İBN RÜŞD

(ابن رشد)

Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Ahmed el-Kurtubî el-Endelüsî (ö. 520/1126)

Mâlikî fakihi ve kadısı.

450 yılının Şevval ayında (Aralık 1058) Kurtuba’da (Cordoba) doğdu. Bazı kaynaklarda verilen 405 (İbn Ferhûn, II, 250) ve 455 (Mahlûf, s. 129) tarihleri yanlış olmalıdır. Aslen Sarakustalı (Saragossa) olup sonradan Kurtuba’ya yerleşen bir aileye mensuptur. Ailedeki ilim geleneği babası Ahmed’le başlamış ve birkaç nesil devam etmiştir. Büyük dedelerinden Rüşd’e nisbetle İbn Rüşd olarak tanınmakla birlikte aynı isim, künye ve nisbeye sahip olan torunundan ayırt edilmesi için İbn Rüşd el-Ced (el-Ekber, el-Fakīh) ve daha çok felsefeci kimliğiyle tanınan torunu da İbn Rüşd el-Hafîd şeklinde anılır.

İlim tahsiline Kurtuba’da başlayan İbn Rüşd hayatının son yılına kadar buradan ayrılmadı. İlk dinî eğitimini babasından aldı ve ilme yönelmesinde onun teşviklerinin önemli payı oldu. Dönemin önde gelen fakihleri ve şûra üyeleri olan Ebû Ca‘fer İbn Rızk, Ebû Abdullah İbn Ebü’l-Âfiye ve İbnü’t-Tallâ’dan fıkıh, Ebü’l-Abbas İbnü’d-Delâî ve Ebû Ali el-Gassânî’den hadis, Ebû Mervân İbn Sirâc’dan Kur’an ilimleri, Arap dili ve edebiyatı okudu. Özellikle İbn Rızk’ın İbn Rüşd üzerinde büyük tesiri oldu. İbn Rüşd dinî ilimlerde, tarih ve Arap edebiyatında yetişti, fıkıhta ve fıkıh usulünde derinleşti. Kırk yaşlarında iken ders ve fetva vermeye, döneminin önde gelen fakihleri arasında yer almaya başladı. Kurtuba Camii’nin başimamlığını da yapan İbn Rüşd’ün burada verdiği derslere çeşitli bölgelerden çok sayıda öğrenci katıldı. Kaynaklarda kırka yakın öğrencisinin adı zikredilir. Bunların arasında oğlu Ebü’l-Kāsım Ahmed, eserlerini yazıp büyük kısmını kendisine kontrol ettiren, hayatının son bir yılına ait fetvalarını derleyen ve hocasına dair ilk elden bilgiler aktaran Ebü’l-Hasan İbnü’l-Vezzân, Ebû Mervân Abdülmelik b. Meserre, yine eserlerinde hocası hakkında önemli bilgilere yer veren Kādî İyâz ve İbn Beşküvâl, Ebû Abdullah Muhammed b. Asbağ el-Ezdî, Ebü’l-Kāsım İbn Verd, Ebû Bekir Abdülazîz b. Halef el-Esedî ve Ebû İshak İbnü’l-Emîn sayılabilir.

