HÜNKÂR

(خنكار)

Osmanlı padişahları için kullanılan bir unvan.

Sözlükte “Tanrı, hâkim, hükümdar, âmir, efendi, sahip, bey” gibi anlamları bulunan Farsça hudâvendigâr kelimesinin hûndgâr veya hûngâr şeklinde kısaltılmış biçiminden gelmektedir.

İlk Osmanlı hükümdarları daha çok “gazi” unvanıyla anılırken I. Murad “Hudâvendigâr” ve “Gazi Hünkâr” diye şöhret bulmuş ve bu iki tabir daha sonraki padişahlar için de kullanılmıştır. Bazı belgelerde hudâvendigâr (Hicrî 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, s. 16, 24,89, 96, 112, 114; Uzunçarşılı, Medhal, s. 171, 174), hûndkâr (Hicrî 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, s. 10) ve hûnkâr (Uzunçarşılı, Medhal, s. 171, 178, 179) unvanları geçmekle birlikte özellikle halk arasında ve çeşitli tarih kitaplarında daha çok hünkâr şekli yaygınlık kazanmıştır (Âşıkpaşazâde, s. 68; Gazavât-ı Sultân Murâd, s. 2, 13,21; Neşrî, I, 155, 197, 213, 223, 231-243; Koçi Bey, s. 32, 80-127). Bundan dolayı padişaha nisbet edilen veya ona has olan bazı nesne, mekân ve hizmetleri ifade için “hünkâr iskelesi, hünkâr mahfili, hünkâr sofası, hünkâr imamı, hünkâr müezzini, hünkâr şeyhi, hünkâr çavuşu, hünkâr hasekisi, hünkâr defteri, hünkâr kayığı, hünkâr macunu, hünkâr beğendi” gibi tabirler kullanılmıştır.

Osmanlılar’da hünkâr unvanının padişahın dışında başka kimselere verilmediği belirtilmekle birlikte (Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, s. 234) saygı ifadesi olarak bazı tasavvuf büyükleri için de hudâvendigâr ve hünkâr tabirlerinin kullanıldığı görülmektedir. Nitekim Menâķıbü’l-Ǿârifîn’de Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî için hudâvendigâr veya hazret-i hudâvendigâr (I, 369, 380, 382, 385, 467, 485, 490), Menâkıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî’de de (s. 4, 6, 7, 8, 10, 12, 13, 16-20) Hacı Bektâş-ı Velî için hünkâr veya hazret-i hünkâr tabirleri sıkça kullanılmış, bu son eserde Mevlânâ da Molla Hünkâr şeklinde anılmıştır (s. 93-98).

BİBLİYOGRAFYA:

R. Dozy, Supplément aux dictionnaires arabes, Beyrouth 1968, I, 410; Eflâkî, Menâķıbü’l-Ǿârifîn, I, 369, 380, 382, 385, 467, 485, 490; Menâkıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî: Vilâyetnâme (haz. Abdülbâki Gölpınarlı), İstanbul 1958, s. 4, 6, 7, 8, 10, 12, 13, 16-20, 93-98; Hicrî 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid (nşr. Halil İnalcık), Ankara 1954, s. 10, 16, 24, 89, 96, 112, 114; Âşıkpaşazâde, Târih, s. 68; Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân (nşr. Halil İnalcık - Mevlûd Oğuz), Ankara 1978, s. 2, 13, 21; Neşrî, Cihannümâ (Unat), I, 155, 197, 213, 223, 231-243; Koçi Bey, Risâle (Aksüt), s. 18, 32, 80-127; Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-beyân fî Kavânîn-i Âl-i Osman (haz. Sevim İlgürel), Ankara 1993, tür.yer.; Cevdet, Ma‘rûzât, s. 92; Uzunçarşılı, Medhal, s. 171, 174, 178, 179; a.mlf., Saray Teşkilâtı, s. 233-234; a.mlf., “Murad I”, İA, VIII, 587, 595; Robert Anhegger, “Mu’âli’nin Hünkârnâme’si”, TD, I/1 (1949), s. 145-166; Pakalın, I, 867 vd.; J. H. Kramers, “Hudâvendigâr”, İA, V/1, s. 578; C. Orhonlu, “Khudāwendigār”, EI² (Fr.), V, 45-46; Dihhudâ, Luġatnâme, XII, 766, 942, 946.

DİA