HÛÎ, Ebü’l-Kāsım

(أبو القاسم خوئي)

Âyetullāh Ebü’l-Kāsım b. Alî Ekber b. Hâşim Mûsevî Hûî (1899-1992)

Özellikle İran dışındaki Şiîler’ce son dönemde en büyük taklid mercii kabul edilen fakih.

19 Kasım 1899’da İran Azerbaycanı’na bağlı Hoy (Hûy) kasabasında doğdu. İlk dinî bilgileri burada aldı. On üç yaşında iken ailesiyle birlikte daha önce babası Seyyid Ali Ekber’in göç etmiş olduğu Necef’e gitti. O dönemde bir nevi dinî ilimler akademisi olan Havze-i İlmiyye’de ders halkalarına katılarak Arapça, mantık, belâgat, usûl-i fıkıh, fıkıh ve hadis dersleri aldı. Kendi ifadesine göre usul ve fıkıh alanında yetişmesinde özellikle Muhammed Hüseyin el-İsfahânî ve Mirza Muhammed Hüseyn-i Nâînî’nin önemli bir yeri vardır. Ayrıca İmâmiyye Şîası’nın ana hadis kaynaklarından rivayette bulunma hususunda hocalarından icâzet aldığını yine kendisi belirtmektedir (MuǾcemü ricâli’l-ĥadîŝ, XXII, 23).

Hûî, üstün gayreti ve keskin zekâsıyla dinî ilimlerde hızlı bir gelişme kaydederek müctehid pâyesini elde etti (1933); Havze-i İlmiyye’de öğretmen olarak uzun yıllar hizmet verdi ve birçok öğrenci yetiştirdi. Döneminin en önde gelen merci-i taklîdi kabul edilen Âyetullah Seyyid Muhsin et-Tabâtabâî’nin vefatından (ö. 1970) sonra başta Irak, Suriye, Lübnan, Hindistan ve Pakistan’daki Şiîler olmak üzere özellikle İran dışında yaşayan Şiîler’in en büyük taklid mercii kabul edildi.

Özel hayatında disipliniyle tanınan Hûî, metodoloji bakımından Ca‘ferî fıkhındaki gelişmenin son halkasını teşkil eden Şeyh Murtazâ el-Ensârî (ö. 1281/1864) ekolüne mensuptur. Ensârî’nin fıkıh ve usûl-i fıkhı bir bütün olarak ele alıp yeniden yorumlaması, bilhassa usûl-i fıkhın konularını genişleterek aklî esaslar çerçevesinde bu ilmi yeniden kurması ve daha sonra bu metodu fıkıh alanına, özellikle de ticaret hukukuna uygulaması kendisinden sonra gelen Şiî ulemâ tarafından geniş kabul görmüş, o dönemden itibaren medreselerde fıkıh öğretimi bu metot üzerine yapılmıştır (Modarrasi, s. 57). Hûî de gerek Havze-i İlmiyye’de vermiş olduğu derslerde gerekse eserlerinde aynı metodu benimsemiş ve uygulamıştır.

Hayatı boyunca eğitim ve öğretime büyük önem veren Hûî Havze-i İlmiyye’nin ihyası için büyük çaba harcamış, burada kurduğu ders halkasında çoğu Iraklı olmak üzere Suriye, Lübnan, Bahreyn, Küveyt, İran, Pakistan, Hindistan, Afganistan ve Güney Afrikalı öğrencilere ders vermiştir. Bunlar, temel eğitimlerini tamamladıktan sonra ülkelerinde yürüttükleri ilmî faaliyetlerle Şiî düşüncenin Hûî’nin yorumuyla yaygınlaşmasına vesile olmuşlardır.

