KUBA

Kuzey Azerbaycan’da XVIII. yüzyılda hanlık merkezi olan tarihî bir şehir.

Azerbaycan’da Bakü’nün kuzeybatısında, Başkafkas dağlarının kuzeydoğu eteklerinde Hazar denizine 45 km. mesafede yer alır. Şehrin adı, “türbe” anlamına gelen ve Ortaçağ İslâm ülkelerinde yer adı olarak sık rastlanan “Kubbe”den bozmadır. Bu adın Sâsânî şahlarından Kuvat’ın (Kubad) adıyla bağlantılı olduğu faraziyesi inandırıcı değildir. Kuba civarındaki Beşparmak dağının önünde aynı zamanda bir ziyaretgâh olan, Evliya Çelebi’nin Hızır-ı Zende denilen birinin büyük bir kubbe altında bozulmamış cesedini gördüğü yerde yarı yıkılmış bir kervansarayın da mevcut bulunduğu göz önüne alınırsa Kubbe adının bu ziyaretgâhla ilgisi olduğu ihtimali ortaya çıkar. Ayrıca Kuba hanlarının fermanlarında şehrin adı Kubbe şeklinde yazılmıştır. Seyyah Hacı Zeynelâbidîn-i Şirvânî (XVIII. yüzyıl) Kubbe yer adının “Kubah” gibi de telaffuz edildiğini yazmaktadır (Bustânü’s-seyâĥa, s. 445). Yine Kuba kazasının Şah Süleyman Safevî devrinde (1664-1694) teşkil edildiği görüşü de doğru değildir. Nitekim Osmanlı belgelerinden Kuba’nın XVI. yüzyılda Derbend eyaletine bağlı sancaklardan biri olduğu anlaşılmaktadır.

Kuba’nın bir şehir haline gelişi etrafının surla çevrilmesinin ardından olmuştur. İlk surun XVI. yüzyılın sonunda yapıldığı tahmin edilmektedir. Babası Karakaytak hâkimleri (usmi) neslinden, annesi Kaçar Türkleri’nden olan ve Safevî sarayına yakın çevrelerde yetişen Hüseyin Han adlı bir toprak ağası XVII. yüzyılın sonlarına doğru Salyan, Kuba ve Kulhan dahil bölgenin idaresini eline aldı. Onun kurduğu hanlık Safevî Devleti’ne bağlıydı. Fakat Kuba şehri ve ona bağlı mahallerin sakinlerinin çoğunun Hanefî mezhebi yanlısı olduğu, han ailesinin ise İmâmiyye Şîası’nı benimsemesi ve nihayet komşu Dağıstan’ın ahalisi arasında Şâfiîler’in çoğunluğu oluşturması, Safevî Devleti’nin parçalanmaya başladığı bir devirde bölgedeki silâhlı çatışmaların artmasının temel sebeplerini oluşturdu. Öte yandan Kuba Hanlığı’nın oluşması devri, Çarlık Rusyası ile Osmanlı Devleti’nin Dağıstan ve Kuzey Azerbaycan’ı kendi topraklarına katmak için giriştikleri faaliyetlerin yoğunlaştığı döneme rastlar. I. Petro’nun 1722-1723 İran seferi, III. Ahmed ve I. Mahmud zamanlarında Osmanlılar’ın Doğu Kafkasya’da gerçekleştirdiği askerî harekât, Sünnî cemaati adına Hacı Dâvud ve Lezgi Surhay önderliğinde Safevîler’e karşı başlayan isyanlar Kuba Hanlığı’nın arazisinin tahribatına yol açtı. 1734’te Nâdir Şah tarafından tahrip edilerek yağmalanan Kuba 1735’te yeniden yıkıma uğradı. Lezgi hareketlerinden olan 1735 olayları sırasında Kuba hanının ikametgâhı Hudad Kalesi tamamıyla yıkıldığından hanlık merkezi Kuba’ya nakledildi. Hudad’da isyancı Lezgiler’in öldürdüğü Sultan Ahmed Han’ın oğlu Hüseyin Ali Han, Kuba hâkimi olarak hem İran Şahlığı hem de Rus Çarlığı tarafından resmen tanınmıştı.

