İBN EBÜ’l-HADÎD

(ابن أبي الحديد)

Ebû Hâmid İzzüddîn Abdülhamîd b. Hibetillâh b. Muhammed el-Medâinî (ö. 656/1258)

Nehcü’l-belâga şârihi, Mu‘tezile kelâmcısı ve şair.

Kaynaklarda 1 Zilhicce 586’da (30 Aralık 1190) Medâin’de dünyaya geldiği ve ilk öğrenimini burada yaptığı kaydediliyorsa da bir şiirinden (krş. İbn Ebü’r-Rızâ el-Alevî, s. 113) Kerh’te doğup Medâin’de yetiştiği anlaşılmaktadır. Kültürlü bir aileye mensup olan İbn Ebü’l-Hadîd’in babası Medâin’de kadılık yapmıştı. Kardeşleri Ebü’l-Meâlî Muvaffakuddin Ahmed, Ebü’l-Berekât Muhammed ve Ebû Muhammed Abdüllatîf de şairdir. Medâin halkı genellikle gulât-ı Şîa’dan olduğu için İbn Ebü’l-Hadîd’in


de başlangıçta yetiştiği çevrenin etkisiyle bu mezhebi benimsediği, 611’de (1214) yazdığı “el-Ķaşâǿidü’s-sebǾu’l-Ǿaleviyyât” adlı manzumelerinden anlaşılmaktadır. Daha sonra tahsilini ilerletmek için Bağdat’a giden İbn Ebü’l-Hadîd, Nizâmiye medreselerinde değişik mezheplere mensup âlimlerin derslerine devam etti. Şâfiî Ebü’l-Hayr Musaddık b. Şebîb el-Vâsıtî’den Arap dili ve grameri, Hanbelî Ebü’l-Bekā el-Ukberî’den Arap edebiyatı, Şiî-Hanefî âlimi ve Mu‘tezile kelâmcısı Ebû Ya‘kūb Yûsuf b. İsmâil el-Lemgānî’den Mu‘tezile kelâmı, Hanbelî Ebû Muhammed Fahreddin İsmâil b. Ali el-Bağdâdî’den fıkıh, usul ve mantık, Şiî Ebû Muhammed Kureyş b. Sübey‘a b. Mühennâ’dan tarih ve mutedil bir Şiî olan Basra nakîbi Ebû Ca‘fer Yahyâ b. Muhammed el-Basrî’den İslâm tarihi dersleri aldı. Nehcü’l-belâġa şerhinde sık sık görüşlerine yer verdiği Ebû Ca‘fer Yahyâ onun fikrî yapısının oluşumunda hayli etkili olmuştur. Bunlardan başka hocalarının bulunduğu da bilinmektedir.

Gördüğü eğitimin ve bulunduğu ortamın etkisiyle aşırı düşüncelerinden uzaklaşıp Mufaddıla’dan olmakla yetinen İbn Ebü’l-Hadîd aldığı kelâm ve usul derslerinden sonra da Mu‘tezile’ye meyletti. Bağdat, Vâsıt, Kerh ve Hille’de bazı idarî görevlerde bulunmasının ardından Abbâsî Halifesi el-Müstansır-Billâh zamanında (1226-1242) hilâfet merkezinde kâtip olarak görevlendirildi. Daha sonra büyük kardeşi Muvaffakuddin’in de yardımıyla Dârü’t-teşrîfât kâtibi, hazine kâtibi ve hilâfet divanı kâtibi olarak görev yaptı. Bir ara azledildiyse de son Abbâsî halifesi el-Müsta‘sım-Billâh’ın hilâfete geçmesiyle Hille’ye vilâyet müşrifi olarak tayin edildi (642/1244). Bir süre Emîr Alâeddin Tabers’in hocalığını yapan İbn Ebü’l-Hadîd daha sonra Kerh’teki Adudüddevle Hastahanesi nâzırlığına getirildi. Son olarak Nasîrüddîn-i Tûsî onu ve kardeşi Muvaffakuddin ile öğrencisi İbnü’s-Sâî’yi Bağdat kütüphaneleri müşrifi olarak tayin etti (656/1258). Aynı yıl Moğol istilâsıyla birlikte Dîvânü’z-zimâm kâtipliği görevine getirildiği de rivayet edilmektedir. Hülâgû’nun 655’te (1257) Bağdat’a saldırısı esnasında ölüme mahkûm edilen İbn Ebü’l-Hadîd, Vezir İbnü’l-Alkamî’nin yardımı ve Nasîrüddîn-i Tûsî’nin aracılığıyla kurtulmuş, ertesi yıl Bağdat’ta vefat etmiştir.

