KABARTAYLAR

Rusya Federasyonu’na bağlı Kabarda-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde yaşayan müslüman bir halk.

Orta Kafkasya’daki Terek ve Kuma nehirlerinin kollarının suladığı geniş bölgede yaşayan Kabartaylar kendilerini Adige olarak da adlandırmaktadır ve Çerkezler’le akrabadırlar. Kaynaklarda Kabartay, Kaberdey, Kabarda ve Kabardintsı gibi değişik isimlerle anılırlar. Kabartaylar’ın büyük çoğunluğu Kabarda-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde yaşamaktadır. Ancak Adige Özerk Bölgesi’nde ve Rusya Federasyonu’nun değişik şehirlerinde az miktarda Kabartay nüfusuna rastlanmaktadır. 1989 nüfus sayımına göre sayıları 394.651 olan Kabartaylar’ın bugün (2001) yaklaşık 500-550.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye, Suriye ve Ürdün gibi ülkelerde de çarlık döneminde ve 1917 Bolşevik İhtilâli’nden sonra göç etmiş Kabartay nüfusu bulunmaktadır.

Kabartaylar müslüman olup Hanefî mezhebine mensuptur. Ancak Mozdok civarında küçük bir hıristiyan cemaati de vardır. Sovyetler Birliği döneminde Kuzey Kafkasya ve Dağıstan Dinî İdare Merkezi’ne bağlıydılar. 1992 yılından itibaren Rusya Federasyonu’ndaki müslüman özerk cumhuriyetlerin kendi dinî idare merkezlerini kurmaları sebebiyle Sovyetler Birliği döneminde kurulan bu merkezlerin fazla bir işlerliği kalmamıştır.

Kabartaylar’ın esas yurtları Kuban civarı idi; fakat XIII. yüzyılda başlayan Moğol saldırıları üzerine bugün bulundukları bölgeye gelerek yerleştiler. İslâm fütuhatının Kafkaslar’a ulaşmasından çok sonra XVI. yüzyılda Müslümanlığı benimseyen Kabartaylar, Altın Orda Devleti’nin çökmesinin ardından bölgenin tarihinde birinci derecede etkili olmaya başladılar. XVI. yüzyılın ilk yarısında Rus çarlarıyla dostluk ilişkisine girdiler. Kabartay Prensi Temrük’ün kızı Marya’nın IV. Ivan’la evlenmesi iki halk arasında münasebetlerin geliştirilmesinde olumlu etkide bulundu ve Rus himayesi yaygınlaştı. Ruslar 1563 ve 1567’de Terek nehrinin kıyısında iki ayrı kale inşa ederek yüzyılın sonuna doğru bölgeye iyice yerleştiler. Kafkaslar’daki yayılmaları için burasını bir karakol olarak kullandılar. Kafkaslar’ı denetim altına almak isteyen Osmanlılar, İranlılar ve Ruslar arasında çatışmalar oldu. Özellikle hıristiyan Kabartaylar’ın Rusya hizmetine girmesi Osmanlı Devleti’ni tedirgin etti ve bundan dolayı Osmanlılar Kabartaylar’ı önce himayeleri, sonra da doğrudan yönetimleri altına aldılar. Belgrad Antlaşması (1739) Kabartaylar’ın yaşadığı bölgeyi tarafsız bir ülke haline getirince Osmanlı Devleti ile Rusya arasında bir tampon bölge haline geldiler. Bunun ardından Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) Kabartaylar’ı Rusya ile birleştirdi. Rus hâkimiyetine karşı zaman zaman bağımsızlık isteğiyle ayaklanan Kabartaylar büyük oranda kıyıma uğradılar. Bu kıyımdan kaçanların bir kısmı Osmanlı Devleti’ne sığındı. XX. yüzyılda da bazı ayaklanmalar görüldü.

Komünist ihtilâlinden sonra bölgede milliyetçi partiler, Bolşevikler, Menşevikler ve Kızıl Ordu arasında süren iktidar mücadelesi ve karışıklık sırasında 1918’de Sovyet idaresi kuruldu. 16 Ocak 1922’de Kabarda-Balkar Özerk Bölgesi oluşturuldu. Bu özerk bölge 5 Kasım 1936’da özerk cumhuriyet statüsüne yükseltildi. II. Dünya Savaşı sırasında bölge kısa bir süre için Almanlar tarafından işgal edildi (Ağustos 1942). Ancak daha sonra bölgeye yeniden hâkim olan Ruslar, cumhuriyette


yaşayan Türk asıllı Karaçay-Balkarlılar’ı Almanlar’la iş birliği yaptıkları gerekçesiyle Sibirya ve Orta Asya’ya sürgüne gönderdiler. Özerk cumhuriyetin adı Kabarda Özerk Cumhuriyeti oldu. 1956’da çıkarılan bir kanunla Karaçay-Balkarlılar aklandı ve yeniden vatanlarına dönmelerine müsaade edildi, cumhuriyetin adı da Kabarda-Balkar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak değiştirildi.