İbn Rüşd’ün gençlik yılları mülûkü’t-tavâif, yetişkinlik ve olgunluk dönemleri


ise Endülüs’ü de hâkimiyeti altında bulunduran Murâbıt hükümdarları Yûsuf b. Tâşfîn ve oğlu Ali’nin zamanına rastlar. Yûsuf b. Tâşfîn bölgedeki iç karışıklıkları sona erdirdiğinden oğlunun dönemi müslümanların Endülüs’teki en parlak devirlerinden biri kabul edilir. Emîr Ali 511 (1117) yılında Kurtuba’ya geldiğinde onu karşılayan heyet içinde İbn Rüşd de vardı. Murâbıt hükümdarı aynı yılın cemâziyelevvel ayında İbn Rüşd’ü, İbn Hamdîn diye bilinen Ebû Abdullah Muhammed b. Ali’den boşalan Kurtuba başkadılığı (kādılcemâa) görevine tayin etti. İbn Rüşd, o sırada el-Beyân ve’t-taĥśîl adlı eserinin telifiyle meşgul olduğu ve kadılığın kendisini bundan alıkoyacağını düşündüğü için fazla istekli olmadığı bu görevi yürüttüğü dört yıl boyunca eserinin telifine ancak haftada bir gün ayırabildiğini, 515 (1121) yılında da muhtemelen bu yöndeki mazeretinin hükümdar tarafından kabul edilmesi üzerine görevden ayrıldığını belirtir (el-Beyân ve’t-taĥśîl, I, 30). Dönemine yakın kaynaklarda bu bilgi doğrulanmakla birlikte, aynı yıl Kurtuba valisinin bir kadına sarkıntılık eden askeri cezalandırmamakta direnmesi üzerine şehirde iç isyan çıktığı, Hükümdar Ali b. Yûsuf’un Merakeş’ten gelerek şehri kuşattığı, Kādılcemâa İbn Rüşd ve İşbîliye (Sevilla) Kadısı Muhammed b. Dâvûd başta olmak üzere ulemâ heyetinin araya girmesiyle barış sağlandığı, İbn Rüşd’ün de bu görüşmeler sırasında kadılıktan istifa ettiği kaydedilir. Bazı kaynaklarda görevinden azledildiğine dair verilen bilgi isabetli görünmemektedir.

Kadılıktan ayrılmasından sonra telif ve öğretim faaliyetine ağırlık veren İbn Rüşd’ün hükümdar ve yöneticiler katında itibarı artarak devam etti, önemli konularda görüşüne başvuruldu ve desteği istendi. Onun, Endülüs’te iç karışıklıkların önlenmesi, birlik ve beraberliğin sağlanması yönünde önemli katkıları oldu. Nitekim bölgede müslümanların hâkimiyeti altında yaşayan zimmî hıristiyanların 519’da (1125) Gırnata’yı (Granada) kuşatan Aragon Kralı I. Alfonso’nun (The Battler) kuvvetlerine fiilen destek vermeleri, müslümanların kumandanı ve hükümdarın kardeşi Ebû Tâhir Temîm’in de şehri müdafaada yetersiz kalması üzerine İbn Rüşd, 520 yılının Safer ayında (Mart 1126) Merakeş’e gidip Murâbıt Hükümdarı Ali b. Yûsuf’la görüşerek hem zimmîlerin Miknâs, Selâ gibi Mağrib şehirlerine sürülmesini, hem de Emîr Ebû Tâhir’in görevden alınmasını sağladı.

İbnü’l-Vezzân, hocası İbn Rüşd’ün 22 Cemâziyelevvel 520 (15 Haziran 1126) tarihinde Merakeş’ten Kurtuba’ya döndüğünü, 23 Cemâziyelâhir’de hastalandıktan sonra dört ayı aşkın bir süre ders vermeyi bıraktığını ve aynı yılın 11 Zilkadesinde de (28 Kasım 1126) vefat ettiğini bildirmekte (Mesâǿilü Ebi’l-Velîd İbn Rüşd, II, 1347), Kādî İyâz da bu tarihi kaydetmektedir (el-Ġunye, s. 55). İbn Rüşd Kurtuba’nın kuzeyindeki İbn Abbas Mezarlığı’na defnedildi.

