ipliğin (el-ħaytu’l-esved) fecr-i kâzib olması yorumuna göre şu âyet bu türe örnektir:

حتّى يتبيّن لكم الخيط الأبيض من الخيط الأسود

——————— ——————

B A

من الفجر

——

b+a

(el-Bakara 2/187)

Aşağıdaki form içinde gelenler leff ü neşrin güzel bir türü olarak görülmüştür (Teftâzânî, s. 427): Ayrıntılı lef kısmı + ayrıntılı neşr kısmı + önceki leffin mücmel hali. Şu örnekte olduğu gibi:

فمن شهد منكم الشهر فليصمه،

ومن كان مريضا أو على سفر فعدّة من أيّام أخر،

___________________________________

A

يريد الله بكم اليسر ولا يريد بكم العسر،

______________________________

B

ولتكملوا العدّة ، ولتكبّروا الله على ما هديكم ،

______________________ ___________

b a

ولعلّكم تشكرون

___________

A + B

(el-Bakara 2/185)

İlgili ibareler “Aa” ve “Bb” olup şükür kısmı (AB), hasta ve yolcuya tanınan kazâ ruhsatı (A) ve kolaylaştırma nimetiyle (B) alâkalı olduğundan ayrıntılı lef kısmını (A, B) icmâlî bir şekilde kapsamaktadır. Nef‘î’nin “zülf, dil, sûz-ı aşk, sîne” lafızlarıyla münasebetli “nâr, külhan, gencîne, mâr”ın karışık bir şekilde sıralandığı, “Fikr-i zülfün dilde tâb-ı sûz-ı aşkın sînede / Nârdır külhanda gûyâ mârdır gencînede” beytinde de muhtelifü’t-tertîb veya müşevveş leff ü neşr yapılmıştır.

Bu söz sanatına “lef” adını veren, onu tanımı ve örneğiyle ilk açıklayan âlimin Müberred olduğu belirtilmektedir (el-Kâmil, I, 112; II, 740-741). İbn Vekî‘ türe “ayrıntısı bilinen mücmel”, İbn Sinân el-Hafâcî ise “lafzın lafza tertip üzere hamli” adlarını vermişlerdir (el-Munśıf, II, 117; Sırrü’l-feśâĥa, s. 191-192). Zemahşerî, ilgili âyetlerde “lef” ve “tarîkatü’l-leff” (lef üslûbu) adlarını verdiği türle ilgili geniş açıklamalar yapmış, daha sonraki belâgat âlimleri buna neşr terimini de eklemişlerdir. İbn Hicce el-Hamevî ve bazı müteahhir dönem âlimlerinin bu sanata “tayy ü neşr” adını verdikleri görülmektedir.

Leff ü neşr yaparken dikkat edilmesi gereken husus, sanat gösterme amacıyla lafzı ön plana çıkararak haşve, gayri mürettep leff ü neşrde de unsurlar arasında zihnî intikalin kolayca sağlanamamasından dolayı ta‘kīde ve sû-i îhâma düşülmemesidir. Bu şartlar göz önünde tutulduğu


takdirde leff ü neşr makbul olarak söze güzellik katan lafzî sanatlardan sayılır ve söze îcâz vasfı kazandırır.

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf, II, 1301-1302; Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügatı, İstanbul 1973, s. 90-92; Müberred, el-Kâmil (nşr. Zeki Mübârek v.dğr.), Kahire 1355/1936, I, 112; II, 740-741; İbn Vekî‘, el-Münśıf (nşr. M. Rıdvân ed-Dâye), Dımaşk 1402/1982, II, 117; İbn Sinân el-Hafâcî, Sırrü’l-feśâĥa, Beyrut 1402/1982, s. 191-192; Zemahşerî, el-Keşşâf, Kahire 1373/1953, I, 172; III, 337-338; Fahreddin er-Râzî, Nihâyetü’l-îcâz fî dirâyeti’l-iǾcâz (nşr. Bekrî Şeyh Emîn), Beyrut 1985, s. 289-290; Ebû Ya‘kūb es-Sekkâkî, Miftâĥu’l-Ǿulûm (nşr. Naîm Zerzûr), Beyrut 1403/1983, s. 425; Hatîb el-Kazvînî, el-Îżâĥ fî Ǿulûmi’l-belâġa (nşr. M. Abdülmün‘im el-Hafâcî), Kahire 1400/1980, II, 503-504; Teftâzânî, el-Muŧavvel, İstanbul 1309, s. 426-428; İbn Hicce, Ħizânetü’l-edeb, Kahire 1304, s. 76 vd.; Ankaravî, Miftâhu’l-belaga ve misbâhu’l-fesâha, İstanbul 1284, s. 131-132; Muallim Naci, Edebiyat Terimleri: Istılâhât-ı Edebiyye (haz. M. A. Yekta Saraç), İstanbul 1996, s. 113-116; Abdurrahman Süreyyâ, Mîzânü’l-belâga, İstanbul 1305, s. 370-371; Diyarbekirli Said Paşa, Mîzânü’l-edeb, İstanbul 1305, s. 353-354; Manastırlı Mehmed Rifat, Mecâmiu’l-edeb, İstanbul 1308, s. 351-353; Ahmed Cevdet Paşa, Belâgat-ı Osmâniyye, İstanbul 1987, s. 160-161; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri, İstanbul 1989, s. 290-292.

İsmail Durmuş - M. A. Yekta Saraç