İBRÂİL

Romanya’da Aşağı Tuna’nın sol kıyısında liman şehri.

Asıl adı Braila olan ve 1538-1830 yılları arasında Türk idaresinde kalan şehrin ismi Osmanlı kaynaklarında XVI. yüzyıl boyunca Berâyil şeklinde kullanılmıştır (Selânikî, II, 481, 896). Romanya’nın doğusunda başşehir Bükreş’e 165 km. uzaklıkta olup Aşağı Tuna üzerinde ve birçok


ticaret yolunun kavşağında yer alan önemli bir nehir limanıdır. Eski bir yerleşme yeri olup olmadığı bilinmemekle beraber adı kaynaklarda ilk defa XIV. yüzyılda geçer. 1350’lere ait bir İspanyol coğrafya eserinde Drinago adıyla zikredilen yerin burası olduğu ileri sürülmüştür. Ancak bu ada kesin olarak, Eflak voyvodası tarafından Transilvanya’daki (Erdel) Braşov tüccarlarına verilen 20 Ocak 1368 tarihli ticaret imtiyazı belgesinde rastlanır. Bu belgeye göre, Braşov tüccarları mallarını “Berâyil yoluyla” ihraç etseler de Eflak voyvodasına gümrük ücreti ödemiyorlardı (Documenta Romaniae Historica, I, 86). İbrâil aynı zamanda çok önemli bir balık, sığır, hububat ve esnaf merkezi olduğundan çeşitli tarihlerde hem Braşov tüccarlarına, hem de Lyovlu (Lemberg) Polonya tüccarlarına çeşitli imtiyazlar tanınmıştı. Eflak’ın hububat ambarı durumunda olan İbrâil Limanı’na Tuna yalılarından, Akdeniz’den ve Karadeniz limanlarından ticaret gemileri gelirdi. 15 Nisan 1520 tarihli bir Osmanlı belgesine göre Trabzon, Kefe, Sinop, Samsun, İstanbul ve diğer limanlardan kalkan Karadeniz gemileri Tuna yoluyla İbrâil’e ulaşmaktaydı. Sayıları yetmiş seksen civarında olan bu gemiler mallarını boşalttıktan sonra buradan satın alınan hububatla dönerlerdi. Fâtih Sultan Mehmed’in, Eflak Prensi Vlad Tepeş’e (Kazıklı Voyvoda) karşı yaptığı 1462 seferinde Osmanlı donanması yirmi beş kadırga ve 150 nakliye gemisiyle Karadeniz’den Tuna’ya girmiş ve İbrâil önlerinde birliklerini boşaltmıştı. Ancak İbrâil’in Osmanlı hâkimiyetine geçişi Kanûnî Sultan Süleyman zamanında olmuştur. Aslında Osmanlı Devleti’nin cihanşümul bir imparatorluk olunca böyle önemli bir iskeleye hem İstanbul’un iâşesi hem de Habsburglar’la mücadele edebilmesi için ihtiyacı vardı. Yani Orta ve Aşağı Tuna’yı tam kontrol altında tutabilmesi için bu limanı elinde bulundurması gerekiyordu. Kanûnî Sultan Süleyman’ın 1538 Boğdan seferinin sonunda güçlü Bender Kalesi dahil Bucak denilen Güney Besarabya alınmıştı. Eflak’ın önemli stratejik noktası olan İbrâil’in zaptedildiği yıl belli değilse de 1538-1540 arasında alındığı kesindir. Bazı araştırmacılara göre şehir 1538 Boğdan seferi sırasında, bazılarına göre ise 1539 Nisanında Boyarlar’dan Şerban’ın Eflak Voyvodası Radu Paisiee’ye karşı ayaklanmasıyla Osmanlı idaresine girmiştir. Buna göre Voyvoda Radu Osmanlılar’dan yardım istemiş ve bu yardımın karşılığında İbrâil’i teslim etmişti. Fakat her iki görüş de resmî belgelerle desteklenmemektedir. Şehrin, Kanûnî’nin 1543 Macaristan seferi esnasında alınmış olması ihtimal dahilinde ise de 30 Ekim 1540 tarihli bir Polonya raporundaki, “Türk, Eflak’ta bulunan büyük ve zengin şehir Braila’yı alıp kendi hâkimiyeti altına sokmuştur; ayrıca orada taştan bir kale inşasına başlamıştır” ifadesi (Iorga, Studii şi Documente, XXIII, 46) meseleye açıklık getirmektedir. İbrâil Kalesi inşasının 1546 senesinde de devam ettiği, Silistre sancağı beyi ile İbrâil kadısı ve emini vasıtasıyla Eflak voyvodasının kale yapımı için gerekli cerehorları ve ağaçları tedarik edip göndermesinden anlaşılmaktadır (BA, Ali Emîrî, I. Süleyman, nr. 165). XVIII. yüzyılda Avusturya subaylarının yaptıkları resimlere göre beş taş duvardan oluştuğu anlaşılan bu muazzam kale 1828 Osmanlı-Rus savaşı sırasında hemen tamamen yıkılmış ve günümüze hiçbir kalıntısı intikal etmemiştir.

