İBN HÂKĀN, Ebü’l-Hasan

(أبو الحسن ابن خاقان)

Ebü’l-Hasen Ubeydullāh b. Yahyâ b. Hâkān et-Türkî el-Bağdâdî (ö. 263/877)

Abbâsî veziri.

Aslen Mervli bir Türk olan dedesi Hâkān Ezd kabilesinin mevlâsıdır; Abbâsî halifelerinin hizmetinde bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Babası Yahyâ, Halife Me’mûn’un (813-833) veziri Hasan b. Sehl’in özel kâtipliğini yapmış, Mütevekkil-Alellah zamanında (847-861) haraç kâtipliğine, oğlu Ubeydullah’ın vezirliği sırasında da Dîvân-ı Mezâlim reisliğine getirilmiştir.

Ubeydullah b. Yahyâ, Hâkānî ailesinden vezirliğe yükselen bir kişidir. Onun bundan önceki hayatı hakkında 233’te (847-48) veya 236’da (850-51) kâtiplik görevine tayin edildiği (Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb, IV, 89), yazılarının altına İbn Hâkān imzasını attığı ve Halife Mütevekkil-Alellah’ın oğlu Mu‘tezz’in hocası olduğu dışında bilgi bulunmamaktadır. Mütevekkil-Alellah, veziri Muhammed b. Fazl el-Cercerâî’yi azledip bir süre devleti vezirsiz yönetme denemesinden sonra tekrar tayin yapmaya karar verdiğinde kendisine önerilen Îsâ b. Dâvûd b. Cerrâh, Ebü’l-Fazl İbn Mervân ve Ubeydullah b. Yahyâ gibi isimler arasında Ubeydullah’ı seçmiş ve böylece vezir olan İbn Hâkān üç ayrı dönemde toplam on dört yıl bu görevi sürdürmüştür.

İbn Hâkān, merkezdeki divanlarla halife arasında irtibat kurmaya ve işlerin yönetimini eline almaya başlayınca karşısına Vasîf et-Türkî ve Necâh b. Seleme gibi kendisini çekemeyen yüksek dereceli memurlar çıktı. Fakat İbn Hâkān onları bertaraf etmekte güçlük çekmedi. Yakaladığı suistimalleri sebebiyle halife nezdindeki itibarlarını sarsarak kısa zamanda divanların idaresini ele geçirdi ve bütün eyaletlerdeki haraç ve dıyâ‘ divanları ile berîd ve şurta teşkilâtlarına bizzat tayinler yapacak kadar nüfuzlu hale geldi; hatta kadıların tayinlerinde dahi söz sahibi idi. Dîvân-ı Mezâlim’e babasını ve onun ölümünden sonra da amcası Abdurrahman’ı getirdi. Aynı zamanda halifenin oğullarından Mu‘tezz’in hocası ve hâmisi durumunda idi. Bu arada hassa alayı konumundaki 12.000 kişilik özel birliğin kumandası da ona verildi. Böylece İbn Hâkān hem vezir hem de emirlik görev ve yetkilerini elde etmiş oldu.

