İSTİ‘RÂZ

(الاستعراض)

Askerî birliklerin teftişi anlamında bir terim.

Sözlükte “bir şeyi arzetmek, sunmak, askeri gözden geçirmek” anlamındaki arz kökünden türeyen isti‘râz “bir şeyin sunulmasını istemek” mânasına gelir. İslâm devletlerinde hükümdar, emîr, vezir veya ordunun ihtiyaçlarını karşılamaktan sorumlu divan başkanlarının askerî birlikleri kılık kıyafet, silâh, teçhizat bakımından teftiş ve kontrol etmelerine isti‘râz adı verilmiştir.

İsti‘râz (arz), İslâm öncesi dönemde hüküm sürmüş olan devletlerde de mevcuttur. Sâsânî İmparatoru Hüsrev zamanında Bâbek b. Beyrevân’ın askerleri teftiş ettiği (Taberî, II, 152), yine aynı dönemde bu görevi bir mûbedin (Zerdüşt din adamı) yaptığı (Dîneverî, s. 74) kaydedilmektedir. Bizans İmparatorluğu’nda da Logothetes tou Stratiotikou dairesinin bu görevi yerine getirdiği bilinmektedir.

Hz. Peygamber ordunun tanzimine önem verir, askerleri yetenek ve güçlerine göre ayırır, onları saf düzenine sokarak teftiş ederdi. Bedir Gazvesi sırasında askerleri teftiş ederken aynı hizada durmalarını istemiş, yaşları küçük olanları Medine’ye geri göndermişti. Uhud Gazvesi’nde de yaşları küçük olduğu için Semüre b. Cündeb ile Râfi‘ b. Hadîc’i mücahidlerin arasından çıkarmıştı. Ancak Râfi‘in babası oğlunun iyi ok attığını söyleyince onun sefere katılmasına izin vermiş, bunu duyan Semüre’nin kendisinin Râfi‘den daha güçlü olduğunu ve güreşte onu yenebileceğini iddia etmesi ve yaptıkları güreşte Râfi‘i yenmesi üzerine ona da izin vermişti (İbn Hişâm, III, 66; İbn Sa‘d, II, 12).

Resûl-i Ekrem Mekke’nin fethi sırasında Merrüzzahrân’da konaklamıştı. İslâm ordusu hakkında bilgi toplamak amacıyla gelen Ebû Süfyân ve arkadaşları Erâk’a ulaşınca Abbas, Ebû Süfyân’ı Resûlullah’ın huzuruna götürdü. Hz. Peygamber, İslâmiyet’i kabul ettiğini söyleyen Ebû Süfyân’ın o gece Mekke’ye dönmesine izin vermedi ve sabahleyin Erâk yakınındaki bir boğazda geçit merasimi yapacak olan İslâm ordusunun ona gösterilmesini istedi. Sabahleyin savaş düzenine girmiş olan kabileler, başlarında reisleri ve kumandanları olduğu halde boğazdan vadiye doğru bir yürüyüş yaptılar. Bir çeşit isti‘râz anlamı taşıyan bu uygulama Hulefâ-yi Râşidîn devrinde de sürdürülmüştür. Hz. Ömer’in fethedilen toprakları ve gayri müslim halkın statüsünü düzenlemek, kumandanları ve orduyu teftiş etmek amacıyla Suriye’deki ordugâh şehri Câbiye’ye gittiği bilinmektedir.

İsti‘râz müessesesi Emevîler döneminde de mevcuttu. Emevîler’de Dîvânü’l-mukātile (Dîvânü’l-cünd) askerlerin ihtiyaçlarının karşılanmasından ve savaşa hazırlanmasından sorumluydu. Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî’nin isti‘râz sırasında askerlere isimlerini ve mensup oldukları kabileleri sorduğu, Ömer b. Abdülazîz’in askerleri teftiş ettiği ve on beş yaşından küçükleri geri gönderdiği kaydedilmektedir.