Çağdaşları dahil tabakat müellifleri, İbn Rüşd’ü dinî ilimlerin hemen tamamında söz sahibi olacak kadar yetişkin, hadis alanında hocası Ebû Ali el-Gassânî seviyesinde olmasa da sened, metin ve literatür bilgisinin çok iyi olduğunu belirtirler. Ancak öğrencisi Kādî İyâz ve birçok tabakat müellifi İbn Rüşd’ü rivayetten ziyade dirayet ve yorum yeteneğiyle temayüz etmiş, fürû ve usulde dönemin imamı, fetva mercii ve Mâlikî fıkhını en iyi bilen kimse olarak tanıtır. İbn Ebû Rendeka et-Turtûşî ve Ebû Abdullah el-Mâzerî ile birlikte İslâm dünyasında Mâlikî fıkhının VI. (XII.) yüzyılın ilk yarısındaki üç büyük temsilcisinden biri olan İbn Rüşd akaidde Eş‘arî çizgisinde, Ehl-i sünnet’in geleneksel prensip ve tavrına sıkı sıkıya bağlıydı. Ağır başlı, iyi ahlâk sahibi, güçlü bir muhâkemesi, anlaşılır bir üslûbu olan, devlet adamları katında ilmin onurunu koruyan, ibadete düşkün bir kimseydi. Eserlerinde Mâlikî fıkhına ve mezhep içi ihtilâflara olan derin nüfuzunu gösterdiği gibi zaman zaman başta el-Müdevvenetü’l-kübrâ ve el-ǾUtbiyye olmak üzere Mâlikî literatüründe mevcut farklı görüşleri uzlaştırdığı veya bazı tercihler yaptığı da olmuştur. Meselâ yol güvenliği bulunmadığı için dönemindeki Endülüs müslümanlarından haccın farziyetinin sâkıt olduğuna, bununla beraber yerine getirildiğinde kerâhetle câiz olacağına fetva vermiş, çağdaşı İbn Ebû Rendeka et-Turtûşî ise böyle bir haccın haram, yapanların ise günahkâr sayılacağı görüşünü bildirmişti. Fürûa dair meseleleri ele alırken usule ve fakihlerin hareket noktalarına ilişkin bilgiler vermesi eserlerinin didaktik değerini ön plana çıkarmış ve mezhep içinde genel kabul görmesinde önemli rol oynamıştır. İbn Rüşd’ü, mezhebin muteber metinlerinden el-Muħtaśar’ın müellifi Halîl b. İshak el-Cündî (Sîdî Halîl) mezhebin tercihlerini esas aldığı dört büyük fakihinden biri olarak, birçok müellif de mezhepte müctehid veya tercih ehli olarak tanıtır. Meselâ Mâlikîler’den Ebû Zeyd es-Seâlibî, İbn Arafe, Ebü’l-Hasan Nûreddin Ali es-Senhûrî gibi ileri dönem müelliflerinin de ihtilâflı konularda İbn Rüşd’ün fetva ve tercihlerini esas aldıkları görülür. Bununla birlikte İbn Rüşd’ün, İmam Mâlik’in görüşlerine ve mezhebin genel çizgisine sıkı sıkıya bağlı olduğu, mezhepte hâkim görüşün dışına hemen hemen hiç çıkmadığı, bu sebeple de tercihlerinin sınırlı ve ayrıntılı bazı meselelere münhasır kaldığı söylenebilir. Eserlerinde, bazan bir konuda dönemine kadarki Mâlikî fakihlerinin ittifakının bulunduğunu ileri sürmekle birlikte bunun mutlak bir mezhep içi icmâ iddiası değil, çoğunluğun kanaatini veya kendine ulaşan farklı bir görüşün bulunmadığını ifade anlamını taşıdığı düşünülmelidir. Ahmed Zerrûk gibi ileri dönemdeki bazı Mâlikî fakihlerinin İbn Rüşd’ün ittifak iddialarının ihtiyatla karşılanması gerektiği şeklindeki sözleri de bunu teyit eder.

Endülüs’te Mâlikî fıkhının ağırlık kazanıp bu mezhep fakihlerinin Murâbıt Hükümdarı Ali b. Yûsuf ve diğer mahallî emîrler üzerinde hayli etkili oldukları ve 503 (1109) yılının başlarında Kurtuba Kādılcemâası Ebû Abdullah İbn Hamdîn’in fetvası üzerine hükümdarın emriyle Gazzâlî’nin İĥyâǿü Ǿulûmi’d-dîn adlı eserinin yakıldığı biliniyorsa da Şa‘rânî’nin İĥyâǿın yakılmasına Kādî İyâz ve İbn Rüşd’ün fetva verdiği şeklindeki isnadı (eŧ-Ŧabaķāt, I, 15) bu döneme yakın kaynaklarca desteklenmemekte, hatta o tarihte İbn Rüşd’ün resmî kazâ görevinin bulunmadığı düşünülürse fazla muhtemel de görünmemektedir.

