KĀDİR

(القادر)

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Sözlükte “gücü yetmek; ölçü ile yapmak, planlamak; kıymetini bilmek; rızkını daraltmak” anlamlarına gelen kadr (kudret) kökünden sıfat olup “her şeye gücü yeten” demektir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ķdr” md.; Lisânü’l-ǾArab, “ķdr” md.). Kudret kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de 103 yerde Allah’a nisbet edilmekte olup bunların yetmiş dördü isim, yirmi dokuzu fiil şeklindedir. İsim statüsüne giren kavramlar genellikle “güç yetirmek, ölçülü ve planlı yaratıp düzenlemek” anlamında, fiil kalıplarındaki kavramlar da sözlük mânalarında kullanılmıştır. Kādir ismi yedi âyette tekil, beş âyette tâzim ifade etmek üzere çoğul sîgasıyla Allah’a izâfe edilmiştir. Bunlardan başka doksan dokuz isim listesinde bulunmayan kadîr ismi kırk beş âyette, muktedir ismi de dört âyette (bk. MUKTEDİR) zât-ı ilâhiyyeyi nitelemektedir (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ķdr” md.).

Kādir doksan dokuz isme yer veren rivayetlerde yer almakta (İbn Mâce, “DuǾâǿ”, 10; Tirmizî, “DaǾavât”, 82), kadîrle birlikte başka hadis rivayetlerinde de Allah’a nisbet edilmektedir (Wensinck, el-MuǾcem, “ķdr” md.). Hz. Peygamber, önemli bir işe karar verileceği sırada hayırlı olanın gerçekleşmesi amacıyla yapılmasını tavsiye ettiği duanın (istihâre duası) başlangıcında kudret-i ilâhiyyeye şu şekilde vurgu yapmıştır: “Allahım! Senden, senin ilim ve kudretinden hayır beklerim. Senin büyük lutfundan talep ederim. Sen kādirsin, benim gücüm yetmez; sen bilirsin, ben bilmem; sen bütün gizlilikleri bilensin” (Buhârî, “Teheccüd”, 25, “Tevĥîd”, 10; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 31; Tirmizî, “Vitir”, 18).

Naslarda Allah’a nisbet edilen sıfat kalıbındaki kādir, kadîr ve muktedir isimlerinin kādirden başlamak üzere daha zengin mânalı bir ilâhî kudreti ifade ettiği belirtilir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ķdr” md.; Abdülkāhir el-Bağdâdî, vr. 155b). Âlimler kādir ismine genellikle “âciz olmayan, aklen imkân dahilinde bulunup muhal statüsüne girmeyen her şeye kayıtsız şartsız gücü yeten” şeklinde anlam vermiş ve irade sıfatıyla ilişkili olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü tabiatta gözlenen çeşitli nesnelerdeki farklı oluşumlar yaratıcının, yapısal özellikleri sebebiyle (bi’t-tab‘) değil irade ve ihtiyar yoluyla her şeyi meydana getirdiğini kanıtlamaktadır. Bir fiilin iradî olarak gerçekleşmesi mutlaka kemal mertebesindeki bir kudretle mümkün olur. Bunun yanında kādirin ilim sıfatıyla olan irtibatına da dikkat çekilmiştir (Mâtürîdî, s. 45; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, vr. 59a).

Kādir dilerse yapan, dilemezse yapmayandır. Gazzâlî’nin de belirttiği gibi Allah, şu anda mevcut kozmik düzene son verip kıyameti kurmaya muktedir olmakla birlikte bunu irade etmemiş, buna dair iradesini ilminde belirlediği bir zamana tahsis etmiştir (el-Maķśadü’l-esnâ, s. 145). İnsanların da bir kudrete sahip olduğu şüphesizdir. Ancak onların kudreti ilâhî emanet niteliğinde olup sınırlıdır, imkân çerçevesine giren bazı hususlarda belli şartlarla geçerli olabilmektedir; bu açıdan ilâhî ve beşerî kudretler sebebiyle yaratanla yaratılanlar arasında herhangi bir benzerlik meydana gelmez.