Abbâsîler döneminde orduyu teftişe hazırlamak amacıyla Dîvânü’l-ceyş’e bağlı Meclisü’l-arz ihdas edilmiş, bazan da Dîvânü’l-arz müstakil bir divan olarak görev yapmıştır. Halife, vezir, vali, divan reisi veya emîrler askerin eğitim durumu, ruhî yapısı, bilgi seviyesi ve teçhizatı hakkında bilgi edinmek için orduyu teftiş ederlerdi. Halife Ebû Ca‘fer el-Mansûr 157’de (774-75) maiyetiyle birlikte askerleri denetlemiştir. Halife Mu‘temid-Alellah zamanında yapılan bir isti‘râzda Amr b. Leys kumandasındaki askerî birlikler silâh, teçhizat, kılık kıyafet ve disiplinli tavırlarıyla dikkat çekmiş ve kumandanları Amr b. Leys ödüllendirilmiştir. Halife Mu‘tazıd-Billâh da muhtemelen 280 Muharreminde (Mart-Nisan 893) bütün askerlerini Meydânüssagīr’de toplamış, kumandanları teker teker çağırıp birliklerin “bircâs” denilen oyunu oynamalarını istemiş ve iyi ok atanlar çeşitli gruplara ayrılmıştır. Abbâsîler’de küttâbü’l-atâ okçuları “ceyyid” (çok iyi), “mutavassıt” (orta seviyede) ve “dûn” (aşağı seviyede) olmak üzere üç gruba ayırılırdı. Bu kayıtlar, küttâbü’l-ceyş tarafından bir kere daha gözden geçirildikten sonra üzerine halifenin tevkīi çekilir ve her sınıf ayrı bir deftere yazılarak vezire teslim edilirdi. Birinci gruba girenler halifenin hassa kuvvetlerine dahil edilir, “askerü’l-hidme” denilen ikinci gruptakiler sâhibü’ş-şurtanın emrine verilirdi. Bunlar yolların güvenliğini sağlamak amacıyla çeşitli stratejik noktalara yerleştirilirdi. Son gruptakiler ise âmillere yardımcı olarak eyaletlere sevkedilir veya Bağdat, Vâsıt ve Kûfe’deki şahnelerin (sâhibü’l-maûne) yanına gönderilirdi.

Gazneliler’de askerî birlikler ârız (sâhib-i Dîvân-ı Arz) tarafından denetlenirdi. 414 (1023) yılındaki bir isti‘râzda 54.000 süvari ve 1300 fil sayılmıştı. Askerlerin adları cerîde-i arza kaydedilirdi. Selçuklular’da da askerler bizzat sultan, vezir veya ârız, ârızu’l-ceyş, emîr-i ârız, ârız-ı leşker tarafından teftişe tâbi tutulurdu. Maaş dağıtılırken ve seferden önce askerî birlikler ârızın önünde resmigeçit yapar, bu kontroller sırasında askerin kıyafeti, silâh ve teçhizatı gözden geçirilirdi. Malazgirt Savaşı’nda Vezir Nizâmülmülk orduyu teftiş ederken beğenmediği bir gulâm askeri ordudan çıkarmak istemiş, fakat kumandan Gevherâyin onun iyi bir asker olduğunu söyleyerek buna engel olmuş, gerçekten de Bizans imparatorunu bu asker esir almıştır. Sultan Melikşah’ın bir teftiş esnasında Nizâmülmülk’ün karşı çıkmasına rağmen ordudan ihraç ettiği Türk kıyafeti taşıyan 7000 Ermeni, Melikşah’ın kardeşi Tekiş’in yanına gitmiş, bunlardan cesaret alan Tekiş, Sultan Melikşah’a isyan etmiştir. Dîvân-ı Arz’ın başkanları Sultan Melikşah devrinin sonuna kadar genellikle sivil memurlar arasından seçilirken daha sonra bu göreve emîrler tayin edilmiştir. Sultan Muhammed Tapar ve oğlu Mahmud zamanında ârız olarak görev yapan Enûşirvân b. Hâlid vezirlik makamına yükselmiştir.

Dîvân-ı Arz Selçuklular’da ordunun ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumlu idi. Çeşitli rütbelerdeki askerî şahısların iktâlarını, her türlü gelirlerini, maaşlarını ve teçhizatını kaydetmek ve kontrolünü yapmak Dîvân-ı Arz’ın göreviydi. Büyük Selçuklular’da iktâların idaresi de Dîvân-ı Arz’ın yetkisi dahilindeydi. İktâ


sahiplerinin ve birlik kumandanlarının isimleri zikredildikten sonra iktâlarının miktarı ve gelirleri Dîvân-ı Arz’daki defterlere kaydedilirdi. Ârızü’l-ceyş “mersûm, maîşet, in‘âm” denilen bir ücret alırdı.

