İHTİBÂK

(الإحتباك)

Sözden zıt veya benzer unsurlardan birinin atılarak diğerinin ona delâletiyle yetinmek anlamında edebî sanat.

Sözlükte “kumaşı iplikçikleri arasında açıklık bırakmadan sık, sağlam ve güzel bir şekilde dokumak” anlamına gelen ihtibâk kelimesi bedî‘ ilminde, “iki bölümlü bir cümlede veya iki cümleli bir sözde iki karşıtın ya da iki benzerin birleştiği ve birincide anılanın zıddını yahut benzerini ikinciden, ikincide anılanınkini birinciden hazfetmek” şeklinde tarif edilir. En güzel hazif çeşitlerinden ve edebî sanatlardan olan bu türü ilk keşfeden ve ihtibâk adıyla ilk inceleyen Ahmed b. Yûsuf er-Ruaynî onu, “sözün ikinci bölümünde benzeri sabit olanın karşılığını birinciden, birinci bölümde benzeri sabit olanın karşılığını ikinci bölümden hazfetmek” olarak tanımlamıştır (İbn Câbir, s. 115). Zerkeşî, el-Burhân fî Ǿulûmi’l-Ķurǿân’ında ihtibâke “el-hazfü’l-mukābilî” adıyla temas etmiş ve, “Sözde iki zıt unsurdan birini diğerinin ona delâleti sebebiyle hazfetmektir” şeklinde tarif etmiştir (III, 129). Zerkeşî’den etkilenen Süyûtî ise el-İtķān fî Ǿulûmi’l-Ķurǿân (II, 61-62), MuǾterekü’l-aķrân fî iǾcâzi’l-Ķurǿân (I, 320-323) ve Şerĥu ǾUķūdi’l-cümân (s. 133) adlı eserlerinde ihtibâki “hazif îcâzı” nevileri içinde incelemiş ve bu konuda Burhâneddin el-Bikāî’nin müstakil bir kitap yazdığını kaydetmiştir (el-İtķān, II, 62).

İhtibâk sanatıyla ilgili Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok örnek bulunmaktadır. Aşağıdaki âyetlerde cümle iki bölüme ayrılmış, ihtibâkler parantez içerisinde gösterilmiştir: ”ومثل (الأنبياء) والّذين كفروا / كمثل الّذي ينعق (والّذي ينعق به)“ (([Peygamberler ile] inanmayanların hali / bağırıp çağıran [ile kendisine bağırılıp çağırılan]ın hali gibidir; el-Bakara 2/171). Bu örnekte inkârcılar, “الّذي ينعق به” (çağrı ve sözden anlamaz davar sürüsüne), onları davet eden peygamberler de bu sürüye “الّذي ينعق” (bağırıp çağıran çobana) benzetilmiştir. Meselin ikinci tarafında anılan çobanın” الّذي ينعق“ mukabili olarak ona delâleti sebebiyle meselin birinci tarafından “الأنبياء” hazfedilmiştir. Yine birinci taraftaki “الّذين كفروا” mukabili olarak ona delâleti sebebiyle cümlenin ikinci tarafından “الّذي ينعق به” ifadesi kaldırılmıştır.

Unsurları arasında genellikle şart-cevap irtibatı bulunan şu âyetlerde de benzer veya karşıt unsurlardan birinin hazfedildiği görülmektedir: ”أدخل يدك في جيبك (تدخل غير بيضاء) / واخرجها تخرج بيضاء“ (Elini cebine sok ki [beyaz olmaksızın girsin] / [ve onu -cebinden- çıkar ki] beyaz olarak çıksın; en-Neml 27/12).”إن افتريته فعليّ إجرامي (وأنتم برآء منه) / (وعليكم إجرامكم إن افتريتم) وأنا بريء ممّا تجرمون “ (Kur’an’ı ben uydurduysam vebali banadır [siz bunun vebalinden uzaksınız] / [Eğer siz iftira ediyorsanız bunun vebali de sizedir], ben ise sizin işlediğiniz günahtan uzağım; Hûd 11/35). İhtibâk sanatı mantık ilmindeki önermelerle de yakından ilgilidir. Bu türde cümleden kaldırılmış olan önerme ve unsurların isabetli takdiri, sözün doğru anlaşılmasında ve özellikle âyetlerin doğru tefsir edilmesinde önemli rol oynamaktadır.