Kadîr isminin kādire göre daha vurgulu bir mânaya sahip olduğu kabul edilmiştir. Kur’an’da kādir insanlara da izâfe edildiği halde kadîr sadece Allah’ı nitelemiştir. Kādir’in yer aldığı âyetlerde ilâhî kudret âyet indirmek, azap göndermek, ölüleri diriltmek, tabiatın ve sosyal hayatın işleyişini ilgilendiren kanunları yürütmek gibi alanlara yönelikken kadîr ismi, geçtiği kırk beş âyetin otuz beşinde birçok konuyu içine aldıktan sonra “her şeye muktedir olan” mânasıyla çok zengin bir muhtevaya sahiptir.

Abdülkerîm el-Kuşeyrî, Allah’ın kādir olduğu bilincini şuurunu taşıyan kimsenin uğradığı haksızlıktan ötürü intikam almaya kalkışmayacağını söyler, çünkü bu kişinin inancına göre Cenâb-ı Hak onun hakkını kendisinden daha etkin bir şekilde alacaktır. Bundan dolayı, “Allah’tan başka yardımcısı olmayana haksızlık etmekten korkun” denilmiştir (et-Taĥbîr fi’t-teźkîr, s. 81).

Ebû Abdullah el-Halîmî, kādir ve kadîr isimlerini “âciz olmayan” mânasına alarak bunları zât-ı ilâhiyyeden teşbîhi nefyeden isimler grubunda mütalaa etmiştir (el-Minhâc fî şuǾabi’l-îmân, I, 198). Özellikle Sünnî kelâmcılara göre kādir (kudret) Allah’ın zâtî-sübûtî isim ve sıfatları içinde yer alır.

Kādir, doksan dokuz esmâ-i hüsnâdan yaklaşık aynı anlama gelen kavî ve muktedir isimleriyle muhteva ortaklığı, “iradesini her durumda yürüten” mânasındaki cebbâr, “yenilmeyen, yegâne galip” anlamındaki azîz ve “yenilmeyen, yegane kudret ve tasarruf sahibi” anlamındaki kahhâr isimleriyle mâna yakınlığı içinde bulunur.

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ķdr” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ķdr” md.; Lisânü’l-ǾArab, “ķdr” md.; Kāmus Tercümesi, “ķdr” md.; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ķdr” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “ķdr” md.; Buhârî, “Teheccüd”, 25, “Tevĥîd”, 10; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 31; İbn Mâce, “DuǾâǿ”, 10; Tirmizî, “DaǾavât”, 82, “Vitir”, 18; Zeccâc, Tefsîru esmâǿillâhi’l-ĥüsnâ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Beyrut 1395/1975, s. 59; Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevĥîd, s. 45; Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, İştiķāķu esmâǿillâh (nşr. Abdülhüseyin el-Mübârek), Beyrut 1406/1986, s. 48; Hattâbî, Şeǿnü’d-duǾâǿ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1404/1984, s. 85-86; Ebû Abdullah el-Halîmî, el-Minhâc fî şuǾabi’l-îmân (nşr. Hilmî M. Fûde), Beyrut 1399/1979, I, 191, 194, 198; İbn Fûrek, Mücerredü’l-Maķālât, s. 44; Kādî Abdülcebbâr, el-Muġnî (nşr. Mahmûd Muhammed el-Hudayrî), Kahire, ts. (el-Müessesetü’l-Mısrıyyetü’l-âmme), V, 204-206; Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 155b, 157a; Beyhakī, el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, I, 208; Kuşeyrî, et-Taĥbîr fi’t-teźkîr (nşr. İbrâhim Besyûnî), Kahire 1968, s. 81; Gazzâlî, el-Maķśadü’l-esnâ (Fazluh), s. 145, 152; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, el-Emedü’l-aķśâ, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 499, vr. 58b-59b; Muhyiddin İbnü’l-Arabî, el-Fütûĥât, Kahire, ts. (Mektebetü’s-sekāfeti’d-dîniyye), IV, 296-297.

Bekir Topaloğlu