İÂNE

(اعانه)

Osmanlılar’da XIX. yüzyılda olağan üstü giderler için halktan toplanan malî yardımları ifade eden terim.

Osmanlılar’da girişilecek askerî seferler için halktan çeşitli adlar altında bir nevi yardım toplama usulü, oldukça eski tarihlere kadar gider. Genel olarak “avârız” adı altında, düzenli olmayıp fevkalâde hallerde ve sefer zamanında halktan aynî veya nakdî bir çeşit vergi toplanırdı. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren çok çeşitlenen bu tip vergiler, hazineye düzenli gelir getiren bir kaynak haline dönüştürülünce ordunun masrafları için yeni gelirler bulma ihtiyacı ortaya çıktı. Hazinenin malî sıkıntı içine düştüğü ve sefer masraflarını karşılamakta zorlandığı


dönemlerde halktan çeşitli ihtiyaçların temini için yardım toplanması gündeme getirildi ve bir bölümü yine türlü adlar altında sonradan düzenli vergi haline gelecek olan yardımlar toplanmaya başlandı. Bu yardımların ilki, XVII. yüzyıl sonlarında “imdâd-ı seferiyye” (Defterdar Sarı Mehmed Paşa, s. 221, 223) veya “imdâdiyye” (Silâhdar, II, 262) adıyla toplanmıştır. 1683’te II. Viyana Kuşatması ile başlayan ve yıllarca süren çok cepheli savaşların olağan üstü giderleri için önceleri yardım kampanyası şeklinde başlayan imdâd-ı seferiyye zamanla vergiye dönüştürülmüş, 1711 Prut Savaşı’ndan sonra ise imdâd-ı hazariyye adıyla barış zamanına da teşmil edilmiştir. XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren Darphâne’den Tersane Hazinesi’ne yapılan yardımlar Darphâne iânesi adıyla anılmıştır (Cezar, s. 232 vd.).

XIX. yüzyıl başlarında vuku bulan Osmanlı-Rus savaşları ile Sırbistan, Mora ve Eflak isyanları devlet giderlerini aşırı derecede arttırdı. Buna çare olarak önce eshama, sonra da başka tedbirlere başvuruldu. Bunların ilki 1810 yılından itibaren alınan “iâne-i cihâdiyye”dir. Bir savaş yardımı kampanyası olan bu uygulama ile vezirler ve taşradaki zenginler cihada yardıma çağrıldı; gümüşü olandan gümüş, akçesi olandan da akçe talep edildi. İâne-i cihâdiyye vermek mecburi değildi. Ancak önceden söz verip daha sonra vazgeçenlerden zorla alınması yoluna gidildi. Bu arada cihad yardımı yapmayı cazip hale getirmek için iâne veren bazı zenginlere Darphâne’den birer miktar esham da verilmişti. “Eshâm-ı cihâdiyye” olarak anılan bu sehimlerin böylece satışı da sağlanmış oluyordu. Cihad yardımı olarak elde edilen meblağın büyük kısmı Darphâne’de “seferiyye akçesi” adıyla anılan bir fonda toplanmış ve sefer masrafları için buradan sarfedilmiştir (a.g.e., s. 240-241).

1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’nin masraflarını karşılamak için çeşitli tedbirler alınırken “rüsûm-ı cihâdiyye” adıyla bir ihtisab vergisi ihdas edilmişti (Lutfî, I, 241).

Asıl iâne-i cihâdiyye, Asâkir-i Redîf-i Mansûre’nin kurulmasının ardından alınan avârız türü bir vergidir. Ancak iâne-i cihâdiyye aynî ve nakdî olarak toplanabilen avârız vergilerinden biraz farklıydı. “Savaşa yardım amacıyla miktarı merkezden belirlenen ve her yerin malî gücüne göre değişen geçici bir yardım” şeklinde tarif edilen (Abdurrahman Vefik, I, 97) iâne-i cihâdiyyenin diğer avârız vergilerinden başlıca farkı, avârız hânesi esas alınarak değil halka kolaylık sağlamak üzere her kazanın gelirine ve halkının malî gücüne göre toplanmasıdır. Diğer bir farkı ise has, evkaf, muaf, gayri muaf bütün yerlerin bir tutulması, yani bazı yerler halkına hizmetlerinden dolayı bu vergiden muafiyet tanınmamasıydı. Sadece Rumeli’de evlâd-ı fâtihân grupları ile (BA, Cevdet-Askerî, nr. 47058) Anadolu’da Hacı Bektâş-ı Velî Vakfı iâne tertibinin dışında tutulmuştu.

