KEHKEŞAN

Divan şiirinde ve çeşitli efsanelerde adı geçen bir yıldız kümesi, samanyolu.

Farsça’da “saman” mânasına gelen kâh / keh ile “çekenler” demek olan keşân kelimeleriyle yapılmış, “saman çekenler, saman taşıyanlar” anlamındaki bu isimle güneş sisteminin de içinde bulunduğu, dünyadan çok uzakta ve merkezden dışa doğru sayıca azalan, disk şeklinde, bulutsuz gecelerde açıkça görülebilen yıldızlar kümesi ifade edilmiştir. Beyaz bir yol halinde görülen sayısız yıldızdan ibaret bu küme için Farsça’da kâh-enkân, pâlâheng denildiği gibi Arapça’da me-cerre ve hakbâ adları kullanılmıştır. Birçok Doğu ve Batı milletinin efsanelerinde çeşitli şekillerde yer alan kehkeşan, Yunan mitolojisine göre Jüpiter’in karısı Juno’nun Hercules’i emzirirken göğsünden düşerek gökyüzüne dağılan birkaç damla sütten meydana gelmiştir. Bundan dolayı yıldız kümesine İngilizce’de milky way (süt yolu) denmiştir. Yakut efsanelerinde “göğün dikiş yeri” veya “Tanrı’nın dünyayı yarattığı sıralardaki ayak izleri” kabul edilmişken Kuzeybatı Sibirya’da Vogul, Orta Sibirya’da Tunguz kavimleriyle Macarlar’ın efsanelerinde “altı ayaklı geyiği avlamak için ayaklarına kayak takan avcının kayak izleri” şeklinde düşünülmüştür.

Türk efsanelerinde kehkeşan daima yön tayiniyle ilgili olarak yer alır. Nitekim Anadolu’da kullanılan “gökdere, gök yolu” tabirleri, Hun Türkleri’nin Avrupa’ya akınlarında kehkeşan istikametinde takip ettikleri “ordu yolu”nun izlerini aksettirmektedir. Değişik coğrafyalarda yönü az çok farklılık gösteren kehkeşan, özellikle yaz aylarında Orta Asya ile Avrupa arasında uzanan bir yol gibi göründüğünden büyük göçler bu yol doğrultusunda yapılmıştır. Türk dilinin Farsça kehkeşan kelimesini henüz tanımadığı zamanda ve yörelerde Kırgızlar’ın “kuş colı (yolu)”, Türkmenler’in “kuşlar yolı”, Kazan Türkleri’nin “kiyik (yabani) kaz yulı” şeklindeki adlandırmaları astronomi gözlemine dayanan yön tayini anlayışıyla ilgilidir. Osmanlı Türkçesi’nde de kehkeşana İslâmî bir tasavvurla birlikte yine yön bildiren “hacılar / hac yolu” denmiştir.

Fars efsanelerine göre kehkeşan, kerpiç ustalarına saman taşıyanların düşürdüğü saman çöp ve tozlarından meydana gelmiştir. Türkçe’de “saman uğrusu” adı da bu efsanenin bir saman hırsızının bıraktığı izler tasavvuruna dayanmasından ortaya çıkmıştır. Necâtî Bey’in, “Devr-i felek ki arpa kadar zulme meyl ede / Dest-i adâletin sala çok kehkeşâna tîğ” beytindeki, feleğin yaptığı zulümden dolayı kehkeşana kılıç çekilmesi tasavvuru zulüm (kötülük) -uğru (hırsız)- arpa (saman çalınması) arasında kurulmuş olan ilgiden dolayıdır. Ayrıca zulümdeki “karanlık” mânası yönünden de gece bastırır bastırmaz kehkeşanın görüneceği kastedilmiştir. Türkiye Türkçesi’nde “saman yolu, samanlık yolu, gök yolu, gök kapısı” gibi sözlerle de kehkeşan anlatılmıştır.


