KADI BURHÂNEDDİN

(ö. 800/1398)

Kendi adıyla anılan devletin kurucusu, âlim ve şair.

3 Ramazan 745’te (8 Ocak 1345) doğdu; asıl adı Ahmed olup dönemin Kayseri kadısı Şemseddin Muhammed’in oğludur. Muhtemelen VII. (XIII.) yüzyılın başlarında Hârizm’den göç ederek önce Kastamonu’ya, sonra Kayseri’ye yerleşen Oğuzlar’ın Salur boyuna mensup bir aileden gelmektedir; adı bilinen bütün cedlerinin kadı olduğu belirtilmektedir (Esterâbâdî, s. 42-47; a.e. [trc. Mürsel Öztürk], s. 52-56). Sultan II. Gıyâseddin Keyhusrev’in akrabası olan annesi, Anadolu Selçukluları’nın nüfuzlu simalarından Celâleddin Mahmud Müstevfî’nin oğlu Abdullah Çelebi’nin kızıdır.

Burhâneddin Ahmed babasının sıkı gözetimi altında küçük yaşta öğrenime başladı; Arapça ve Farsça, lugat, sarf, nahiv, hat, aruz, hesap ve mantık dersleri aldı. Ayrıca spora düşkündü; ata binmek, kılıç kullanmak ve ok atmak gibi faaliyetlerde bulunuyordu. 757 (1356) yılında babasıyla birlikte Dımaşk’a, iki yıl sonra da Kahire’ye gitti. Burada fıkıh, ferâiz, hadis ve tefsir öğrendi. Ardından aklî ve naklî ilimlerde çağının önderi sayılan Kutbüddin er-Râzî’yi ziyaret maksadıyla Dımaşk’a geçti (1362) ve ondan bir buçuk yıl riyâzî ilimler ve ilâhiyyât okudu. On dokuz yaşında iken Dımaşk’tan hacca gitti. Buradan Anadolu’ya dönerken babası Şemseddin Muhammed’in Kuzey Suriye’de Maarre’de vefat etmesi üzerine bir yıl kadar Halep’te kalarak yine ilmî faaliyetlerde bulundu. 1364’te Kayseri’ye döndüğünde Eretnaoğlu Mehmed Bey tarafından şehrin kadılığına tayin edildi ve onun kızı ile evlendi. Kadılığı sırasında adaleti uygulama konusunda samimi çaba gösterdi. Vakıf gelirlerine sahip çıktı ve bu yerlerin amaç dışı kullanılmasını önledi.

1365 yılında Eretnaoğlu Mehmed Bey’in kendi emîrlerinden Hacı Şadgeldi, Hacı İbrâhim ve Kılıcarslan tarafından öldürülmesi ülkede büyük karışıklıklara yol açtı. Bu olayda Kadı Burhâneddin de zan altında bulunmakla beraber onun rolü kesin olarak tesbit edilememiştir. Mehmed Bey’in yerine geçirilen on üç yaşındaki oğlu Alâeddin Ali Bey’in kabiliyetsizliği ve zayıf kişiliği sebebiyle kısa sürede devletin otoritesi sarsıldı ve her emîr bir vilâyette kendi başına hareket etmeye başladı. 1375’te Karamanoğlu Alâeddin Bey Kayseri’yi ele geçirdi ve Alâeddin Ali Bey Sivas’a kaçtı. Kadı Burhâneddin önce Kayseri civarındaki çiftliğinde inzivaya çekildiyse de daha sonra bazı devlet adamlarının yardımıyla Kayseri’yi Karamanoğulları’ndan geri aldı. Böylece kadılığının yanında askerlik ve siyasetteki yeteneğini de kanıtlamış oldu. Bunun üzerine Alâeddin Ali Bey onu 780 Rebîülevvelinde (Haziran-Temmuz 1378) vezirlik makamına getirdi. Kadı Burhâneddin, vezirliği sırasında beyliği tamamen kendi kontrolü altına almaya çalıştı. Alâeddin Bey bundan rahatsız oldu ve onun nüfuzunu kırmak istedi. Ancak mücadeleyi kazanan Kadı Burhâneddin idarî ve askerî yetkileri de ele geçirdi ve kendisine “melikü’l-ümerâ” unvanı verildi.

