KARADAĞ

Yugoslavya Federasyonu’na bağlı bir cumhuriyet.

Balkanlar’ın batısında batıdan Bosna-Hersek ve Hırvatistan, güneydoğudan Arnavutluk sınırlarıyla çevrilidir. Kuzeydoğu ve doğusunda, 1991’de Yugoslavya’nın çözülmesinden sonra 1992’de birlikte Yugoslav Federasyonu’nu oluşturdukları Sırbistan bulunur. Daha gelişmiş bir kesimi olan Adriyatik sahiliyle İşkodra (Shkodër) gölü civarında verimli bir ova dışında ülkenin çoğu, yüksek Dinar Alpleri’nin kapladığı ekonomik ve sosyal yönden geri kalmış dağlık kısımlardan oluşur. Bölge Sırp-Hırvat dilinde Crna Gora, İtalyanca’da Montenegro adıyla anılır. Türkçe ismi de bunların tercümesine dayanır. Resmî adı Republika Crna Gora’dır.

Karadağ’ın başşehri Podgorica (1945-1991’de Titograd), yüzölçümü 13.812 km²’dir. 1990’dan kısa bir süre önce nüfus, % 70’in az üzerinde Ortodoks hıristiyanlar (Karadağlılar ile kısmen Sırplar) ve % 20’si müslümanlar (üçte ikisi Boşnak, üçte biri Arnavut) olmak üzere 1999 yılında tahminî 680.000 idi. Bunun dışındakiler ise Hırvatlar ve kendilerini Yugoslav olarak tanıtanlardan oluşur. Podgorica (1991 nüfusu 118.059) dışında başlıca şehirleri Nikšić, Bijelo Polje, Pljevlja, Ulcinj, Cetinje, Bar, Budva ve Kotor’dur.

VI ve VII. yüzyıllarda Slavlar’ın bölgeye gelmesinden sonra kısmen Katolikleştirilmiş olan eski Balkan halkları, göçebelik ve Balkan ailesi diye adlandırılan ataerkil aile yapısı tarafından karakterize edilen kendi otonom yaşam tarzlarını sürdürebildikleri dağlara çekildiler. Ovada, zamanla harabe durumundaki Roma’nın bölge başşehri olan ve hıristiyan Güney Slav Prensliği Duklja’ya adını veren Diocleia’da yeni bir politik oluşum ortaya çıktı. XI. yüzyılda Duklja ismi yerini ovanın ortasından geçen ana nehirden alan Zeta’ya bıraktı. Prenslik 1077’de bir krallık haline geldi. Bosna ve Sırbistan’ın merkez bölgesi olan Raška’yı da içine alan Zeta’nın sınırları bir asır öncekinden birkaç katı genişliğindeydi. Bu sırada dinî alanda Roman Katolikliği’nin etkisi yayılmaktaydı. 1101’den sonra devlet anarşi içine düştü, böylece Zeta Sırp ve Bizans hâkimiyeti arasında sürekli el değiştirdi. 1189 yılında Sırbistan hâkimiyetini sağlamlaştırdı, fakat Zeta’ya bir tür özel statü tanındı. Sahil kasabaları Katolik olarak kalırken iç bölgelerde Ortodoks kilisesi üstünlük sağladı. Bu dönemde Crna Gora (Karadağ) ismi ilk olarak kullanıldı. Sırbistan, XIII. yüzyılın ikinci yarısında çözülmeye başladığında Zeta büyük oranda bağımsızlığını elde ettiyse de yerel feodal beylerin komşularıyla ya da birbirleriyle sürekli mücadeleleri yüzünden politik istikrara kavuşamadı.

