KUŞEVİ

Serçe, güvercin gibi kuşların barınması için binaların cephelerine yapılan ve zamanla süsleme öğesi niteliği kazanan kuş yuvası.

Literatürde kuş köşkü, kuş sarayı, serçe sarayı ve güvercinlik adlarıyla da geçer. Osmanlı mimarisinde XVI. yüzyıldan itibaren örneklerine rastlanan sıva, ahşap, tuğla veya taştan işlenmiş kuşevleri çoğunlukla cami, medrese, han ve türbelerde görülmekle birlikte sivil mimaride de uygulama alanı bulmuştur. Yapıların kuzey rüzgârı almayan cephelerine ve kuşların düşmanlarının ulaşamayacağı yüksekliklere, güneşten ve yağıştan korunmaları için geniş saçakların, kornişlerin ve konsolların altına yerleştirilmiştir. Bunların en güzelleri İstanbul’da olmak üzere Anadolu ve Rumeli’de çeşitli örneklerine rastlanmaktadır (toplu halde yayımlanmış otuz dört fotoğraf için bk. Bektaş, sy. 1 [1992], s. 139-143).

İnşa tarzı bakımından daha basit olan ve sadece kuşevi veya güvercinlik denilen bir grup kuşevi yapıların tuğla ve masif taş cephelerinde, duvardan herhangi bir çıkıntısı bulunmayan tek ya da daha fazla delikler halindedir. Bu küçük girintiler, duvar kaplamalarının işlenmesi sırasında tuğla veya taşların köşelerindeki kırıkların düzeltilmesi suretiyle meydana getirilmiştir. Dikdörtgen, üçgen, daire ve


kemerli niş biçimindeki bu kuşevlerinde deliklerin çevresine oyma veya kabartma motifler de işlenmiştir. Zamanla bu deliklerin dış görünümünü zenginleştirmek ve kullanımlarını kolaylaştırmak için önlerine konsol gibi çıkıntılar yapılarak kuşların konmaları ve yuvaya daha rahat girip çıkmaları sağlanmıştır. Diğer bir grup kuşevi, önleri sıra sıra gözleri olan tuğla yahut taş plakalarla kapatılmış büyük boyutlu yuvalar halindedir. Bu grubun başlıca örnekleri Edirne’de Rüstem Paşa Kervansarayı ve Eskicami’de, İstanbul’da Süleymaniye Camii, Amcazâde Hüseyin Paşa Külliyesi ve Yenicami’de görülmektedir.

Serçe sarayı, kuş sarayı ve kuş köşkü adlarıyla da bilinen ikinci grup kuşevleri, matkapla oyulup işlenmiş taş veya özel olarak kesilmiş tuğlaların birleştirilmesiyle biçimlendirilen ve cepheden çıkıntı yapan minyatür yapılar gibidir. Bunlar arasında konsollarla desteklenmiş çıkmalar üzerinde geniş saçaklı, kubbeli, cepheleri kemerli kapılar ve kafesli pencerelerle bezenmiş tek ya da çok katlı evler, alemli kubbeleri ve minareleriyle camiler yer almaktadır. Kâgir kuşevlerinin erken örnekleri Büyükçekmece Köprüsü ve Tokat Ulucamii ile Amasya Beyazıt, Hayrabolu Çorûmî Mehmed Efendi ve Niğde Kiğılı camilerinde karşımıza çıkmaktadır. Üsküdar Yeni Vâlide, Ayazma ve Selimiye camileriyle Topkapı Sarayı’nın dış avlusundaki Darphâne-i Âmire, Lâleli Sultan III. Mustafa Türbesi ve Beyazıt Seyyid Hasan Paşa Medresesi’ndeki kuşevleri ise XVIII-XIX. yüzyıllara ait başlıca gösterişli örneklerdir.

Ahşap kuşevleri çoğunlukla konutların cephelerinde bulunduğundan üzerinde yer aldıkları yapılarla birlikte yok olmuşlardır. W. H. Barlett’in 1843 tarihli gravüründe görülen Antakya Ulucamii minaresinin külâhına konsollarla oturtulmuş olan ahşap kuşevi bu türün ilginç bir örneğidir.

BİBLİYOGRAFYA:

Celâl Esad Arseven, Türk Sanatı Tarihi, İstanbul, ts. (Maarif Basımevi), II, 730-731; Lemi Ş. Merey, “Kuşevleri-Serçesarayları”, Fifth International Congress of Turkish Art, Budapest 1978, s. 605-608; Yılmaz Önge, “Anadolu’nun Tarihi Güvercinlikleri”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi, Ankara 1995, III, 27-29; a.mlf., “Mimar Gözü ile Kuş Evleri”, Kültür ve Sanat, sy. 5, İstanbul 1977, s. 86-91; Mâlik Aksel, “İstanbul Mimarisinde Kuş Evleri”, İstanbul Enstitüsü Mecmuası, V, İstanbul 1959, s. 33-55; a.mlf., “Eski İstanbul’da Kuş Evleri ve Kuşlar”, TFA, XI/225 (1968), s. 4722-4726; Enver Behnan Şapolyo, “Kuş Köşkleri”, Önasya, IV/38, Ankara 1968, s. 10-11; Cengiz Bektaş, “Cümle Yaratılmışa Sevginin Simgesi Kuşevleri”, İstanbul, sy. 1, İstanbul 1992, s. 133-143; “Kuşevi”, SA, II, 1179.

Şebnem Akalın