İbn Ebü’l-Hadîd kendisinin Sünnîlik’le Şiîlik arasında bulunduğunu söyler. Ayrıca Nehcü’l-belâġa şerhinde (I, 185-186) itikadî görüşlerinin Câhiz’in görüşleriyle uyuştuğunu belirttiği için Mu‘tezile’nin Câhiziyye kolundan sayılmıştır. Son Abbâsî halifesi el-Müsta‘sım-Billâh’ın gulât-ı Şîa’dan olduğu bilinen veziri İbnü’l-Alkamî’ye son derece bağlıydı. Moğollar’ın Bağdat’a ilk hücumunda (642/1244) Abbâsî ordusu Moğol kuvvetlerini mağlûp edince İbn Ebü’l-Hadîd bu zaferi İbnü’l-Alkamî’nin tedbirine bağlamış ve bu sebeple ona yazdığı bir kasideye Nehcü’l-belâġa şerhinde yer vermiştir (VIII, 242-243).

İbn Kesîr, İbn Ebü’l-Hadîd’in gulât-ı Şîa’dan olduğunu söyler (el-Bidâye, XIII, 213). Ancak Şerĥu Nehci’l-belâġa incelendiğinde onun mutedil bir Şiî olduğu görülür. Bağdat Mu‘tezilesi’nin (Şîa-i Mufaddıla) görüşünü benimseyerek Hz. Ali’nin kendinden önceki üç halifeden üstün olduğunu savunan İbn Ebü’l-Hadîd’e göre halifenin en üstün kimse olması şart değildir. İbn Ebü’l-Hadîd gulât-ı Şîa’yı şiddetle kınamış, İmâmiyye’nin Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile Hz. Âişe hakkındaki tutumlarını da tenkit etmiştir.

İbn Ebü’l-Hadîd’in kaynaklarda adı geçen kelâma dair eserlerinden hiçbiri günümüze ulaşmamıştır. Bununla beraber Şerĥu Nehci’l-belâġa’dan onun kelâmî görüşleri hakkında bilgi edinmek mümkündür. O bu eserinde yeri geldikçe tevhid, Allah’ın sıfatları, adl, rü’yetullah, büyük günah işleyenin durumu vb. konularda Eş‘ariyye, Kerrâmiyye, İmâmiyye gibi kelâmî ekollerin yaklaşımlarına yer vermiş ve bunları Mu‘tezilî bakış açısıyla değerlendirmiştir. Ebü’l-Hüseyin el-Hayyât, Câhiz, Kādî Abdülcebbâr, Ebü’l-Kāsım el-Belhî gibi Mu‘tezile âlimlerinden yaptığı iktibaslardan ve onları tahlil edişinden, onun yalnızca Mu‘tezilî fikirleri aktaran bir nakilci değil aynı zamanda bunları kendi bakış ve yorumlarıyla değerlendiren güçlü bir kelâm âlimi olduğu anlaşılmaktadır (meselâ bk. Şerĥu Nehci’l-belâġa, III, 223-237; VII, 113-118).