Eserleri. Kaynaklarda İbn Rüşd’ün çeşitli konularda çok sayıda eserinin mevcut olduğu belirtilmekle birlikte bilinen eserlerinin tamamına yakını fıkıh alanındadır. 1. el-Beyân ve’t-taĥśîl*. Muhammed b. Ahmed el-Utbî’nin (ö. 255/869), İmam Mâlik ile öğrencilerinden aktarılan ve el-Müdevvenetü’l-kübrâ’da yer almayan görüşleri derlediği el-Müstaħrece mine’l-esmiǾa (el-ǾUtbiyye) adlı eserinin hacimli bir şerhi niteliğindedir. Eser döneminden itibaren Mâlikî fıkhının temel kaynaklarından biri sayılmış, şöhreti zaman içinde asıl metni gölgede bırakmıştır. Çeşitli kütüphanelerde birçok yazma nüshası bulunan ve üzerinde bazı ihtisar çalışmaları yapılan el-Beyân (Muhtâr b. Tâhir et-Tilîlî, s. 334-335) Muhammed Haccî ve bir grup arkadaşı tarafından yayımlanmıştır (I-XX,


Beyrut 1404-1407/1984-1987, 1408/1988). 2. el-Muķaddimât. İbn Rüşd önsözünde eserinin tam adını el-Muķaddimâtü’l-mümehhidât li-beyâni mâ iķteđathü rüsûmü’l-Müdevvene mine’l-aĥkâmi’ş-şerǾiyyât ve’t-taĥśîlâtü’l-muĥkemât li-ümmehâti mesâǿilihe’l-müşkilât olarak verir. Eser ismi el-Muķaddemâtü’l-mümehhedât şeklinde de okunabilmektedir. Müellifin ifadelerinden kitabını hocası Ebû Ca‘fer İbn Rızk’ın ölümünden (477/1084) sonra, el-Beyân ve’t-taĥśîl’in telifine (506/1112) başlamadan önce yazdığı (el-Beyân ve’t-taĥśîl, I, 31-32; el-Muķaddimât, I, 9-10, 313), İbnü’l-Vezzân’ın ifadelerinden de (Mesâǿilü Ebi’l-Velîd İbn Rüşd, II, 1347) eserin İbn Meserre tarafından temize çekilmiş metnini müellifin 520 (1126) yılında tekrar kontrol ettiği anlaşılmaktadır. Mâlikî fıkhının ilk önemli kaynağı olan el-Müdevvene’de ele alınan meselelerin ve ileri sürülen görüşlerin daha sistematik hale getirilerek Kitap ve Sünnet’ten temellendirilmesi, dil ve usul kuralları bakımından açıklanması, mezhep içi ittifak ve ihtilâfların, bazan da diğer mezhep görüşlerinin verilmesinin amaçlandığı eser bu yönüyle İbn Ebû Zeyd, Ebü’l-Velîd el-Bâcî gibi önceki Mâlikî müelliflerinde de görülen el-Müdevvene ihtisarı geleneğinin devamı niteliğindedir. Eserde akaid konusunda temel bilgiler ve bazı fıkıh usulü kuralları verilmiş, daha sonra el-Müdevvene’nin sırası takip edilerek fürû-i fıkıh konularına geçilmiştir. Mezhep fıkhının güvenilir kaynakları arasında sayılan ve çeşitli kütüphanelerde nüshaları bulunan el-Muķaddimât (Brockelmann, GAL Suppl., I, 662; Muhtâr b. Tâhir et-Tilîlî, s. 580-589) birçok defa el-Müdevvenetü’l-kübrâ ile birlikte (Kahire 1324, 1325; Beyrut 1980), onun ekinde (V. cilt, nşr. Ahmed Abdüsselâm, Beyrut 1415/1994) veya ayrı olarak (Beyrut, ts. [Dâru Sâdır]) basılmakla beraber bu neşirler, esas alınan nüshanın eksik oluşu sebebiyle “kirâü’d-dûr” bahsiyle bitmekte olup eserin yarıya yakın kısmı noksandır ve hayli istinsah ve okuma hataları taşımaktadır. Eser daha sonra tam metin halinde Muhammed Haccî ve Saîd A‘râb’ın tahkikiyle yayımlanmıştır (I-III, Beyrut 1408/1988). 