İĞDİŞ

Anadolu Selçukluları devrinde şehirlerdeki vergi memurlarına verilen ad.

Sözlükte “terbiye etmek, beslemek ve yetiştirmek” anlamına gelen igitmek fiilinden türetilmiştir. İğdiş Türkistan, İran ve Anadolu’da farklı mânalarda kullanılmıştır. Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig’de iğdiş kelimesine birkaç yerde “terbiye edilmiş kişi” anlamında yer vermiştir. Kelimenin “hadım edilmiş insan ve hayvan” şeklindeki bugünkü mânasının da bu eski anlamıyla bağlantılı olduğu söylenebilir. Aynı eserde şehir halkını oluşturan zümreler arasında iğdişlerin de adı geçmektedir ([trc. Reşid Rahmeti Arat], s. 321). Bunlar ordunun at ve yük hayvanı ihtiyacını da karşılardı. Han ailesine ait atları terbiye eden görevliye iğdişçi deniliyordu. Bu kayıtlardan, iğdişlerin Türkistan’ın sosyal hayatında önemli görevler üstlendiği anlaşılmaktadır. Karahanlılar’da da iğdiş devletin en önemli görevlilerine verilen unvanlar arasında yer almaktadır. Nitekim 602’de (1205-1206) Benâket’te basılan bir sikkede “Uluğ İğdiş Çağrı Han” unvanı bulunmaktadır (Baykara, LX/229 [1997], s. 689). İğdiş kelimesi İran’da yazılmış eserlerde genellikle ikdiş, bazan da yikdiş şeklinde geçmektedir. Selçuklular ve Moğollar devrinde İran’da kullanılan bu kelime Arapça’da “müvelled” ile (melez) karşılanmıştır. XIII ve XIV. yüzyıllarda Anadolu’dan büyük emîrlere ve sultanlara takdim edilmek üzere Suriye ve Mısır’a gönderilen atlara Memlük kaynaklarında “ikdiş” denilmekteydi. İkdiş atların babalarının Arap, annelerinin de Türk olduğu ve çok hızlı koştukları kaydedilmektedir (Ferheng-i Ânendırâc, I, 388).

XII ve XIII. yüzyıllarda Anadolu’da şehirlerdeki vergi memurlarına iğdiş adı verilmiştir. Kelime kaynaklarda Arapça ve Farsça çokluk şekilleriyle de (egādişe, igdişân) kullanılmıştır. İğdişlerin reislerine “iğdişbaşı, emîr-i iğdişân, emîrü’l-egādişe” deniliyordu. Anadolu Selçukluları’nda şehirlerin önde gelenlerine de iğdiş denildiği, hatta şehirlerdeki ticarî hayatı iğdişbaşının kontrol ettiği bilinmektedir. Aksaray, Lârende, Ereğli ve İskilip gibi Selçuklu şehirlerinde iğdişler ve iğdişbaşılar mevcuttu. Şimdiye kadar adları tesbit edilebilen iğdişbaşılar şunlardır: Hacı İbrâhim b. Ebû Bekir (Konya), Hürremşah (Sivas), Hajuk (Hacik) oğlu Hüsam (Kayseri), Muîn (Malatya), Fahreddin (Konya), Şemseddin ve Hasbeg b. Saîd. İğdişbaşı, devlet görevlilerinin dışında şehir halkını temsil eden en yüksek görevliydi. Ticaretin ve halktan vergi toplanmasının yanı sıra bir düşman tehdidine ve muhasaraya karşı şehrin savunmasını da organize ediyordu. Babaîler isyanına karşı koyan Sivas iğdişbaşısının şehrin ileri gelenleriyle birlikte öldürüldüğü, Konya iğdişbaşısının da Anadolu Selçuklu tahtına çıkarılmaya çalışılan Cimri’ye karşı direniş hareketini örgütlediği bilinmektedir.

İğdişbaşıların etnik kökenleri konusu tartışmalıdır. Bunlardan Konya iğdişbaşısı Hacı İbrâhim ile Aksaray iğdişbaşısı Has Beg’in babalarının müslüman ismi taşıdığı görülmektedir. 1243 yılında Moğollar’a yardım ederek şehrin düşmesine sebep olan Kayseri iğdişbaşısı Hüsam’ın babasının adı Hajuk idi. Diğer üç iğdişbaşı Hürremşah, Muîn ve Fahreddin’in babalarının adları bilinmemektedir. Kayseri iğdişbaşısı istisna olarak kabul edilirse iğdişlerin babalarının Türk, annelerinin de yerli hıristiyan kadınlar olduğu söylenebilir. XII ve XIII. yüzyıllarda Selçuklu şehirlerinde kalabalık sayıda hıristiyan nüfus yaşadığı için vergi işlerinde yerli hıristiyanlar da istihdam edilmiş olmalıdır.