Hûî’nin en belirgin özelliklerinden biri de siyasete karşı olan tavrıdır. Humeynî’nin aksine Hûî, siyasete soğuk bakan Hâirî ve Burûcirdî geleneğini sürdürmüştür. Özellikle şah rejimine muhalefeti sebebiyle İran’dan sürgün edilen Humeynî’nin Necef’e intikaliyle birlikte (1965) siyasî tartışmaların yoğunluk kazandığı ve birçok âlimin siyasete karıştığı yıllarda Hûî bunun dışında kalarak ilmi ve öğreticiliği tercih etmiştir. Hûî, ulemânın aktif siyasetin dışında yer alıp toplumun tamamını kucaklayan bir önderlik ve muhafazakârlık örneği ortaya koyması gerektiğini vurgulamış (Amir Taheri, s. 160), bu konuyla ilgili bir dizi ders vermiştir. “Velâyet-i fakīh” anlayışının tartışıldığı bu derslerde Hûî fakihin ancak fetva ve kazâ yetkisine sahip olduğunu, kısıtlılar dışında insanların malları ve canları üzerinde tasarrufta bulunamayacağını, dolayısıyla velâyet-i fakīhin yetkisinin velâyet-i âmme şeklinde algılanarak siyasî alana kaydırılmasının dinî temelden yoksun olduğunu delilleriyle açıklamış (Miśbâĥu’l-fekâhe, V, 32-49), bu düşüncelerinden dolayı, siyasî ıslahat ve devlet yönetimini de fakihin yetki alanı içinde gören Humeynî ve taraftarlarınca sert biçimde eleştirilmiştir. Hatta Humeynî’nin 1970’te Necef’te velâyet-i fakīh üzerine verdiği derslerin (daha sonra Velâyet-i Faķīh yâ Ĥükûmet-i İslâmî adıyla kitap haline getirilmiştir) bir anlamda Hûî’ye cevap verme amacı taşıdığı belirtilmiştir (Rose, s. 177). Aynı şekilde zekât ve humustan elde edilen gelirlerin İslâm devleti kurmaya yönelik faaliyetler (cihad) ve devletin giderleri için harcanmasını savunan Humeynî’nin (Velâyet-i Faķīh yâ Ĥükûmet-i İslâmî, s. 34; Kitâbü’l-BeyǾ, II, 490-491) aksine Hûî bu paraların kamu yararına, özellikle de eğitim ve öğretim faaliyetlerine sarfedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür (Minhâcü’ś-śâlihîn, I, 334, 372). Humeynî’nin vefatından sonraki fiilî durum ve velâyet-i fakīh etrafındaki tartışmalar, Şiî dünyasının içinde bulunduğu şartlar açısından Hûî’nin görüşlerinin daha isabetli olduğunu ortaya koymuştur. Nitekim Humeynî’nin yerine vâlî-i fakīh olarak tayin edilen


Hameney’in henüz merci-i taklîd makamına erişememiş olması, bir taraftan velâyet-i fakīhi Humeynî’nin ortaya atıp Muntazarî’nin sistemleştirmiş olduğu konumdan uzaklaştırırken diğer taraftan bizzat İran’daki Şiî mukallitlerin bile fıkhî meselelerde vâlî-i fakīhin dışında başka taklid mercilerine yönelmelerine sebep olmuştur.

Siyaset karşıtı tutumu ve toplumun tamamını kucaklayan ılımlı tavrı, Hûî’nin İran dışında yaşayan Şiîler’in son dönemdeki en büyük taklid mercii olmasında önemli rol oynamıştır. Nitekim Humeynî dinî bir lider (merci-i taklîd) olmaktan çok İran’a mahsus karizmatik bir siyasî lider olarak algılanarak mukallitleri genelde bu ülkeyle sınırlı kalırken Hûî’nin başta Arap dünyası olmak üzere çeşitli bölgelerde organize bir taraftar kitlesine sahip olduğu görülmektedir. Bununla birlikte onun bu mutedil siyasî yaklaşımı, kendisinin yaşadığı lrak dışındaki müslümanların meseleleriyle ilgilenmesine engel teşkil etmemiştir. Nitekim İran’daki şah rejiminin haksız ve baskıcı uygulamalarını eleştirdiği gibi Filistin’deki müslümanların davalarına da sahip çıkmış ve bu konuda cihad fetvası bile vermiştir.

