İ‘TİMÂDÜDDEVLE

(اعتماد الدولة)

Mîrzâ Gıyâsüddîn Muhammed Tahrânî (ö. 1031/1622)

Bâbürlü veziri.

Soylu bir aileye mensup olup Safevî Hükümdarı Şah I. Tahmasb’ın vezirlerinden Hâce Muhammed Şerîf’in oğludur. Genellikle Gıyâs Bey olarak ve Bâbürlü Hükümdarı Cihangir tarafından verilen İ‘timâdüddevle unvanıyla tanınır. 984’te (1576) babasının ölümü üzerine tam olarak bilinmeyen bir sebeple İran’dan ayrılarak Hindistan’a gitti ve zor şartlar altında Ekber Şah’ın yeni başşehri Agra’ya ulaştı. Kısa sürede Ekber’in dikkatini


çekip saray hizmetine alındı ve zamanla makamı yükseltilerek Dîvân-ı Büyûtât’ın (sarayın depo ve imalâthaneleri) başına getirildi. 1014 (1605) yılında Cihangir tahta geçince onu vezirliğe tayin etti; daha sonra da Pencap divanisinin (gelirlerin toplanması) sorumluluğunu uhdesine verdi ve 1606’da isyan eden oğlu Hüsrev’i cezalandırmak için Agra’dan ayrıldığında yerine kendisini vekil bıraktı. Ancak bundan bir yıl sonra İ‘timâdüddevle’nin oğlu Muhammed Şerîf, Cihangir’e suikast düzenlemek için Şehzade Hüsrev’le iş birliği yaptığı gerekçesiyle idam edildi ve kendisi de tutuklandı. Fakat Cihangir, o sıralarda İ‘timâdüddevle’nin dul kızı Mihrünnisâ (Nurcihan) Hatun’la evlenmeyi düşündüğünden bir süre sonra onu serbest bıraktı ve kıymetli hediyelerle gönlünü aldı; 1020’de (1611) evlilik gerçekleşince de tekrar vezirliğe getirdi. İ‘timâdüddevle’nin bu ikinci yükselişinin hizmetlerinden çok Cihangir’in kayınpederi olmasından kaynaklandığı açıktır. İ‘timâdüddevle’nin saraydaki konumu bundan sonra gittikçe güçlendi ve en sonunda Cihangir, kendi sarığını başına sararak ona Bâbürlü sarayının en üst derecedeki şeref ve itibarını verdi (1026/1617). Bizzat Cihangir’in arzusu üzerine onun hâtıratını içine alan Tüzük’üne kendi el yazısıyla birkaç sayfa eklemesi de İ‘timâdüddevle’nin bu hükümdardan gördüğü itibarın diğer bir göstergesidir.

İ‘timâdüddevle, Cihangir’le birlikte katıldığı Keşmir seferinde Kāngra yakınlarında vefat etti ve naaşı Agra’da Yamuna nehri kıyısındaki saray bahçelerinden birine gömülerek daha sonra da üzerine beyaz mermer işçiliğiyle dikkat çeken bir türbe yapıldı. Kaynaklarda onun ilim ve sanata da önem verdiğinden, ayrıca muhteris ve tamahkâr bir kişiliğe sahip olduğundan bahsedilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebül Fazl al-Allâmî, Āǿin-i Akberī (trc. H. Blochmann), Calcutta 1927, s. 572-576; Jahangir, Tūzuk-i Jahāngīrī: Memoirs of Jahāngīr (trc. Rogers-Bacon), London 1914, I, 22, 57, 122, 199, 249, 260, 280-281, 318, 326, 378; II, 2, 23, 80, 117, 216, 222-223; Şhah Navaz Khan, The Maǿāsir al-umarā (trc. B. Parsad), Calcutta 1952, II, 1072-1079; S. M. Latif, Agra: Historical and Descriptive, Calcutta 1896, s. 182-184; B. Parsad, History of Jahangir, Allahabad 1940, s. 148-149, 160-161, 277-278 vd.; Saîd Ahmed Mârahravî, MuraķķaǾ-i Ekberâbâd, Agra 1931, s. 83-87; Yûsuf Mîrek, Mažhar-i Şâhcihânî, Karaçi 1962; T. W. Beale, An Oriental Biographical Dictionary, New York 1965, s. 185-186; A. S. Bazmee Ansari, “IǾtimād al-Dawla”, EI² (İng.), IV, 282.

A. S. Bazmee Ansarı