1541 yılında Orta Macaristan’ın fethinden sonra Macaristan’ın Budin beylerbeyiliği adıyla bir eyalet haline getirilerek merkeze bağlanmasının ardından Tuna Budin’den Karadeniz’e kadar Osmanlı kontrolüne girmiş, ayrıca Kırım süvarilerine Bahçesaray-Budin arasında güvenli bir koridor açılmıştır. Nitekim Romanya halkı arasında İbrâil yoluna “Tatar yolu” denirdi. Osmanlı idaresi altına girdikten sonra İbrâil Rumeli eyaletinin Silistre sancağına bağlı bir kaza merkezi haline getirilmiştir. İbrâil kazasının sınırları daha sonra biraz genişlemiş 1695’te Tuna’nın sol yakasında dikdörtgen şeklindeki bir arazi parçası ile bu nehir içinde bulunan büyükçe bir adayı da (Insula Mare a Braila veya Balta Braila) içine almıştır.

Fetihten sonra Osmanlı usulünce teşkilâtlandırılan İbrâil kaleden başka varoş, ticarî iskele ve bağlı köylerden oluşmaktaydı. Köylerin sayısı zamanla değişmiştir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında beş olan köy sayısı XVII. yüzyılın son çeyreğinde mezralarla birlikte elli beşe çıkmıştır. Bu rakam 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında da verilmektedir. Fakat 1789 yılında Avusturya subaylarının yaptıkları haritaya göre köy sayısı otuz beştir. Bu durumda XVI. yüzyıla göre XVIII. yüzyıl sonlarında köy mevcudu yedi misli artmıştır. Osmanlı döneminde İbrâil’de cami, medrese, hamam ve tekke gibi dinî ve içtimaî tesisler yapılmış, esnaf teşekkülleri ve loncalar ticaret hayatına canlılık getirmiştir. Kısa zamanda İbrâil Balkanlar’daki diğer Osmanlı şehirlerinden biri olmuştur. Stratejik ve ticarî önemi dolayısıyla İbrâil’in muhafızı genellikle beylerbeyi veya iki tuğlu vezir rütbesinde bir paşa idi. İstanbul’un hububat ambarı olan şehir, Eflak bölgesinin diğer ürünleri için de bir antrepo vazifesi görüyordu. Bu önemi sebebiyle Romen prenslerinin Osmanlı Devleti’ne karşı mücadele ve isyanlarında hedef noktalarından birini teşkil ederdi.

1574 yılında Boğdan Voyvodası Ioan (İvan) şehri tahrip edip yaktıysa da kaleyi alamamış, yapılan savaşta yenilmiş ve öldürülmüştür. Boğdan askerleri burada bol miktarda altın ve gümüş para ile mücevherat bulmuşlardır. Bu da Türk idaresi altında şehrin refah seviyesini göstermektedir (Gorecki, III, 229). 1595 Martında âsi Eflak Voyvodası Mihai Viteazul (Cesur Mihal) tarafından zaptedilen şehir 1601’e kadar onun idaresinde kaldıysa da bu yıl içinde tekrar Osmanlı idaresine geçti; kalesi ve şehrin tahrip edilmiş kısımları tamir edildi. Bu tarihten itibaren İbrâil kazası yeni kurulan Silistre (Özi) beylerbeyiliğine bağlandı. 1659’da Erdel Kralı Rakoczy ile (Rakoçi) birleşen Eflak Voyvodası Mihrea’nın (Mihne) isyanı esnasında İbrâil tekrar işgale uğradı ve halkı katledildi. İsyan, Silistre Valisi Can Arslan Paşa ve İlbasan sancak beyi Ahmed Bey tarafından bastırılabildi.