Önce iâne-i cihâdiyyenin toplanıp dağıtılmasına dair altı maddelik bir tâlimat hazırlandı (BA, Cevdet-Askerî, nr. 15744). Toplanan paralar redif askerlerinin kılıç, palaska masrafları dışındaki fes ve elbise giderlerine harcanacaktı (BA, Cevdet-Askerî, nr. 7579, 20270). İlk aşamada, her redif taburu için Anadolu ve Rumeli’deki sancak ve kazalarla Tersâne-i Âmire’ye bağlı bazı yerlerden ve Adalar’dan yılda asgari 500’er kese (250 bin kuruş) toplanması kararlaştırıldı. Yapılan tahminlere göre toplanacak miktar 20.000 kese (10 milyon kuruş) civarında olacaktı (Kütükoğlu, s. 146). 4 Receb 1253 (4 Ekim 1837) tarihinde çıkarılan fermanda “imdâd-ı cihâdiyye” olarak da adlandırılan (BA, Cevdet-Askerî, nr. 17165) iâne-i cihâdiyyenin önce Anadolu ve Rumeli’de hangi sancak ve kazadan ne kadar yardım toplanacağı tesbit edilerek ilk ve sonbahar mevsimlerinin girdiği günlerde olmak üzere iki taksitte alınması kararlaştırıldı (BA, Cevdet-Askerî, nr. 21452). Ancak toplama günleri mevsime göre her bölgede farklı olabilecekti. İâne-i cihâdiyyenin toplanmasında genellikle sancak esas alınmakla birlikte bazı kazalar ayrıca vergilendirilebilmekteydi. Nitekim Hüdâvendigâr sancağına bağlı kazalar ayrı ayrı voyvodalara ihale edilmiş ve iâne her kaza için ayrı toplanmıştı. Aynı şekilde Sığla, Saruhan, Divriği, Çirmen sancaklarının bazı kazaları da ayrı ayrı yazılmıştı.

İâne-i cihâdiyye merkezden gönderilen emr-i şeriften sonra ilgili yerlerin vali, muhassıl, voyvoda vb. idarecileri tarafından toplanırdı (BA, Cevdet-Maliye, nr. 221). Emr-i şeriflerde bu kişilerin görevlerini yaparken harç, imza, tahsildâriyye, taahhüdiyye, güzeşte vb. adlar altında halktan ek bir para almayacakları da belirtilirdi. İâne-i cihâdiyye toplamakla görevli memurun değişmesi halinde buna hitaben yeni bir emir gönderilirdi.