Kehkeşan motifi divan şiirinde çeşitli şekillerde görülmektedir. Bazan hem çokluğu hem parlaklığı itibariyle âşığın göz yaşı olarak ele alınmış, şekli itibariyle de daha çok yola benzetilmiştir. Hayâlî’nin, “Aks-i râh-ı pür-şükûfendir miyanbend-i felek” mısraında kehkeşan sevgilinin yıldız çiçekleriyle dolu yolunu ifade etmek üzere kullanılmıştır. Ayrıca yine şekil yönünden kervana da benzetildiğinden divan şiirinde “kervan-râh-ı kehkeşan” tabirine sık sık rastlanır. Ahmed Paşa’nın, “Geh kâhkeşan gâh iletip hırmen-i mehten / Dûlâb-ı felek delv ile dökerdi ana mâ” beytinde kehkeşanın ay harmanından saman götürmesi ve “felek dolabı”nın delv ile (kova = kova burcu) ona su dökmesi bir arada zikredilerek kerpiç yapımına telmihte bulunulmuştur. Nev‘î’nin, “Kem kâse bezm-i işretine mâh-ı âsuman / Yetmez ziyâfetinde simât olsa keh-keşan” beytinde kehkeşan, kendisini teşkil eden küme içindeki yıldız bolluğundan ötürü övülen şahsın sofrasındaki zenginliği ifade eder. Bazan da Şeyhî’nin, “San dâneyidi encüm ü dâm idi kehkeşân / Yâ sayd-ı nesr-i tâyire pertâb idi şihâb” beytinde olduğu gibi kehkeşan tuzağa, yıldızlar ise kuşları aldatmak için içine serpilmiş yeme benzetilmiştir.

Yakın dönem Türk matbuatında “Kehkeşan” adı verilen bazı edebî dergiler yayımlanmıştır. Bunlardan Trabzon’da Ali Rıza tarafından çıkarılan dergi on beş günlük “musavver, edebî, fennî, ziraî, ticarî, sınaî bir mecmua” olarak 23 Temmuz 1909 ile 1910 arasında yirmi dört sayı çıkarılmıştır. Şiir, makale, tenkit, felsefî yazılar, kısa hikâye ve musahabelerin yer aldığı mecmuada Hamâmîzâde İhsan, Halil Nihad (Boztepe), İbrahim Alâeddin (Gövsa) ve Tahsin Nâhid gibi imzalar görülmektedir. Fecr-i Âtî’nin yerini almak isteyen Yeni Nesil adlı edebî grubun yayın organı olarak İstanbul’da neşredilen Kehkeşan ise “fennî, edebî, içtimaî on beş günde bir neşrolunur mecmua-i musavver” tanıtımıyla yayın hayatına girmiş, 8 Eylül 1912 - 2 Eylül 1914 tarihleri arasında sadece dokuz sayı çıkabilmiştir. Görülebilen beş sayısındaki başlıca imzalar şunlardır: Hasib (Dinçsoy), Hâlid Fahri (Ozansoy), İsmâil Hâmi (Danişmend), Sadi, Münir Süreyya (Münir Süleyman Çapanoğlu), Selâhaddin Enis (Kantarağasızâde, Atabeyoğlu), Yusuf Ziya (Ortaç).

BİBLİYOGRAFYA:

Burhân-ı Kātı‘ Tercümesi, s. 685; [Redhouse], İlâveli Lugat-ı Osmâniye, İstanbul 1283, II, 181; a.mlf., A Turkish and English Lexicon, İstanbul 1890, s. 1520; Şükûn, Farsça-Türkçe Lûgat, s. 1492; Tarama Sözlüğü, Ankara 1967-71, III, 1893; V, 3290; Agâh Sırrı Levend, Divan Edebiyatı (İstanbul 1943), İstanbul 1980, s. 216-217; Yusuf Ziya Ortaç, Bizim Yokuş, İstanbul 1966, s. 11-15; Halit Fahri Ozansoy, Edebiyatçılar Çevremde, Ankara 1970, s. 228-230; Mehmed Çavuşoğlu, Necâti Bey Dîvânı’nın Tahlili, İstanbul 1971, s. 252; Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, İstanbul 1971, II, tür.yer.; Hasan Duman, Katalog, s. 206; Cemâl Kurnaz, Hayâlî Bey Dîvânı (Tahlili), Ankara 1987, s. 439; M. Nejat Sefercioğlu, Nev’î Dîvânı’nın Tahlili, Ankara 1990, s. 334-359; İskender Pala, Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü, Ankara 1999, s. 236; Dihhudâ, Luġatnâme, XXII, 298; Cengiz Yurdanur, “Kehkeşân”, TDEA, V, 260.

Nazım H. Polat