XVIII. yüzyıl başlangıcından itibaren vuku bulan Osmanlı-Rus savaşları sırasında İbrâil zaman zaman Rus saldırılarına ve işgaline mâruz kaldı; 1711’de Boğdan Voyvodası Brankovano’nın teşvikiyle buradaki ve Kalas’taki erzakı elde etmek için General Renne kumandasında İbrâil’e kadar gelen Ruslar kalesini işgal edip halkını esir aldılar. 1736’da Rusya, ertesi yıl da Avusturya ile başlayan savaşlar sırasında Yaş ve Hotin Ruslar’ın eline geçince Yaş’ın kurtarılması için İbrâil muhafızı Mehmed Paşa görevlendirilmişti. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında İbrâil Kalesi’nde 6000 Osmanlı askeri vardı. 1 Ağustos 1770 tarihindeki Kartal bozgunundan sonra Kili ve Akkirman gibi İbrâil de elden çıktı. Ancak 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlılar’a iade edildi. 1779 Aynalıkavak Tenkihnâmesi’ne İbrâil, Hotin ve Bender’deki hıristiyan tebaanın emlâkinin korunması hakkında bir madde konuldu. 1787’de başlayan Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşları esnasında Rus cephesinin önemli harekât üslerinden biri de İbrâil’di. 1790 yılında İbrâil’in muhafazasında 2000 kişi bulunuyordu. Kalesi ertesi yılın haziranında Ruslar tarafından kuşatıldıysa da alınamadı.


1796’da Pazvandoğlu’nun nüfuzu altına giren İbrâil, 1809 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Kaminski kumandasındaki Rus kuvvetleri tarafından kuşatılıp topa tutuldu; yiyecek sıkıntısı yüzünden 2 Aralık’ta General Essen’e teslim edildi. O sırada kalesinde 4100 piyade ve 1100 atlı Osmanlı askeriyle 260 top bulunmaktaydı. Şehirde ayrıca mühimmat ve erzak depoları da vardı. XVIII. yüzyılda ise bir tersanesi mevcuttu. 1812 Bükreş Antlaşması ile Osmanlılar’a iade edilince 1817 ve 1818 yıllarında iyi bir şekilde onarıldı ve tahkim edildi. 1828 Osmanlı-Rus savaşında 4000 muhafız ile 278 topun bulunduğu İbrâil nisan ayında kuşatıldı. Muhafızı Ebûbekir Paşa yeni bir savunma hattı teşkil etti. Rus Çarı Nikola 1828 Mayıs sonlarında İbrâil önüne geldi. 23 Haziran 1828’de şehir Rus işgaline uğradıysa da 14 Eylül 1829 Edirne Antlaşması ile Osmanlı Devleti’ne geri verildi ve Eflak prensliğine bırakıldı (DİA, X, 443) 1861’de Eflak-Boğdan’ın Romanya adıyla bir idare altında birleşmesiyle İbrâil de bu idare altına girdi. 1867’de çıkan Bulgar ihtilâlinin hazırlandığı yerlerden biri de İbrâil idi. 1870’te Bükreş gibi İbrâil de Bulgar komitelerinin ve göçmenlerinin merkezi haline geldi. Berlin Antlaşması ile 1878’de bağımsızlığını kazanan Romanya’ya terkedildi.