1988 yılından itibaren Sovyetler Birliği’nde başlayan egemenlik-bağımsızlık hareketlerine katılmayan halklardan biri de Kabartaylar’dır. Onlarla aynı cumhuriyette yaşayan Balkarlar, 18 Kasım 1991 tarihinde Nalçik’te I. Balkar Halk Kongresi sırasında Rusya Federasyonu’na bağlı Balkar Cumhuriyeti’ni kurma kararı aldılarsa da bu karar işlerlik kazanmadı. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türkiye ve Suriye’den bir miktar Kabartay anavatana göç etti. Ancak yöneticilerin ilgisizliği ve bu yönde bir devlet politikasının oluşturulamamasından dolayı büyük çoğunluğu geri döndü. Bugün Rusya Federasyonu’na bağlı olan Kabarda-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nin başşehri Nalçik (240.000), nüfusu 785.000’dir. Bunun % 48’ini Kabartaylar, kalanını da sırasıyla Ruslar, Balkarlar ve diğer azınlıklar oluşturmaktadır (bk. KARAÇAY-BALKARLILAR).

Kabartayca, Kafkasya (Yafet) dil ailesinin Kuzeybatı Abhaz-Adige grubunda yer almaktadır. Kabartayca’ya çok yakın olan şiveler Abhaz, Abazin ve Adige’dir. Özellikle Adige ile Kabartayca birbirine çok yakındır ve Kabartaylar da Adige grubuna dahil olduğu için her iki dil Adigabze (Adige dili) olarak adlandırılır. Kabartay dilinde Büyük Kabartay, Mozdok, Beslan ve Kuban olmak üzere dört lehçe bulunmaktadır. Beslan lehçesi edebî dil için esas kabul edilmiştir. Arapça, Türkçe, Rusça ve Farsça’dan çok sayıda kelime alan Kabartayca’da ilk eser 1864 yılında Kadı Atacukin tarafından neşredilmiştir. İlk Kabartayca gramer kitabını şair ve filolog Ş. B. Nogmov (ö. 1844) hazırlamıştır. Ayrıca onun Adigey halklarının tarihine dair bir eser de yazdığı bilinmektedir. İlk Kabartayca-Rusça sözlük ise 1889 yılında yayımlanmıştır.

Sovyetler Birliği döneminde Kabartayca’nın tarihî gelişimi ve lehçe farklılıkları ayrıntılı biçimde incelendi. Fakat resmî dilin Rusça olması sebebiyle fazla bir işlerlik kazanmadı. 1980’de yapılan bir sayıma göre ana dilini Kabartayca olarak belirtenlerin oranı % 97,9, Rusça’yı ikinci dil olarak bildiren ve iyi bilen Kabartaylar’ın sayısı % 76,7’dir. 1958 yılından itibaren Kabartayca ilkokulların birinci ve dördüncü eğitim dili olmasına rağmen 1970’li yıllardan başlayarak eğitim dili Rusça olan okullarda seçmeli ders olarak verilmeye başlandı. Bugün eğitim dili Rusça olmakla birlikte Kabartayca-Adigece de ilkokuldan liseye kadar mecburi ders, 1957 yılında kurulan Kabardin-Balkar Üniversitesi’nde isteğe bağlı seçmeli ders şeklinde okutulmaktadır. Kabartayca ilk gazete Lenin Yolu ismiyle 1920 yılında yayımlanmaya başlandı. Kabarda-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde Kabartayca, Rusça ve Balkarca yirmiden fazla gazete ve dergi çıkmaktadır. Bu dillerin hepsinde radyo ve sınırlı sürelerde (günde ortalama üç-dört saat) olmakla birlikte televizyon yayını mevcuttur. 1923-1924 yıllarında Latin alfabesini kullanan Kabartaylar, 1936 yılından itibaren Kiril alfabesini kullanmaya başladılar ve halen bu alfabeyi devam ettirmektedirler.