İhtibâke benzer bir hazif türü de “iktifâ”dır. Bu sebeple bazı kaynaklarda ihtibâk ile iktifâ birbirine karıştırılmıştır. İktifâ, aralarında yakın bağ ve ilgi bulunan iki şeyden birini bir nükte ve hikmetten dolayı sözden atarak diğerinin ona delâletiyle yetinmektir. İktifâyı edebî bir terim olarak ilk kullanan âlim İbn Reşîķ el-Kayrevânî’dir. Kayrevânî, Ebü’l-Hasan Ali er-Rummânî’nin hazif îcâzı adını verdiği ve “sözden müstağni olunabilecek unsurların atılması” şeklinde tanımladığı iktifânın (en-Nüket fî iǾcâzi’l-Ķurǿân, s. 70) bir mecaz türü (hazif mecazı) olduğunu, eski ve yeni şairlerin şiirlerinde çok sık yer aldığını söyler.

İbn Hicce el-Hamevî ile ondan etkilenen İbn Ma‘sûm el-Medenî iktifâyı, “beytin kafiye kısmında bir kelimenin tamamının veya bazı harflerinin atılması ve kalan kısmın ona delâletiyle yetinilmesi” şeklinde tarif etmiştir (Ħizânetü’l-edeb, s. 126; Envârü’r-rebîǾ, III, 71). Tanımdan anlaşıldığı gibi bunlar iktifâyı kafiyeye has bir özellik olarak görmüşler, bedî‘ âlimlerinin “kelimeden harf eksiltmek” şeklinde tanımladıkları ve “iktitâ‘” adını verdikleri türü de iktifâya dahil etmişlerdir.

İktifâda aralarında yakın ilgi, özellikle zıtlık ilgisi bulunan iki unsurdan söz diziminde ikinci derecede yer alan unsur atılarak ilk unsurun ona delâletiyle yetinilir. İktifâ çoğunlukla aralarında atıf irtibatı bulunan kelimeler arasında görülür: “سرابيل تقيكم الحرّ (والبرد)” (Sizin için sizi sıcak [ve soğuk]tan koruyacak giysiler yarattı; en-Nahl 16/81). Âyette sadece sıcağın anılıp soğuktan söz edilmemesinin hikmeti, Kur’an’ın indiği yer olan Arabistan’ın sıcak bir ülke olmasıyla, giysilerin genellikle sıcaktan korunmak için giyilmesindendir. “بيدك الخير (والشرّ)” (Hayır [ve şer] senin elindedir; Âl-i İmrân 3/26) âyetinde “şer” kelimesinin zikredilmemesi onun Allah’a nisbetinin edebe uygun olmamasındandır.

BİBLİYOGRAFYA:

TaǾrîfât, “el-iĥtibâk” md.; Tehânevî, Keşşâf, I, 312; Rummânî, en-Nüket fî iǾcâzi’l-Ķurǿân (Ŝelâŝü resâǿil fî iǾcâzi’l-Ķurǿân içinde, nşr. Muhammed Halefullah - Muhammed Zağlûl Sellâm), Kahire (Dârü’l-maârif), s. 70; İbn Reşîķ el-Kayrevânî, el-ǾUmde (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1374/1955, I, 251; İbn Câbir, el-Ĥulletü’s-siyerâǿ (nşr. Ali Ebû Zeyd), Beyrut 1405/1985, s. 115; Zerkeşî, el-Burhân, III, 129-134; İbn Hicce, Ħizânetü’l-edeb, Kahire 1304, s. 126-131; Süyûtî, el-İtķān, Beyrut 1973, II, 61-62; a.mlf., MuǾterekü’l-aķrân fi iǾcâzi’l-Ķurǿân (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Kahire 1973, I, 320-323; a.mlf., Şerĥu ǾUķūdi’l-cümân fî Ǿil-mi’l-meǾânî ve’l-beyân, Kahire 1358/1939, s. 133; İbn Ma‘sûm, Envârü’r-rebîǾ (nşr. Şâkir Hâdî Şükr), Necef 1388/1968, III, 71, 73.

İsmail Durmuş