İBN HAVŞEB

(ابن حوشب)

Ebü’l-Kāsım Hasen b. Ferec (Ferah) b. Havşeb en-Neccâr el-Kûfî (ö. 302/915)

Yemen’de ilk İsmâilî Devleti’ni kuran dâî.

Kûfe’nin Ners bölgesinde yerleşmiş, İsnâaşeriyye’ye mensup bir ulemâ ailesinin çocuğudur. Mansûrü’l-Yemen olarak da tanınır. İsmâilî kaynaklarında Hz. Ali’nin kardeşi Akīl b. Ebû Tâlib soyundan geldiği ileri sürülmektedir (İdrîs İmâdüddin, Târîħu’l-ħulefâǿi’l-Fâŧımiyyîn, s. 59). Gençliğinde Kur’an, hadis ve fıkıh öğrenen İbn Havşeb ailesinin diğer fertleri gibi bir Şiî-İsnâaşerî olarak yetişti. Büyük bir ihtimalle İsmâiliyye’nin o devirdeki imamı, Ubeydullah el-Mehdî’nin babası Hüseyin b. Ahmed veya Habîb el-Mektûm ile (bk. HABÎB el-MEKTÛM) Kûfe’de karşılaşması hayatının seyrini değiştirdi. İbn Havşeb’i Dicle kenarında Kur’an okurken gören imam ona okuduğu âyetlerle ilgili bazı sorular sordu, cevap alamayınca bunların anlaşılması için te’vil gerektiğini, te’vili bilen kimselerin de mevcut olduğunu söyledi. Daha sonra bu zatın İsmâiliyye’nin imamı olduğunu öğrenen İbn Havşeb, onun düşüncelerinin etkisiyle İsnâaşeriyye’nin gāib imam anlayışından uzaklaşarak İsmâiliyye mezhebini benimsedi. İmam kendisine sembolik bir üslûpla hikmetin, rüknün, dinin ve Kâbe’nin Yemenliler’le güç kazanacağını söyledikten sonra beklenen zamanın yaklaştığını belirterek Allah rızâsı için bir seyahate çıkmaya hazır olup olmadığını sordu. İbn Havşeb hazır olduğunu söyleyince imam da ona kendisini, yakında Kûfe’ye gelmesi beklenen Yemenli Ali b. Fazl el-Ceyşânî ile birlikte Yemen’de İsmâiliyye da‘vetini yaymakla görevlendirdiğini bildirdi.

İbn Havşeb, Ali b. Fazl ile beraber 267 (881) yılı sonunda Mekke’ye gitmek üzere Kûfe’den ayrıldı. Aynı yıl hac vazifesini ifa eden iki dâî, aralarındaki iş birliğini sürdürmek, irtibatı kesmemek ve gerektiğinde yardımlaşmak üzere sözleşti. Ali b. Fazl memleketi Ceyşân’a, İbn Havşeb de San‘a’ya gitmek üzere yola çıktı.

İsmâiliyye mezhebini San‘a’nın batısında bulunan Aden Lâa’da yaymakla görevlendirilen İbn Havşeb, önce Hindistan’la deniz ticaretinin yapıldığı Aden Ebyen’e gitti. Burada kendisini pamuk tâciri gibi göstererek Aden Lâa’ya nasıl gidileceğini öğrendi ve ardından oraya giden bir kervana katıldı. Kendisinin bir ilim adamı olduğunu söyleyince kafiledekiler dinlerini öğrenmek için bir hoca aradıklarını, Aden Lâa’da kalırsa bütün ihtiyaçlarını karşılayacaklarını belirttiler. İbn Havşeb hemen faaliyete başlamayıp iki yıl boyunca takıyye yaptı; şöhreti kısa zamanda Aden Lâa’yı aştı. Yemen’in batısında bulunan kabilelerin birçoğu ona bağlandı. Halka kendilerini İslâm’a en uygun tarzda idare edeceğini söyleyen İbn Havşeb zekâtı toplayıp gerekli yerlerde sarfetmeye başladı. Bu yıllarda bölgeye hâkim olan Hivâlîler’in


(Ya‘fûrîler) kendi aralarında ihtilâfa düşmeleri de onun işini kolaylaştırdı. Mensuplarını düşman saldırılarından korunmak için Misver dağı eteklerinde bir kale inşa etmeye ikna eden İbn Havşeb kale tamamlanınca buraya yerleşti. Bir ordu kurarak Cemîme dağını ve Misver dağının tepesinde daha sonra karargâh olarak kullanacağı Beytürayb denilen yeri ele geçirdi ve kısa zamanda bölgeye tamamen hâkim oldu.