Bölgedeki huzursuzluğun sürmesine rağmen Hüseyin Ali Han ve özellikle 1758’de onun yerine geçen oğlu Feth Ali Han’ın hâkimiyeti yıllarında Kuba Hanlığı, Kafkasya ve Azerbaycan’ın gelişmekte olan en önemli yarı müstakil devletlerinden biri haline geldi. Adı geçen hanların Kuba Hanlığı kazalarına (Derbend’le Bakü arasındaki arazi) Mugan ve Erdebil civarından birtakım yarı göçebe Türk boylarını getirip yerleştirmesi ekonomik bakımdan olumlu sonuç veren bir tedbir oldu. Hazar denizi yolu ile yapılan ticareti canlandırma çabaları da Kuba Hanlığı’na tâbi topraklarda çiftçilik ve zanaatın gelişmesini sağladı. Feth Ali Han on yıllık bir süre içinde Kuba, Salyan, Bakü, Derbend ve Şemahı hanlıklarını doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendi kontrolü altına aldı. Ancak Güney Dağıstan’a yönelik siyaseti başarısız oldu.

Feth Ali Han’ın ölümünden (1789) sonra Kuba Hanlığı kısa bir sürede siyasî önemini kaybetti. Oğulları Ahmed Han ve Şeyh Ali Han, Kuba Hanlığı’nı babaları devrinde mevcut olan sınırlar içinde tutmayı başaramadılar. Çariçe II. Katerina’nın Kafkasya’nın işgali için gönderdiği kalabalık ordu 1796 Mayısında Derbend’i, az sonra da Kuba’yı işgal etti. Savaş sırasında esir alınan Şeyh Ali Han daha sonra kaçtı ve Ruslar’ın bölgeden çekilmesinin ardından Kuba ve Derbend’de yeniden idareyi ele geçirdi. Rusya’nın İran’a karşı 1805’te ilân ettiği savaşlar döneminde Derbend ve Kuba bir daha istilâ edildi (1806). 1813’te imzalanan Gülistan Antlaşması ile Kuba ve Derbend hanlıkları ilga edilerek arazileri Rus Çarlığı’na bırakıldı.

Kuba ahalisi, XIX. yüzyılda iki defa Rus Çarlığı yönetimine karşı silâhlı ayaklanmaya katıldı. 1837’de vuku bulan Kuba ayaklanması Azerbaycan’da Rus müstemlekeciliğine karşı ilk kitlesel çıkış oldu. Bu olayın Şeyh Şâmil hareketiyle doğrudan doğruya ilişkisi vardı. 1877’de Kuba’da ve ona komşu kazalarda yeni bir isyan başladı. Ayaklanma aslında, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı başlattığı savaş dolayısıyla Azerbaycan Türkleri ve Lezgiler’in bir nevi dayanışma hareketiydi. Her iki ayaklanmayı Rus silâhlı kuvvetleri vahşice bastırdı. 1877 ayaklanması Osmanlılar’la dayanışma karakteri taşıdığından Azerbaycan Sovyet tarihçileri bu ayaklanmayı “gerici” bir çıkış gibi nitelendirmeye çalıştılar.


1917 Rus İhtilâli’nin ardından Kuba şehri büyük sıkıntılarla karşılaştı. Bakü’de Bolşevikler’ce oluşturulan hükümet, 1918 Nisanında Kuba’ya özel müfreze göndererek yeni hâkimiyeti orada zorla kabul ettirdi. Birkaç hafta sonra şehre akın yapan Lezgiler Bolşevikler’i kovdular. Bakü hükümetinin emri üzerine Taşnak partisinin çeteci grubunun başında bulunan Amazasp maiyetinde kalabalık silâhlı Ermeni birliği “ceza taburu” olarak Kuba’ya girdi. Birkaç gün içinde silâhlı Taşnak ve Bolşevikler şehirde büyük bir katliam yaptılar. Bu sırada 2000’e yakın kişi hayatını kaybetti. Kuba’ya bağlı 122 köy tamamıyla tahrip ve yağma edildi. Bu facia ile ilgili olağan üstü soruşturma komisyonu üyesi A. Novatski’nin hazırladığı bir rapor bugün de mevcuttur (Azerbaycan Tarihi-Senedler ve Neşrler Üzre, s. 182-187). Bakü’nün 27 Nisan 1920’de Onbirinci Kızılordu tarafından işgalinden sonra Azerbaycan’da başlayan Sovyetleşme Kuba’da tepkilere yol açtı. Molla Hâfız Efendiyev önderliğinde vuku bulan, 5000’e yakın kişinin katıldığı silâhlı isyan hareketi güçlükle önlenebildi.