İbn Ebü’l-Hadîd’in gerek Dîvân-ı İnşâ’da görevliyken kaleme aldığı resmî mektuplarında gerekse özel risâlelerinde eski Arap şiiri, emsal ve hutbeleriyle ediplerin sözlerinden, âyet ve hadislerden lafız ya da anlam itibariyle pek çok iktibas yaptığı görülmektedir. Bu bakımdan onun bu tür sanatlı nesirle kaleme aldığı mektupları edebî ve tarihî açıdan büyük önem taşır. Bununla birlikte gereksiz uzatma ve tekrarlar da göze çarpmaktadır. Diğer taraftan el-Felekü’d-dâǿir ve Şerĥu Nehci’l-belâġa gibi eserlerini yalın, sade, açık ve güçlü bir üslûpla kaleme almıştır. Bu eserlerde az kullanılan kelimelere yer vermeyerek daima fasih kelime ve tabirlerin seçimine dikkat etmiş, kelâm âlimlerinin dile soktukları “essıfâtü’z-zâtiyye, el-cismâniyyât, el-mahsûsât...” gibi terkip ve kelimeleri fasih bulmamış, bunları kullanmak zorunda kaldığı için de özür dilemiştir (a.g.e., XX, 350).

Dil ilimlerinde, edebiyatın bütün dallarında, eski şiir, hutbe, ahbâr, ensâb ve emsalde, Arap, lugat ve lehçelerinde, fesahat ve belâgatta güçlü ve geniş bir birikime sahip olan İbn Ebü’l-Hadîd’in bu zengin kültürü başta Şerĥu Nehci’l-belâġa olmak üzere bütün eserlerine yansımıştır. Ziyâeddin İbnü’l-Esîr’in el-Meŝelü’s-sâǿir’i üzerine kaleme aldığı el-Felekü’d-dâǿir’i edebî tenkit alanında önemli eserlerdendir. Tenkitlerinde genellikle delillere dayalı tarafsız bir eleştiri sergilemekle birlikte bazı tenkitleri daha sonraki eleştirmenlerce haksız bulunmuştur.

Dil ve edebiyat açısından bir kültür hazinesi olan Şerĥu Nehci’l-belâġa’sında ele aldığı seci, cinas, mukabele, istidrâc, kinaye, ta‘riz, remz, îmâ, tahallus, istitrat gibi belâgat türleri hakkında teorik bilgilerden çok âyet ve hadislerden, Arap şiir, söz ve emsalinden örneklere yer vermiştir. Hz. Ali’nin secili sözlerini beğenmeyip eleştiren bir grup belâgat âliminin görüşlerini secili âyet ve hadislerden örnekler vererek reddetmiş (I, 126-133), Ebü’l-Alâ el-Maarrî’nin lüzûm mâ lâ yelzem sanatını uyguladığı manzum eserini de tenkit ederek birtakım zorlamalarla dolu olduğunu söylemiştir (I, 133-135). Ebû Temmâm, Ebû Nüvâs gibi bazı meşhur şairlerin şiirlerindeki istiareleri de bu açıdan eleştirmiştir (I, 215-218). Fesahatte kuralı değil zevki esas alan İbn Ebü’l-Hadîd, İbn Nübâte el-Hatîb’in hutbelerini Hz. Ali’ninkilere denk görenlere karşı onun bazı hutbeleriyle Hz. Ali’nin hutbelerini edebî açıdan karşılaştırarak Hz. Ali’nin hutbelerinin üstünlüğünü göstermiştir (VII, 211-216). Şerĥu Nehci’l-belâġa’da bunların dışında çeşitli konularda şiirler, hutbe ve risâleler, hikmetli sözler, atasözleri, vasiyetler, fıkra, mizah, hikâye, haber, müfâhare, münâfere gibi konularla ilgili bol miktarda edebî malzeme yer almaktadır.