Osmanlı idaresi altına girdikten sonra yapılan tahrirlere göre, İbrâil’de XVI. yüzyılın ikinci yarısında çoğunu Eflaklar’ın oluşturduğu nisbeten kalabalık bir nüfus vardı. Mahalle sayısı yirmi dört olan şehirde ayrıca Rum, Ermeni, yahudi, Macar ve çingeneler de bulunuyor, ahalisi genellikle kuyumculuk, kürkçülük, terzilik, kunduracılık, mumculuk, dericilik, dülgerlik, ekmekçilik, balıkçılık, gemicilik yapıyor, ziraat ve ticaretle de uğraşıyordu. 1 Ağustos 1586-1 Ağustos 1587 tarihleri arasına ait cizye defterine göre İbrâil’de 745 hâne, yani 3000 civarında gayri müslim bulunduğu söylenebilir. Bu defterde müslüman kesim kaydedilmediği için bunların sayısı hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Nisbeten bunların ve kale muhafızı, askerî zümre mensuplarının da varlığı hesaba katılırsa 3000 rakamını biraz daha arttırarak 3500 dolayına çıkarmak gerekir. Bu nüfus, Güneydoğu Avrupa’nın diğer büyük şehirleriyle kıyaslandığında oldukça mütevazi kalmaktadır. 1598 yılına ait bir mufassal defterde müslüman nüfusun az olduğu dikkati çekmekte, toplam nüfusun yine 3500 dolayında bulunduğu anlaşılmaktadır (BA, TD, nr. 483). XVII. yüzyıldan itibaren artan nüfusu XIX. yüzyıl başlarında 25-30.000’e ulaşmıştı ve bu sayının çoğunluğunu müslümanlar oluşturuyordu. Fakat 1828’deki Rus işgali sırasında çoğu hıristiyan olarak şehirde ancak 3500 kadar insan kalmıştı.

Osmanlı döneminde tam bir dinî özgürlük ve hoşgörünün hüküm sürdüğü İbrâil’de yeni bir metropolitlik kurulmuş; bu metropolitin otoritesine Aşağı Tuna, Dobruca ve Ukrayna hıristiyanları bağlanmıştır. 1829 Edirne Antlaşması’na göre İbrâil kazasının Eflak Prensliği’ne iadesinden sonra İbrâil metropolitliği kaldırılmıştır.

Genellikle Türk idaresindeki yerlerde köylülerin statüsü hem iktisadî hem hukukî bakımdan daha hafifti. Gerçekten Osmanlı Devleti’nce alınan vergilerin, Eflak ve Boğdan voyvodaları tarafından alınan vergiler ve istenen angaryalarla kıyaslandığında çok daha az ve hafif olduğu görülmektedir. Bundan dolayı, aşırı vergi ödeyen köylülerin zaman zaman Romen prensliklerinden Türk ülkesine göç ettikleri bile olmuştur.

İbrâil’in XVI. yüzyıldaki ekonomik canlılığı, hem 1570 tarihli kanunnâmelerinden hem de Avrupa kaynaklarından açıkça anlaşılmaktadır. Meselâ 1549-1550 yıllarında İbrâil’den Braşov’a ihraç edilen balık miktarı 1529-1530 yıllarına göre yüzde 68 artmıştır. İbrâil Kanunnâmesi’nde yirmiden fazla ürün çeşidinden söz edilmektedir. Bunların başında taze ve tuzlu türleriyle balık gelmektedir. Tuzlu balık özellikle Güney Erdel’in ünlü ticaret merkezi Braşov’a ihraç edilirdi. Bu ticarî canlılıkta Osmanlı idaresinin büyük desteği vardı. Zira Eflak tâcirleri tuzlu balık için Braşov tâcirlerine üç misli daha az bâc verirlerdi. İbrâil pazarında en çok morina ve mersin balıklarının havyarı aranırdı. İkinci önemli ticaret malı Ghitioara, Telega ve Slanic tuzlalarından gelen tuzdu. 1630-1633 yılları anlaşmalarına göre Osmanlı Devleti Eflak-Tuna iskelelerinden gelen tuzdan gümrük almazdı. Buna karşılık Eflak Prensliği’nin haracına zam yapılmıştır. Ayrıca Eflak ve Boğdan voyvodalıkları arasındaki anlaşmaya göre, Eflak tuzu Tuna yoluyla İbrâil’den daha aşağıya indirilemez, Boğdan tuzu ise Kalas’tan (Galati, Galatz) daha yukarıya götürülüp satılamazdı.