1811’de Rus Devleti için düzenlenen bir belgede Kuba şehri sakinlerinin 1069 kişiden ibaret olduğu yazılmaktadır. 1832 yılına ait bir rapor şehirde 3830 kişinin bulunduğunu, civarındaki yahudi kasabasında 2671 kişinin oturduğunu gösterir. I. Berezin, 1841’de şehrin esas kısmında oturanların sayısını 2000 kişi olarak kaydeder. Şehir sakinlerinin faal kısmının çoğu küçük zenaat dallarıyla uğraşıyordu. Şehirlilerin dağlık bölgede oturan kabilelerle ticaretinde lezgi çukası, yağ, tütün, çuval bezi ve hububat önemli yer tutuyordu. Kuba XVIII-XIX. yüzyıllarda bölgenin hububat, hayvancılık ve meyvecilik ticareti yapılan önemli bir merkezi haline gelmişti. XIX. yüzyılın ortalarında Kuba ve çevresi kök boyası istihsali ve ihracatında çok önemli rol oynamaktaydı. Halıcılık şehir ve kaza ahalisinin esas meşguliyetlerindendi. Kuba’da 660 ev ve 160 dükkân olduğunu yazan Berezin bunların çoğunun ahşaptan inşa edildiğini kaydeder. Şehirdeki nisbeten üç büyük cami ahşaptan yapılmıştı. Muhtemelen bu sebeple Kuba’da bugüne ulaşan eski mimari eserler çok azdır. Bunların en önemlileri XIX. yüzyılda inşa edilmiş damı kümbet şeklinde olan hamam, cuma camii ve Azerbaycan tarihçisi Abbas Kulu Ağa Bakıhanov ailesine ait evdir.

Berezin, Kuba’da Dağıstan Türkçesi konuşulduğunu, fakat bunun Derbend lehçesinden farklı olduğunu yazar. 1896 nüfus sayımında Kuba kazasında oturan 175.000 kişiden % 36,7’si müslüman Tat, % 25,5’i Azerbaycan Türkü, % 24’ü Küre Lezgisi ve % 8’i diğer Lezgi halk ve kabilelerinden oluşuyordu. Ahalinin % 94’ü müslümandı, bunlardan % 76,5’i Sünnî, % 17,5’i Şiî ailelerine mensuptu. 1928 yılına ait resmî bir yayından müslüman Tatlar’ın sayısının % 25’e indiği öğrenilmektedir (Atlas of the Union of Soviet Socialist Republics, s. 88).

Sovyet hâkimiyeti döneminde Kuba’da büyük çapta değişiklikler olmadı. Şehrin nüfusu 1959’da 15.900’e, 1970’te 19.000’e ve 1989’da 29.000’e ulaştı. Kuba’da 1936-1937’de yapılmış elektrik santralı, mobilya ve meyve konservesi fabrikaları, tıp, tarım ve pedagoji liseleri, tiyatro ve müze mevcuttur.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II, 299; Mirzâ Mehdî Han, Târîħ-i Cihângüşâ-yı Nâdirî (nşr. S. A. Enver), Tahran 1341/1962, s. 9, 258, 263; S. G. Gmelin, Reise durch Russland ... dritter Theil. Reise durch Nordliche Perssien, in den Jahren 1770,1771 bis im April 1772, St. Petersburg 1774, s. 35-37; Zeynelâbidîn-i Şirvânî, Bustânü’s-seyâĥa, Tahran 1315, s. 445; Teźkiretü’l-mülûk (nşr. Minorsky), Cambridge 1943, s. 112; I. Berezin, Puteshestvie po Dagestanu i Zakavkazyu, Kazan 1850, II, 72-73; Alkadari Hasan Efendi, Âsâr-ı Dağıstan, Bakü 1320, tür.yer.; Atlas of the Union of Soviet Socialist Republics, Moscow 1928, s. 88; Abdullayev Hasi, İz istorii Severo-Vostoçnogo Azerbayjana v 60-80 h godah XVIII v., Bakü 1958, tür.yer.; M. O. Kosven, Etnografya i istoriya Kavkaza. İssledovaniya i materialı, Moskov 1961, s. 151, 153-154; Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri: 1578-1590, İstanbul 1962, s. 64; M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi: 1451-1590, Ankara 1976, s. 179, 304-306, 335, 361; Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul 1979, tür.yer.; Azerbaycan Tarihi-Senedler ve Neşrler Üzre, Bakü 1990, s. 182-187; N. A. Sotavov, Severnıy Kavkaz v russko-iranskix i i russkoturetskix otnoşeniyax XVIII v., Moskov 1991, bk. İndex; Mirza Bala, “Kuba”, İA, VI, 924-927; V. Minorsky, “Ķubba”, EI² (İng.), V, 296-297.

Aliyev Salih Muhammedoğlu