3. en-Nevâzil (el-Mesâǿil, el-Fetâvâ, Kitâbü’l-Ecvibe, Cevâbâtü İbn Rüşd). İbn Rüşd’ün, kendisine yöneltilen ve büyük çoğunluğu fıkıhla ilgili olan sorulara verdiği cevap ve fetvaların öğrencisi İbnü’l-Vezzân tarafından derlenmesiyle meydana gelen bir eserdir. İki yazma nüshasından seçilmiş otuz üç meselenin İhsan Abbas tarafından Nevâzilü İbn Rüşd adıyla neşredilmesinin ardından (el-Ebĥâŝ, XXII/3-4 [Beyrut 1969], s. 3-9) eseri önce Muhammed Habîb et-Teckânî, üzerinde yüksek lisans çalışması yaparak (1978) altı farklı nüshayı esas alıp Mesâǿilü Ebi’l-Velîd İbn Rüşd (I-II, Beyrut-Mağrib 1414/1993), daha sonra Muhtâr b. Tâhir et-Tilîlî, önceki neşre göre ikisi farklı üç nüshaya dayanarak Fetâvâ İbn Rüşd (I-III, Beyrut 1407/1987) adıyla neşretmiştir. Teckânî neşrinde toplam 358 mesele yer aldığı halde Tilîlî neşrinde 666 fetva mevcuttur. Bu sayı farklılığı, kısmen Tilîlî’nin üç nüshada yer alan 565 fetvaya ilâve olarak başka kaynaklarda bulunan farklı fetvaları da eklemesinden, kısmen de Teckânî’nin birden fazla konuyla ilgili olduğu için birden fazla fetvayı gerektiren soruları ve buna verilen farklı fetvaları tek bir mesele halinde kaydetmesinden kaynaklanmaktadır. Meselelerin önemli bir kısmı yeni ortaya çıkan problemlere cevaplar (nevâzil), bir kısmı mezhep görüşünün veya tercih edilen görüşün açıklanması, dikkate değer bir kısmı da başta Kādî İyâz olmak üzere bölge kadılarından yargılama hukukuyla ilgili olarak gelen yazılı sorulara verilen cevaplar şeklindedir (Mesâǿilü Ebi’l-Velîd İbn Rüşd, II, 1070-1077, 1149-1163, 1309-1319). Mezhep görüşü belirtilirken önceki Mâlikî kaynaklarına sıkça atıfta bulunulur; müellifin yer yer ayrıntılı açıklamalara, dil ve usul tartışmalarına, hatta furûk türü ayırımlara girdiği de görülür. Çok defa sorunun kimden veya hangi bölgeden geldiği belirtilmiştir. Verilen fetvalar, İbn Rüşd’ün dirayetini ve bakış açısını göstermesinin yanı sıra mülûkü’t-tavâif ve Murâbıtlar devri Endülüs’ündeki fikrî tartışmaları, mezhep olgusunu, içtimaî ve siyasî hayatı yansıtması bakımından da önemlidir. İbn Rüşd’ün fetvaları mezhep doktrininin gelişimine de katkıda bulunmuş, Venşerîsî’nin el-MiǾyârü’l-muǾrib’i, Kādî İyâz, Burzülî, Mehdî b. Muhammed el-Vezzânî’nin nevâzilleri gibi ileri dönem literatüründe yer almış, üzerinde bazı tertip ve ihtisar çalışmaları yapılmış ve bunların bir kısmı günümüze ulaşmıştır (Fetâvâ İbn Rüşd, neşredenin girişi, I, 89). 