Aynı zamanda yetenekli bir şair olan İbn Ebü’l-Hadîd’in es-SebǾu’l-Ǿaleviyyât ve el-Ķaśâǿidü’l-Müstanśıriyyât gibi sanat, edebiyat ve tarih açısından önem taşıyan kasideleri yanında Nažmü’l-Faşîĥ gibi öğretim amacıyla nazmettiği didaktik urcûzeleri de bulunmaktadır. Özellikle


yirmi beş yaşlarındayken kaleme aldığı yedi uzun kasideden oluşan es-SebǾu’l-Ǿaleviyyât geleneksel kasidenin bütün şartlarını taşımakta olup edebî sanatlar, coşku ve lirizm yoğunluğu itibariyle bir şaheserdir. Medih, risâ, hikemiyat, tasvir, gazel ve özellikle münâcâta dair olan şiirlerinden birçoğu el-ǾAbķariyyü’l-ĥisân adlı eserinde ve öğrencisi İbnü’s-Sâî’nin el-CâmiǾu’l-muħtaśar adlı tarihinde yer almaktadır. Divanı zamanımıza ulaşmamıştır.

Eserleri. İbn Ebü’l-Hadîd’in değişik alanlarda telif, şerh, ta‘lik, reddiye ve tenkit türlerinde kaleme aldığı eserlerinin sayısı yirmiyi aşmaktadır. Bunların çok azı zamanımıza ulaşabilmiştir. 1. Şerĥu Nehci’l-belâġa. Şerîf er-Radî’nin Hz. Ali’nin hikmetli söz, vecize ve hutbelerinden derlediği Nehcü’l-belâġa adlı kitabının şerhi olup edebiyat, tarih, kelâm ve İslâm kültürünü bütün boyutlarıyla kuşatıcı mahiyette hacimli (yirmi cüz) bir eserdir. İbn Ebü’l-Hadîd, Vezir İbnü’l-Alkamî için kaleme aldığı şerhi Receb 644’te (Kasım 1246) yazmaya başlamış ve Hz. Ali’nin halifelik süresi olan dört yıl sekiz aya denk getirerek Safer 649’da (Mayıs 1251) tamamlamış, bu hizmetin karşılığı olarak vezir kendisine 100.000 dinar ile kıymetli bir hil‘at ve bir at hediye etmiştir (Hânsârî, V, 21-22). Nehcü’l-belaġa’nın 200’den fazla şerhi içinde en güzeli ve en meşhuru olan eser, İbn Ebü’l-Hadîd’in görüş ve düşüncelerini ortaya koyması bakımından olduğu kadar tarihî ve edebî değeri yönünden de özel bir önem taşır. Moğol istilâsını yaşayan müellif eserde Moğollar’ın Mâverâünnehir, Horasan, Irak ve diğer yerleri zaptetmeleri ve Bağdat’a hücumlarıyla ilgili geniş açıklamalarda bulunmaktadır. Günümüze ulaşan ve ulaşmayan pek çok kitaptan faydalanıp yazılan şerhin kaynakları hakkında geniş bir araştırma yaparak el-ǾUźeyķu’n-nađîd bi-meśâdiri İbn Ebi’l-Ĥadîd (Bağdat 1407/1987) adıyla müstakil bir eser kaleme alan Ahmed er-Rebîî, İbn Ebü’l-Hadîd’in eserini 143 müellife ait 223 kaynaktan istifade ile meydana getirdiğini tesbit etmiştir. İbn Ebü’l-Hadîd, Nehcü’l-belâġa’nın tamamının veya bir kısmının Hz. Ali’ye ait olmadığını ileri sürenlere