İâne-i cihâdiyyenin belirlenen zamanda Mansûre Hazinesi’ne bağlı olan Redif Hazinesi’ne ulaştırılması gerekmekteydi. 1836 yılında redif teşkilâtında yapılan düzenlemede (BA, Cevdet-Askerî, nr. 377) taburlar gruplandırılarak birer müşirin idaresine bırakılmış, sancak ve kazaların mütesellimlik ve voyvodalıklarının da bunlar tarafından emanet veya iltizam yoluyla güvenilir kimselere verilmesi uygun bulunmuştu. Bu mütesellim ve voyvodalar da sarraf taahhüdüne bağlanarak vergilerin İstanbul’a zamanında ulaştırılması sağlanmak istenmişti. Devlet, işi garantiye alabilmek için liyakatli ve malî gücü yüksek lonca mensubu sarrafları belirlemişti. Sayısı 100 olan bu sarraflardan birinci derecedeki elli beş kişi taahhütlü olup ikinci derecede olan kırk beş sarraf ise ayrıca kefalete bağlanmıştı. 14 Ekim 1835 tarihinden itibaren vezir, beylerbeyi, mütesellim, voyvoda vb. iâne toplamakla görevli kimselerin sarraflarını kendilerinin seçmesi benimsenmişti. İâne-i cihâdiyyenin Mansûre Hazinesi’ne zamanında ödenmesinden sarraflar sorumlu olduğundan bunlar iâne taksitlerini zamanında ödeyeceklerine dair borç senedi vermek zorunda idiler. Uygulama sırasında ortaya çıkan bazı haksızlıklar yapılan itirazlar ve teklifler doğrultusunda düzeltilmiş, ilk tertibinde tahammülünden fazla iâne tarhedilen yerlerin fazlalıkları ya civardaki malî gücü daha çok olan yerlere eklenmiş veya henüz iâne tertibine alınmamış yerlere kaydırılmıştır. Hatta hiç malî kudreti olmayan Vidin’in iâne mükellefiyeti tamamen kaldırılarak başka yerlere paylaştırılmıştır.

1836 düzenlemesi sırasında münâvebe usulünün konmasından sonra redif masraflarının yaklaşık iki misline çıkması üzerine iâne-i cihâdiyye tertiplerinin de arttırılması kararlaştırıldı. Böylece 1836 Kasımından itibaren ilgili sancak ve kazalarda gelir durumlarına göre yüzde 12,5 ile yüzde 133,33 arasında artışlara gidildi.

1833 yılı Kasımında başlayan iâne-i cihâdiyye toplanması 1838 yılı Kasımına kadar devam etmiştir. Tanzimat Fermanı’ndan sonra devlet teşkilâtındaki düzenlemeler esnasında Redif Hazinesi lağvedilince bir sonraki taksit muhassıllıklara bırakılmıştır. Böylece Sultan Abdülmecid devrinde redif teşkilâtına yeni bir şekil verilirken diğer avârız vergileriyle birlikte iâne-i cihâdiyye toplanması da son bulmuştur (Kütükoğlu, s. 145 vd.).

1853 yılında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan Kırım Savaşı’nın olağan üstü masraflarını karşılamak için iâne-i cihâdiyye adıyla tekrar halkın yardımına müracaat edilmiştir. Özellikle Trabzon ve


buraya bağlı yerleşim birimlerinde yaşayan müslüman ve gayri müslim bütün varlıklı kimselerden toplanan 456.250 kuruşluk meblağın 250.000 kuruşu âcil savaş giderlerine harcanmış, kalanı merkeze gönderilmiştir. İânenin nasıl toplandığı hakkında açıklık yoksa da uygulamanın cemaat liderleri tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıdaki meblağ 448 müslüman, 127 Rum, yirmi dört Ermeni, on bir Katolik olmak üzere 610 kişiden alınmıştır. İâne-i cihâdiyyeye katılanların önemli bir kısmını müslüman ve gayri müslim tüccar oluşturmaktaydı (Turgay, LXIV [1986], s. 115 vd.).

İâne-i cihâdiyye tabiri, 1873’te Sırbistan ve Karadağ savaşları sırasında yine redif askerlerinin giderlerini karşılamak üzere kurulmuş bir komisyon için de kullanılmıştır. Bu İâne-i Cihâdiyye Komisyonu gönüllü vatandaşların aynî ve nakdî yardımlarını toplama görevini üstlenmiştir (Mir’ât-ı Hakîkat, I, 154).

Tanzimat’tan sonra cizye yerine gayri müslim Osmanlı tebaasından fiilî askerlik hizmetine karşılık iâne-i askeriyye adıyla bir vergi alınmıştır. Miktarı 15.000 kuruş olan bu vergi daha sonra “bedel-i askerî” adıyla anılmış ve bu uygulama 1907’ye kadar devam etmiştir.