Asıl faaliyetlerini eğitim ve öğretim alanında yoğunlaştıran Hûî, temsilcileri aracılığıyla oluşturduğu iyi organize edilmiş bir iletişim ağı sayesinde zekât, humus ve diğer bağışlardan elde edilen gelirlerle Bombay, Bankok, Dakka, İslâmâbâd, New York, Kuala Lumpur, Londra gibi merkezlerde medrese, okul, cami, kütüphane, yayınevi ve hayır kurumları açılmasına ön ayak olmuştur (en-Nûr, sy. 27 [1993], s. 10-11). Bunlar Şiî düşüncenin öğretilmesi ve yaygınlaştırılması, ayrıca fakirlere yardım amacıyla tesis edilmiş kurumlar olup halen faaliyetlerini devam ettirmektedir. 1980’lerde kendi adına kurulan Hûî Vakfı (al-Khoi Benevolent Foundation) öncülüğünde yürütülen bu faaliyetler, Hûî’nin tayin ettiği on kişilik vakıf mütevelli heyeti tarafından denetlenmektedir. Bu derece sistemli bir hizmet ağının daha önce kurulmadığı göz önüne alınırsa Hûî’nin Şiî ulemâ içinde bu anlamda bir müesseseleşme hareketine öncülük ettiği söylenebilir.

Hûî, siyaset karşıtı tutumunu ömrünün sonuna kadar sürdürmesine rağmen özellikle 1980’de Âyetullah Muhammed Bâkır es-Sadr’ın Baas rejimince idam edilmesinin ardından faaliyetleri üzerindeki hükümet denetimi artmış, mallarına el konmuş, öğrencileri tutuklanmış (Wiley, The Islamic Movements, s. 57) ve Irak dışına çıkmasına izin verilmemiştir. Bu baskılara rağmen İran-lrak savaşı sırasında sessiz kalmış ve iki taraf hakkında herhangi bir görüş beyan etmekten kaçınmıştır. Mart 1991’de Kuzey Irak’ta meydana gelen Şiî ayaklanmasının bastırılmasından sonra olaylarda etkisi bulunduğu iddiasıyla üzerindeki baskılar arttırılmış ve ömrünün son günlerini evinde göz hapsinde geçirmiştir. 8 Ağustos 1992’de vefat eden Hûî’nin cenazesi, Irak hükümetinin ısrarı üzerine sadece yakınlarından beş altı kişinin katılımıyla törensiz kaldırılmıştır.

Hûî’nin ölümünün ardından yerine kimin geçeceği ve başta Havze-i İlmiyye olmak üzere kendisine bağlı müesseselerle Hûî Vakfı’nın büyük meblağlara ulaşan mal varlığı üzerinde kimin söz sahibi olacağı konusundaki tartışmalar, sonunda vakıf mütevelli heyetince Âyetullah Gülpâyigânî ismi üzerinde karar kılınmasıyla (en-Nûr, sy. 27 [1993], s. 10-11) bir ölçüde sona ermiş, Gülpâyigânî’nin Aralık 1993’teki vefatından sonra ise Hûî’nin en seçkin öğrencilerinden olan Âyetullah Seyyid Ali el-Hüseynî es-Sîstânî ismi üzerinde uzlaşma sağlanmıştır (a.g.e., sy. 33 [1994], s. 33). Bununla birlikte Şiî düşünce çevrelerinde merci-i taklîd makamı ve gelecekte bu makamın konumu üzerindeki tartışmalar hâlâ canlılığını korumaktadır.