karşı çıkarak eserin bazı bölümlerinin Hz. Ali’ye, diğerlerinin ise başkasına ait olmasının düşünülemeyeceğini, çünkü eserin Şiî olmayan muhaddisler ve tarihçiler tarafından da Hz. Ali’ye nisbetle tevâtüren nakledildiğini söyler (Şerĥu Nehci’l-belâġa, X, 128-129). Eserde Şiî temayüller ağır basmakla birlikte imâmetle ilgili tarihî meseleler hakkında Şîa’nın görüşlerine ters düşen bazı yaklaşımlar da vardır. Meselâ müellif, Hz. Peygamber’in Hz. Ali’nin hilâfeti konusunda kesin bir tavır ortaya koyduğunu kabul etmez (a.g.e., II, 59). Bu tür fikirler bazı İmâmiyye âlimlerini bu kitaba reddiye yazmaya sevketmiştir. Cemâleddin Ahmed b. Tâvûs el-Hillî’nin er-Rûĥ, İbn Usfûr el-Bahrânî’nin Selâsilü’l-ĥadîd li-taķyîdi İbn Ebi’l-Ĥadîd ve Ali b. Hasan el-Bilâdî el-Bahrânî’nin er-Red Ǿalâ İbn Ebi’l-Ĥadîd adlı eserleri bu amaçla kaleme alınmıştır. Şerĥu Nehci’l-belâġa, Zeydî âlimlerinden Fahreddin Abdullah el-Hâdî tarafından el-Ǿİķdü’n-nađîd adıyla ihtisar edilmiş, bu muhtasar Farsça’ya da çevrilmiştir (Brockelmann, GAL Suppl., I, 705; II, 242). Şerĥu Nehci’l-belâġa’nın Tebriz (1267, 1285), Tahran (I-II, 1271, 1302), Bombay (1304), Meşhed (1310), Kahire (I-II, 1290, 1327, 1328 [Muhammed Nâil el-Mersafî’nin hâşiyeleriyle], I-IV, 1329, 1330-1331; I-XX, nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim, 1378-1380, 1385-1387) ve Beyrut’ta (I-V, nşr. Hasan Temîm, 1963-1965; I-IV, 1397/1976, 1403/1983) yapılmış birçok baskısı bulunmaktadır. Şerĥu Nehci’l-belâġa bünyesinde Ahmed b. Hanbel’in Kitâbü Feżâǿili ǾAlî’si de yer alır (IX, 167, 169, 171-174). 2. Tetimmetü Nehci’l-belâġa. Şerĥu Nehci’l-belâġa’nın Muhammed Ebü’l-Fazl tarafından yapılan neşrinin sonunda (XX. cüz) yayımlanmıştır. 3. el-Felekü’d-dâǿir Ǿale’l-Meŝeli’s-sâǿir. Eyyûbî Veziri Ziyâeddin İbnü’l-Esîr’in el-Meŝelü’s-sâǿir* fî edebi’l-kâtib ve’ş-şâǾir adlı eserinin tenkididir. İbnü’l-Esîr henüz hayatta iken eserinin bir nüshası İbn Ebü’l-Hadîd’in eline geçmiş, vezirin kendisini öven ve eski âlimlerden eleştirmedik kimse bırakmayan tavrı karşısında dayanamayan İbn Ebü’l-Hadîd, biraz da Eyyûbî-Abbâsî rekabetinin etkisiyle Abbâsî Halifesi el-Müstansır-Billâh için 633’te (1235) on beş gün içinde bu eseri kaleme almıştır. Belâgat ve edebî tenkit konusunda önemli kitaplardan biri olan el-Felekü’d-dâǿir, yazıldığı günden itibaren edebiyat ve ilim dünyasında geniş yankı uyandırmış ve