BİBLİYOGRAFYA:

Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1970, s. 34-35; M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi: 1451-1590, Ankara 1976, bk. İndeks; Nadir Devlet, “Çağdaş Türkiler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1993, Ek cilt, s. 189, 208; Shirin Akiner, Sovyet Müslümanları (trc. Tufan Buzpınar - Ahmet Mutu), İstanbul 1995, s. 162-168; H. Salihoğlu, “Kabard”, EI² [Fr.], IV, 339; “Kabardino-Balkarskaya Autonomnaya Sovetskaya Sotsialistiçeskaya Respublika”, BSE, XI, 88-94; “Kabardino-Çerkesskiy Yazık”, a.e., XI, 95; “Kabardintsı”, a.e., XI, 95; “Kabarda-Balkar Muhtar Sovet Sasialist Respublikasi”, Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, Baku 1981, V, 195-197; “Kabartaylar”, Büyük Larousse, İstanbul 1986, X, 6136-6137; “Kabartay-Balkar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”, ABr., XII, 353.

Davut Dursun


KABBÂNÎ, Abdülkādir b. Mustafa

(عبد القادر بن مصطفى القبّاني)

Abdülkādir b. Mustafâ b. Abdilganî el-Kabbânî (1847-1935)

Beyrut’ta müslümanların çıkardığı ilk gazete olan Bemerâtü’l-fünûn’un imtiyaz sahibi.

Beyrut’ta doğdu. Akkâ Valisi Abdullah Paşa tarafından kumandan tayin edilen babası Mustafa Ağa, 1832’de Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa’nın Akkâ’yı istilâsı sırasında esir alınıp Mısır’a götürülerek hapse atıldı. Buradan İstanbul’a kaçan Mustafa Ağa’ya Osmanlı idaresi maaş bağladı. Bunun üzerine İbrâhim Paşa aileyi Beyrut’tan Kıbrıs’a sürdü. 1840’ta İbrâhim Paşa Suriye ve Lübnan’dan çıkınca Mustafa Ağa ailesiyle birlikte Beyrut’a döndü.

Butrus b. Bûlus el-Bustânî’nin yaptırdığı Medresetü’l-vataniyye’de öğrenimine devam eden Kabbânî, Abdülkādir el-Halîlî, Yûsuf el-Esîr, Muhyiddin el-Yâfî ve İbrâhim el-Ahdeb gibi âlim ve ediplerden ders alarak kendini yetiştirdi. 1873’te ilme ve yoksullara hizmet için kurulan Cem‘iyyetü’l-fünûn’a üye oldu. Ertesi yıl cemiyetin tesis ettiği Matbaatü’l-fünûn’da müdür olarak görevlendirildi. Daha sonra aynı cemiyetin çıkardığı haftalık Ŝemerâtü’l-fünûn adlı gazetenin imtiyaz sahipliğini üstlendi. 1878’de bazı arkadaşlarıyla birlikte Cem‘iyyetü’l-makāsıdi’l-hayriyyeti’l-İslâmiyye’yi kurdu. 1880’de Beyrut sancağı idare meclisi üyesi oldu. On yılı aşkın bir süre Beyrut’ta mahkeme üyeliklerinde bulunduktan sonra 1898’de Beyrut belediye başkanı seçildi. 1902-1908 yılları arasında Beyrut maarif müdürlüğü yaptı. Bu görevi sırasında okulların ıslahı ve eğitim düzeyinin yükseltilmesi için çalıştı. 1908’de Meşrutiyet’in ilânının ardından idareyi ele alan İttihat ve Terakkî yönetimine uyum sağlayamadı. Maarif müdürlüğü görevinin yanı sıra otuz dört yıldan beri sürdürdüğü gazeteciliği bıraktı ve Ŝemerâtü’l-fünûn’un yayını böylece sona erdi (1908). Daha sonra Alman mühendislerin nezâretinde Suriye ve Lübnan topraklarında demir ve petrol çıkarmak üzere bir şirket kurdu. I. Dünya Savaşı sırasında Suriye ve Lübnan’da kurulan Fransız manda idaresi tarafından Evkāf-ı İslâmiyye müdürlüğüne getirildi. Vakıfların yönetimi 1920’li yılların ortalarında bölgedeki Fransız yüksek komiserliğine bağlanıncaya kadar bu görevini sürdürdü. Kabbânî Beyrut’ta vefat etti.

