İBN TABÂTABÂ, Ebü’l-Hasan

(أبو الحسن ابن طباطبا)

Ebü’l-Hasen Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. İbrâhîm Tabâtabâ el-Hasenî el-Alevî (ö. 322/934)

Münekkit, edip ve şair.

İsfahan’da doğdu. Hz. Hasan’ın soyundandır. Tabâtabâ lakabıyla anılan büyük dedesi İbrâhim’e (İbn Hallikân, I, 130) nisbetle İbn Tabâtabâ diye tanınır. İsfahan’da yetişen İbn Tabâtabâ, öğrenimini şehrin önde gelen edip ve âlimlerinin yanında tamamladı. Hayranı olduğu şair halife Abdullah b. Mu‘tez ile görüşmeyi çok arzuladığı halde yolculuğa çıkmaya cesaret edemediğinden bu isteğine ulaşamadı. İbnü’l-Mu‘tezz’in divanını hayatının sonla-rına doğru Ma‘mer adında bir tanıdığının evinde görebildi. Kısa süre içinde göz gezdirdiği bu divanın 187 beytini hemen orada ezberlemiş olması kaynaklarda hâfızasının gücüne delil olarak nakledilir (Yâkūt, XVII, 144-145). Hayatı boyunca İsfahan’dan ayrılmayan İbn Tabâtabâ, bu şehirde vefat etti. Muhsin el-Emîn, İbn Tabâtabâ’yı Şîa’nın ileri gelen âlim ve şairleri arasında saymakla birlikte (AǾyânü’ş-ŞîǾa, IX, 72) diğer kaynaklarda bu konuda herhangi bir kayda rastlanmamaktadır.

Keskin bir zekâya, şiir, dil ve edebiyata karşı üstün yeteneğe sahip olan İbn Tabâtabâ bu vasıfları ve geniş kültürüyle devamlı övünmüş, söz ustalığında Mu‘tezile büyüklerinden Vâsıl b. Atâ’dan daha üstün ve güçlü olduğunu yeminle ifade etmiştir (Abdülkādir Şeyh İdrîs, L [1980], s. 139). İbn Tabâtabâ, edebî tenkitte gerçekçi ve yapıcı yaklaşımıyla aralarında Merzübânî, Ebû Hilâl el-Askerî, Ebû Ali el-Merzûkī ve İbn Ebü’l-İsba‘ el-Mısrî gibi âlim ve sanatkârların bulunduğu birçok kimseyi etkilemiştir. Klasik Arap şiirinin geleneksel yapısı ve bütünlüğü üzerindeki tenkitçi yaklaşımları ve zamanına göre iyi tasarlanmış bir şiir nazariyesinin ilk şeklini ortaya koymuş olması bakımından Arap edebiyatı münekkitlerinin önde gelen temsilcilerinden kabul edilir.

Arap edebiyatının bilhassa şiir ve şiir tenkidi sahasında ilmî çalışmaların yoğunlaştığı ve verimli sonuçların alındığı bir döneminde yetişen İbn Tabâtabâ, bir âlim ve edip olmasının yanı sıra şairliğinin de verdiği avantajla aynı alanın uzmanı olan İbn Kuteybe, İbnü’l-Mu‘tez ve Kudâme b. Ca‘fer gibi çağdaşları arasında özgün fikir ve tesbitleriyle daha farklı bir konumdadır. Genellikle dil üzerinde uzman olan çağdaşları şiiri vezin, kafiye, i‘rab ve lafız yönlerinden katı kurallar içinde ele alırken İbn Tabâtabâ şiire canlı bir varlık gibi yaklaşarak onu insana benzetmiştir. Ona göre insanların fizikî görünüşü, ses, akıl ve duyguları farklı olduğu ve bu özellikleriyle başkalarından ayrıldıkları gibi şiirler de okuyucunun zevk ve beğeni seviyesine göre değerlendirilir. Şiirde güzelliğin ölçüsü okuyucunun duygu ve zevkine bağlıdır. Sözü beden ve ruh arasındaki alâkayı göz önünde bulundurarak değerlendiren İbn Tabâtabâ, kelime ve ibarelerin şekilleriyle ifade tarzlarının sözün bedenini, mânalarının ise ruhunu teşkil ettiğini söyler. Ona göre güzel şiir yazabilmek için şekilden önce şairde şiire yatkın bir mizaç ve zevkin bulunması gerekir. Hatta bu iki


