KAVİM

(القوم)

Topluluk, halk, ırk.

Sözlükte “aynı soydan gelen, töre, dil ve kültürleri bir olan insan topluluğu” anlamına gelen kavim (kavm) “ırk, millet” mânasında da kullanılır. Yeni bir kavram olan kavmiyye de (kavmiyetçilik) “milliyetçilik, ırkçılık” anlamındadır. Arap dilcileri, kavim kelimesini genellikle tekili olmayan topluluk ismi olarak değerlendirmişlerdir. Bunun çoğulu akvâm, çoğulunun çoğulu ekāvim, ekāvîm ve ekāyimdir. Kelimenin nâdiren “nisâ” (kadınlar) karşıtı olarak yalnız erkekler için kullanıldığı olmuşsa da umumiyetle erkek ve kadınlardan oluşan topluluğu ifade eder; nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de her iki şekilde de, yani hem müzekker hem müennes olarak yer almıştır. Kavmiyye, Arapça’da milliyetçilik kavramını karşılamak için modern dönemde ortaya çıkmış bir kelimedir. Ayrıca kavm karşılığı olarak ümmet kelimesi de kullanılır.

Kur’ân-ı Kerîm’de kavim genellikle “topluluk” mânasında 383 yerde ve tekil olarak geçmektedir. Bu âyetlerde aklını kullanan, bilen, Allah’ı seven ve Allah tarafından sevilen, düşünüp ibret alan, iyi ameller işleyen, iman eden, şükreden, söz dinleyen, adaletli davranan kavimler yanında bunların zıddı özelliklere sahip olanlardan da söz edilir (meselâ bk. el-Bakara 2/164, 230, 250, 258; Âl-i İmrân 3/117; en-Nisâ 4/78; el-Mâide 5/22, 26, 54, 58, 84; el-En‘âm 6/77, 99, 126; el-A‘râf 7/58, 81, 133, 138; Yûnus 10/67; eş-Şuarâ 26/105, 160; en-Neml 27/60; el-Ankebût 29/30; ez-Zâriyât 51/53). İlâhî bir rahmet olarak her kavme kendi dilini konuşan bir peygamber gönderildiği ve Allah’ın emirlerini tebliğ eden elçi gönderilmeden hiçbir kavme azap edilmeyeceği yine Kur’ân-ı Kerîm’de belirtilmiştir. Kur’an’da birçok âyet, peygamberlerin gönderildikleri toplumları Allah’a iman ve ibadete, iyiliğe ve doğru yola davet amacıyla yaptıkları, “ey kavmim” diye başlayan uyarı ve nasihatlerini ihtiva etmektedir (meselâ bk. el-Bakara 2/54; el-A‘râf 7/59, 61, 65, 73; Hûd 11/29, 50, 52, 85, 89, 93; Nûh 71/1-4). Bazı âyetlerde, peygamberlere karşı kavimlerinin veya bazı kesimlerin takındıkları olumsuz tavırlar ve verdikleri cevaplar anlatılır (meselâ bk. el-A‘râf 7/60, 66, 82, 88, 90; Hûd 11/27, 38; el-Mü’minûn 23/24, 33; en-Neml 27/56; el-Ankebût 29/24, 29).

Kavim kelimesi hadis kaynaklarında hem tekil hem çoğul şekliyle kullanılır. Bu rivayetlerde kavimlerin atalarıyla övünmesi yasaklanmakta (Müsned, II, 361, 524; Tirmizî, “Menâķıb”, 74), kişiyi haksız bir konuda kendi kavmini desteklemeye sevkeden asabiyet menedilmekte (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 112), Kur’an’ı sadece okumakla yetinip düşünce ve amellerine yansıtmayanlar eleştirilmekte (Buhârî,


“Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 36; İbn Mâce, “Muķaddime”, 12), önceki peygamberler yalnız kendi kavimlerine gönderildikleri halde Hz. Muhammed’in bütün insanlığa gönderildiği vurgulanmakta (Buhârî, “Śalât”, 56; Müslim, “Mesâcid”, 3), geçmiş peygamberlere karşı kavimlerinin olumsuz tavırlarından bahsedilmekte (Buhârî, “Enbiyâǿ”, 19, 31, 54), bir kavme benzemeye özenen kişinin artık onlardan sayıldığı (Müsned, II, 50; Ebû Dâvûd, “Libâs”, 4) ve kişi hangi kavmi severse kıyamet günü onunla haşredileceği (Müsned, VI, 145, 160) belirtilmektedir.