yaklaşık bir asır boyunca ediplerin ilgi odağı olmuştur. Bunun sonucunda yazarı ve münekkidi savunan eserler kaleme alınmıştır. Ebü’l-Kāsım Mahmûd es-Sincârî’nin Neşrü’l-Meŝeli’s-sâǿir ve ŧayyü’l-Feleki’d-dâǿir’i, Safedî’nin Nuśretü’s-sâǿir Ǿale’l-Meŝeli’s-sâǿir’i, Abdülazîz b. Îsâ’nın ĶaŧǾu’d-dâbîr Ǿani’l-Feleki’d-dâǿir’i ile anonim olarak kabul edilen Ŧayyü’l-Feleki’d-dâǿir Ǿale’l-Meŝeli’s-sâǿir bu tür eserlerdendir. el-Felekü’d-dâǿir 1309’da Hindistan’da ve 1984’te Riyad’da (nşr. Ahmed el-Hûfî - Bedevî Tabâne) neşredilmiştir. 4. es-SebǾu’l-Ǿaleviyyât. İbn Ebü’l-Hadîd’in 611’de (1214) Medâin’de söylediği yedi uzun kasideden oluşan eser el-Ķaśâǿidü’s-sebǾu’l-Ǿaleviyyât adıyla da anılır. Hz. Peygamber’e, Hz. Ali’ye, Hayber ve Mekke’nin fethine, Hz. Hüseyin’in şehid edilmesine ve Halife Nâsır-Lidînillâh’a dair bu kasidelerde en çok dikkati çeken husus Hz. Ali’nin de beşer üstü niteliklerle övülmesidir. Eser birçok defa basılmıştır (Bombay 1305, 1316; Kahire 1317; Beyrut 1374; nşr. Yûsuf el-Bikāî - Kabîsî Mustafa, Dımaşk 1406/1986). Bu kasideler İbn Hammâd el-Alevî, Takıyyüddin Muhammed b. Ebü’r-Rızâ el-Alevî, Radî el-Esterâbâdî, Mahfûz b. Veşşâh el-Hillî, Seyyid Muhammed el-Mübârek, Muhammed b. Abdullah el-Âmilî gibi âlimler tarafından şerhedilmiştir (a.g.e., I, 497). 5. el-Ķaśâǿidü’l-Müstanśıriyyât. 629-631 (1232-1234) yılları arasında nazmedilmiş, çoğu Müstansır-Billâh’ı öven on beş uzun kasideden oluşur (Bağdat 1338). Dîvânü’l-Müstanśıriyyât adıyla da anılan eser, Müstansır-Billâh dönemine ait güvenilir bir tarihî malzeme niteliği taşıması açısından da önemlidir. 6. Kitâbü Nažmi’l-Faśîĥ. Kûfe mektebine mensup dil âlimi Ebü’l-Abbas Sa‘leb’in (ö. 291/904), yaygın dil hatalarının fasih kullanılışlarını toplayan el-Faśîĥ adlı eserinin manzum hale getirilmiş şeklidir (nşr. Muhammed Bedevî el-Mahtûn, Mecelletü’l-MaǾhedi’l-maħŧûŧât [1979], s. 61-167). İbn Ebü’l-Hadîd’in 785 beyitlik bu manzumeyi 643 (1245) yılında ve yirmi saatte kaleme aldığı kaydedilmektedir. 7. Şerĥu’l-Âyâti’l-beyyinât. Fahreddin er-Râzî’nin mantığa dair el-Âyâtü’l-beyyînat adlı risâlesinin şerhi olup metnin on katını aşan bir hacme sahiptir. Mantık ilminin bütün konularının ele alındığı eser Muhtâr Ceblî tarafından neşredilmiştir (Beyrut 1996). 8. Şerĥu Manžûme (Elfiyye / urcûze) fî (uśûli)’ŧ-ŧıb. İbn Sînâ’nın tıbba dair manzumesinin şerhidir (a.g.e., I, 823).

