KUŞLUK NAMAZI

Kuşluk vaktinde kılınan nâfile namaz.

Farzlara tâbi ve belli bir vakti olan “revâtib sünnet”lerin dışında sevap kazanmak amacıyla muayyen zamanda kılınan nâfile namazlardan biridir. Arapça karşılığı salâtü’d-duhâ olup duhâ, “güneşin doğuşundan yaklaşık 45-50 dakika sonra güneşin yükselip ışığının iyice parladığı, etrafa yayıldığı ve sıcaklığının arttığı zaman” anlamına gelir. Buna göre kuşluk namazının vakti güneşin doğup “bir mızrak boyu” yükselmesinden, yani 45-50 dakika geçmesinden sonra başlayıp zeval vaktine kadar devam etmekle birlikte ulemâ tarafından genellikle tercih edilen vakit gündüzün ilk dörtte birinin geçtiği, güneşin sıcaklığının yakmaya başladığı zamandır. Duhâ kelimesi Kur’an’da sözlük anlamıyla altı yerde geçer (el-A‘râf 7/98; Tâhâ 20/59; en-Nâziât 79/29, 46; eş-Şems 91/1; ed-Duhâ 93/1). Hadislerde de ed-duhâ, salâtü’d-duhâ, sübhatü’d-duhâ ve şüf‘atü’d-duhâ gibi tabirler yer alır (aş. bk.). Ayrıca “güneşin doğduktan sonra parlaklık kazandığı zaman” anlamındaki işrâk kelimesi bir âyette (Sâd 38/18), salâtü’l-işrâk da bir hadiste (Heysemî, II, 238) geçmekle birlikte bu tabir literatürde nâdiren kullanılmıştır (Fahreddin er-Râzî, XXVI, 186; Kurtubî, XV, 159-160; Mv.F, XXVII, 132-133).

Hz. Peygamber kuşluk namazının kılınmasını tavsiye etmiş, fazilet ve önemini belirtmiştir. Ebû Hüreyre, Resûl-i Ekrem’in kendisine her ay üç gün oruç tutmayı, iki rek‘at kuşluk namazı ile gece yatmadan önce vitir namazı kılmayı tavsiye ettiğini belirtir (Buhârî, “Teheccüd”,


33; Müslim, “Müsâfirîn”, 85; Ebü’d-Derdâ’nın buna benzer bir rivayet için bk. Müslim, “Müsâfirîn”, 86; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 7). Diğer bir hadiste de Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Her birinizin her eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. Bu sebeple her tesbih (sübhânellah) bir sadaka, her hamd (elhamdülillâh) bir sadaka, her tehlil (lâ ilâhe illallah) bir sadaka, her tekbir (Allahüekber) bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek‘at namaz ise bunların hepsinin yerini tutar” (Müslim, “Müsâfirîn”, 84; Ebû Dâvûd, “TeŧavvuǾ”, 12). Başka bir hadiste ise kuşluk namazını kılanın veya kılmaya devam edenin fazla da olsa günahlarının bağışlanacağı ifade edilmiştir (İbn Mâce, “İķāme”, 187; Ebû Dâvûd, “TetavvuǾ”, 12; Tirmizî, “Vitir”, 15).

Mâlikîler’le Şâfiîler kuşluk namazını müekked sünnet, Hanefî ve Hanbelîler’in de içinde bulunduğu çoğunluk ise müstehap (mendup) kabul etmiştir. Bu namazın kaç rek‘at olduğu konusunda da farklı görüşler bulunmakla birlikte en azının iki rek‘at olduğunda ittifak vardır. Mâlikîler’le Hanbelîler, Ümmü Hânî’in, Resûlullah’ın Mekke’nin fethedildiği gün evine girip sekiz rek‘at kuşluk namazı kıldığına dair rivayetine dayanarak (Buhârî, “Teheccüd”, 31; Müslim, “Müsâfirîn”, 80) en çok sekiz rek‘at, Hanefîler’le Şâfiîler ise, “Kuşluk namazını kim on iki rek‘at kılarsa Allah onun için cennette altından bir köşk yapar” hadisinden hareketle (Tirmizî, “Vitir”, 15) on iki rek‘at olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Bununla beraber bazı Hanefî âlimleri, hem söz hem fiille sabit olması bakımından sekiz rek‘at kılmanın daha faziletli olduğunu söylemişlerdir (Tahtâvî, s. 321; İbn Âbidîn, II, 22; krş. Şevkânî, III, 72). Zira diğer rivayet yalnız sözlü sünnete dayanmaktadır. Şâfiîler’den Nevevî bir eserinde (Şerĥu Müslim, II, 117) kuşluk namazının en çoğunun on iki rek‘at, bir diğerinde ise (el-MecmûǾ, IV, 41) sekiz rek‘at olduğunu ve bu görüşün Şîrâzî ile Şâfiîler’in çoğunluğuna ait bulunduğunu kaydeder. Şâfiî âlimi Muhammed el-Gamrâvî de bu son görüşün müteahhirîne göre güvenilir sayıldığını ve her iki rek‘atta bir selâm vermenin sünnet olduğunu belirtir. Bunu müstehap kabul edenler de vardır (es-Sirâcü’l-vehhâc, s. 65; Osman b. Muhammed ed-Dimyâtî, I, 254).