Osmanlılar’la ilk çarpışma 1385’te gerçekleşti. 1421’de Balšići ailesinin son idarecisi Zeta’yı miras olarak Sırp despotuna bıraktı. Bölge, Crnojevići desteğinde yayılan Venedik gücüyle zorlu mücadelelere sahne olurken aynı zamanda Osmanlılar da doğudan nüfuz ettiler. İlk Osmanlı idaresi Fâtih Sultan Mehmed döneminin son yıllarında tesis edildiyse de onun vefatı üzerine Crnojevići bazı yerleri geri almayı başardı. Fakat bu durum direnme güçlerini kaybetmeleriyle sona erdi. Burası İşkodra sancağının bir parçası haline getirildi, 1514’te Crnojevići’nin soyundan gelen ve Osmanlı eğitimi almış olan İskender Bey’in idaresinde Zeta’dan daha küçük olan Karadağ kesimi ayrı bir sancak şeklinde teşkil edildi. Başlangıçta bazı tereddütlerden sonra Osmanlılar bütün bölgeyi padişah hassı durumuna getirdiler ve hâne başına bir altın (filori) olarak tesbit edilen vergileri doğrudan doğruya hazinece tahsil edildi. Vergilerin topluca alınması (maktû sistem), Venedik veya âsilerle olan çatışmalarda askerî yardım istenmesi, tuz madenlerinde bir miktar insan gücünden faydalanılması ve Podgorica kadısının ara sıra karışması gibi hususlar dışında idareciler mahallî işlere ve halkın yaşayış tarzına fazlaca müdahale etmediler. Başlangıçta bazı araziler İskender Bey ve Ortodoks kilisesinin mülkiyetinde olmakla birlikte sonraları sadece kilise arazileri önem kazanmıştır. Karadağ, Osmanlı öncesi sosyopolitik yapılarla bağlantısı az olan ya da hiç olmayan göçebe kabilelerin oluşturduğu gevşek bir konfederasyondu. Gerçekte bu nevi bir yaşam tarzının ortaya çıkışı temelde sınırdaki dar arazi şeridinin özel şartlarına bağlı bir durumdu. Cetinje Ortodoks piskoposu (Çetine vladikası) tedrîcen en yüksek otorite haline geldi ve ailesi de hâkim hânedan oldu. Kadim Zeta’nın önemli bir kısmı İşkodra, Dukagjin, Prizren, Vučitrin ve Hersek gibi diğer sancaklar arasında bölünmüş ve düzenli bir şekilde yönetilmiştir.

Çetine vladikasına bağlı olarak Karadağ’da beş nahiye bulunuyordu. Bunlar 1614’te doksan köyden oluşuyor ve 3500 hâne, 8000 dolayında yetişkin erkek nüfus burada yer alıyordu. İçlerinde silâhlı 1000 kişilik bir kuvvet vardı. Karadağlılar, Venedikliler’e karşı olan mücadelelerde ve bölgedeki isyan olaylarında Osmanlılar’a yardımcı olurlardı. Bu durum 1683’teki II. Viyana bozgununa kadar sürdü. Karadağlılar savaş sırasında 1688’de Venedik’in himayesi altına girdiler. 1692’de


Osmanlı kuvvetleri Çetine’yi tahrip etti. Şehir 1704’te yeniden imar edildi. Osmanlı karşıtı hareketler giderek arttı. Ruslar, 1711’de Karadağ’a elçi göndererek onları Osmanlılar aleyhinde harekete geçirmek istedilerse de Prut savaşında mağlûp olunca bu faaliyetlerine son verdiler. 1714’te Bosna Valisi Köprülüzâde Nûman Paşa Venedikliler’den yardım gören Karadağlılar üzerine yürüdü ve Çetine’yi yeniden tahrip etti. 1718 Pasarofça Antlaşması sonrası Karadağ’da bir süre sükûnet sağlandı. İşkodra Valisi Buşatlı Kara Mahmud Paşa, Karadağ’ı tam olarak kontrolü altına almak için uzun bir mücadeleye girişti. 1795’te Kruse savaşında hayatını kaybetmesi üzerine Zeta’nın doğusundaki bir kısım kabileler Karadağ’a iltihak ettiler.