Şehir eşraf ve âyanı arasında sayılan iğdişler ve iğdişbaşılar, görevlerinin önemi dolayısıyla büyük yetkilere sahiptiler. Gerektiğinde şehzadeler ve sultanlar iğdişbaşının konağında misafir edilip ağırlanmaktaydı (İbn Bîbî, s. 138). Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin iğdişlerin evlerinin tüccarların evlerine benzediğini söylemesi bunların zengin insanlar olduğunu göstermektedir. Konya’nın 24 km. kuzeyindeki Dokuzun Hanı denilen kervansarayı İğdişbaşı Hacı İbrâhim yaptırmıştı.

XII. yüzyıldan itibaren iğdiş teşkilâtının Konya başta olmak üzere hemen her Selçuklu şehrinde mevcut olduğu, bunların sarayın, ordunun ve halkın ihtiyaçlarını karşılamak, zenaat ehlinin ve güçsüz insanların huzur içinde yaşamasını sağlamak için çalıştıkları bilinmektedir. İğdişler, bu ihtiyaçları şehirler arası veya milletler arası ticaret yoluyla temin ederlerdi. Anadolu Selçuklu taşra teşkilâtında şehir divanında yer alan görevlilerden biri de emîr-i iğdişân idi ve “server-i hâcegân ve muteberân” diye anılıyordu.

İğdişler, İlhanlı malî teşkilâtının Anadolu’da geniş ölçüde uygulanmaya başlanması ile gerek devlet memuru gerek sosyal bir zümre olarak XIII. yüzyılın sonlarına doğru önemlerini kaybetmiş ve yerlerini ahîler almıştır. İğdişlik Karamanoğulları döneminde de mevcuttu.

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü lugāti’t-Türk, I, 183; III, 285; Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 218; III, 212; Lisânü’l-ǾArab, “vld” md.; Burhân-ı Kātı‘ Tercümesi, I, 171; Ferheng-i Ânendırâc, Tahran 1335 hş., I, 388; Doerfer, TMEN, II, 92-93; Clauson, Dictionary, s. 103; Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig (nşr. Reşid Rahmeti Arat), Ankara 1947,


s. 172, 299, 446, 555; a.e. (trc. Reşid Rahmeti Arat), Ankara 1959, s. 120, 212, 321, 400; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 282; İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-ǾAlâǿiyye, s. 32, 38, 46, 120, 138, 214-215, 229, 501, 529, 696; Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mektûbât, Tahran 1335 hş., s. 184-185; Hasan b. Abdülmü’min el-Hûî, Ġunyetü’l-kâtib (nşr. Adnan Sadık Erzi), Ankara 1963, s. 32-33; Ebü’l-Ferec, Târih, II, 565; Târîh-i Âl-i Selçuk (nşr. ve trc. Feridun Nafiz Uzluk), Ankara 1952, s. 61-62; Reşîdüddin, Kitâb-ı Târîħ-i Mübârek-i Ġāzânî, Dâstân-ı Ġāzân Ħan (nşr. Karl Jahn), London 1940, s. 358-359; Eflâkî, Menâķıbü’l-Ǿârifîn, I, 236; II, 751; Uzunçarşılı, Medhal, s. 105-106; Osman Turan, “Selçuk Devri Vakfiyeleri I. Şemseddin Altunaba, Vakfiyesi ve Hayatı”, TTK Belleten, XI/41-43 (1947), s. 197-235; a.mlf., “L’Islamisation dans la Turquie du moyenâge”, St.I, X (1959), s. 144-150; Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, Ankara 1985, s. 72, 76, 78, 99, 105, 108-109, 113, 123, 128, 130, 131, 145; a.mlf., “Selçuklular Devrinde İğdişlik ve Kurumu”, TTK Belleten, LX/229 (1997), s. 681-695; Faruk Sümer, “Selçuklu Tarihinde İğdişler”, TDA, sy. 35 (1985), s. 9-23.

Faruk Sümer