Eserleri. MuǾcemü ricâli’l-ĥadîŝ adlı eserinde (XXII, 22-26) Hûî, Ebü’l-Kāsım başlığı altında kısaca kendi biyografisini verirken otuz yedi eserini zikretmektedir. Çoğu usul ve fürû-i fıkha dair olan bu eserlerden bazıları bizzat kendisi tarafından telif edilmiş, büyük kısmı ise dersleriyle fetvalarının öğrencileri tarafından derlenip kitap haline getirilmesi ve kendisinin onayına sunulduktan sonra neşredilmesi suretiyle meydana gelmiştir. Bu neşir faaliyeti halen devam etmektedir. Hûî Vakfı tarafından Londra’da aylık olarak yayımlanan Arapça en-Nûr dergisi, onun çeşitli zamanlarda verdiği fetvaları birçok sayısında neşretmiş ve bunları bir kitap halinde yayımlayacağını duyurmuştur (sy. 59 [1996], s. 58). Hûî’nin başlıca eserleri şunlardır: A) Fıkıh. 1. Minhâcü’ś-śâliĥîn (I-II, Beyrut 1980). İbadet ve muâmelâtla ilgili fetvalarını ihtiva etmekte olup bağlıları için başvuru kaynağı niteliğindedir. 2. Tekmiletü’l-Minhâc (Beyrut 1980). Minhâcü’ś-śâliĥîn’de yer almayan kazâ, şehâdet, hudûd, kısas ve diyet konularına ait fetvaları içermektedir. 3. Mebânî Tekmileti’l-Minhâc (I-II, Necef 1976). Tekmiletü’l-Minhâc’ın şerhi mahiyetinde olup söz konusu eserde yer alan fetvaların delilleriyle birlikte açıklamalarını ihtiva etmektedir. 4. el-Mesâǿilü’l-münteħabe (Kum 1412/1992). Hûî’nin Minhâcü’ś-śâliĥîn’den seçilmiş ibadet ve muâmelâtla ilgili fetvalarını içeren eser taraftarları için bir el kitabı niteliğindedir. 5. Risâle fi’l-libâsi’l-meşkûk (Necef 1361/1943). İbadet esnasında giyilecek elbiseler hakkındadır. 6. Menâsikü’l-ĥac (Necef 1964). Eser, Hüseyin Yeşil tarafından Ca‘ferî Fıkhında Hac Nasıl Yapılır başlığıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir (Ankara 1990). 7. el-Mesâǿilü’l-müyessere: el-Ǿİbâdât ve’l-muǾâmelât vifķa fetâva’l-Âyetillâhi’l-Ǿužmâ es-Seyyid Ebü’l- Ķāsım el-Mûsevî el-Ħûǿî (Beyrut 1415/1994). Hûî’nin çeşitli konulardaki fetvalarından oluşan eser öğrencisi Zeynelâbidîn el-Hakîm tarafından derlenmiştir. 8. Bülġatü’ŧ-ŧâlib fî Şerĥi’l-Mekâsib (I-III, Beyrut 1987-1988). Hûî’nin, Murtazâ el-Ensârî’nin İslâm hukukuyla ilgili el-Mekâsib adlı eseri


üzerine verdiği derslerin öğrencisi Abdülmuhsin Fazlullah el-Hasenî el-Âmilî tarafından derlenerek kitap haline getirilmiş şeklidir. 9. Miśbâĥu’l-fekâhe fi’l-muǾâmelât (I-VII, Beyrut 1412/1992). Bu kitap da müellifin el-Mekâsib üzerine verdiği derslerin öğrencisi Mirza Muhammed Ali et-Tevhîdî tarafından kitap haline getirilmiş şekli olup bir önceki esere göre daha hacimli ve ayrıntılıdır. 10. ed-Dürerü’l-ġavâlî fî fürûǾi’l-Ǿilmi’l-icmâlî (Necef 1367/1948). Tahâret konusunda vermiş olduğu derslerin öğrencisi Rızâ el-Lutfî tarafından yayımlanmış şeklidir. 11. Tenķīĥu’l-ǾUrveti’l-vüŝķā (I-VI, Necef 1378/1957). Hûî’nin, Muhammed Kâzım b. Abdülazîm et-Tabâtabâî el-Yezdî’nin ibadet ve muâmelât konularına dair el-ǾUrvetü’l-vüŝķā adlı eseri üzerine verdiği derslerin öğrencisi Ali el-Garavî tarafından derlenerek neşredilmesinden oluşmuştur. 12. Dürûs fî fıķhi’ş-ŞîǾa (I-IV, Necef 1378/1957). Hûî’nin tahâret konusundaki görüşlerini ihtiva eden eser öğrencisi Mehdî el-Halhâlî tarafından derlenmiştir. 13. el-Mesâǿilü’ş-şerǾiyye (nşr. Abdülmecîd el-Hûî, Necef 1416/1996). 14. Islamic Practical Laws Explained (3. bs. Bombay 1990 [?]). 15. Articles of Islamic Acts (Karaçi 1991). 16. Tavżîĥu’l-mesâǿil (Kum 1412/1992). Son üç eser, müellifin ibadet ve muâmelâtla ilgili fetvalarının İngilizce ve Farsça’ya çevrilmiş şeklidir. Sonuncu eser Tam İlmihal adıyla Türkçe’ye de tercüme edilmiştir (trc. Hüseyin Yeşil, İstanbul 1985).