Anadolu Selçukluları’nda ordu Dîvân-ı Arz’ın başkanı tarafından teftiş edilirdi. Dîvân-ı Arz, Anadolu Selçukluları’nda Dîvân-ı İnşâ’dan daha önemli bir kurumdu. Bundan dolayı I. İzzeddin Keykâvus, kendisine bir methiye yazan Dîvân-ı İnşâ reisi Şemseddin Tabes’i bu görev uhdesinde kalmak üzere “emîr-i ârız-ı memâlik-i Rûm” tayin etmiştir (İbn Bîbî, I, 149). Aynı görev Hârizmşahlar’da da vardı. Hârizmşah Alâeddin Tekiş, Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh’ın elçisine verdiği cevapta Dîvân-ı Arz’daki kayıtlara göre 170.000 süvarisi olduğunu belirtmiş ve bunların ihtiyacını karşılayabilmek için Hûzistan’ın kendilerine bırakılmasını istemişti (Râvendî, II, 355).

Fâtımîler’de isti‘râz görevi Dîvânü’l-ceyş ve’r-revâtib tarafından yerine getirilirdi. Bu divan askerlerin orduya alınması, teçhizat ve denetimiyle ilgilenen müstevfî yönetimindeki Dîvânü’l-ceyş ile ödemelerle ilgilenen Dîvânü’r-revâtib olarak iki bölümden oluşuyordu. Zengîler’de olduğu gibi Eyyûbîler’de de iktâ sahibi emîrlerin, askerlerin sayısı, silâh ve teçhizatı, aldıkları maaşlar Dîvânü’l-mâl ve Dîvânü’l-ceyş’teki deftere kaydedilirdi. Ayrıca emîrlerin adlarını ve arz tarihlerini gösteren listeler hazırlanırdı. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin 570 (1174-75) yılındaki bir seferi sırasında yaptığı isti‘râza İmâdüddin el-İsfahânî de katılmıştır. Memlükler’de isti‘râz görevi Dîvânü’l-ceyş’in başkanı nâzırü’l-ceyş ve ona bağlı olarak nakībü’l-cüyûş, mukaddemü’l-cüyûş, emîrü’l-cüyûş, nakībü nukabâi’l-cüyûş ve atabekü’l-asâkir tarafından yerine getirilirdi.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hişâm, es-Sîre2, III, 66; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, II, 12; Dîneverî, el-Aħbârü’ŧ-ŧıvâl, s. 74-75; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 152; Nizâmülmülk, Siyâsetnâme (Köymen), s. 204; Râvendî, Râhatü’s-sudûr (Ateş), II, 354-355; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 66, 118; Bündârî, Zübdetü’n-Nusra (Burslan), s. 62, 70, 96, 102, 130, 168, 192, 194; İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâiyye: Selçukname (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, I, 149; II, 74, 101, 127, 128; Reşîdüddin, CâmiǾu’t-tevârîħ (nşr. Ahmed Ateş), Ankara 1960, s. 33, 107; Aksarâyî, Müsâmeretü’l-aħbâr, s. 17, 312; Corcî Zeydân, Medeniyyet-i İslâmiyye Târihi (trc. Zeki Mugāmiz), İstanbul 1328, I, 154-156; Muhammad Nāzım, The Life and Times of Sulŧān Maĥmūd of Ghazna, Cambridge 1931, s. 137-142; Hasan-ı Enverî, Iśŧılâĥât-ı Dîvânî Devre-yi Ġaznevî ve Selcûķī, Tahran 2535 şş., s. 116-121; Uzunçarşılı, Medhal, s. 40, 44, 96-97, 451-452; C. L. Klausner, The Seljuk Vezirate, A Study of Civil Administration: 1055-1194, Cambridge 1973, s. 18, 39, 45-50, 61, 67, 78-88; C. E. Bosworth, The Ghaznavids, Their Empire in Afghanistan and Eastern Iran: 994-1040, Beirut 1973, s. 60, 62, 65, 87, 96, 114, 122-124, 126; a.mlf., “IstiǾrāđ, ǾArđ”, EI² (İng.), IV, 265-268; Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 137, 140, 155; Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1988, s. 26, 57; Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü’l-idâriyye (Özel), I, 303-304; Mustafa Fayda, Allah’ın Kılıcı Halid Bin Velid, İstanbul 1990, s. 172-173; Mustafa Zeki Terzi, Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn Döneminde Askerî Teşkilat, Samsun 1990, s. 61; Mehmet Aykaç, Abbâsi Devleti’nin İlk Dönemi İdarî Teşkilâtında Dîvânlar: 132-232/750-847, Ankara 1997, s. 85-86.

Abdülkerim Özaydın