vasfa sahip şairler vezinden bile müstağni kalabilir. Aruz bilgisi yalnız başına şair olmaya yeterli değildir. Bu sanatta yetenek ve zevk en önemli unsurdur (Ǿİyârü’ş-şiǾr, s. 14-15).

Şiir tenkit ve değerlendirmesinde dikkat edilecek hususları vezin, mâna, lafız ve bağlama uygunluk olmak üzere dört ana madde altında toplayan İbn Tabâtabâ Araplar’ın tarih, siyer, nesep, eyyâm, menkıbe, örf ve âdet bilgilerini kapsayan geniş kültürüne, Arap dili, belâgatı ve edebiyatına ait ilimlere vâkıf olmayı şairler için ön şart olarak görür. Şiir yazacak olanlara öncelikle konunun zihinde olgunlaştırılmasını, daha sonra şiir sanatının araç ve gereçleri olan lafız, kafiye ve vezin seçilerek nazma geçilmesini öğütler.

Eski şairlerden tamamıyla uzak kalınamayacağını, yeni şairlerin onlardan etkilenmesinin tabii ve hatta zaruri olduğunu söyleyen İbn Tabâtabâ, bunların çok dikkatli ve titiz davranarak eski şairlerden aldıkları mâna, mefhum ve mazmunları kendilerine has üslûp ve nazım şekilleriyle yeniden üretebileceklerini, bunun intihal (sirkat) sayılmayacağı fikrini ortaya atan ilk münekkit olması ile de ayrı bir öneme sahiptir.

Şöhret peşinde koşan bazı çağdaş şairleri, ihsan ve iltifatlarını kazanmak istedikleri şahsiyetler için haksız ve mübalağalı methiyeler, hicivler ve gazeller söyledikleri veya güldürücü hikâyeler ve gayri ciddi nükteler yazdıkları için eleştiren İbn Tabâtabâ, sanat adına yapılan bu tür işlerin sağlam bir karakterden kaynaklanmadığını, gerçekleri aksettirmeyen, tabiilikten uzak çalışmalar olduğunu belirterek şiirde her zaman gerçekçiliği savunmuştur. Aynı zamanda iyi bir şair olan İbn Tabâtabâ’nın kendi ilmi ve şairliğiyle övündüğü fahriyeleri; övgü, yergi ve gazelleri; güneş, ay, yıldız, gece, bulut, bahçe, çiçek gibi tabiat tasvirine dair bazı parçaları kaynaklarda yer alır (Ebû Hilâl el-Askerî, I, 124, 130, 198, 212, 339, 340, 350, 360; II, 36; ayrıca bk. tür. yer.; Ebû İshak el-Husrî, II, 756-757; Yâkūt, XVII, 146-149, 150, 156).

