İRFAN PAŞA

(1815-1888)

Osmanlı devlet adamı ve şair.

Şubat 1815’te İstanbul’da doğdu. Şıkk-ı evvel defterdarı mektupçusu Medineli Hâfız Halil Efendi’nin oğlu olup asıl adı Mehmed Hayreddin İrfan’dır. Dokuz yaşında babasını kaybetti. Üvey babası Silâhşorân-ı Hâssa’dan Ali Rifat Bey’le Manastır’a gitti. 1826’da defterdar mektupçusu odasında, daha sonra Mısır kethüdâsı Necib Efendi (Paşa) ile Edirne ve Vidin Valisi Ağa Hüseyin Paşa’nın yanında kâtiplik yaptı (1834). Darphâne defterdarı Ali Rızâ Efendi’ye mühürdar (1835), Mansûre Defterdarlığı Mektûbî Kalemi’ne memur oldu (1836).

İrfan Paşa, şıkk-ı evvel defterdarlığının maliye nezâretine çevrildiği 1 Mart 1838 tarihinden itibaren bu teşkilâtın çeşitli kademelerinde görev aldı. Bunlar arasında nezâretin mektûbî odası mümeyyizliği, serhalifeliği, mektupçuluğu, evâmir-i mâliyye müdürlüğü ve maliye hazinesi Anadolu defterdarlığı zikredilebilir. Rumeli ve Anadolu defterdarlıklarının birleştirilmesiyle teşkil edilen ilk maliye müsteşarlığını da bir süre İrfan Paşa yürütmüştür (1858). İbnülemin Mahmud Kemal’in bildirdiğine göre, kendisini himaye eden Mûsâ Saffetî Paşa’nın azledilmesi üzerine yerine geçen Mehmed Hasib Paşa’ya karşı toksözlü davranışından dolayı emekliliğini istemek zorunda kaldı. Daha sonra yeniden memuriyete dönerek Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye (1861) ve Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye (1868) üyesi, vezir rütbesiyle Edirne valisi (1871), Şûrâ-yı Devlet reis vekili, Me’mûrîn Muhâkemât Dairesi reisi ve Mahkeme-i Temyîz reisi oldu. 1886 Temmuzunda emekliye ayrıldı. 24 Kasım 1888’de vefat etti ve Haydarpaşa’da Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı’na defnedildi.

Genç yaşta İrfan Paşa’ya Arapça ve Farsça öğreten, muhtemelen ona şiir zevkini aşılayan üvey ağabeyi Dâniş Bey olmuştur. Zamanının aydın çevresince bilgisi ve kültürü takdir edilen, şiirleri sevilen, basılmamış bir divanı bulunan, ancak genç yaşta veremden ölen Dâniş Bey (ö. 1830) vefatına kadar kardeşine düzenli olarak ders vermiştir.

İrfan Paşa’nın basılmış tek eseri olan Mecmûa-i İrfan Paşa (İstanbul 1287), şiir ve nesirlerden meydana gelen doksan iki sayfalık bir kitaptır. Mukaddimesinde şiirlerinin çoğunu, münşeatının ise az bir kısmını topladığını söylediği mecmuada bir münâcât, bir na‘t, dört tahmîs, bir müseddes, kırk üç gazel, iki şarkı ve bazı tarih manzumeleri yer alır. Kitabın 74-92. sayfalarında yirmi iki mektup, teşekkür, tebrik vb. yazılardan meydana gelen münşeat kısmı bulunmaktadır. İrfan Paşa’nın şiirleri devrinde örneği çok görülen vasatın altında parçalardır. Gazelleri arasında bulunabilecek birkaç güzel örnekten biri “nedir bilmem” redifli olanıdır ki bu şiirin, Abdülhak Hâmid’in “Bir Hüsnün Hüznü” şiirine ilham kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. “Müstakîmin yeri olsaydı eğer dünyâda / Servler böyle mekābirde hırâm etmez idi” beyti de zamanında çok sevilmiştir. Vasfi Mahir Kocatürk, şiirlerinde eski zevkin takdir edeceği söz oyunlarıyla birlikte düzgünlük, tabiilik, hatta biraz da samimilik bulunduğunu söyler.

Târîh-i Atâ’nın ilk cildinin baş tarafındaki takrizler arasında kısa bir yazısı bulunan İrfan Paşa’ya edebiyat tarihlerinde yer verilmesi Nâmık Kemal’in kendisi için yazdığı tenkit dolayısıyladır. Onun, Mecmûa-i İrfan Paşa’nın mukaddimesinde eskilerin yolunu beğenmeyen yeni yetişmeler (nevresîdegân) elinde ziyan olan eserlerden bahsetmesi, Nâmık Kemal’in divan şiiri için yaptığı tenkitlere yeni bir hedef teşkil eder. İrfan Paşa’ya hitaben kaleme aldığı (1291/1874) ve ilk defa Mecmûa-i Ebüzziyâ’da neşredilen (I, nr. 7, 15 Zilhicce 1297) açık mektubunda Nâmık Kemal edebiyatın esasının hakikate uygun olması gerektiğini, birtakım süslerin ve şairane hayallerin bir eseri edebî eser yapmaya yetmeyeceğini belirtir. Sanat uğruna mânanın feda edildiği, birbiriyle ilişkisi olmayan teşbihler ve yakışıksız mübalağaların yer aldığı eski tarz içinde artık güzel eser meydana getirmeye imkân kalmadığını söyleyerek İrfan Paşa’nın beyitlerinden bu iddialarına örnekler verir. Kaya Bilgegil, Nâmık Kemal’in tenkitlerinin bir kısmında haklı olduğunu ileri sürerken Vasfi Mahir Kocatürk, en çürük beyitlerin seçilerek muhatabın aşırı bir şekilde hırpalandığını belirtir. Aslında muhatapları pek de belli olmayan “nevresîdegân” kelimesinin Nâmık Kemal tarafından bu kadar şiddetli bir tepkiyle karşılanıp bütün kusurun zayıf bir şair yerine divan şiirine yükletilmesi düşündürücüdür. Nâmık Kemal’in bu mektubunu Ebüzziyâ Mehmed Tevfik, Kemal Bey’in İrfan Paşa’ya Mektubu Muâhezât-ı Edebiyyeyi Şâmildir adıyla kitap halinde basmış (İstanbul 1304) ve Namık Kemal Makālât-ı Siyâsiyye ve Edebiyye adlı kitaba da dahil etmiştir (İstanbul 1327). Mektup Kâzım Yetiş tarafından yeni harflerle de yayımlanmıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, II, 705-707; Vasfi Mahir Kocatürk, Büyük Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1964, s. 603; Fevziye Abdullah Tansel, Nâmık Kemal’in Mektupları, Ankara 1967, I, 353; Ömer Faruk Akün, Namık Kemal’in Mektupları, İstanbul 1972, tür.yer.; a.mlf., “Namık Kemâl”, İA, IX, 69; M. Kaya Bilgegil, Harabât Karşısında Namık Kemâl, İstanbul 1972, tür.yer.; Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Tarihi, Istanbul 1979, II, 896, 909; Kâzım Yetiş, Nâmık Kemal’in Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Görüşleri ve Yazıları, İstanbul 1989, s. 205-219; “İrfan Paşa”, TDEA, IV, 404-405.

Nurettin Albayrak