İbn Havşeb bölgeyi ele geçirdikten sonra Sünnîlik’le ilgisi bulunmadığını, kendisinin, halkı Hz. Peygamber neslinden gelecek Mehdî’ye inanmaya çağıran bir İsmâilî dâîsi olduğunu ilân etti ve mensuplarından imam adına biat aldı. Böylece Misver’de İsmâiliyye tarihinin ilk devleti kurulmuş oldu. İbn Havşeb, daha sonra batıya doğru yayılmaya devam ederek Ayyân ve Humlân’ı ele geçirdi. 293 (905-906) yılında Zehâr, Şibâm, Himyer ve Kevkeban’ı zaptetti. Bu başarıları sonunda Ya‘fûrî ve Himyerî liderlerinden birçoğu onun emrine girdi.

Bu faaliyetleri sırasında İbn Havşeb imamın Mısır başdâîsi Fîrûz ile yakın ilişkilerini sürdürdü. Bu yıllarda, imam tarafından daha sonra İsmâiliyye’yi Mağrib’de yaymakla görevlendirilecek olan Ebû Abdullah eş-Şiî’yi yetiştiren İbn Havşeb 290’da (903) bölgede bulunan pek çok kimsenin İsmâiliyye’ye geçtiğini ve davetin muvaffak olduğunu İmam Ubeydullah el-Mehdî’ye bildirdi. İmam kazandığı zaferlerden ötürü kendisine Mansûrü’l-Yemen unvanını verdi ve onu İsmâiliyye’yi diğer İslâm beldelerinde yaymakla görevlendirdi. Bunun üzerine İbn Havşeb hanımının amcazadesi Heysem’i Sind’e, Abdullah b. Abbas eş-Şâvirî’yi Mısır’a, Ebû Zekeriyyâ et-Tamâmî’yi (Zamâmî) Bahreyn’e ve diğer bazı dâîleri de Yemâme ve Hindistan’a (muhtemelen Gucerât) gönderdi. Dâîlerinin başarı haberlerini alan İmam Ubeydullah el-Mehdî, 286’da (899) Abbâsîler’in takibinden kurtulmak için Dımaşk yakınında bulunan Selemiyye’nin terkedilmesini ve kendileri için en uygun yerin Yemen olduğunu bildirmiş, bu konuda gerekli hazırlıkların yapılması tâlimatını vermişti. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra 292’de (905) Yemen’e değil Mısır’a gidip bir süre orada kaldı. Muhtemelen, Abbâsîler’in kendisini tutuklamasından çekinerek aynı yılın ortalarında mensuplarına Ebû Abdullah eş-Şiî’nin devlet kurma çabalarında başarıya ulaştığı Mağrib’e gideceklerini bildirdi. Mağrib’e gitmek istemeyen Mısır başdâîsi Fîrûz imama baş kaldırdı ve İbn Havşeb’le görüşmek üzere Yemen’e hareket etti. Ancak imam İbn Havşeb’e haber göndererek başdâîyi öldürmesini emretti. Bunun üzerine oraya gitmekten vazgeçen Fîrûz, Yemen’de güçlü bir devlet kurduktan sonra İsmâiliyye ile ilgisini kesen Ali b. Fazl’a katıldı. Elde ettiği başarılardan dolayı gurura kapılan ve kısmen Fîrûz’un tesirinde kaldığı anlaşılan Ali b. Fazl, İbn Havşeb’e haber yollayıp kendisine tâbi olmasını istedi. İbn Havşeb ona, verdikleri sözü hatırlatarak imama sadâkat göstermesini tavsiye etti. Anlaşmazlık savaşla sonuçlandı. 299 yılı Safer ayında (Ekim 911) yapılan savaşta mağlûp olan İbn Havşeb, Misver dağı üzerinde Beytüduhân denilen yerde sekiz ay kuşatma altında kaldı. Sonunda 299 yılı Ramazan ayında (Nisan-Mayıs 912) barış istemeye mecbur oldu ve oğullarından birini Ali b. Fazl’ın yanında rehin olarak bıraktı. İbn Havşeb’in bu savaşta uğradığı başarısızlık Yemen’de İsmâiliyye için büyük bir darbe oldu. Bu olaydan sonra İsmâilîler burada önemli bir gelişme kaydedemediler.