Hayvancılık, hububat ve odun ticareti de İbrâil’in zenginlik ve refah kaynaklarındandı. Eflak ve Boğdan’dan başka bütün Tuna ve hatta Dobruca iskelelerinden gelen hububatın önemli miktarı İstanbul’a sevkedilirdi. Meselâ 16 Kasım 1576-21 Aralık 1578 tarihleri arasında İstanbul’un iâşesi için hem Kili, Tulçı, Maçin, İbrâil, İsakça gibi Tuna kazalarından; hem de Babadağı, Karaharman (Vadu), Köstence ve Dobruca kaza ve iskelelerinden 120.000 tondan fazla buğday satın alınmıştır (BA, KK, nr. 2282/2).

İbrâil’in ticarî önemini buğday, arpa ve mısır kileleri gibi büyüklü küçüklü kendine has ölçü birimlerinin bulunması da göstermektedir. 1783 yılında bir hububat İbrâil küçük kilesi 11 İstanbul kilesine veya 240 okkaya (307,92 kg.) eşitti. 1840 yılında İbrâil’in Eflak’a iadesinden sonra İbrâil kilesi teke indirilmiş ve miktarı 400 okkaya (513,2 kg.) eşit olan eski büyük İbrâil kilesi benimsenmiştir.

Hububatın yanında pastırma da önemli bir ticaret maddesiydi. İbrâil civarındaki Kasaplar adası denilen Prundu adasında sığır, koyun ve keçi pastırması yapılırdı. Bu pastırma ile birlikte, önemli bir miktarı İstanbul’a ihraç edilen ve “çerviş” denilen iç yağı da hazırlanırdı. İbrâil’de büyük hububat depolarından başka önemli odun ve kereste depoları da bulunuyordu. Bu hususta İbrâil ile komşusu Kalas şehri arasında rekabet vardı (BA, KK, nr. 67, s. 1061).

1570 yılına ait İbrâil Kanunnâmesi ve İbrâil iskele kanununda rakı (arakı), hidromel (âb-ı asel), malvasia (mevezi), Eflak ve Trabzon şarapları gibi içeceklerden; el-ma, armut gibi meyvelerden; kara sığır gönü, su sığırı gönü, kösele, meşin, sahtiyan, keçe vb. derilerden, esirlerden ve diğer mallardan söz edilmektedir. XVI. yüzyıl sonlarında İbrâil İskelesi’nin gelirinin bütün Tulçı, İsakça ve Maçin iskelelerinin toplam gelirine eşit olduğu anlaşılmaktadır (BA, KK, Ruznâmçe Defteri, nr. 1774, s. 134). XVII. yüzyıl başlarında iskeleden elde edilen vergi gelirlerinin miktarı 400.000 akçeyi geçiyordu.

XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başta Batı İngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesi endüstri inkılâbını gerçekleştirdikten sonra ham maddeye talep, buna bağlı olarak da bu maddelerin sağlanmasında büyük rolü olan Karadeniz ve Tuna liman şehirlerinin, bu arada İbrâil’in önemi hızla artmıştır. Günümüzde ticarî özelliği yanında metal eşya, dokuma ve gıda fabrikalarıyla bir sanayi şehri olan İbrâil’in XIX. yüzyıl sonlarına doğru 28.272 olan nüfusu (Kāmûsü’l-a‘lâm, I, 585) 1982’de 212.050’ye ulaşmıştır. Kiliseye çevrilmiş olan bir cami 300 yıllık Osmanlı hâkimiyetinden kalan yegâne izdir (Ayverdi, s. 33).