Tanzimat’ın ilânından sonra yapılacak reformlar için önce esham, ardından da kāime adı altında çıkarılan kâğıt paraların kaldırılması amacıyla alınan tedbirlerden biri de “iâne-i umûmiyye” adıyla halkın yardımına başvurulmasıydı. Sultan Abdülmecid döneminde 1851 yılında Meclis-i Müfrez adıyla kurulan geçici komisyon önce toplanacak yardım miktarını, toplama şeklini ve toplanacak meblağın amacına uygun olarak harcama esaslarını belirledi. Bazı dinî ve askerî görevliler dışında maaşlı maaşsız herkese teşmil edilen iâne-i umûmiyye öncelikli olarak kâğıt paraların kaldırılması, sonra da hazine açığının kapatılması için kullanılacaktı. İâne-i umûmiyyenin toplanması az da olsa bazı sosyal tepkilere yol açmıştı. Sonuçta özellikle İstanbul halkının ek yardımlarıyla beklenen meblağ toplanmış ve bunun bir kısmı kāimenin önemli bir bölümünün piyasadan çekilmesinde ve bir kısmı da bu sırada çıkan Cidde ve Şam olaylarının bastırılmasında kullanılmıştır (Akyıldız, s. 51 vd.).

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın giderleri için İâne-i Harbiyye Komisyonu teşkil edildi. 8 Temmuz 1876 tarihinde Bâbıâli’de kurulan bu komisyon, halktan gönüllü olarak malî yardımda bulunanların verdiği paraların düzenli şekilde bir elde toplanıp harcanmasını ve yazışmaların yapılmasını sağlayacaktı. Belli sayıda memur kadrosu bulunan komisyon, bazı dedikoduları önlemek amacıyla toplanan paraların aylık muhasebelerini gazetelerde yayımlamıştır.

Bir süre sonra kâğıt para çıkarılmasına rağmen savaş masrafları yine karşılanamayınca tekrar halkın yardımına başvuruldu. Bu defa iânenin kapsamına sadece yaşları on beşin üstünde olan erkekler giriyordu. Bunlar, bir defaya mahsus olmak üzere makbuz karşılığında onar veya malî gücüne göre yirmişer kuruş vermekle yükümlü tutulmuşlardı. İâne makbuzları İstanbul’da mahalle imamları, es-naf kethüdâları, patrikhâneler vb. mahallî liderler aracılığıyla halka dağıtılacak, daha sonra maliye memurları tarafından toplanacak meblağ Maliye Nezâreti’ne teslim edilecekti. Taşrada ise il valiliklerine, sancak mutasarrıflıklarına ve kazalara gönderilen makbuzlarla toplanan yardımlar mal sandıkları vasıtasıyla merkeze sevkedilecekti.

İâne-i harbiyye çağrısına dünyadaki diğer müslümanlar, özellikle Hindistan müslümanları, hatta Şiîler dahi olumlu cevap vermişlerdir. Fakir olmasına rağmen kadınlar dahil Hindistan halkı nakdî ve aynî önemli yardımlarda bulunmuş, hatta hisse senetleri satın alarak İslâm halifesini dış borç yükünden kurtarmaya çalışmışlardır (Özcan, s. 95 vd.). Aynı şekilde Tunus eyaletinden de önemli miktarda iâne alınmıştı. Miktarı fazla olmamakla birlikte Macar halkı bile iânede bulunmuştur. Bu yardımlar hilâfetin gücünün bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Dahilde iâne-i harbiyyeye katılım Sultan Abdülmecid dönemindeki iâne-i umûmiyye kadar geniş çapta olmamıştır. Bunda halkın malî yönden fakir olmasının yanında iâne makbuzlarının dağıtımında yapılan eşitsizliklerin rolü büyüktür. Bununla birlikte yardım hususunda müslüman ve gayri müslim bazı kimseler örnek davranışlar sergilemişlerdir. Haremeyn-i şerîfeyn halkı ise kesilen kurbanların derilerinden elde edilen paralarla toplanan yardımları birleştirerek İstanbul’a göndermiştir. Kurban derilerinin


gelirleri iâne kapsamına alınmıştır. İâne gelirlerini arttırmak için ayrıca bazı vergilerin yükseltilmesi yoluna da gidilmiştir. Bütün bu çabalara rağmen yaklaşık iki buçuk yıl içinde beklenen iânenin sadece küçük bir kısmı toplanabilmiştir. Bunun başlıca sebebi, birçok yerin savaş alanı içinde olması ve halkının esasen yardıma muhtaç halde bulunmasıydı. Ayrıca toplanan paraların bir kısmı mahallinde harcanmış, merkeze fazla bir şey intikal etmemiştir.