Vezirliği sırasında Kadı Burhâneddin halkın durumunu düzeltmek için büyük çaba gösterdi. Alâeddin Ali Bey’in ölümünden (1380) sonra halk meclisi onu ölen hükümdarın küçük yaştaki oğluna nâib tayin etmek istediyse de kendisinin çekinmesi üzerine bu görev Türkmen Beyi Kılıcarslan’a verildi. Ancak Kılıcarslan’ın idaresinden memnun olmayanlar Kadı Burhâneddin’i tam yetkiyle devletin başına geçirmeyi düşündüler. Bu sırada Kadı Burhâneddin, Alâeddin Ali Bey’in dul karısıyla evlenen Kılıcarslan’ın kendisine bir suikast hazırlığı içinde olduğunu öğrendi ve erken davranıp onu öldürdü (14 Zilkade 782 / 9 Şubat 1381). Bu olayın ardından toplanan halk meclisi Kadı Burhâneddin’i haklı buldu ve kendisini Alâeddin Ali Bey’in oğluna nâib tayin etti. Kadı Burhâneddin, daha sonra başlıca rakibi olan Amasya hâkimi Hacı Şadgeldi’yi saf dışı bıraktı ve Sivas’ta hükümdarlığını ilân etti (783/1381), adına hutbe okutup para bastırdı; arkasından da Anadolu, Suriye ve Irak’taki sultan ve emîrlere elçiler gönderip saltanatını bildirdi. Böylece Eretnaoğulları Beyliği’ne son veren Kadı Burhâneddin hâkimiyet sahasını genişletmek için Karamanoğulları, Memlükler, Osmanlılar ve bazı beyliklerle savaştı (aş. bk.).

Kadı Burhâneddin, Akkoyunlu Hükümdarı Karayülük Osman Bey’le yaptığı savaşta esir düştü. Karayülük Osman Bey yanında Kadı Burhâneddin olduğu halde Sivas önlerine geldi ve şehrin teslim edilmesini istedi; ancak halk buna yanaşmadı. Bunun üzerine Kadı Burhâneddin, serbest bırakılması durumunda Kayseri ve civarını Akkoyunlular’a bırakabileceğini söyledi. Ancak Karayülük bu teklifi kabul etmedi ve Sivas surlarının önünde onun başını kestirdi (muhtemelen Zilkade 800 / Temmuz 1398). Kabrinin nerede olduğu hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamakta, ancak Sivas’taki Kadı Burhâneddin Türbesi denilen yere gömüldüğü sanılmaktadır. Sivas halkı tarafından hâlâ ziyaret edilen türbe (Üçer, TK, XXIV/265 [1985], s. 350-352) bugün harap durumdadır ve mezar taşları Gökmedrese’de muhafaza edilmektedir.

Nâibliği dışında on yedi yıl hüküm süren Kadı Burhâneddin, Timur’un kendisinden çekindiği devrin önemli hükümdarlarından biridir. Kaynaklar onu sağlam karakterli, yetenekli, âlim, âdil, zeki, ilim adamlarını himaye eden, aynı zamanda iyi bir asker ve cesur bir hükümdar olarak tanıtmaktadır. İçinde bulunduğu şartlar sebebiyle devletin askerî ve mülkî yetkilerini kendi elinde toplamıştı. Seferlerden sonra ele geçirdiği yerlerde imar faaliyetlerine girişmiş, ekonomik hayatı canlandırmak için gerekli tedbirleri almıştı. Yollarda güvenliğin sağlanmasına büyük önem verir, yeni vergiler koymaktan çekinirdi. Esterâbâdî, özel bir tarih mahiyetindeki Bezm ü Rezm adlı eserini onun emriyle yazmıştır.

Eserleri. 1. İksîrü’s-saǾâdât fî esrâri’l-Ǿibâdât. 798’de (1395-96) tamamlanan eser ibadetlerin hikmetleri hakkında olup Kadı Burhâneddin’in aklî ve naklî ilimlerdeki zengin birikimini gösterir (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1658). 2. Tercîĥu’t-Tavżîĥ (Ĥâşiye Ǿale’t-Telvîĥ). Sadrüşşerîa’nın et-Tavżîĥ adlı eserini tenkit amacıyla Sa‘deddin et-Teftâzânî’nin kaleme aldığı et-Telvîĥ ilâ keşfi ĥaķāǿiķi’t-tenķīĥ adlı kitaba cevap mahiyetinde bir hâşiyedir. Kadı Burhâneddin, 10 Şâban 798’de (19 Mayıs 1396) yazmaya başladığı eserini 4 Şâban 799’da (3 Mayıs 1397) tamamlamıştır (Râgıb Paşa Ktp., nr. 831; Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 588). 3. Divan (aş. bk.).