İbn Hâkān ile halifenin yakın dostu şair ve devlet adamı Feth b. Hâkān el-Fârisî (aralarında herhangi bir akrabalık yoktur) birlikte hareket ederek Halife Mütevekkil-Alellah’a, oğlu Müntasır-Billâh’ın birinci veliahtlıktan azli ve onun yerine diğer oğlu Mu‘tezz’in tayini hususunda telkinde bulundular ve bunda muvaffak oldular. Fakat sonuç istedikleri gibi gerçekleşmedi ve durumu kabullenemeyen Müntasır-Billâh düzenlettiği bir suikastla babasını ve onu korumaya çalışan Feth b. Hâkān’ı öldürttü. Suikast gecesi olay yerinde bulunmayan İbn Hâkān şans eseri ölümden kurtuldu ve Mu‘tezz’in yanına sığındı. Yeni halife Müntasır’ın taraftarları onu İbn Hâkān’ı öldürmesi için teşvik ettilerse de Vezir Ahmed b. Hasîb buna engel oldu. Daha sonra İbn Hâkān, Halife Müstaîn-Billâh (862-866) tarafından tekrar vezirliğe getirildi. Fakat bu dönemde işler tamamen Türk kumandanlarından Boğa es-Sagīr ile Vasîf et-Türkî’nin elindeydi; bu sebeple kısa süre sonra vezâretten uzaklaştırılıp 248’de (862) Berka’ya sürgüne gönderildi ve beş yıl orada kaldı. İbn Hâkān’ın, şehzadeliği sırasında hocası ve hâmisi olduğu Mu‘tez-Billâh’ın hilâfete gelmesinden sonra niçin bir devlet görevinde bulunmadığı bilinmemekte, fakat kuvvetli bir ihtimalle görev kabul etmediği sanılmaktadır. Çünkü 256’da (870) Mu‘temid-Alellah halife olunca idarî konularda ve vergi toplama hususunda liyakatine güvenerek onu tekrar vezir yapmak istediğinde buna şiddetle karşı çıktığı, ancak halife ve çevresindekilerin ısrarı ve Türk asıllı kumandanların isteği karşısında (Hüsâmeddin es-Sâmerrâî, s. 88) boyun eğmek zorunda kaldığı (3 Şâban 256/6 Temmuz 870) bilinmektedir. Fakat İbn Hâkān vezirliğinin bu döneminde aktif siyaset yapmamıştır. Bunda, daha önce cereyan eden hadiselerin ve Abbâsîler’in nüfuzlu devlet adamlarından Muvaffak-Billâh’ın halife üzerindeki otoritesinin etkisi büyüktür. Çevgân oynarken attan düşerek hayatını kaybeden İbn Hâkān’ın ölüm tarihi için Taberî eserinin bir yerinde (Târîħ, IX, 352) Rebîülâhir 252 (Mayıs 866), diğer bir yerinde ise (a.g.e., IX, 532) 10 Zilkade 263 (25 Temmuz 877) tarihini vermektedir. Oğlu Mûsâ el-Hâkānî tecvide dair ilk defa eser yazmış bir âlim ve edip olup diğer oğlu Muhammed ve torunu Abdullah da daha sonraki yıllarda vezirlik yapmışlardır.

Türk asıllı ilk vezir olan (Yıldız, s. 180) ve vezirlik müessesesinin ihyasında önemli bir rol oynayan (Wagleri, I, 137) İbn Hâkān Mütevekkil-Alellah’ın gayri müslimlere, Ali evlâdına ve Mu‘tezîlîler’e uyguladığı sert politikaya fazla karışmamaya çalışarak bir dereceye kadar tarafsız kalmasını bildi. Devlet işlerine vukufu ve işlerin takibinde gösterdiği ciddiyet onun başlıca meziyetleri arasındadır. Mal edinme hırsı bulunmayıp iffeti, güzel ahlâkı ve cömertliğiyle tanınıyordu. Memurların getirdiği hediyelere iltifat etmezdi; Mısır valisinin kendisine gönderdiği çok değerli