1894’te vuku bulan büyük İstanbul depreminin açtığı yaraları sarmak için bizzat dönemin padişahı II. Abdülhamid’in başkanlığında 6 Muharrem 1312 (10 Temmuz 1894) tarihinde şehremâneti bünyesinde İâne-i Musâbîn Komisyonu kurulmuştur (BA, Yıldız-İrâde-i Husûsî, nr. 155). İkinci başkan durumundaki şehremininin dışında on bir üyesi Şûrâ-yı Devlet, maliye, adliye, şehremâneti, Osmanlı Bankası gibi birimlerden ve Rum, Ermeni, Mûsevî, Katolik cemaatlerinin birer temsilcisinden oluşan komisyonun başlıca görevi makbuz karşılığında yurt içinden ve yurt dışından yardım toplamak, bunları muhtaç kimselere dağıtmaktı.

5 Ağustos 1894’te padişaha sunulan nizamnâmesinde komisyonun çalışma şekli maddeler halinde belirlenmiştir. Buna göre yardımların şehremâneti veznesine girdisi yapılacak, burada biriken meblağ üç beş yüz liraya ulaştıkça bankaya yatırılacaktı. Komisyonca her perşembe gelir gider cedvelleri düzenlenerek sonuç padişaha bildirilecek, bu arada yardım yapanların adları ve verdikleri miktar gazetelerle halka duyurulacaktı. Harcamalar padişahın onayından sonra yapılacak, en muhtaç olanlara öncelik tanınacak, fakat yardım öncesinde muhtemel suistimali önlemek için bu kişiler bağlı oldukları belediye dairesince sıkı bir teftişten geçirilecekti.

İânede bulunan hükümdarlara, kraliçelere ve veliahtlara verilmek üzere altından, 10.000 liranın üzerinde yardımda bulunanlara verilmek üzere ise bakırdan, üzerinde “hamiyet ve ebnâ-yı cinsine muâvenet” yazılı birer madalya ile berat verilecekti. 2 Safer 1312 (5 Ağustos 1894) tarihli tezkireden, yaklaşık üç haftalık süre içinde toplanan meblağın miktarının 2 milyon kuruşu aştığı öğrenilmektedir. İâne-i Musâbîn Komisyonu’nun İzmir ve Aydın gibi taşra illerde de şubeleri açılmıştır (BA, Yıldız-İrâde-i Husûsî, nr. 189).

1894’te Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi ve ihtiyacı olan silâh, mühimmat, erzak vb.nin temini için yardım toplamak üzere Teçhîzât-ı Askeriyye Komisyonu kurulmuş ve bu müessese daha sonra nezârete dönüştürülmüştür. Bu kurum her türlü gelir getiren üründen % 6 oranında iâne payı alacaktı. Yardım için 5, 10, 30, 40 ve 100 kuruşluk bağış biletleri bastırıldı. Karar uyarınca iânenin çocuk, sakat, güçsüz, asker ve medrese öğrencilerinin dışında kalan müslümanlardan toplanması gerekiyordu. Önceleri sadece müslümanlardan toplanan iâne, 1902 yılından sonra yabancılardan ve gayri müslimlerden de alınmaya başlanmıştı. 1903’te iânenin kapsamı daha da genişletilerek mîrî ormanlar ve madenler de buna dahil edildi. Devlete ait ormanlardan % 6, yer altı madenlerinden % 1 ile 5 ve yer üstü madenlerinden de % 10 ile 20 nisbetinde yardım alınması kararlaştırıldı. Genelde nakdî olarak alınan iâne bazı yerlerde buğday, arpa, koyun ve keçi olarak aynî tahsil edilmekteydi. Toplanan bu yardımlarla ordunun teçhizat ve mühimmat eksikliklerinin giderilmesine çalışılmış, savaş gemileri sipariş edilmiş ve mevcut olanlar tamir ettirilmiştir. Bunun dışında erzak sıkıntısı çeken bazı askerî birimlere iâne tertibinden yardım edilmiştir. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra bütün II. Abdülhamid dönemi müesseseleri gibi Teçhîzât-ı Askeriyye Nezâreti de tartışmaya açılmış ve 28 Ağustos 1908’de de lağvedilmiştir.