BİBLİYOGRAFYA:

Esterâbâdî, Bezm ü Rezm (nşr. Kilisli Muallim Rifat), İstanbul 1928; a.e. (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1990, bk. İndeks; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, I, 344; Rıdvan Nâfiz - İsmail Hakkı, Sivas Şehri, İstanbul 1346/1928, s. 77-92, 154-155; Şehabeddin Tekindağ, Berkuk Devrinde Memlük Sultanlığı, İstanbul 1961, bk. İndeks; Vehbi Cem Aşkun, Sivas Sultanı Kadı Burhanettin, Eskişehir 1964; Ali Alpaslan, Kadı Burhaneddin Divanı’ndan Seçmeler, Ankara 1977, s. XLIX-LI; Halil Edhem [Eldem], Kayseri Şehri, Ankara 1982, s. 143-146; a.mlf., “Sivas Sultanı Kadı Burhâneddin Nâmına Kayseri’de Bir Kitâbe”, TOEM, III/16 (1328/1912), s. 1017-1023; Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar, Ankara 1989, II, 36-239; Ahmed Tevhid,


“Kadı Burhâneddin”, TOEM, V/26 (1330/1914), s. 106-109; V/27 (1330/1914), s. 178-182; V/28 (1330/1914), s. 234-241; V/29 (1330/1914), s. 296-307; V/30 (1330/1914), s. 346-357; V/31 (1331/1915), s. 405-409; İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Sivas ve Kayseri Dolaylarında Eretna Devleti”, TTK Belleten, XXXII/126 (1968), s. 161-189; a.mlf., “Sivas ve Kayseri Hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed”, a.e., s. 191-245; Müjgan Üçer, “Kadı Burhaneddin Ahmed’in Ölümü ve Türbesiyle İlgili Menkıbe ve İnanışlar”, TK, XXIV/265 (1985), s. 343-352; a.mlf., “Kadı Burhaneddin Ahmed Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi”, Bilge, sy. 18, Ankara 1998, s. 34-39; Yunus Apaydın, “Kadı Burhaneddin’in Tercîhu’t-Tavzîh Adlı Eseri”, EÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 6, Kayseri 1995, s. 33-45; Mirza Bala, “Kadı Bürhaneddin”, İA, VI, 46-48; J. Rypka, “Burhān al-Dīn”, EI² (İng.), I, 1327-1328; Kemal Göde, “Eretnaoğulları”, DİA, XI, 295-296.

Abdülkerim Özaydın




Edebî ve Tasavvufî Şahsiyeti. Kadı Burhâneddin, XIV. yüzyılda Türk edebiyatının gelişmesinde önemli katkıları bulunan bir şair olmakla birlikte Osmanlı sınırları dışında yaşadığından Osmanlı kaynaklarında kendisine pek yer verilmemiştir. Taşköprizâde, Hoca Sâdeddin Efendi ve Kâtib Çelebi, Kadı Burhâneddin’in tanınmış bir şair olduğunu söylemekle yetinirken Osmanlı tezkire müellifleri ondan hiç bahsetmemiştir.

Kendine has bir lirizm içinde âşıkane şiirler yazan Kadı Burhâneddin duygu yüklü şiirlerinde Fuzûlî’yi; renk, pırıltı ve samimiyette Bâkî’yi andırır. Onun en orijinal yanı sevgilinin saç, kaş, kirpik, göz, yüz, ağız gibi güzellik unsurlarını çok sık kullanmasıdır. Hemen her şiirine bu unsurlarla başlayan şairin edebî sanatlar içinde daha çok teşbih, tevriye ve cinasa yer verdiği görülmektedir. Kadı Burhâneddin’in şiirlerinde mücadelelerle geçen hayatının yansımalarına da rastlanır. Bu tip şiirlerinde onun savaşçı, cesur ve haşin tavrı dikkat çekmektedir. “Sûfîlerin dileği mihrâb namaz / Er kişinin arzusı meydan olur” beyti onun bu tavrına bir örnek teşkil eder. İran mitolojisi ve astrolojiden gramer, mûsiki ve tasavvuf terimlerine kadar farklı alanlara ait terimleri şiirlerine ustaca yerleştiren şair daha çok dünyevî konulara rağbet etmiş, dinî konulara ise az yer vermiştir.