B) Fıkıh Usulü. 1. Ecvedü’t-taķrîrât (I-II, Tahran 1348/1930). Hocası Nâînî’nin fıkıh usulü üzerine verdiği derslerin Hûî tarafından derlenerek kitap haline getirilmiş şeklidir. 2. Miśbâĥu’l-uśûl (I-II, Necef 1377/1958). Müellifin fıkıh usulü üzerine verdiği derslerden ibaret olup öğrencisi Muhammed Server el-Behsûdî tarafından derlenerek yayımlanmıştır. 3. Muĥâđarât fî uśûli’l-fıķh (I-V, Beyrut 1988-1992). Hûî’nin fıkıh usulü üzerine verdiği derslerin öğrencisi Muhammed İshak el-Feyyâz tarafından kitap haline getirilmiş şeklidir.

C) Kur’an İlimleri. 1. el-Beyân fî tefsîri’l-Ķurǿân (Necef 1966). Kur’an ilimleri ve tefsir usulü konuları ile Fâtiha sûresinin tefsirini ihtiva eden eser tamamlanamamıştır. 2. Nefeĥâtü’l-iǾcâz ([baskı yeri yok] 1343). Müellifin kaleme aldığı ilk eser olup Kur’an’ın i‘câzını anlatmaktadır.

D) Hadis. MuǾcemü ricâli’l-ĥadîŝ ve tafśîlü ŧabaķāti’r-ruvât (nşr. Muhammed Saîd et-Tureyhî, I-XXIII, Necef 1978-1982). Alfabetik olarak düzenlenen eserin giriş kısmında müellif, mâsum imamlardan rivayette bulunan her râvinin hüccet (delil) olamayacağını, ancak sika ve hasen olanların haberlerinin alınabileceğini, bunun ise ricâl ilmiyle bilinebileceğini, eserini de bu maksatla telif ettiğini belirtmektedir. İmâmiyye Şîası nezdinde Ehl-i sünnet’e ait Kütüb-i Sitte değerinde kabul edilen Kütüb-i ErbaǾa’da yer alan rivayetlerin hepsinin mâsum imamlardan geldiğinin kesin olmadığını, hatta sıhhatlerinin bile şüphe taşıdığını ifade eden Hûî bu kitapları ayrı ayrı değerlendirmekte, bunlarda mâsum imamlardan çıkması muhtemel olmayan haberlerin yer aldığını delilleriyle birlikte gösterip bu konuda aksi görüş beyan edenlere gerekli cevapları vermektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebü’l-Kāsım el-Hûî, MuǾcemü ricâli’l-ĥadîŝ, Necef 1978-82, I, 15, 17-31, 90; XXII, 22-26; a.mlf., Minhâcü’ś-śâliĥîn, Beyrut 1980, I, 334, 372; a.mlf., “Diverse Religious Practices” (trc. I. K. A. Howard), Shi’ism-Doctrines it Thought and Spirituality (ed. Seyyed Hossein Nasr v.dğr.), New York 1988, s. 255-258; a.mlf., Miśbâĥu’l-fekâhe, Beyrut 1412/1992, V, 32-49; Humeynî, Kitâbü’l-beyǾ, Kum 1970, II, 490-491; a.mlf., Velâyet-i Faķīh yâ Ĥükûmet-i İslâmî, Kum 1971, s. 34; G. Rose, “Velāyet-e Faqīh and the Recovery of Islamic Identity in the Thought of Ayatollah Khomeini”, Religion and Politics in Iran Shi’ism from Quietism to Revolution, London 1983, s. 177; Hossein Modarrasi, An Introduction to Shi’i Law, London 1984, s. 57, 121, 124, 125, 142, 212, 215; Amir Taheri, The Spirit of Allah, London 1985, s. 160, 162; Moojan Momen, An Introduction to Shi’i Islam, London 1985, s. 189, 248-249, 262, 264, 315, 318, 321; Said Amir Arjomand, The Turban for the Crown, Oxford 1988, s. 156; a.mlf., Authority and Political Culture in Shi’ism, New York 1988, s. 201; J. N. Wiley, The Islamic Movements of Iraqi Shi’as, London 1992, s. 57; a.mlf., “Kho’i Abol-Qasem”, The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World, New York 1995, II, 423; Abdulaziz Sachedina, “Al-Khoei Benevolent Foundation”, a.e., I, 75-76; E. Abrahamian, Khomeinism, London 1993, s. 11, 137; en-Nûr (Hûî özel sayısı), sy. 16, London 1992, s. 12-14, 18-19, 31; sy. 27 (1993), s. 10-11; sy. 33 (1994), s. 33, 36-39; sy. 59 (1996), s. 58.

Mehmet Toprak