Yine II. Abdülhamid döneminde Teçhîzât-ı Askeriyye Komisyonu’ndan önce askerî tesislerin inşa, onarım ve bakımlarını gerçekleştirmek amacıyla bir Te’sîsât-ı Askeriyye İâne Komisyonu kurulmuştu. Komisyon söz konusu amaca yönelik faaliyet göstermek ve iâne toplamakla görevliydi. Bu komisyon da faaliyetlerine uzun süre devam etmiştir.

XX. yüzyıl başlarında Balkan Savaşı yıllarında Osmanlı hava gücünün kurulması gayretleri içinde Ayastefanos’ta (Yeşilköy) bir uçak karargâhı yapılması kararlaştırılmıştır. Yapılan keşifler sonunda karargâhın, tamir atölyelerinin ve uçuş eğitimi görecek subaylara ve diğer adaylara ayrılacak binaların toplam maliyeti 16-17.000 liraya varıyordu. Harbiye Nâzırı Mahmud Şevket Paşa’nın maliyeye yaptığı tahsisat müracaatının yerine getirilememesi üzerine “iâne-i milliyye” adı altında bir yardım kampanyası başlatılmıştır. Fransa’daki benzer uygulamaları örnek gösteren Sabah gazetesinin ön ayak olduğu “vatan, meşrutiyet ve ordu tayyareleri” yardım kampanyası ülke çapında büyük ilgi uyandırmıştır. Mahmud Şevket Paşa’nın 25 altın ve altı aylık maaşının her ay dörtte birini bağışlayarak başlattığı iâne-i milliyye kampanyasını Sultan Reşad 1000 altın vererek desteklemiştir. Kampanyanın başlangıcında yardım paraları Sabah gazetesinde toplanırken daha sonra bu iş Donanma İâne-i Milliyye Cemiyeti’ne devredilmiştir. Kampanyaya katılanların adları Sabah gazetesinde yayımlanmıştır. Başta İstanbul olmak üzere devletin her bölgesinde sivil ve askerî devlet memurları, esnaf, sanatkâr ve her meslek mensubu tarafından büyük memnuniyetle benimsenen kampanyaya Osmanlı dünyası dışındaki müslümanlar da destek vermişler ve kısa süre içinde toplanan paralar önemli bir yeküne ulaşmıştır (İhsanoğlu, s. 532-534).

İâne kavramına, Balkan ve I. Dünya savaşları sırasında büyük faaliyet gösteren Müdâfaa-i Milliyye Cemiyeti’nin heyetleri arasında da rastlanmaktadır. İâne heyeti halktan para toplama işini üstlenmiş ve toplanan paralar yaralı ve hasta askerler için harcanmıştır. Gayri müslimlerden de iâne toplanması yüzünden Osmanlı hükümeti Yunan ve Rus elçiliklerinin müdahalesiyle karşılaşınca bundan vazgeçilmiştir. Cemiyetin 12 Ağustos 1914 tarihli yeni tüzüğüne göre iâne heyetlerinin adı “maliye heyetleri” şeklinde değiştirilmiştir. Bu heyetler faaliyetlerini sinema kurma, temsiller verme,