Tasavvufî konuları işleyen gazeller de yazan Kadı Burhâneddin’in gayb, şühûd, cezbe, tecellî, cem‘ gibi tasavvuf terimlerini yerinde ve doğru olarak kullandığı, sevgiliye ait güzellik unsurlarını tasavvufî açıdan değerlendirdiği görülmektedir. Şair, İslâm öncesi Türk şiir türlerinden biri olan tuyuğun Anadolu’ya taşınmasında bir köprü vazifesi görmüş, eski tuyuğ tarzına hâkim olan hikmet anlayışını tasavvufî gelenekle birleştirerek devam ettirmiştir.

Kadı Burhâneddin sûfî olmamakla birlikte tasavvufa yabancı da değildir. Onun, bizzat Muhyiddin İbnü’l-Arabî tarafından yazılmış bir Fuśûśü’l-ĥikem nüshasını okuduktan sonra zâhir ve bâtın gözünün açılıp ilâhî nuru gördüğü (Esterâbâdî, s. 355), tasavvufa dair başka kitaplar da okuyarak bu konudaki bilgisini genişlettiği, sûfîlere büyük saygı gösterdiği (a.g.e., s. 196) kaydedilmektedir. Ali Nihad Tarlan onun dört gazelini tasavvufî açıdan şerhetmiştir (bk. bibl.).

Enverî, Hâfız-ı Şîrâzî, Ömer Hayyâm gibi İranlı şairlerin etkisi altında kaldığı bilinen Kadı Burhâneddin’in aruzu iyi kullanamadığı görülmekteyse de bu husus o dönem Türk şairlerinin genel bir kusurudur. Ayrıca asker ve devlet adamı kimliği ön planda olan şairin vakit bulabildikçe şiir yazdığı da unutulmamalıdır. Şiirleri bir bütün olarak ele alındığında onun üstün bir şiir yeteneğine sahip olduğu ve Türk şiirinin gelişim sürecinde önemli yeri bulunduğu görülür. Türkçe’nin yanı sıra Farsça (Aynî, vr. 41a) ve Arapça şiirler de yazan Kadı Burhâneddin’in İksîrü’s-saǾâdât fî esrâri’l-Ǿibâdât adlı eserinin sonunda üç Arapça şiiri yer almaktadır. Genelde şairin dili Eski Anadolu Türkçesi devresinin Âzerî sahasına dahil edilmektedir. Bu dönemin dil malzemesi olarak günümüze ulaşan sayılı eserlerden biri olan divanı bu açıdan önem taşımaktadır.

Kadı Burhâneddin divanının bilinen tek nüshası, İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde çalışan Thomas Fiott Hughes’in kitapları arasında Londra’ya götürülmüş olup halen British Museum’da bulunmaktadır (Or., nr. 4126). Kadı Burhâneddin’in hattatlarından Halîl b. Ahmed tarafından 796 (1393-94) yılında istinsah edilen bu nüsha harekeli olup güzel bir Selçuklu neshiyle yazılmıştır. Baş tarafı tezhipli, sayfaları cetvellidir. Gazeller (s. 1-581), rubâîler (s. 582-585) ve tuyuğlardan (s. 586-608) meydana gelen divan 1300’ün üzerinde gazel, yirmi rubâî ve 115 tuyuğ ihtiva etmektedir. Divan klasik tertipte düzenlenmemiş, şiirler muhtemelen yazılış sırasına göre dizilmiştir. Kadı Burhâneddin şiirlerinde mahlas kullanmamıştır. Divanla ilgili ilk çalışma 1895 yılında Rus şarkiyatçısı P. Melioransky tarafından yapılmış, bu çalışmada yirmi rubâî ve on iki tuyuğ Rusça’ya çevrilip yayımlanmıştır. Daha sonra Elias John W. Gibb şairin edebî kişiliği üzerinde durarak şiirlerinden örnekler vermiştir. F. F. Godsell de dört gazelle rubâî ve tuyuğların tamamını Cenab Şahabeddin’in önsözüyle birlikte neşretmiştir (İstanbul 1922). Divanın tıpkı basımı Türk Dil Kurumu (İstanbul 1944), ilmî neşri ise Muharrem Ergin (İstanbul 1980) tarafından gerçekleştirilmiştir. Ali Alparslan’ın Kadı Burhaneddin Divanı’ndan Seçmeler adlı eseri (Ankara 1977) şair hakkında geniş bir inceleme, açıklamalarıyla birlikte 100 gazel, yedi rubâî ve on sekiz tuyuğ ihtiva etmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Kadı Burhaneddin Divanı (nşr. Muharrem Ergin), İstanbul 1980; Esterâbâdî, Bezm ü Rezm (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1990, s. 196, 355; Aynî, Ǿİķdü’l-cümân, Beyazıt Devlet Ktp., Veliyüddin Efendi, nr. 2395, vr. 41a; Mecdî, Şekāik Tercümesi, s. 443-444; Hoca Sâdeddin,


