İBN BERRECÂN

(ابن برّجان)

Ebü’l-Hakem Abdüsselâm b. Abdirrahmân b. Ebi’r-Ricâl Muhammed el-Lahmî (ö. 536/1142)

Endülüslü âlim ve mutasavvıf.

Bazı kaynaklarda Kuzey Afrika’da doğduğu kaydedilmektedir. Ancak hakkında ilk sağlıklı bilgileri veren İbnü’l-Ebbâr ile İbn Abdülmelik ve İbnü’z-Zübeyr onu Endülüs’e dışarıdan gelen yabancılar arasında göstermemişlerdir. Bu durum İbn Berrecân’ın Endülüs’te dünyaya gelmiş olabileceğini düşündürmektedir. Bir görüşe göre dedesi Muhammed’in künyesi olan Ebü’r-Ricâl’in mahallî ağızla Berrecân biçiminde söylenmesi dolayısıyla İbn Berrecân diye meşhur olmuştur. Ebû Abdullah b. Ahmed b. Manzûr’dan Śaĥîĥ-i Buħârî’yi okuyan İbn Berrecân astronomi ve matematiğe de ilgi duymakla birlikte daha çok tasavvufla meşgul olmuş, özellikle harflerin sırları konusundaki bilgisiyle tanınmıştır. İbn Meserre’nin temsil ettiği Endülüs tasavvuf geleneğinden çok Gazzâlî’nin etkisinde kalmış, onun tasavvuf anlayışını benimsemiştir.

Tasavvufî düşüncelerini İşbîliye’de (Sevilla) yaymaya başlayan İbn Berrecân bir süre sonra halk üzerinde etkili bir mutasavvıf haline geldi. Dostu İbnü’l-Arîf’le birlikte Muvahhidler’i destekleyerek Murâbıtlar’a karşı yürütülen harekete yardımcı oldu. Tasavvufla ilgili fikirlerinden hoşlanmayan fakihler, onu Murâbıtlar Devleti’nin ikinci hükümdarı Ali b. Yûsuf b. Tâşfîn’e şikâyet ettiler. Bunun üzerine Kurtuba’dan (Cordoba) Merakeş’e getirilerek mahkeme huzuruna çıkarıldı. Eleştiri konusu yapılan görüşlerini başarıyla savunduysa da mahkeme üyelerini ikna edemedi. Halk üzerindeki etkisinin artmasından ve İbn Tûmert gibi bir isyan hareketi başlatmasından çekinen hükümdar onun hapsedilmesini emretti. Hapiste iken hastalandı ve bir süre sonra öldü.

İbnü’l-Ebbâr onun kıraat, hadis, kelâm ve lisan ilimlerine vakıf bir mutasavvıf olduğunu söyler ve Endülüs’ün Gazzâlî’si olarak tanıtır (et-Tekmile, II, 645). İbnü’l-Harrât diye tanınan Abdülhak b. Abdurrahman el-İşbîlî ve Ebû Abdullah Muhammed b. Halîl el-Kaysî gibi âlimler ondan hadis rivayet etmişlerdir. Bunlardan başka Ebü’l-Kāsım İbn Kasî, Ebü’l-Velîd İbnü’l-Münzir, Ebû Muhammed b. Yûsuf b. Ebbâr ve Abdülmelik b. Ayyâş onun öğrencileri arasında zikredilebilir.

İbn Berrecân tefsir, hadis ve kelâm gibi dinî ilimlere derin vukufu olmakla birlikte tasavvufa ağırlık vermiş, diğer sahalara dair çalışmalarında tasavvufî bakış açısını esas almıştır. Oluşturduğu tasavvufî çevre sağlığında giderek genişlemiş, vefatından sonra Berrecâniyye adıyla varlığını sürdürmüştür (Zebîdî, s. 82).