BİBLİYOGRAFYA:

BA, TD, nr. 483; BA, KK, Ruznâmçe Defteri, nr. 1774, s. 134; BA, KK, nr. 67, s. 1061 vd.; nr. 2282/2; nr. 3800, s. 1-23; BA, D.BRZ, nr. 20614, s. 60; BA, MD, nr. 3, s. 250; nr. 19, s. 234; nr. 67, s. 31; BA, Ali Emîrî, I. Süleyman, nr. 165; TK, TD, nr. 83; Selânikî, Târih (İpşirli), II, 481, 819, 896; Vâsıf, Târih (İlgürel), s. 64, 319, 370, 379; Cevdet, Târih, IX, 144; XI, 144; L. Gorecki, Al. Papiu-İlarian, Tesauru de monumente istorice, Bucureşti 1864, III, 229; R. Perianu, “Raiaua Brailei”, Anuarul de antropogeografie şi geografie, Bucureşti 1910-11, II, 125-143; a.mlf., “Raiaua Brailei”, RI, XV (1945), s. 287-333; N. Iorga, Din viata sociala a Braile i supt Turci, Bucureşti 1933; a.mlf., Osmanlı Tarihi (trc. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1948, s. 84, 122, 169-170, 191, 193, 236, 341, 474, 580; a.mlf., Studii şi Documente, XXIII, Bucureşti 1913, s. 46; a.mlf., “Când, cun şi de ce sa luat Braila de Turci”, Analele Brailei, V/1 (1933); Danişmend, Kronoloji, III, 139, 146-147, 427; IV, 50, 99-100, 113, 152, 232; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 81; IV/2, s. 44, 86, 113; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Ankara 1956, VII, 74; Hadiye Tuncer, Osmanlı İmparatorluğunda Toprak Hukuku, Ankara 1962, s. 196-207, 210-216; C. C. Giurescu, İstoricul oraşului Braila din cele mai vechi timpuri pâna astazi, Bucureşti 1968; Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mi‘mârî Eserleri I, s. 31, 33; Documenta Romaniae Historica, Seria 1, Bucureşti 1977, I, 86, document 46; Peter F. Sugar, Southeastern Europe Under Ottoman Rule 1354-1804, London 1977, tür.yer.; Anca Ghiata, “Braila şi tinutul înconjurator întrun registru de recensamânt inedit de la sfârşitul secolului al XVI-lea”, Caietul Seminarilui Special de Ştiinte Auxiliare, Bucureşti 1993, IV, 126-183; Anca, “Popescu, Braila otomana întro kanunnamea de la 1570”, İstros, VII, Braila 1994, s. 183-187; a.mlf., “Un document ottomant concernant le commerce au Bas-Danube”, RRH, XXXI/34 (1992), s. 331-338; Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukuki Tahlilleri, İstanbul 1994, VII, 732-735; İonel Cândea, Braila. Origini şi evolutii pâna la jumatatea secolului al XVI-lea, Braila 1995; Bielski, “Kronika polska” (trc. G. İ. Nastase), Cercetari İstorice (İaşi, 1925), I/1, s. 653; M. Popescu, “Raiaua şi cetatea Brailei”, Analele Brailei, I (1929), s. 2-3, 4-9; Gh. Mihailescu, “Aşezarile omeneşti din raiaua Brailei la 1828. În comparatie cu cele de pe harta austriaca de la 1790”, Analele Brailei, V (1933); İon Radu-Mircea, “Tara Româneasca şi inchinarea raielii Braila”, Balcania, IV, (1941), s. 474; İlie Corfus, “Hotarul raialii Braila la 1695”, RI, XV (1945), s. 335-342; Irène Beldiceanu-Steinherr - Nicoara Beldiceanu, “Actes du règne de Selim I concernant quelques échelles danubiennes de Valachie, de Bulgarie et de Dobroudja”, SOF, XXIII (1964), s. 91-115; Mihai Maxim, “Une trésor d’aspres turcs des XVe-XVIe siècles découvert à Berteşti, département de Braila”, SAO, X (1980), s. 89-102; a.mlf., “Teritorii româneşti sub administratie otomana în secolul al XVI-lea”, Revista de İstorie, I (1983), s. 802-817; II, 879-890; Kāmûsü’l-a‘lâm, I, 585; N. Beldiceanu, “Ibrail”, EI² (Fr.), III, 1029; “İbrail”, TA, XX, 10-11; ABr., IV, 561-562; Şerafettin Turan, “Edirne Antlaşması”, DİA, X, 443.

Mıhaı Maxım