Eserleri. 1. Ǿİyârü’ş-şiǾr (MiǾyârü’ş-şiǾr). İbn Tabâtabâ’nın edebî tenkit alanında değerini zamanımıza kadar koruyabilen en önemli çalışmasıdır. Eser, müellifin bazı şairlerle ilgili eleştirilerini ihtiva etmesinin yanı sıra şiiri lafız, mâna, vezin ve şekil yönünden incelemesi ve elde ettiği sonuçları sade bir üslûpla okuyucuya sunması bakımından da ayrıca önem taşır. İbn Tabâtabâ’nın bu eserinde ele aldığı başlıca konular şunlardır: Şiirin aletleri (şiirin alt yapısını oluşturan bilim ve kültür şubeleri), şiir sanatı, mâna ile lafız arasındaki ilişkiler, şiirin ölçüsü, teşbih ve çeşitleri, muhkem ve başarılı şiirlerle zayıf ve tekellüflü şiirler, serika (intihal) meselesi, lafzı güzel anlamı zayıf, anlamı düzgün vezni bozuk şiirler, şiirde lafız-mâna uygunluğu, matla‘ ve kafiyeye dair konular. Ǿİyârü’ş-şiǾr Tâhâ el-Hâcirî ve Muhammed Zağlûl Sellâm (Kahire 1376/1956), Abbas Abdüssâtir (şerh ve tahkik, Beyrut 1402/1982) ve Abdülazîz el-Mâni‘ (Beyrut 1406/1985) tarafından neşredilmiştir. Hasan b. Bişr el-Âmidî’nin Iślâĥu mâ fî MiǾyâri’ş-şiǾr li’bn Ŧabâŧabâ mine’l-ħaŧaǿ adıyla kaleme aldığı çalışma (İbnü’n-Nedîm, s. 172) günümüze ulaşma-mıştır. 2. Dîvân. Ebû Bekir es-Sûlî tarafından hazırlanan (a.g.e., s. 222), İbn Hallikân’ın gördüğünü söylediği divan (Vefeyât, I, 130) bütünüyle zamanımıza kadar gelmemiştir (Sezgin, II, 635). Ancak Dîvânü’l-meǾânî, Zehrü’l-âdâb, Muĥâđarâtü’l-üdebâǿ ve İrşâdü’l-erîb gibi eserlerde şairin şiirlerinden örnekler bulunmaktadır. Brockelmann divanın 1332’de (1914) Sayda’da yayımlandığını kaydediyorsa da (GAL Suppl., I, 146) onun gösterdiği eser, İbrâhim b. Hüseyin et-Tabâtabâî (ö. 1318/1901) adlı başka bir şairin divanıdır (Serkîs, II, 1226). Câbir el-Hâkānî müellifin günümüze ulaşan şiirlerini ŞiǾru İbn Ŧabâŧabâ el-ǾAlevî adıyla yayımlamıştır (Bağdat 1975). 3. Risâle fi’stiħrâci’l-muǾammâ (Kitâb fi’l-medħal fî maǾrifeti’l-muǾammâ mine’ş-şiǾr). Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Fâtih, nr. 5300) altı varaklık bir nüshası bulunmaktadır. 4. Kitâb fî taķrîżi’d-defâtir. Muhtemelen kitapların faziletine dair manzum bir eser olup İbnü’n-Nedîm’in müellife nisbetle zikrettiği yedi beyit (el-Fihrist, s. 23) bu eserden alınmış olmalıdır. 5. Kitâbü’l-ǾArûż. Yâkūt bunun önemli bir çalışma olduğunu söyler (MuǾcemü’l-üdebâǿ, XVII, 143). 6. Senâmü’l-meǾâlî. Kaynaklarda adı geçen bu eserin muhtevası hakkında bilgi bulunmamaktadır. 7. Kitâbü Tehźîbi’ŧ-ŧabǾ. Çeşitli şairlerden seçilmiş şiirleri ihtiva eder (Ǿİyârü’ş-şiǾr, s. 7, 14). 8. Kitâbü’ş-ŞiǾr ve’ş-şuǾarâǿ. Tehźîbü’ŧ-ŧabǾ ile aynı eser veya aynı konuda yazılmış başka bir eser olması mümkündür.

İbn Tabâtabâ hakkında müstakil çalışmalar yapılmıştır: Abdüsselâm Abdülha-fîz Abdülâl, Naķdü’ş-şiǾr beyne İbn Ķuteybe ve İbn Ŧabâŧabâ el-ǾAlevî (Kahire 1398/1978); Muhammed b. Abdurrahman er-Rebî‘, İbn Ŧabâŧabâ en-nâķıd (Riyad 1399/1979); Şerîf Râgıb es-Süleyman, İbn Ŧabâŧabâ el-edîb en-nâķıd (Amman 1401/1981); Abdullah Abdülkerîm el-Abbâdî, el-İtticâhü’n-naķdî Ǿinde İbn Ŧabâŧabâ (İskenderiye 1410/1990).