Tâcü’t-tevârih, İstanbul 1279, I, 133; Keşfü’ž-žunûn, I, 299; Melioransky, “Otrivki iz divana Achmeda Burhaneddina Sirasskogo”, Voctocnyja Zametki, Petersburg 1895, s. 131-152; Gibb, HOP, I, 204-224; Köprülüzâde Mehmed Fuad - Şahâbeddin Süleyman, Yeni Osmanlı Târîh-i Edebiyyâtı, İstanbul 1332, I, 169-173; F. F. Godsell, Divân-ı Kadı Burhaneddin Gazel ve Rubâiyâtının Bir Kısmı Tuyuğları, İstanbul 1922; Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1971, I, 265-367; Ali Alpaslan, Kadı Burhaneddin Divanı’ndan Seçmeler, Ankara 1977, s. XXVII-LIII; Muharrem Ergin, “Kadı Burhaned-din Divanı Üzerinde Bir Gramer Denemesi”, TDED, IV/3 (1951), s. 287-327; Ali Nihad Tarlan, “Kadı Burhaneddin’de Tasavvuf”, a.e., VIII (1958), s. 8-15; IX (1959), s. 27-32; X (1960), s. 1-4; XI (1961), s. 19-24; Ayhan Gültaş, “Kadı Burhaneddin Divanı’nda Musikî Unsurları”, MK, sy. 40 (1983), s. 23-24; Hatice Tören, “Kadı Burhaneddin Divanı’nda Bazı Yeni Okuyuşlar”, İlmî Araştırmalar, sy. 9, İstanbul 2000, s. 209-219.

Hatice Tören




Kadı Burhâneddin Devleti. Sivas ve Kayseri merkez olmak üzere Orta Anadolu’da kurulmuştur. Kadı Burhâneddin’in 782’de (1381) Eretnaoğulları Beyliği’nin başına geçmesinden vefat tarihi olan 800 (1398) yılına kadar süren devlet Orta Anadolu’da Osmanlılar, Karamanoğulları, Akkoyunlular ve Timurlular arasındaki münasebet ve mücadelelerde önemli rol oynamıştır. Başlangıçta Eretnaoğlu Ali Bey’in oğlu Mehmed’in nâibi olarak önde gelen beyler ve kumandanların bağlılığını sağlayan Kadı Burhâneddin daha sonra tahtı tehdit altında tutan rakiplerine karşı harekete geçti. Amasya Emîri Hacı Şadgeldi’nin üzerine yürüyerek onu yenip öldürttü (1381 sonbaharı). Hemen ardından adına hutbe okutup para bastırdı ve kendini sultan ilân etti. İslâm dünyasındaki geleneğe uyarak Irak, Suriye ve Anadolu’daki devlet ve beyliklere elçiler gönderip tahta geçtiğini bildirdi. Eretna ailesinden kendine muhalefet edebilecek kimseleri ortadan kaldırdı. Diğer muhaliflerini de çeşitli vesilelerle kendine tâbi kılmaya çalıştı. Ülkede istikrarı sağlayıp yönetimi tamamen kendi kontrolü altına alıncaya kadar barış politikası izledi ve hâkimiyet sahasını genişletmek amacıyla sefere çıkmadı. Bu süre içinde komşu beyliklerle iyi geçindi. Ardından kendisine karşı çıkan Tokat emîrini itaat altına almak için 1382 ilkbaharına kadar şehri kuşattıktan sonra Sivas’a döndü. Aynı yıl yaz aylarında Tokat’ı bir defa daha kuşattı. Kale muhafızı Moğollar’la anlaşarak Kadı Burhâneddin’i zor durumda bıraktı; Amasya emîrinin de sözünde durmayıp ona karşı saldırıya geçmesi üzerine Kadı Burhâneddin’in ordusu mağlûp olup dağıldı. Ancak Dulkadırlı Halil Bey’in ve dağılan emîrlerin kendisine iltihak etmesi üzerine tekrar Sivas’a döndü.