İbn Berrecân, eserlerinin birçok yerinde yaratıcı ile yaratılmışlar arasında farklılık bulunduğunu kesin bir dille ifade etmesine, hulûl ve ittihad anlayışını reddetmesine rağmen bazı çevrelerin tenkidine uğramaktan kurtulamamıştır. İbn Haldûn’un kendisini, İbnü’l-Arabî ve İbn Seb‘în gibi tecellî ve mezâhiri esas alan vahdet-i vücûdcu ve bid‘atçı bir mutasavvıf olarak göstermesi yanlıştır (Şifâǿü’s-sâǿil, s. 58, 110). Çünkü İbnü’l-Arabî’den bir asır önce yaşamış olan İbn Berrecân’ın İbnü’l-Arabî bağlamında vahdet-i vücûd fikrine sahip olması mümkün değildir. İsimlerin ve harflerin havas ve sırlarına önem vermesi, İbn Haldûn’un onu vahdet-i vücûd ehliyle aynı sıraya koymasına sebep teşkil etmiştir. Münâvî İbn Berrecân’ı dindar, zâhid ve samimi bir mutasavvıf olarak tanıtır (el-Kevâkib, II, 91). Gazzâlî’den ve bilhassa İĥyâǿdan etkilenen İbn Berrecân tasavvuf konusunda müstakil bir eser yazmamış, konuyla ilgili görüşlerini diğer eserleri içinde dile getirmiştir. Esmâ-i ilâhiyyenin ihtiva ettiği mânalarla bütünleşme, mârifet, murâkabe, fenâ, velâyet, kerâmet konuları üzerinde durmuş, hâlik ile mahlûkun ayrı ayrı varlıklar olduğunu vurgulamış, hulûl ve ittihadı reddetmiş, mükellefiyeti ortadan kaldıran görüşlere itibar etmemiştir.

Tefsir ilmine sûfî kimliğiyle yaklaşan İbn Berrecân âyetleri daha çok tasavvufî anlayış çerçevesinde yorumlamıştır. Güçlü dil tahlillerinin yanı sıra âyetlerin Mekkî ve Medenî oluşlarına, sebeb-i nüzûllerine ve nâsih-mensuh yönlerine de temas etmiş, bunun yanında Kur’an’ın hadisle tefsir edilmesine önem vermiş, ilgili âyetin zâhirine ve işârî-bâtınî anlamına uygun düşen hadisler nakletmek suretiyle bir bakıma yeni bir yol takip etmiştir (Şevkī Ali Ömer, s. 166). Onun Kur’an’ı açıklamak için kullandığı işârî tefsir usulü daha sonra İbnü’l-Arabî tarafından genişletilerek devam ettirilmiştir (İbnü’l-Arabî, I, 268, 502).

İbn Berrecân tefsirinde ve Şerĥu’l-esmâǿi’l-ĥüsnâ adlı eserinde kelâmî görüşlerini açıklar. Âlemin yaratılışında Allah’ın tek sebep olduğunu, O’nun önceliğinin kevn ve mekâna sebkat ettiğini söyler. İbn Berrecân, isbât-ı vâcib konusunda felsefî delillere başvurmayı gereksiz görür. Çünkü ona göre Allah’ı tanımak insan aklında bulunan fıtrî bir melekedir. Allah’ın isim ve sıfatları konusunda teşbih ve ta‘tîle varmayan orta bir yol takip eden İbn Berrecân Allah’ın kendisinin bildirmediği isimlerle vasıflandırılamayacağını ve bildirdiği isimlerin hiçbirinin terkedilemeyeceğini söyler. Sıfât-ı meânîyi kabul etmekle beraber Kur’an’a uymak için isimleri sıfât-ı ma‘nevî şeklinde kullanır. Haberî sıfatları Allah’a nisbet ederken ulûhiyet makamına yakışan te’villerde bulunur.

Eserleri. 1. Şerĥu’l-esmâǿi’l-ĥüsnâ. Allah’ın Kur’an ve hadiste geçen 130 ismini içeren eserde her ismin sözlük ve terim anlamı verilmiş, bağlı bulunduğu sıfat grubu, taalluku, özellikleri açıklanmış, nasıl tecelli ettiği, gereğiyle nasıl kulluk edileceği açıklanmıştır. Eserin çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları bulunmaktadır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 766; Lâleli, nr. 1551; Ayasofya, nr. 1869). 2. Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm. Eserin adını Kâtib Çelebi el-İrşâd fî tefsîri’l-Ķurǿân (Keşfü’ž-žunûn, I, 69-70), Brockelmann Tenbîhü’l-efhâm ilâ tedebbüri’l-kitâb ve taǾarrufi’l-âyât ve’n-nebeǿi’l-Ǿažîm (GAL, I, 559) şeklinde vermişse de Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan yedi nüshasında da (Şehid Ali Paşa, nr. 73; Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 30; Cârullah Efendi, nr. 53; Damad İbrâhim Paşa, nr. 25, 26, 27; Dârülmesnevî, nr. 42) ismi Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm olarak kaydedilmiştir. Eserde Kur’an’ın Kur’an ve hadisle açıklanmasına önem verilmekte, ayrıca harflerin havas ve esrarı üzerinde durulmakta, bazı âyetlerin ileride meydana gelecek olaylara işaret ettiği ileri sürülmektedir (İbn Hallikân, IV, 229-230). Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Mahmud Paşa, nr. 3, 4) bulunan Îżâĥu’l-ĥikme bi-aĥkâmi’l-Ǿibre adlı iki ciltlik eserin İbn Berrecân’ın tefsiri olduğu kaydedilmişse de yapılan incelemede eserin ona ait olmadığı anlaşılmıştır. 3. Kitâbü ǾAyni’l-yaķīn. Sâlih b. Mehdî el-Makbilî, İbn Haldûn’un tasavvuf konusundaki fetvasını zikrederken bu eseri İbn Berrecân’a nisbet etmiştir (el-ǾAlemü’ş-şâmiħ, s. 324). 4. Tercümânü lisâni’l-ĥaķ el-mebŝûŝ fi’l-emr ve’l-ħalķ (Brockelmann, GAL, I, 559).


BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’z-Zeyyât, et-Teşevvüf ilâ ricâli’t-taśavvuf (nşr. Ahmed et-Tevfîk), Rabat 1404/1984, s. 156, 170; İbnü’l-Arabî, el-Fütûĥât, I, 268, 502; IV, 369; İbnü’l-Ebbâr, et-Tekmile (nşr. F. Codera), Madrid 1887-89, II, 645; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 229-230; Abdülbâkī b. Abdülmecîd el-Yemânî, İşâretü’t-taǾyîn fî terâcimi’n-nüĥât ve’l-luġaviyyîn (nşr. Abdülmecîd Diyâb), Riyad 1986, s. 187; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XX, 72; XXII, 334; a.mlf., el-Ǿİber, IV, 100; Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, II, 323; İbnü’l-Hatîb, Ravżatü’t-taǾrîf (nşr. M. İbrâhim el-Kettânî), Beyrut 1970, II, 584, 637; İbn Haldûn, Şifâǿü’s-sâǿil, s. 58, 110; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, IV, 13; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, V, 270; Süyûtî, Ŧabaķātü’l-müfessirîn (nşr. A. Moursinge), Leiden 1839, s. 20; Dâvûdî, Ŧabaķātü’l-müfessirîn (Lecne), I, 306; Taşköprizâde, Miftâĥu’s-saǾâde, II, 111-112, 537; Münâvî, el-Kevâkib, II, 91; Ahmed Bâbâ et-Tinbüktî, Neylü’l-ibtihâc, Trablus 1408/1989, s. 238; Keşfü’ž-žunûn, I, 69-70; II, 1031-1032; İbnü’l-İmâd, Şeźerât, IV, 113; Makbilî, el-ǾAlemü’ş-şâmiħ fî Îŝâri’l-ĥaķ Ǿale’l-âbâǿ ve’l-meşâyiħ, Beyrut 1405/1985, s. 324; Zebîdî, Ǿİķd, İSAM Ktp., nr. 11496, s. 82; Selâvî, el-İstiķśâ, II, 76; İbnü’l-Muvakkit, es-SaǾâdetü’l-ebediyye fi’t-taǾrîf bi’l-ĥażreti’l-Merrâküşiyye, Fas 1918, I, 106; Brockelmann, GAL, I, 559; Suppl., I, 775-776; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 570; Nebhânî, Kerâmâtü’l-evliyâǿ, II, 69; Süleyman Ateş, İşârî Tefsîr Okulu, Ankara 1974, s. 130, 320; Nüveyhiz, MuǾcemü’l-müfessirîn, I, 282; I. Goldziher, “Ibn Barrağān”, ZDMG, LXVIII (1914), s. 544-546; P. Nwyia, “Note sur quelques fragments inédits de la correspondence d’Ibn al-Arif avec Ibn Barrajān”, Hespéris, XLVIII, Paris 1956, s. 217-221; A. Faure, “Ibn Barraғјān”, EI² (İng.), III, 732; Muhammed Züneybir, “Berrecân (İbn)”, MaǾlemetü’l-Maġrib, Rabat 1411/1991, VI, 1158-1160; Şevkī Ali Ömer, “İbn Berrecân”, MevsûǾatü’l-ĥađâreti’l-İslâmiyye, Amman 1993, s. 164-170; “İbn Berrecân”, DMBİ, III, 97-98.

Osman Karadeniz