Osmanlı gücünün azalmasının da etkisiyle ortaya çıkan ayaklanmalar giderek Karadağ’ı bağımsızlığa götürdü. Rus etkisi hâkim hale geldi. Çar II. Petro (1830-1851) ilk defa olarak Karadağlılar’ın hükümdarı unvanını aldı. Ancak bu bağımsızlık 1878’deki Berlin Kongresi’ne kadar milletlerarası câmia tarafından tanınmadı. Bu süre zarfında Ruslar Karadağ’ın idaresinde yeni düzenlemeler yaptılar. Osmanlılar’ın elinde bulunan Podgoriça’ya karşı yapılan saldırılar Osmanlı kuvvetlerinin Karadağ’a girmesine yol açtı. 1838’de iki taraf arasında imzalanan antlaşmayla Hersek-Dalmaçya sınırı yakınındaki Grahova arazisi tarafsız hale getirildi. II. Danilo’nun (1852-1860) Osmanlı hükümetiyle tâbilik bağlarını kesmesi, Osmanlılar’a karşı baş gösteren hareketlenmeler üzerine Ömer Paşa kumandasındaki bir ordu Karadağ’a girdi. Avusturya Karadağ’ın muhtariyetini tehdit eden bu hareketi protesto etti. Bunun üzerine 1853 Martında sınırlardaki mevcut durumun geçerli olması şartıyla bir antlaşma yapıldı. Kırım Harbi sonrasında toplanan Paris Kongresi’ne başvuran Karadağlılar, Osmanlılar’ın hiçbir zaman topraklarına hâkim olamadığı ve sürekli bir savaş halinin bulunduğunu ileri sürerek istiklâllerinin tasdikini, ayrıca Arnavutluk ve Hersek’ten bazı toprakların kendilerine verilmesini istedilerse de bu hususta herhangi bir karar alınmadı. 1858’de mücadele yeniden başladı. Hüseyin Paşa kuvvetleri Grahova’da Karadağlılar’a mağlûp oldu. Bunun üzerine 1859’da İstanbul’da toplanan elçiler tarafsız arazi olan Grahova’nın ve yakınındaki toprakların Karadağ prensliğine verilmesini kabul etti. 1861’de Hersek’te çıkan isyan hareketi Karadağlılar tarafından desteklenince Osmanlı kuvvetleri 1862 baharında iki kol halinde Karadağ’a girdi. Karadağ Prensi II. Nikola Osmanlılar’la anlaşma yapmak zorunda kaldı ve Osmanlı isteklerini kabul etti. Fakat Rusya’yı harekete geçirerek İşkodra’yı Hersek’e bağlayan ve Karadağ’dan geçen yol üzerinde Osmanlı kuvvetlerinin yerleştirildiği kuleleri yıktırttı. 1876’da Sırbistan Osmanlılar’a karşı savaş ilân edince müttefiki sıfatıyla Karadağ da ona katıldı. Savaşın sonlarına doğru Nikšić, Podgorica, Bar’ı aldı, Ülgün’ü (Dulcigno) ele geçirdi. 1878 Berlin Kongresi’nde Karadağ istiklâlini kazandı. Karadağ’ın eline geçen arazilerdeki müslüman halk buraları terketti. 1881’e kadar Karadağ arazisi iki katına çıktı ve I. Balkan Harbi’nin ardından tekrar genişledi. Bu süreç daha verimli ve yerleşik bölgelerin ilhakıyla ilgili olarak görülebilir. Coğrafî genişlemeye daha çok şehir ahalisinden oluşan müslüman nüfusun kovulması ve imhası eşlik etti. 1912 ile 1941 yılları arasında katliamlar tamamen sona ermemekle birlikte bu durum savaş zamanı tamamıyla gözle görülür hale geldi. Sırplar’ın idaresindeki Yugoslav Krallığı’nın bir parçası olarak Karadağ politik kimliğini kaybetti. 1945’ten sonraki Yugoslavya’da ise eski haline getirildi. Sırbistan ve Sırp Ortodoks kilisesi arasındaki yakın ilişkiler sebebiyle Karadağlılar etnik kimlikleri açısından kendilerini Sırp halkının bir parçası olarak görmekle tamamen bağımsız bir Karadağ halkı kabul etmek arasında tarih boyunca kararsız kalmışlardır. 1980’li yılların sonundan itibaren öncelikle müslüman nüfusun zararına olan, ancak Karadağlılar’la diğerlerinde de kayıplara yol açan ve kimlik değiştirdiklerini beyan etmeyi hedefleyen baskılardan şahıslara, mülklere ve kültürel mirasa yönelik fizikî saldırılara kadar değişen şekillerde şiddetli bir Sırplaştırma kampanyası başladı. 1991’de Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Makedonya Yugoslavya’dan ayrıldığında Karadağ’daki Sırp yanlısı yönetim Sırbistan ile birlikte Savezna Republika Jugoslavije adındaki yeni federasyonu oluşturdu. Ancak 2001 yılı başlarında Yugoslavya’daki rejim değişikliği Karadağ’ı da etkilemiştir. 22 Nisan 2001’deki seçimleri kazanan devlet başkanı M. Dukanović, Yugoslavya’dan bağımsızlık için referanduma gideceğini ilân etmiştir. Ancak Yugoslavya’dan ayrılma istekleri Avrupa Birliği ve NATO tarafından desteklenmeyince bugüne kadar referandum gerçekleşmemiştir.