Yenilgiden sonra ömrünün kalan kısmını Misver ve çevresindeki kalelerde geçiren İbn Havşeb, bazan mezhebini gizlemek zorunda kalmakla birlikte hayatının sonuna kadar İsmâiliyye imamına ve doktrinine bağlılığını sürdürdü. Kendisine tâbi olanların birçoğunun İsmâiliyye’yi bırakıp tekrar Sünnîliğe dönmesi Yemen İsmâiliyyesi’ne büyük ölçüde zarar verdi. Ailesinden hiç kimseyi halef seçmeyen İbn Havşeb, oğlu Ebü’l-Hasan’a ve Abdullah b. Abbas eş-Şâvirî’ye iyi geçinmelerini, İsmâiliyye’ye ve imamına sadık kalarak mezhebi yaymalarını vasiyet etti. Onun ölümünden sonra (11 Cemâziyelâhir 302/1 Ocak 915) liderlerin birbirine düşmesi sonucu İsmâiliyye Yemen’de Suleyhîler’in kuruluşuna kadar bir varlık gösteremedi.

İbn Havşeb aynı zamanda dinî ilimler, astronomi ve matematikle de uğraşan bir âlimdi. Bundan dolayı Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh’ın ondan bahsederken “reis, mevlâ, bâbü’l-ebvâb, fahrü’d-da‘ve” gibi ifadeler kullandığı bilinmektedir. Günümüz Hindistan Müsta‘lîleri, bir kısmı oğlu Ca‘fer b. Mansûrü’l-Yemen’e ait olduğu bilinen Teǿvilü’z-zekât, Serâǿirü’n-nuŧaķā (Esrârü’n-nuŧaķā), eş-Şevâhid ve’l-beyân, el-Keşf, el-Feterât ve’l-ķırânât, el-Envârü’l-muđiyye, el-Îżâĥ, Risâletü’r-rüşd ve’l-hidâye, el-ǾÂlim ve’l-ġulâm gibi eserleri ona nisbet etmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Nu‘mân b. Muhammed, İftitâĥu’d-daǾveti’z-zâhire ve ibtidâǿü’d-devle (nşr. Vedâd el-Kādî), Beyrut 1970, s. 32-62, 149-150; a.e. (nşr. Ferhât ed-Deşrâvî), Tunus 1975, s. 2-34, 107-160; Hammâdî, Keşfü esrâri’l-Bâŧıniyye (İsferâyînî, et-Tebśîr [Kevserî] içinde), s. 201-214; el-İstibśâr fî Ǿacâǿibi’l-emśâr (nşr. Sa‘d Zağlûl Abdülhamîd), İskenderiye 1958, s. 202-203; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 30-31; Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, I, 349; a.mlf., İttiǾâžü’l-ĥunefâ (nşr. Cemâleddin eş-Şeyyâl), Kahire 1416/1996, I, 40-41, 55; İdrîs İmâdüddin, ǾUyûnü’l-aħbâr ve fünûnü’l-âŝâr (nşr. Mustafa Gālib), Beyrut 1406/1986, IV, 396-402; VI, 31-44; İbnü’d-Deyba‘, Ķurretü’l-Ǿuyûn (nşr. Muhammed b. Ali el-Ekva‘), Kahire 1978, I, 181-213; Yahyâ b. Hüseyin es-San‘ânî, Ġāyetü’l-emânî fî aħbâri’l-ķuŧri’l-Yemânî (nşr. Saîd Abdülfettâh Âşûr), Kahire 1388/1968, s. 191-202; İsmâil b. Abdürresûl el-Uceynî, Fehresetü’l-kütüb ve’r-resâǿil (nşr. Ali Nakī Münzevî), Tahran 1344/1966, s. 260; W. Ivanow, A Guide to Ismaili Literature, London 1933, s. 36; a.mlf., Ismaili Literature, Tahran 1963, s. 17-18, 22; Hüseyin b. Feyzullah el-Hemdânî, eś-Śuleyĥiyyûn ve’l-ĥareketü’l-Fâŧımiyye fi’l-Yemen, Kahire 1955, s. 29-48; Mustafa Gālib, Târîħu’d-daǾveti’l-İsmâǾîliyye, Beyrut, ts. (Dârü’l-Endelüs), s. 152-153; İsâmüddin Abdürraûf el-Fıkī, el-Yemen fî žılli’l-İslâm, Kahire 1981, s. 130-140; Eymen Fuâd Seyyid, Târîħu’l-meźâhibi’d-dîniyye fî bilâdi’l-Yemen, Kahire 1988, s. 91-96; Seyfeddin el-Kasîr, İbn Ĥavşeb ve’l-ĥareketü’l-Fâŧımiyye fi’l-Yemen, Dımaşk, ts. (Dârü’l-Yenâbî‘); Heinz Halm, “Die Sīrat Ibn Ĥaušab: die ismailitische daǾwa im Jemen und die Fatimiden”, WO, XII (1981), s. 107-135; a.mlf., “Ebn Ĥawšab”, EIr., VIII, 28-29; W. Madelung, “Manśūr al-Yaman”, EI² (İng.), VI, 438-439.

Eymen Fuâd Seyyid