Kur’an’da ilâhî iradenin bir tecellisi olan sosyal farklılaşmayı gösteren dilleri, renkleri, örf ve âdetleri farklı kavimlerin ortaya çıkışı Allah’ın kevnî âyetlerinden sayılır (er-Rûm 30/22). Bu sebeple sosyal farklılıklardan dolayı kavimlerin birbiriyle alay etmesi yasaklanmıştır; çünkü insanlar Allah katında hangi kavmin daha hayırlı olduğunu bilemezler (el-Hucurât 49/11). İlke olarak her kavim Allah katında eşittir. Köken itibariyle aynı anne babadan gelen insanlar çeşitli kavim (şuûb) ve kabilelere ayrılmıştır. Allah katında gerçek üstünlük ölçüsü takvâdır (el-Hucurât 49/13). Kur’ân-ı Kerîm böylece kavimler arasındaki farklılığı bir ayırımcılık kaynağı olmaktan çıkarmayı, çeşitli kavimleri sosyokültürel farklılıkları yok etmeden bir araya getirip inanç esasına dayalı bir birlik kurmayı hedeflemiştir. Peygamberler kavim olarak adlandırılan sosyal birimlere gönderilmiştir. Her peygamber gönderildiği kavmin mensubudur ve kavminin dilini konuşur (İbrâhîm 14/4; er-Rûm 30/47). Böylece kavmiyle bir iletişim kurarak ilâhî çağrıyı onların anlayacağı dille aktarır. Dünyanın çeşitli yerlerinde aynı anda birçok peygamber yaşamış ve her peygamber kendi kavmine tevhid inancını tebliğ etmiştir. Önceki çağlarda bir dinî davetin alanı peygamberin mensup olduğu kavimle sınırlandırılırken bu sınırlama Hz. Îsâ ve Hz. Muhammed ile kaldırılmış, böylece Hıristiyanlık ve Müslümanlık evrensel dinler olarak ortaya çıkmış ve yayılmıştır. Özellikle Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde hitap ve davetin bütün insanlığa ait olduğu vurgulanmaktadır.

İbn Kuteybe, Fârâbî, İhvân-ı Safâ, Mâverdî ve İbn Haldûn gibi içtimaî konularda eser veren müellifler kavim kelimesine özel bir anlam yüklemeyip onu sözlük anlamında kullanmışlardır. Kavim, XX. yüzyılın başında Arapça’da ve Türkçe’de anlam kaymasına uğrayarak bir sosyoloji terimi haline gelmiştir. Kelime aslında “millet ve ırk” mânasına gelmediği halde modernleşmeyle birlikte milliyetçilik akımının güçlendiği dönemde böyle bir anlam kazanmıştır. Nitekim Türk kavmi hakkındaki yazılarıyla Ziya Gökalp, Arap kavmi hakkındaki yazılarıyla da Sâtı‘ el-Husarî kavramı yeniden tanımlamaya çalışmışlardır. Bu yaklaşıma göre kavimler kabilelere, boylara, aşiret ve oymaklara ayrılır.

Ziya Gökalp’e göre kavim, “içtimâî şe’niyetin lisan ve âdâtta müşâreket suretiyle tam bir uzviyet şeklini aldığı zamanki hali”dir. Kavim ferdî öğelere, kavmin psikolojisi de ferdî psikolojiye indirgenemez; çünkü kavmin özel bir varlığı vardır. Gökalp, kavmin pozitif bilim metotlarıyla duygulardan uzak ve objektif bir şekilde incelenmesi gerektiğini savunur; bir kavimde meydana gelen bütün olay ve değişmelerin sosyoloji vasıtasıyla keşfedilmesi mümkün olan sosyal sebepleri olduğunu ileri sürer.

Kavim kendi mensuplarına bir sosyal kimlik kazandırır. Dil, din, tarih, töre, vatan, örf ve âdetler bu kimliğin unsurları arasında gösterilir. Kavmiyetçilik duygularının güçlü olduğu bir toplumda ortaya çıkan İslâm dini kavim kimliğini dışlamamış, fakat bu kimliğe üstünlük atfedilmesinin doğurabileceği sakıncalara karşı önlemler almış, sosyal ve kültürel farklılıkların bir arada korunması için tedbirler önermiştir. Bununla birlikte XIX. yüzyıldan bu yana modernleşen toplumlarda aynı kavme mensup toplulukların çeşitli uluslara ayrıldığı ve farklı ulusal kimliklerin ortak kavim kimliğine baskın geldiği gözlenmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Kāmus Tercümesi, III, 544; Müsned, II, 50, 361, 524; VI, 145, 160, 187; Buhârî, “Enbiyâǿ”, 19, 31, 54, “Śalât”, 56, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 36, “ǾÎdeyn”, 3; Müslim, “Mesâcid”, 3; İbn Mâce, “Muķaddime”, 12, “Nikâĥ”, 21; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 112, “Libâs”, 4; Tirmizî, “Menâķıb”, 74; Babanzâde Ahmed Naim, İslâmda Da‘vâ-yı Kavmiyyet, İstanbul 1332, tür.yer.; Ebû Haldûn Sâtı‘ el-Husarî, Ebĥâŝ muħtâre fi’l-ķavmiyyeti’l-ǾArabiyye, Kahire 1964, s. 27-72; Ziya Gökalp, Makaleler III, Ankara 1977, s. 3-16; Zeyn Nûreddin Zeyn, Nüşûǿü’l-ķavmiyyeti’l-ǾArabiyye, Beyrut 1986, s. 81-128; Muhammed Ahmed Halefellah, “et-Tekvînü’t-târîħî li-mefâhîmi’l-ümme, el-ķavmiyye, el-vaŧaniyye, ed-devle, ve’l-Ǿalâķa fîmâ beynehümâ”, el-Ķavmiyyetü’l-ǾArabiyye ve’l-İslâm, Beyrut 1988, s. 17-30; Afîf el-Bûnî, “Fi’l-Hüviyyeti’l-ķavmiyyeti’l-ǾArabiyye”, el-Müstaķbelü’l-ǾArabî, XI/57, Beyrut 1983, s. 4-34; A. J. Wensinck, “Kavim”, İA, VI, 453-454; a.mlf., “Ķawm”, EI² (İng.), IV, 780-781.

Recep Şentürk