4. CâmiǾ. İmam Mâlik’in el-Muvaŧŧaǿda başlattığı, ibadet ve muâmelâtla ilgili temel konuların dışında kalan siyer, megāzî, tarih, âdâb ve ahlâk türü bilgileri “el-CâmiǾ” başlığı altında toplama geleneğini daha sonraki dönemlerde Mâlikî fakihlerinin bu isimde müstakil eserler yazarak veya eserlerinin sonuna bölümler ekleyerek sürdürdüğü görülür. el-Beyân ve’t-taĥśîl’in son iki cildinde yer alan “Kitâbü’l-CâmiǾ” bunun bir örneğini teşkil ettiği gibi müellifin öğrenci ve râvilerinden İbnü’l-Vezzân da el-Muķaddimât’ın temize çekilen ve Merakeş dönüşünde hocasının huzurunda karşılaştırması yapılan metninin yirmi yedi cüzden oluştuğunu, son iki cüzünün de bu isimde bir bölüm olduğunu belirtir (Mesâǿilü Ebi’l-Velîd İbn Rüşd, II, 1347). Nitekim “Kitâbü’l-CâmiǾ”, el-Muķaddimât’ın Muhammed Haccî - Saîd A‘râb neşrinde (III, 437-486) eserin son bölümü olarak yer almıştır. Eseri Kitâbü’l-CâmiǾ mine’l-Muķaddemât adıyla yayımlayan Muhtâr b. Tâhir et-Tilîlî ise (Amman 1405/1985) bunun el-Muķaddimât’ı ikmal ma-hiyetinde yazıldığını ve müellifin de önsözde bu yönde ifadelerinin bulunduğunu kabul etmekle birlikte gerek müellifin ayrı bir mukaddime yazması gerekse üslûp ve içerik yönüyle farklılığı sebebiyle müstakil bir kitap olduğu görüşündedir. Yirmi bir fasıldan oluşan eser siyer-i nebî ve megāzî bilgileriyle başlar, ahlâk, âdâb, hazr ve ibâha (Hanefî literatüründeki kerâhiye ve istihsan) türü çeşitli konulara yer verdikten sonra Medine ehlinin icmâı ve Mâlikî mezhebinin üstünlüğü konusuyla sona erer. 5. İħtiśâru Müşkili’l-âŝâr li’ŧ-Ŧaĥâvî. Klasik dönem kaynakları ve çağdaş araştırmacılar eserin ismini genellikle bu şekilde verirken Brockelmann Şerĥu Muħtaśarı MeǾâni’l-âŝâr olarak kaydetmektedir. 6. Muķaddime fi’l-ferâǿiż. İslâm’ın esaslarından dört temel ibadet hakkında derli toplu bilgi veren risâle hacminde bir eserdir. Bunu el-Muķaddimât’ın bir bölümü şeklinde kabul edenler de bulunmakla birlikte Brockelmann ve Teckânî İbn Rüşd’ün ayrı bir eseri sa-yar ve çeşitli kütüphane kayıtlarını verirler (GAL Suppl., I, 662; Mesâǿilü Ebi’l-Velîd İbn Rüşd, neşredenin girişi, I, 67-68). Abdurrahman b. Ali er-Rak‘î eseri, Eş‘arî akaidini de özetleyen bir kısım ilâvesiyle 632 beyit halinde nazma çekmiş (Beyrut 1376), Muhammed b. İbrâhim et-Tetâî bu manzumeyi Ħıŧaŧü’s-sedâd ve’r-rüşd li-Şerĥi Manžûmeti İbn Rüşd adıyla şerhetmiştir (Kahire 1309; [Meyyâre, ed-Dürrü’ŝ-ŝemîn içinde], Kahire 1373/1954). 7. Kitâbü İħtiśâri’l-Kütübi’l-mebsûŧa. Kaynaklarda kısmen farklı isimlerle geçen eser, Ebû İsmâil Yahyâ b. İshak’ın Mâlikî hilâfiyatına dair el-Kütübü’l-mebsûŧa (el-Mebsûŧa) adlı eserin muhtasarıdır.

