KİRDÂR

(كردار)

Mîrî ve vakıf araziler üzerinde kullanım hakkı sahiplerince oluşturulup üst hakkı doğuran bina ve ağaçlık gibi taşınırlar anlamında terim.

Aslen Farsça olup sözlükte “iş, çalışma, emek, kazanç, sanat ve meslek” anlamlarına gelir. Türkçe’de kirdâr ve girdâr şeklinde telaffuz edilir. Konuşma dilinde kullanılmayan kelime, muhtemelen VI. (XII.) yüzyılda Hanefî fıkıh terminolojisinde vakıf ve tapulu mîrî araziler üzerinde kullanım hakkı sahiplerince yetkililerin izniyle oluşturulup üst hakkı (hakk-ı karâr) doğuran bina, ağaçlık ve “kibs” gibi taşınırları ifade etmek üzere üretilmiştir. Kibs, kiracı veya müzâraacıların kendi mülklerinden alıp kullanım hakkına sahip oldukları arazilere -ekim veya dikime elverişli hale getirmek amacıyla- naklettikleri toprağa denir. Kirdâra Hârizm gibi bazı yerlerde “hakku’l-karâr” ismi verilmiştir. Bu şahsa bağlı sınırlı aynî hak dolayısıyla kirdârla arazinin mülkiyeti birbirinden ayrılmakta, yani üst hakkı sahibi hazine veya vakfa ait hâdim akar üzerinde kurduğu taşınmazlara mâlik olabilmektedir. İcâreteynli vakıflarda kiracının icâre sözleşmesi gereği intifâ hakkına sahip olmak üzere kira bedeliyle vakıf adına tamir veya inşa ettiği yapılar kirdâr kapsamına girmezken mütevellinin onayı ile meydana getirdiği ek mülk binalar ve müştemilâtı girer. Gedik de bir nevi kirdârdır.

Klasik dönemde idarî maslahat gereği rakabesi beytülmâlde saklı tutulan “arz-ı havz”, “arz-ı memleket” ve “arz-ı mîrî” gibi topraklar icâre, müzâraa ve müsâkāttan başka bir meşrû yolla ihaleye çıkarılamıyordu. Bu usuller ise kullanıcıya sınırlı süreli tasarruf hakkı sağladığından söz konusu arazilerin sürekli ve istikrarlı bir şekilde imarı teşvik edilemiyordu. Hükümetler, kamu yararı gereği ilgili arazilerin süresiz bir icâre-i fâside ile mütemâdiyen kullanımını ve hatta kiracıya intikalini onaylamaya başladılar. Bu müsamaha neticesinde birtakım ahalinin mîrî arazi üzerinde sürekli hakk-ı karârlarını teslim etmenin maslahata uygun olacağı görüşü ağır bastı ve sonuçta kirdârlar ve tapular meydana geldi. Uygulama zamanla kadîm vakıf arazileri de kapsamına aldı. Bunlardan bilfiil tasarrufla intifâ edilemeyince çözüm olarak mukātaa ve kirdârlar ortaya çıktı.

Sahibine başkalarına göre öncelik hakkı sağlayan kirdâr, rayiç kira bedelini (ecr-i misl) ödediği ve vakfa zarar vermediği sürece -evkaf nâzırı veya vakıf mütevellisi istemese dahi- arazinin kiracısında kalmasını sağlar. Hem bu vakfın da yararınadır; çünkü intifâ hakkının ondan alınıp başkasına devredilmesi ve üzerinde meydana getirilen bina ve ağaçların sökülmesi vakıf araziye talebi azaltıp harabına sebebiyet verebilecektir. Ancak hâdim arsanın ecr-i misli ödenmez veya vakfa zarar gelirse mütevellinin icâre müddetinin bitiminde kirdârın kaldırılmasını talep hakkı vardır. Üzerinde oluşturulan yapılar ve ağaçlık sebebiyle vakıf arsanın rayiç kira bedelinin artması durumunda ortaya çıkan fazlalık kiracıya ait olduğundan kira artırımına gidilmez. Bir kimse kirdârını satış, hibe, miras ve ferağ gibi meşrû yollarla başkasına intikal ettirebilirse de hâdim mîrî veya vakıf araziyi devredemez. Bu tür şeyler taşınabilir olmaları sebebiyle şüf‘a hakkı doğurmaz. Kalıcı (müstakar) olmaları bakımından bina ve ağaçların, üzerinde bulundukları arazinin vakfedildiği cihete vakfı örf haline gelmiş olup câizdir, ancak kibs bu hükmün dışında tutulmuştur. Vakıf araziler üzerindeki kirdâr sahibinin mirasçısız ölmesi halinde beytülmâle devredilir; mütevellinin el koyması câiz görülmez.