İslâmî kültür özellikle şehirlerde, bugünkü Karadağ’ın dağlık iç kesiminde Osmanlılar’ın kurduğu yerleşim yerlerinde yoğunlaşmıştır. XIX. yüzyıla gelinceye kadar yeni yerleşim yerleri kurulmuştur. Bunların en önemlisi, Hersek sancağının idare merkezi olan ve 1570 civarında inşa edilen Hüseyin Paşa (Boljanić) Camii’nin yer aldığı Pljevlja’dır (Taşlıca). Şairlerin, hattatların, âlimlerin ve İslâm kültürünün diğer temsilcilerinin ortaya çıktığı ve eserler verdiği öteki merkezler de Bijelo Polje (Akova), Nikšić ve Podgorica’dır.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VI, 104-107, 413-443, 462-468; D. Popović, Istorija Crne Gore, Beograd 1895; Vl. Dordević, Crna Gora: Austrija 1814-1894, Beograd 1924; G. Vuković, Ratovanje Crne Gore sa Turskom, Sarajevo 1930; J. Jovanović, Istorija Crne Gore, Cetinje 1948; Z. Bešić, Geologija Severozapadne Crne Gore, Cetinje 1953; B. Durdev, Turska vlast u Crnoj Gori u XVI i XVII vijeku, Sarajevo 1953; a.mlf., “Karadaҗћ”, EI² (İng.), IV, 574-575; E. Hösch, The Balkans: A Short History from Greek Times to the Present Day (trc. T. Alexander), London 1972, s. 95, 96, 97, 130, 142, 144; Istorija Crne Gore (ed. D. Vujović), Titograd 1975, I-III; A. Andrejević, Islamska monumentalna umetnost XVI veka u Jugoslaviji, Beograd 1984, s. 37-40; E. Vlajki, Gradanski Rat u Crnoj Gori, Ottawa, ts.; Mustafa Memić, “Nastanak i širenje islama u sadašnjim granicama Crne Gore”, POF, XLI (1991), s. 155-185; Besim Darkot, “Karadağ”, İA, VI, 221-230; M. Lutovac, “Crna Gora”, Enciklopedija Jugoslavije, Zagreb 1956, II, 398-488.

Nenad Moacanın