Üstün hizmetlerinden dolayı çok sayıda madalya ve nişan alan Kabbânî’nin en önemli yönü gazeteciliği ve eğitim hizmetleridir. Cem‘iyyetü’l-fünûn başkanı Hamâde’nin vefatı ve cemiyetin kapanması üzerine Ŝemerâtü’l-fünûn bütün haklarıyla Kabbânî’ye intikal etti. Kabbânî, ilk sayısı 20 Nisan 1875’te çıkan gazetede aralarında İbrâhim el-Ahdeb, Yûsuf el-Ezherî, İsmâil Zihnî, Sâmî Kayserî, Yûsuf el-Esîr, Avnî İshak, Selîm Şelfûn, İskender Tavrâd, Ahmed Hasan Tabbâre, Muhammed Mahmûd el-Habbâl, M. Reşîd Rızâ, Ya‘kūb Sarrûf’un da bulunduğu seçkin bir yazar kadrosu oluşturdu.


Hıristiyan yazarların da yer aldığı gazetede Kabbânî Osmanlı idaresini öven makaleler yazdı. Zamanla gazete Osmanlı Devleti’nin büyük şehirlerinde bürolar açtı. Gazetede Katolikler’in yayımladığı el-Beşîr ve İstanbul’da çıkan el-Cevâǿib gazeteleriyle polemiklere girişilmiş, ancak dinî tartışmalardan kaçınmaya özen gösterilmiştir.

Kabbânî’nin kurduğu Cem‘iyyetü’l-makāsıdi’l-hayriyyeti’l-İslâmiyye müslüman çocukların eğitimi amacıyla Beyrut’ta erkek ve kız okulları açmıştır. Cemiyetin bu faaliyeti bölgede örnek olmuş ve valiliğin de desteğiyle kısa zamanda Dımaşk, Trablusşam, Humus ve Akkâ’da benzer cemiyetler kurularak okullar açılmıştır. 1882 yılına kadar faaliyetlerine özel statüyle devam eden adı geçen hayır cemiyetleri bu tarihte Suriye vilâyetinde 1869 Maârif-i Umûmiyye Nizamnâmesi’nin uygulamaya konulmasıyla kurulan Meclis-i Maârif’in şubelerine dönüştürülerek resmî hüviyet kazanmışlardır. Buna göre Kabbânî’nin kurduğu cemiyet de şubeye dönüşmüş ve başına Cemâleddin Abdullah Efendi getirilmiştir. Cemiyet üyelerinden tabip, şair ve edip Beşîr el-Kassâr hayatının sonuna kadar (1935) cemiyetin kurduğu okullarda öğretmen ve müfettiş olarak görev yapmıştır. Bu cemiyetin bir uzantısı olan ve günümüzde Lübnan’da ilme hizmet eden en önemli derneklerden sayılan Cem‘iyyetü’l-makāsıd’a bağlı yetmiş beş okulda 26.000’den fazla öğrenci okumakta ve 1300 öğretim elemanı hizmet vermektedir. Ayrıca bir hastahanesi ve çok sayıda sosyal hizmet birimi bulunmaktadır. Kabbânî Kitâbü’l-Hicâǿ li-taǾlîmi’l-eŧfâl adıyla bir eser yazmıştır (Beyrut 1295).

BİBLİYOGRAFYA:

P. Di Tarrâzî, Târîħu’ś-śıĥâfeti’l-ǾArabiyye, Beyrut 1913, I, 25-27, 99-101; Mârûn Abbûd, Ruvvâdü’n-nehđati’l-ĥadîŝe, Beyrut 1952, s. 72-77; Edîb Mürüvve, eś-Śıĥâfetü’l-ǾArabiyye, Beyrut 1961, s. 176; Cüheyne Eyyûbî, CemǾiyyetü’l-maķāśıdi’l-ħayriyyeti’l-İslâmiyye, Beyrut 1966; Şemseddin er-Rifâî, Târîħu’ś-śıĥâfeti’s-Sûriyye, Kahire 1969, I, 94-95; Enîs el-Makdisî, el-Fünûnü’l-edebiyye ve aǾlâmühâ, Beyrut 1980, s. 39, 42; Hisham Nashabi, “Shaykh ‘Abd al-Qadir al-Qabbani and Thamarat al-Funun”, Intellectual Life in the Arab East: 1890-1939 (ed. Marwan R. Buheiry), Beirut 1981, s. 84-91; C. Zeydân, Âdâb, IV, 56, 72; Ziriklî, el-AǾlâm (Fethullah), IV, 46; A. Ayalon, The Press in the Arab Middle East, New York 1995, s. 36-37; Donald J. Cioeta, “Islamic Benevolent Societies and Public Education in Ottoman Syria, 1875-1882”, IQ, XXVI/1 (1982), s. 43-55.

İsmail Durmuş