Tapulu mîrî arazi üzerindeki kirdârın karar hakkı diğerlerinden daha güçlüdür. Çünkü bunların süresiz icâresi ictihadî bir mesele olduğu gibi hükümetin bunlar üzerinde maslahata uygun tasarrufta bulunma hakkında tartışma yoktur. Bir sipahi kendisine verilen timarı resmî onayla işleyegelen müzâraacılara -haracını ödedikleri müddetçe- topraktan el çektiremeyeceği gibi kirdârlarını da kaldırtamaz. Ancak bu hak sahibi kirdârını kendi isteğiyle terkeder ve hâdim


akar başkası tarafından resmî izinle işlenirse öncekinin o yerdeki intifâ hakkı düşer. Bununla birlikte kirdâr sahibinin el çektiği arazi bir başkasına kiraya verilse bile birincinin karar hakkı bâkidir. Hâdim akarın çıplak ecr-i misli ile üzerindeki bina ve ağaçlarla birlikte rayiç kira bedeli arasındaki fark kirdâr sahibine aittir.

BİBLİYOGRAFYA:

Kāmus Tercümesi, II, 657-658; Mutarrizî, el-Muġrib fî tertîbi’l-muǾrib (nşr. Mahmûd Fâhûrî - Abdülhamîd Muhtâr), Halep 1399/1979, II, 213; Radıyyüddin es-Sâgānî, et-Tekmile (nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim), Kahire 1973, III, 185; Bezzâzî, el-Fetâvâ, VI, 158, 259; Hayreddin b. Ahmed er-Remlî, el-Fetâva’l-ħayriyye li-nefǾi’l-beriyye, Bulak 1300, I, 135, 161; II, 166, 167, 168; M. Emîn el-Muhibbî, Ķaśdü’s-sebîl fîmâ fi’l-luġati’l-ǾArabiyye mine’d-daħîl (nşr. Osman Mahmûd es-Sînî), Riyad 1415/1994, II, 390; İbn Âbidîn, Reddü’l-muĥtâr, III, 391-392; V, 138-139; Elmalılı Muhammed Hamdi, İrşâdü’l-ahlâf fî ahkâmi’l-evkāf, İstanbul 1330, s. 77-80, 88-90; Ali Haydar, Tertîbü’s-sunûf fî ahkâmi’l-vukūf (trc. Ekrem Abdülcebbâr - M. Ahmed Ömer), Bağdad 1950, I, 73; Bilmen, Kamus, IV, 291, 295; Mustafa Ahmed ez-Zerkā, el-Fıķhü’l-İslâmî fî ŝevbihi’l-cedîd, Dımaşk 1968, III, 44; Eddî Şîr, MuǾcemü’l-elfâži’l-Fârisiyyeti’l-muǾarrebe, Beyrut 1980, s. 133; Nezîh Hammâd, MuǾcemü’l-muśŧalaĥâti’l-iķtiśâdiyye fî luġati’l-fuķahâǿ, Beyrut 1415/1995, s. 285; Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, İstanbul 1996, s. 500-501; Zühdî Yeken, Aĥkâmü’l-vaķf, Beyrut, ts. (el-Mektebetü’l-asriyye), s. 185-186; Pakalın, II, 282-283; Dihhudâ, Luġatnâme, XXII, 432; “Kirdâr”, Mv.F, XXXIV, 224.

Cengiz Kallek