İbn Rüşd’e ayrıca Kitâbü’t-Taķyîd ve’t-taķsîm, Telħîśu Kitâbi’l-ĥüsn ve’l-ķubĥ


(Muhammed b. Muhammed el-Hakîmî’nin kitabının özeti), Kitâbü Ĥacbi’l-mevârîŝ, Muħtaśarü’l-ĥacb, Fihrist, Kitâbü’r-Red Ǿale’l-Murâdî adlı eserler de nisbet edilir. Öte yandan kaynaklarda veya kütüphane kataloglarında İbn Rüşd’e değişik isimler altında birçok eserin izâfe edildiği görülmektedir (Mesâǿilü Ebi’l-Velîd İbn Rüşd, neşredenin girişi, I, 62-69; Brockelmann, GAL, I, 479-480; Suppl., I, 662; Muhtâr b. Tâhir et-Tilîlî, s. 335-351). Bu durum, müellifin İbn Rüşd el-Hafîd ile karıştırılmasından veya ilk üç kitabının çeşitli bölümleri olması daha muhtemel görünen bazı küçük nüshaların müstakil eserler şeklinde kaydedilmesinden kaynaklandığı gibi ona aidiyeti kesin olan bazı eserler de torununa nisbet edilmiştir (Anawati, s. 249 vd.).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Rüşd, el-Beyân ve’t-taĥśîl (nşr. Muhammed Haccî v.dğr.), Beyrut 1404-1407/1984-87, I, 30-32; ayrıca bk. Muhammed Haccî’nin girişi, I, 5-23; a.mlf., el-Muķaddimât (nşr. Muhammed Haccî - Saîd A‘râb), Beyrut 1408/1988, I, 9-10, 313; III, 437-486; ayrıca bk. neşredenin girişi, I, 5-8; a.mlf., Mesâǿilü Ebi’l-Velîd İbn Rüşd (nşr. Muhammed Habîb et-Teckânî), Beyrut-Mağrib 1414/1993, II, 1070-1077, 1149-1163, 1309-1319, 1339-1350; ayrıca bk. neşredenin girişi, I, 5-124; a.mlf., Fetâvâ İbn Rüşd (nşr. Muhtâr b. Tâhir et-Tilîlî), Beyrut 1407/1987, neşredenin girişi, I, 89; a.mlf., el-CâmiǾ mine’l-Muķaddemât (nşr. Muhtâr b. Tâhir et-Tilîlî), Amman 1405/1985, neşredenin girişi, s. 13-50; Kādî İyâz, el-Ġunye (nşr. Mâhir Züheyr Cerrâr), Beyrut 1402/1982, s. 54-57; İbn Beşküvâl, eś-Śıla, II, 546-547; İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, IV, 59, 64, 72-75, 93; Dabbî, Buġyetü’l-mültemis, s. 40; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XIX, 501-502; Nübâhî, Târîħu ķuđâti’l-Endelüs (nşr. Meryem Kāsım Tavîl), Beyrut 1415/1995, s. 130-131; İbn Ferhûn, ed-Dîbâcü’l-müźheb, II, 248-250; Şa‘rânî, eŧ-Ŧabaķāt, I, 15; Makkarî, Ezhârü’r-riyâż (nşr. Saîd Ahmed A‘râb v.dğr.), Rabat 1398/1978, III, 59-61; Mahlûf, Şeceretü’n-nûr, s. 129; Brockelmann, GAL, I, 479-480; Suppl., I, 662; Hacvî, el-Fikrü’s-sâmî, II, 219; G. C. Anawati, Müǿellefâtü İbn Rüşd, Cezayir 1978, s. 249-258; Abdülazîz Binabdullah, MaǾlemetü’l-fıķhi’l-Mâlikî, Beyrut 1403/1983, s. 72-73; Muhtâr b. Tâhir et-Tilîlî, İbn Rüşd ve kitâbühû el-Muķaddemât, Trablus 1988; M. Abdullah İnân, Devletü’l-İslâm fi’l-Endelüs, Kahire 1411/1990, I, tür.yer.; İhsan Abbas, “Nevâzilü İbn Rüşd”, el-Ebĥâŝ, XXII/3-4, Beyrut 1969, s. 3-63; a.mlf., “Some Aspects of Social Life in Andalusia During the Time of the Almoravides in the Light of the Nawāzil of Ibn Rushd”, ZDMG (Suppl.), V (1983), s. 154-162; Kemâl es-Seyyid Ebû Mustafa, “Śuver mine’l-müctemaǾi’l-Endelüsî fî Ǿaśreyi’t-Ŧavâǿif ve’l-Murâbiŧîn min ħilâli nevâzili İbn Rüşd el-Ķurŧubî”, el-Mecelletü’t-târîħiyyetü’l-Mıśriyye, sy. 37, Kahire 1990, s. 9-44; J. D. Latham, “Ibn Ruѕћd”, EI² Suppl. (İng.), s. 397-398; Muhammed Hâdî Müezzin-i Câmî, “İbn Rüşd”, DMBİ, III, 583-585.

Ali Bardakoğlu