BİBLİYOGRAFYA:

Ebü’l-Hasan İbn Tabâtabâ, Ǿİyârü’ş-şiǾr (nşr. Tâhâ el-Hâcirî - Muhammed Zağlûl Sellâm), Kahire 1376/1956, neşredenin girişi, s. e-y; a.e. (nşr. Abbas Abdüssâtir), Beyrut 1402/1982, neşredenin girişi, s. 7-8; Âmidî, el-Müǿtelif, I, 463; Merzübânî, MuǾcemü’ş-şuǾarâǿ (nşr. F. Krenkow), Beyrut 1402/1982, s. 427; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 23, 151, 172, 222; Ebû Hilâl el-Askerî, Dîvânü’l-meǾânî, Kahire 1952, I, 124, 130, 198, 212, 339, 340, 350, 360; II, 36; ayrıca bk. tür.yer.; Ebû İshak el-Husrî, Zehrü’l-âdâb (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Kahire 1389/1969, II, 756-757; Yâkūt, MuǾcemü’l-üdebâǿ, XVII, 143-156; İbnü’l-Kıftî, el-Muĥammedûn mine’ş-şuǾarâǿ (nşr. Riyâd Abdülhamîd Murâd), Beyrut 1408/1988, s. 9-10; İbn Hallikân, Vefeyât, I, 130; Safedî, el-Vâfî, II, 79-80; Serkîs, MuǾcem, II, 1226; Brockelmann, GAL Suppl., I, 146; Abdürrahîm b. Ahmed el-Abbâsî, MeǾâhidü’t-tenśîś (nşr. M. Muhyiddin Abdülha-mîd), Beyrut 1367/1947, II, 129-130; Sezgin, GAS, II, 634-635; Abdüsselâm Abdülhafîz Abdülâl, Naķdü’ş-şiǾr beyne İbn Ķuteybe ve İbn Ŧa-bâŧabâ el-ǾAlevî, Kahire 1978, s. 27-58; ayrıca bk. tür.yer.; Ahmed İsmailoviç, Felsefetü’l-istişrâķ, Kahire 1980, s. 296-299; Ömer Ferruh, Târîħu’l-edeb, II, 420-423; AǾyânü’ş-ŞîǾa, IX, 72-80; İhsan Abbas, Târîħu’n-naķdi’l-edebî Ǿinde’l-ǾArab, Amman 1986, s. 133-145; a.mlf., “Ebn Ŧabāŧabā”, EIr., VIII, 64-65; Mansour Ajami, The Alchemy of Glory, Washington 1988, s. 13-17; K. Abu Deeb, “Literary Criticism”, Abbasid Belles-Lettres (ed. J. Ashtiany), Cambridge 1990, s. 366-370; Abdullah Abdülkerîm el-Abbâdî, el-İtticâhü’n-naķdî Ǿinde İbn Ŧabâŧabâ, İskenderiye 1410/1990; Abdülkādir Şeyh İdrîs, “Ǿİyârü’ş-şiǾr li’bn Ŧabâŧabâ”, Mecelletü’l-Fayśal, L, Riyad 1980, s. 139-143; Tarrâd el-Kebîsî, “Fi’ş-ŞiǾriyyeti’l-ǾArabiyye: ķırâǿa cedîde li-(.İyâri’ş-şi.r) li’bn Ŧabâŧabâ”, el-Mevrid, XIX/1, Bağdad 1990, s. 21-27; Rukayye İbrâhim Ahmed, “el-Ârâǿü’n-naķdiyye li’bn Ŧabâŧabâ ve menhecühû fî Ǿİyâri’ş-şiǾr”, Mecelletü’z-Zehrâǿ, sy. 8, Kahire 1990, s. 257-282; Vecîh Fânûs, “el-Muśŧalaĥ Ǿinde İbn Ŧabâŧabâ ...”, el-Fikrü’l-ǾArabî, XVI/79, Beyrut 1995, s. 198-210.

Mehmet Sami Benli