hediyeleri devlet hazinesine koyduğu bilinmektedir. Kitâbet ve maliye konusundaki uzmanlığı yanında iyi bir hattat olan İbn Hâkān Hanbelî mezhebine mensuptu (İbn Ebû Ya‘lâ, I, 204). Ebû Muhammed İbn Mahled ve Saîd b. Mahled gibi tanınmış divan reisleriyle çalışmış, Belâzürî, Câhiz ve İbn Kuteybe gibi meşhur edip ve müelliflerle iyi ilişkiler içerisinde bulunmuş ve Ahmed b. Hanbel ile de sık sık görüşmüştür. İbn Kuteybe, Abbâsî Devleti’nin idarî teşkilâtında büyük önem taşıyan kâtiplerin yetişmesine yardımcı olmak için yazdığı Edebü’l-kâtib adlı kitabını (İbn Kuteybe, s. 6; İbn Hallikân, III, 43), Câhiz de Risâle fi’l-faśl mâ beyne’l-Ǿadâve ve’l-ĥased adlı psikolojik-edebî eserini (Resâǿilü’l-Câĥiž, I, 335) ona ithaf etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Câhiz, Resâǿilü’l-Câĥiž (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1384/1964, I, 335; İbn Kuteybe, Edebü’l-kâtib, Beyrut 1387/1967, s. 6; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), IX, 222-223, 228-229, 234, 352, 532; Küleynî, el-Uśûl mine’l-Kâfî, I, 503, 504; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), IV, 89; a.mlf., et-Tenbîh, s. 361-362, 369; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, Maķātilü’ŧ-Ŧâlibiyyîn (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Beyrut, ts. (Dârü’l-Ma‘rife), s. 611-612; Tenûhî, Nişvârü’l-muĥâđara (nşr. Abbûd eş-Şâlecî), 1393/1973, VIII, 12-15, 36, 42, 51, 52, 53, 197; Batalyevsî, el-İķtiđâb fî şerĥi Edebi’l-küttâb (nşr. Mustafa es-Sekkā - Hâmid Abdülmecîd), Kahire 1981, neşredenlerin girişi, I, 19; İbn Ebû Ya‘lâ, Ŧabaķātü’l-Ĥanâbile, I, 204; İbnü’l-Cevzî, el-Muntažam, V, 44, 45, 164; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VII, 310; İbnü’l-Ebbâr, İǾtâbü’l-küttâb (nşr. Sâlih el-Eşter), Beyrut 1406/1986, s. 151, 158-162; İbnü’t-Tıktakā, el-Faħrî, s. 238-251; İbn Hallikân, Vefeyât, III, 43; Ebü’l-Fidâ, el-Muħtaśar, II, 41; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XIII, 9-10; a.mlf., Düvelü’l-İslâm (nşr. Fehîm M. Şeltût), Kahire 1974, I, 125; İbn Haldûn, el-Ǿİber, III, 274, 278, 279, 280; D. Sourdel, Le vizirat Ǿabbāside de 749 à 936, Damas 1960, I, 305, 309; a.mlf., “Ibn Қћāķān”, EI² (İng.), III, 824; Tevfîk Sultân el-Yazbekî, el-Vezâre: neşǿetühâ ve teŧavvürühâ fi’d-devleti’l-ǾAbbâsiyye, Bağdad 1390/1970, s. 141-142, 144, 147; Zambaur, Manuel, s. 12; Hakkı Dursun Yıldız, İslâmiyet ve Türkler, İstanbul 1980, s. 180; Hüsâmeddin es-Sâmerrâî, el-Müǿessesâtü’l-idâriyye fi’d-devleti’l-ǾAbbâsiyye, Kahire 1403, s. 88, 186; Ziriklî, el-AǾlâm (Fethullah), IV, 198; L. V. Wagleri, “Abbasi Hilâfeti”, İslâm Tarihi Kültür ve Medeniyeti (trc. Hamdi Aktaş), İstanbul 1988, I, 137; Mahmut Kırkpınar, Abbâsî Halifesi Mütevekkil ve Dönemi (232-247/847-861) (doktora tezi, 1996), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 62; Ahmed Zekî Safvet, Cemheretü resâǿili’l-ǾArab fî Ǿuśûri’l-ǾArabiyyeti’z-zâhire, Beyrut, ts. (el-Mektebetü’l-İlmiyye), IV, 133-134, 135-136, 139-140; Hudarî, Muĥâđarât: ǾAbbâsiyye, s. 256-257, 269; “İbn Ħâķān”, DMİ, I, 146; K. V. Zetterstéen, “İbn Hâkân”, İA, V/2, s. 738; H. Kennedy, “al-MuǾtamid ǾAla’llāh”, EI² (İng.), VII, 766; Sâdık Seccâdî, “İbn Ħâķān”, DMBİ, III, 398-400.

Mehmet Aykaç