neşriyat yapma, gazetelere ilân verme, camilerden savaş şehidleri için okutulan mevlidlerden sonra cemaatten bağış toplama, dernek rozeti satma vb. şekillerde daha da genişleterek devam ettirmiştir. İâneye sadece Anadolu ve Rumeli halkı değil Romanya’dan Bosna’ya, Afganistan’a ve Hindistan’a kadar hemen bütün İslâm dünyası katılmıştır. 25.000 altın veren Sultan Reşad başta olmak üzere devrin birçok devlet büyüğü de yardıma iştirak etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, Cevdet-Askerî, nr. 377, 6532, 7579, 15728, 15744, 17165, 20270, 21452, 22919, 25331, 34862, 41106, 47058, 53650; BA, Cevdet-Maliye, nr. 221, 14176, 20001; BA, MAD, nr. 8362, 8416, 11895, 11896, 11898; BA, Yıldız-İrâde-i Husûsî, nr. 155, 169, 189, 305/17, lef 1, 2, 3; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekāyiât (nşr. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 221, 223, 231, 606; Silâhdar, Târih, II, 262; Mir’ât-ı Hakîkat (Miroğlu), I, 154-155; Lutfî, Târih, I, 241; V, 165 vd.; Abdurrahman Vefik, Tekâlif Kavâidi, İstanbul 1328, I, 94, 96, 97; II, 203, 205, 347; Abdülkadir Özcan, “Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarında Hizmeti Geçen Bir Hayır Kurumu: Müdafaa-i Milliye Cemiyeti”, Doğumunun 100. Yılında Atatürk’e Armağan, İstanbul 1981, s. 273-274; Mübahat Kütüoğlu, “Redif Askeri Giderlerini Karşılamak Üzere Alınan Bir Vergi: İâne-i Cihâdiyye”, Birinci Askeri Tarih Semineri: Bildiriler, Ankara 1983, s. 145-166; Ahmet Tabakoğlu, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Mâliyesi, İstanbul 1985, s. 21, 154, 206, 260, 266-269; a.mlf., Türk İktisat Tarihi, İstanbul 1986, s. 285-286; Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi (XVIII. Yüzyıldan Tanzimat’a Malî Tarih), İstanbul 1986, s. 209-225, 232, 233, 240-241, 250, 277-278; Sertoğlu, Tarih Lügatı, s. 157; Ziya Karamursal, Osmanlı Malî Tarihi Hakkında Tetkikler, Ankara 1989, s. 182; Nâzım H. Polat, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Ankara 1991, s. 26, 44 vd., 73, 96 vd., 223; Azmi Özcan, Pan-İslâmizm: Osmanlı Devleti, Hindistan Müslümanları ve İngiltere (1877-1914), Ankara 1997, s. 86 vd.; Ekmeleddin İhsanoğlu, “Osmanlı Havacılığına Genel Bir Bakış”, Çağını Yakalayan Osmanlı! (haz. Ekmeleddin İhsanoğlu - Mustafa Kaçar), İstanbul 1995, s. 532-534; Zekeriya Türkmen, “II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusunun Modernizasyonu İçin Kurulan Techizât-ı Askeriye Nezareti ve Faaliyetleri”, Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız Armağanı, Ankara 1995, s. 479-490; Ali Akyıldız, Osmanlı Finans Sisteminde Dönüm Noktası. Kağıt Para ve Sosyo-Ekonomik Etkileri, İstanbul 1996, s. 51-52, 55, 58, 59, 60, 61, 62, 100, 101, 102, 103, 104, 106, 109, 110, 134; a.mlf., “Kaimenin Ortadan Kaldırılması İçin Halkın Yardımına Başvurulması: İâne-i Umûmiye”, TED, sy. 15 (1997), s. 517-534; A. Uner Turgay, “İâne-i Cihâdiyye: A multi-ethnic. multi-religious contribution to Ottoman war effort”, St.I, LXIV (1986), s. 115-124; Satinder Kumar Vij, “The Russo-Turkish War 1877-78 and Indian Public Opinion”, EB, sy. 4 (1987), s. 36-46; Pakalın, II, 11.

Abdülkadir Özcan