KADIZÂDE, Ahmed Şemseddin

(ö. 988/1580)

Osmanlı şeyhülislâmı.

918’de (1512) doğdu. Babası Kanûnî Sultan Süleyman devrinde Edirne kadısı olan Bedreddin Mahmud’dur. İlk öğreniminden sonra Edirne’de dârülhadis müderrisi Kılıççızâde İshak Çelebi’nin derslerine katıldı. Üç Şerefeli müderrisi Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efendi’nin hizmetinde bulunup ondan faydalandı. Ardından Sahn müderrisi Ebüssuûd Efendi’nin derslerine devam etti. Ayrıca Sâdî Efendi’den ders gördü. Nihayet Kadri Çelebi’nin talebesi iken mülâzemet aldı.

Eğitim mesleğiyle işe başlayıp 25 akçe tahsisatlı Bursa Ferhâdiye Medresesi’ne, ardından 30 akçe ile Veliyyüddin oğlu Ahmed Paşa Medresesi’ne müderris oldu. 950’de (1543) Bursa Kaplıca Medresesi’ne, 953’te (1546) Ali Paşa-i Atik Medresesi’ne, iki yıl sonra Üç Şerefeli müderrisliğine, 957’de (1550) Sahn-ı Semân’dan birine tayin edildi. 960 (1553) yılı başlarında Süleymaniye’nin doğu tarafında tamamlanan iki medreseden biri kendisine, diğeri Mimarzâde’ye verildi.

Müderrislikten kadılık mesleğine geçen Kadızâde, Safer 963’te (Aralık 1555) Halep kadısı oldu. Kendisiyle birlikte Halep’e giden talebesi şair Bâkî de burada kadı nâibliği yaptı. Kadızâde Zilkade 967’de (Ağustos 1560) 80 akçe ile emekliye ayrıldı. Semiz Ali Paşa’nın sadrazamlığı sırasında kendisine verilen İstanbul teftişi görevini başarıyla yerine getirdi ve Rebîülevvel 971’de (Kasım 1563) Perviz Efendi’nin yerine İstanbul kadısı oldu. Bu görevde iken, Kanûnî Sultan Süleyman’ı Sigetvar’a uğurlayan ve II. Selim’in cülûsunda ona biat eden devlet erkânı arasında yer aldı (Selânikî, s. 16, 43). Bu sırada her iki kazaskerin azli üzerine Çivizâde Damadı Hâmid Efendi’den boşalan Rumeli kazaskerliğine getirildiyse de (a.g.e., s. 52) 974 Zilhiccesinde (Haziran 1567) Muallim-i Sultânî Atâullah Efendi ile anlaşmazlığı sebebiyle görevinden alındı. Daha sonra 150 akçe yevmiye ile müderrislik yaparken Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa ile aralarındaki kırgınlık yüzünden Edirne’ye taşınmak zorunda kaldı. Kendisine Safer 981’de (Haziran 1573) 200 akçe ile Edirne Dârülhadisi verildi.

III. Murad’ın cülûsunda yevmiyesi 50 akçe arttırılan Kadızâde, Safer 983’te (Mayıs 1575) Süleymaniye Dârülhadisi’ne tayin edildi, aynı yılın rebîülevvelinde (Haziran 1575) yeniden Rumeli kazaskeri oldu. 5 Şâban 985’te (18 Ekim 1577) Hâmid Efendi’nin yerine şeyhülislâmlık makamına getirildi. İki buçuk yıldan fazla bu görevde kaldıktan sonra 10 Rebîülâhir 988’de (25 Mayıs 1580) vefat etti, İstanbul’da Küçük Karaman’daki türbesine gömüldü. Kadızâde’nin dürüst ve hakkı söylemekten çekinmeyen bir kişiliğe sahip olduğu belirtilir.