1383’te Sivas’taki bazı beylerin komplosundan kurtulan Kadı Burhâneddin, babası Hacı Şadgeldi’nin intikamını almak için kayınpederi Candaroğlu Kötürüm Bayezid’den destek alarak harekete geçen Ahmed Bey’i bozguna uğrattı (785/1383-84). Ardından Dulkadıroğulları’yla iş birliği yaptı, düzenli askerî birlikler teşkil ederek Sivas’tan Akdeniz’e kadar uzanan bölgedeki Türkmenler’i itaat altına aldı. Türkmen ve Moğol tehlikesini bertaraf ettikten sonra kız kardeşini Tokat Kalesi beyi ile evlendirdi; bu sayede aldığı destekle Amasya üzerine yürüyerek Amasya emîrini üst üste bozguna uğrattı (1384).

Osmanlı Sultanı I. Murad’ın kendilerine karşı bir sefer düzenleyeceğini öğrenen Candaroğulları Beyi Kötürüm Bayezid, Kadı Burhâneddin’e haber gönderip kendisiyle iyi ilişkiler kurmak istediğini bildirdi. Ancak samimi olmadığı anlaşılınca hem Kadı Burhâneddin gibi güçlü bir müttefiki hem de tahtını kaybetti (786/1384). Bu arada Tokat Kalesi muhafızı da Sivas’a gelerek bağlılık arzetti. Kadı Burhâneddin, 1387’de Kösedağ’da bulunduğu sırada Sivas halkının ayaklandığını öğrendi ve kumandanlarından birini gönderip bu isyanı bastırdı. 1389’da meydana gelen Kosova Savaşı’na kadar Osmanlılar’la iyi ilişkiler kuran Kadı Burhâneddin bu tarihten itibaren Osmanlılar’la mücadeleye girişti ve Kırşehir’i ele geçirdi. I. Bayezid’in karşı harekâtı ve Anadolu’da siyasî birliği kurma çabaları Candaroğulları ile Kadı Burhâneddin Devleti’ni ittifaka sevketti. Bayezid, 1391’de Candaroğlu II. Süleyman Paşa üzerine yürüdüyse de müttefiki Kadı Burhâneddin’in kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. Ancak ertesi yıl tekrar Candaroğulları topraklarına girdi ve ardından Osmancık’ı aldı. Fakat Çorumlu’da yapılan savaşta Kadı Burhâneddin’e yenilip geri çekildi (1392). Bundan cesaret alan Kadı Burhâneddin Sivrihisar ve Ankara’ya saldırdı. 1393’te Tâceddinoğulları, Taşanoğulları ve Bafra hâkimi Osmanlılar’a tâbi oldu. Aynı yıl Moğol beyleri Kadı Burhâneddin’i Osmanlı topraklarına saldırmaya teşvik ettiyse de bu teklif devlet erkânı tarafından kabul edilmedi. Osmanlılar’ın Yeşilırmak havzasına hâkim olmasından rahatsız olan Kadı Burhâneddin onların güneye inmelerini önlemek için bazı tedbirler aldı.