İbn Ebü’l-Hadîd’in kaynaklarda adı geçen diğer eserleri de şunlardır: Naķżü’l-Maĥśûl fî uśûli’l-fıķh li’r-Râzî, Naķżü’l-Muĥaśśal (fi’l-kelâm ve’l-felsefe) li’r-Râzî, Ziyâdâtü’n-Naķżayn, el-ǾAbķariyyü’l-ĥisân (fî baǾżı eşǾârihî ve resâǿilihî), el-İǾtibâr Ǿalâ Kitâbi’ź-ŹerîǾa fî uśûli’ş-şerîǾa li’s-Seyyid el-Murtażâ, Şerĥu müşkilâti Ġureri’l-edille fî Ǿilmi (uśûli)’l-kelâm li-Ebi’l-Ĥüseyn Muĥammed b. ǾAlî el-Baśrî el-MuǾtezilî, Şerĥu’l-Yâķūt fî Ǿilmi’l-kelâm li-Ebî İsĥâķ İbrâhîm İbn Nevbaħt, el-Vişâĥu’ź-źehebî fi’l-Ǿilmi’l-edebî,


İntiķādü’l-Müsŧaśfâ fî uśûli’l-fıķh li’l-Ġazzâlî, TaǾlîķāt ve ĥavâşî Ǿale’l-Mufaśśal fi’n-naĥv li’z-Zemaħşerî, Taķrîrü’ŧ-ŧarîķateyn fî uśûli’l-kelâm, Maķālâtü’ş-ŞîǾa, Münâķażâtü (Naķżü)’s-Süfyâniyye li’l-Câĥiž, Telħîśu Naķżi’s-Süfyâniyye li’l-Câĥiž, Ĥallü Seyfiyyâti’l-Mütenebbî, er-Resâǿilü’d-dîvâniyye (et-TevķīǾât), Risâle fi’l-leźźe ve’l-elem Ǿalâ meźhebi’l-felâsife, Risâle fi’t-taǾziye.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Ebü’l-Hadîd, Şerĥu Nehci’l-belâġa (nşr. M. Ebü’l-Fazl), Kahire 1385-87/1965-67, I-XX, tür.yer.; a.mlf., Şerĥu’l-Âyâti’l-beyyinât (nşr. Muhtâr Ceblî), Beyrut 1996, neşredenin girişi, s. 5-68; a.mlf., el-Felekü’d-dâǿir Ǿale’l-Meŝeli’s-sâǿir (nşr. Ahmed el-Hûfî - Bedevî Tabâne), Riyad 1404/1984, IV, 15-310; İbn Hallikân, Vefeyât, V, 391 vd.; İbn Ebü’r-Rızâ el-Alevî, et-Tenbîhât Ǿalâ meǾâni’s-sebǾi’l-Ǿaleviyyât (nşr. Mahmûd Abbas el-Âmülî), Sayda 1340, s. 113; Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, II, 259; Safedî, el-Vâfî, XVIII, 76-81; İbn Kesîr, el-Bidâye, XIII, 213; Hânsârî, Ravżâtü’l-cennât (nşr. Esedullah İsmâiliyyân), Kum 1390-92/1970-72, V, 20-28; C. Zeydan, Âdâb, III, 42 vd.; Serkîs, MuǾcem, I, 29 vd.; Brockelmann, GAL, I, 335, 336; Suppl., I, 497, 705, 823; II, 242; Tebrîzî, Reyĥânetü’l-edeb, VII, 333-337; Şevkī Dayf, Târîħu’l-edeb, V, 378-381; Ömer Ferruh, Târîħu’l-edebi’l-ǾArabî, III, 579-584; Ahmed er-Rebîî, el-ǾUźeyķu’n-nađîd bi-meśâdiri İbn Ebi’l-Ĥadîd fî Şerĥi Nehci’l-belâġa, Bağdad 1407/1987, s. 43-102; ayrıca bk. tür.yer.; G. C. Anawati, “Textes arabes édités en Égypte au cours des années 1959 et 1960”, MIDEO, VI (1959-61), s. 232-235; Safâ Hulûsî, “Meśâdiru Şerĥi Nehci’l-belâġa”, MMİIr., IX (1962), s. 340-348; L. Veccia Vaglieri, “Ibn Abi’l-Ĥadīd”, EI² (İng.), III, 684-686; W. Madelung, “Abd-al-Ĥamīd b. Abu’l-Ĥadīd”, EIr., I, 108-110; Muhammed Âsaf Fikret, “İbn Ebi’l-Ĥadîd”, DMBİ, II, 640-642.

M. Reşit Özbalıkçı