Kadızâde kazaskerliği sırasında devlet protokolünde iki önemli değişiklik yapmıştır. O zamana kadar kazaskerler teşrifatta beylerbeyilerden sonra gelirken onun itirazıyla Rumeli ve Anadolu beylerbeyileri dışında kazaskerlerin diğer beylerbeyilerden önce gelmesi kanun olmuştur. İkinci olarak Dîvân-ı Hümâyun’da yemekten sonra el yıkamak için vezirlere leğen ve ibrik getiriliyor, kazaskerlere ise ıslak havlu veriliyordu; Kadızâde’nin girişimiyle kazaskerlere de leğen ve ibrik verilmeye başlanmıştır. Kadızâde’nin, şeyhülislâmlığı sırasında İstanbul Rasathânesi hakkında padişaha sunduğu raporla buranın yıkılmasına yol açtığı belirtilir. III. Murad zamanında Takıyyüddin tarafından kurulan rasathâne hakkında, gökleri izlemenin uğursuzluk getirdiği ve her nerede bu gibi bir işe teşebbüs edildiyse devletin zevaline sebep olduğu yolundaki raporunun ardından 988’de (1580) buranın yıkılması emri verilmiştir. Bu konuda bir fetva çıktığından bahsedilmekteyse de bunun bir rapor olarak padişaha sunulduğu anlaşılmaktadır. Aydın Sayılı rasathânenin 989 (1581) sonu veya 990 (1582) yılı başında yıktırıldığını belirtmektedir ki (İA, IX, 631) bu tarihlerde Kadızâde vefat etmişti. Fatih Çırçır semtinde bir mescid (Ayvansarâyî, I, 74), yanına da bir dârülkurrâ (1577-1580) yaptıran Kadızâde (Baltacı, s. 608) babasının Edirne’deki camisini tamir ettirerek genişletmiş ve gelirini arttırmıştır.

Kaynaklarda, Kadızâde’nin çeşitli kitaplara yazdığı şerh ve hâşiye tarzında birçok eser ve risâlesinden bahsedilmektedir. Bunlardan Netâǿicü’l-efkâr fî keşfi’r-rumûz ve’l-esrâr, Burhâneddin el-Mergīnânî’nin Hanefî fıkhına dair el-Hidâye adlı eserinin İbnü’l-Hümâm tarafından Fetĥu’l-ķadîr adıyla yapılan şerhinin tekmilesidir. İbnü’l-Hümâm’ın vefatıyla eksik kalan şerh Kadızâde tarafından “Kitâbü’l-Vekâle”den itibaren tamamlanmıştır (baskıları için bk. DİA, XVII, 472, 473; XX, 88). Bunun dışında eserlerinden bazıları şunlardır: Risâle fî ĥaķķi’l-Muśŧafâ (İÜ Ktp., AY, nr. 147); Risâle fî śalâti’l-ĥâǿiżi ve śavmihâ (İÜ Ktp., AY, nr. 694); Şerĥu duǾâǿi’l-ķunûd (İÜ Ktp., AY, nr. 6853); Ĥâşiye Ǿalâ Envâri’t-tenzîl ve es-râri’t-teǿvîl (Beyazıt Devlet Ktp., nr. 732); Ĥâşiye Ǿalâ şerĥi’l-Viķāye (Beyazıt Devlet Ktp., nr. 2493); Şerĥu Miftâĥi’l-Ǿulûm fi’l-meǾânî ilâ âħiri’l-fenni’ŝ-ŝânî (Beyazıt Devlet Ktp., nr 2493, vr. 69b-177b); Red Ǿalâ Risâle fî cevâzi’r-raķś (Beyazıt Devlet Ktp., nr. 3125); Tercüme-i MeǾâdinü’l-cevâhir (Beyazıt Devlet Ktp., nr. 1515, vr. 37b-76b).

BİBLİYOGRAFYA:

Lutfi Paşa, Âsafnâme (haz. Mübahat Kütükoğlu, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan içinde), İstanbul 1991, s. 18; Selânikî, Târih, s. 16, 43, 52, 61, 67, 106, 174, 428; Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 259-261; ayrıca bk. İndeks; Kâtib Çelebi, Fezleke, I, 396; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 74; İlmiyye Salnâmesi, s. 392-398 (yedi fetva örneği); Osmanlı Müellifleri, I, 401; Serkîs, MuǾcem, II, 1488; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 148-149; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 453-454; Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislamları, Ankara 1972, s. 37-38; Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 608; A. Süheyl Ünver, İstanbul Rasathanesi, Ankara 1985, s. 51, 52, 54; Aydın Sayılı, “Rasadhâne”, İA, IX, 631.

Mehmet İpşirli