Bu arada Ekim 1393’te Tikrît’i ele geçiren Timur, Kadı Burhâneddin’e ve Anadolu’daki diğer beylere mektup yazarak kendisine itaat etmelerini istedi. Bu teklifi reddeden Kadı Burhâneddin, mektubun birer sûretini Memlük Sultanı Berkuk’a ve I. Bayezid’e gönderdi. I. Bayezid, Berkuk, Altın Orda Hanı Toktamış ve Kadı Burhâneddin Timur’a karşı bir ittifak oluşturdular. Timur bu ittifakı bozmak için yola çıktı ve 1394 başında Anadolu topraklarına girip Erzurum’a kadar geldi. Ancak âni bir kararla Erzurum’dan geri döndü. Timur tehlikesi bir süre için kalkınca Kadı Burhâneddin kendi topraklarına saldıran Amasya Emîri Ahmed Bey üzerine yürüdü ve her tarafı yakıp yıktı. Timur, Kadı Burhâneddin’in kendisine karşı giriştiği faaliyetlerden haberdardı. Bundan dolayı Bayezid’e yazdığı mektupta Memlük Sultanı Berkuk ile iş birliği yapan Kadı Burhâneddin’i cezalandıracağını bildiriyordu. Ancak Kadı Burhâneddin’in bu tehditlere kulak asmadığı ve ondan çekinmediği bir şiirinden anlaşılmaktadır (Kadı Burhanettin Divanı, s. 586).

Kadı Burhâneddin, merkezî otoriteyi kurmak ve geniş bir alanda hâkimiyet tesis etmek amacıyla etrafındaki beyliklerle de mücadele etti. Karamanoğulları, Erzincan Emîrliği, Amasya Emîrliği ve Kuzey Anadolu’daki Türkmen beylikleri üzerinde nüfuz kurmayı başardı. Fakat bu durum uzun sürmedi ve bu beylikler yeniden eski durumlarını kazanmak amacıyla Berkuk, Bayezid ve Timur ile iş birliği yaptılar. Bu arada Osmanlılar da Kadı Burhâneddin Devleti’ne karşı Memlükler’le anlaştı. Bunun sonucunda Memlük kuvvetleri 1388’de kırk gün boyunca Sivas’ı kuşatma altında tuttu.

Bu gelişmeler üzerine Kadı Burhâneddin, rakip ve düşmanlarını kendisine karşı kışkırtan Kayseri Emîri Cüneyd üzerine yürüyüp Develi Kalesi’ni kuşattı (1389). Zor durumda kalan Cüneyd Bey kaleyi teslim edip itaatini bildirdi. Kadı Burhâneddin, Osmanlılar’a bağlılık bildirmiş olan Tâceddinoğulları’na karşı da seferler düzenledi. Kadı Burhâneddin’in bunların dışında iki önemli rakibi, Timur’a bağlılıklarını bildiren Karamanoğulları’ndan Alâeddin Bey ile Emîr Mutahharten idi. Kadı Burhâneddin önce Mutahharten ile savaşmak için Erzincan üzerine yürüdü, ancak Karayülük Osman Bey’in Kemah’ı yağmalamakta olduğunu öğrenince o tarafa yöneldi. Fakat onun bölgeden uzaklaştığını görünce takip etmedi. Daha sonra Pulur sahrasında yapılan Erzincan savaşında


Mutahharten’e yenilen Kadı Burhâneddin (Muharrem 798/Ekim 1395) onu bertaraf etmek için çok uğraştıysa da başarılı olamadı ve kendisiyle anlaştı. Bu arada Timurlu kuvvetlerinin Erzincan yakınlarına kadar geldiği haberini alınca Sivas’a dönüp Berkuk’tan yardım istedi. O da Suriye’deki bir kısım kuvvetlerini Sivas’a gönderdi.

Kadı Burhâneddin, Memlük Sultanı Berkuk’un Türkmen beylerinden Umuroğlu İbrâhim vasıtasıyla Dulkadırlı Halil Bey’i öldürtmesi üzerine Memlükler’e karşı düşmanca bir tavır takındı. Onun Memlükler’e isyan eden Malatya nâibüssaltanası Mintaş’ı koruması ve Malatya’yı ele geçirmek için yola çıkmasını Memlükler’e karşı bir saldırı olarak kabul eden Berkuk, Yelboğa kumandasındaki bir askerî birliği Sivas’a sevketti. Yelboğa bir süre şehri kuşattıktan sonra geri döndü. Kadı Burhâneddin ile Memlükler arasındaki bu düşmanlık Timur’un Ortadoğu’ya gelmesi üzerine dostluğa dönüştü.