Kuşluk namazında diğerlerinde olduğu gibi Fâtiha’dan sonra Kur’an’dan herhangi bir yerin okunması mümkünse de Ukbe b. Âmir’in, “Resûlullah bize, kuşluk vaktiyle ilgili olan Şems sûresiyle Duhâ sûresini okuyarak kuşluk namazını kılmamızı emretti” şeklindeki rivayetinden hareketle (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, I, 328; İbn Hacer, III, 298; Bedreddin el-Aynî, VII, 240) bu iki sûrenin okunması tavsiye edilmiştir. Ancak Nevevî, İhlâs sûresinin Kur’an’ın üçte birine, Kâfirûn sûresinin dörtte birine denk olduğuna dair rivayetlere dayanarak kuşluk namazında bu sûreleri okumanın da sünnet olduğu görüşünü ileri sürer (Şerĥu Müslim, II, 117).

Vaktinde kılınmayan kuşluk namazı Şâfiî ve Hanbelîler’e göre kazâ edilir. Hanefî ve Mâlikîler’e göre ise zeval vaktine kadar sabah namazının sünneti hariç nâfile namazlar kazâ edilmez. Kuşluk namazı mukīm iken kılındığı gibi seferî halde de kılınabilir. Nitekim Hz. Peygamber bu namazın her iki durumda kılınabileceğini söylemiş, bizzat kendisi de kılmıştır (Müsned, III, 146, 156; Buhârî, “Teheccüd”, 31; Müslim, “Müsâfirîn”, 80).

Ulemânın çoğunluğu Hz. Peygamber’in, “Allah’a en sevimli gelen amel az da olsa sahibinin yapmaya devam ettiği ameldir” hadisinin (Müslim, “Śıyâm”, 177) genel ifadesine ve, “Bu namaza ancak çok tövbe edenler (evvâbîn) devam eder” hadisiyle (Hâkim, I, 314) benzer rivayetlere (Tirmizî, “Vitir”, 15) dayanarak kuşluk namazını devamlı kılmanın müstehap olduğunu kabul etmiştir. Bir kısım âlimler ise Hz. Âişe’nin konuyla ilgili bazı rivayetleriyle (Buhârî, “Teheccüd”, 32) Ebû Saîd el-Hudrî’nin, “Resûlullah kuşluk namazını aralıksız kılardı da biz onu hiç bırakmayacak sanırdık; bazan da bırakırdı, bizde artık bir daha kılmayacak derdik” (Müsned, III, 21, 36; Tirmizî, “Vitir”, 15) şeklindeki rivayetinden hareketle müstehap olmadığını ileri sürmüşlerdir (ayrıca bk. EVVÂBÎN NAMAZI).

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “đĥv”, md.; Lisânü’l-ǾArab, “đĥv”, md.; Kāmus Tercümesi, IV, 1046; Müsned, II, 229; III, 21, 36, 146, 156; V, 262, 450; Buhârî, “Teheccüd”, 25, 31, 32, 33; Müslim, “Müsâfirîn”, 77, 78, 80, 81, 84, 85, 86, 101, “Śıyâm”, 177; İbn Mâce, “İķāme”, 187; Ebû Dâvûd, “TeŧavvuǾ”, 12, “Vitir”, 7; Tirmizî, “Vitir”, 15; Hâkim, el-Müstedrek, I, 314; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, es-Sünenü’ś-śuġrâ (nşr. Behcet Yûsuf Hamd Ebü’t-Tayyib), Beyrut 1415/1995, I, 328; Kâsânî, BedâǿiǾ, Beyrut 1394/1974, I, 287; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, XXVI, 186; İbn Kudâme, el-Muġnî, Riyad 1401/1981, I, 614; II, 128, 131, 132; Kurtubî, el-CâmiǾ, XV, 159-160; Nevevî, Şerĥu Müslim, II, 117; V, 230; a.mlf., el-MecmûǾ (nşr. Mahmûd Mataracî), Beyrut 1417/1996, IV, 41, 43, 45; Heysemî, MecmaǾu’z-zevâǿid, II, 238; İbn Hacer, Fetĥu’l-bârî, Kahire 1959, III, 298; Bedreddin el-Aynî, ǾUmdetü’l-ķārî, Kahire 1348 → Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), VII, 240; Ali b. Süleyman el-Merdâvî, el-İnśâf fî maǾrifeti’r-râciĥ mine’l-ħilâf (nşr. M. Hâmid el-Fıkī), Beyrut 1406/1986, I, 191; Hattâb, Mevâhibü’l-celîl, Libya 1329, II, 67; Şemseddin er-Remlî, Nihâyetü’l-muĥtâc, Beyrut 1404/1984, II, 117; Buhûtî, Keşşâfü’l-ķınâǾ, I, 442; Tahtâvî, Ĥâşiye Ǿalâ Merâķı’l-felâĥ, Kahire 1389/1970, s. 321; Şevkânî, Neylü’l-evŧâr, III, 72, 76; İbn Âbidîn, Reddü’l-muĥtâr (Kahire), II, 22; Muhammed ez-Zührî el-Gamrâvî, es-Sirâcü’l-vehhâc, Kahire 1352/1933, s. 65; Osman b. Muhammed ed-Dimyâtî, Ĥâşiyetü İǾâneti’ŧ-ŧâlibîn, Kahire 1356/1938, I, 254; Seyyid Sâbık, Fıķhü’s-sünne, Beyrut, ts., I, 208-211; Mv.F, XII, 157, 158; XXVII, 132-133, 221-226; XXXIV, 37, 38.

Mehmet Şener