Kadı Burhâneddin Devleti ile Akkoyunlular arasındaki ilişkiler daha Kadı Burhâneddin’in vezirliği döneminde başladı ve çeşitli safhalardan geçti. Mutahharten tarafından bozguna uğratılan Akkoyunlu beyleri Ahmed Bey ile kardeşi Hüseyin Bey Kadı Burhâneddin’e sığındılar ve onunla beraber Amasya ve Erzincan seferlerine katıldılar (1394). Kadı Burhâneddin, Erzincan’dan Bayburt’a kadar olan toprakları onlara dirlik olarak verdi. Kutlu Bey’in oğlu Karayülük Osman da Kadı Burhâneddin’in hizmetine girdi. Ancak Kadı Burhâneddin’in yeğeni ve Kayseri Valisi Şeyh Müeyyed’i Karayülük Osman’ın ricasına rağmen öldürtmesi aralarının açılmasına sebep oldu (799/1396). Daha sonra Karayülük Osman sürüleri için Kadı Burhâneddin’den bir yaylak istedi. Kadı Burhâneddin ancak sonbahara kadar bir yaylak verebileceğini belirtince Karayülük Osman buna çok öfkelendi ve ülkesine dönmeye karar verdi. Kadı Burhâneddin onun bu davranışından rahatsız olup kendisini takibe koyuldu. Sarp dağlara çekilen Karayülük, Kadı Burhâneddin’i âni bir baskınla yenip esir aldı ve öldürttü (800/1398).

Sivas eşrafı ve emîrler, Kadı Burhâneddin’in yerine hayattaki tek oğlu Kayseri Valisi Alâeddin Ali Çelebi’yi getirdiler ve Karayülük Osman’a karşı şehri savundular. Bu arada Kara Tatarlar’dan yardım istendi, fakat yardıma gelen Tatarlar Akkoyunlu kuvvetleri karşısında yenildi. Bunun üzerine Sivaslılar, yaklaşmakta olan Türkmen ve Timur tehdidine karşı I. Bayezid’den yardım istediler. Bayezid, oğlu Süleyman Çelebi’yi Sivas’a gönderdi. Karayülük Osman’ı mağlûp eden Osmanlı kuvvetleri şehre hâkim oldular. Tokat, Niksar ve Kayseri de Osmanlı hâkimiyetine geçti. Böylece Kadı Burhâneddin Devleti sona erdi (800/1398). Osmanlı kaynaklarında Zeynelâbidîn olarak geçen Alâeddin Ali Çelebi eniştesi Dulkadıroğlu Nasreddin Mehmed Bey’in yanına gitti. Daha sonra Osmanlılar’ın hizmetine girdi, II. Murad devrinde Karamanoğulları üzerine yapılan sefere katıldı ve 846’da (1442) öldü.

BİBLİYOGRAFYA:

Kadı Burhanettin Divanı, İstanbul 1944, s. 586; Esterâbâdî, Bezm ü Rezm (nşr. Kilisli Muallim Rifat), İstanbul 1928; a.e. (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1990, bk. İndeks; İbn Haldûn, el-Ǿİber, V, 561-563; İbn Arabşah, ǾAcâǿibü’l-maķdûr (nşr. Ahmed Fâyiz el-Hımsî), Beyrut 1407/1987, s. 179-191; Ahmed Tevhîd, Meskûkât-ı Kadîme-i İslâmiyye Kataloğu, İstanbul 1321, s. 442-444; Halil Edhem [Eldem], Düvel-i İslâmiyye, İstanbul 1928, s. 384-388; Şehabeddin Tekindağ, Berkuk Devrinde Memlük Sultanlığı, İstanbul 1961, bk. İndeks; Ebû Bekr-i Tihrânî, Kitāb-ı Diyārbākriyye (nşr. Necati Lugal - Faruk Sümer), Ankara 1964, I, 40-45; Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 162-168; ayrıca bk. İndeks; Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar, Ankara 1991, II, 43-223; Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1991, s. 299-301; İsmail Aka, Timur ve Devleti, Ankara 1991, s. 18-20, 24; Kemal Göde, Eratnalılar (1327-1381), Ankara 1994, bk. İndeks; İlhan Erdem - Necib Akkoyunlu, Akkoyunlu İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ankara 1999, s. 39-45; E. A. Zachariadou, “Manuel II. Palaeologus on Strife between Bāyezid and Ķāđī Burhan al-Dīn Ahmad”, BSOAS, XVIII (1980), s. 471-481; J. Rypka, “Burhān al-Dīn”, EI² (İng.), I, 1327-1328; Halil İnalcık, “Bayezid I”, DİA, V, 232-233.

Abdülkerim Özaydın