HIZY

(الخزي)

Rezil olma, hor ve hakir duruma düşme anlamında daha çok kâfirler için kullanılan bir Kur’an terimi.

Sözlükte “yapılan bir kötülük veya uğranılan bir musibet sonucunda hor, hakir ve zelil duruma düşmek, rezil olmak” anlamına gelen hızy “utanılacak iş ve durum” mânasında isim olarak da kullanılır (Lisânü’l-ǾArab, “ħzy” md.; Kāmus Tercümesi, “ħzy” md.). Râgıb el-İsfahânî kelimeye “insana ârız olan inkisar” şeklinde anlam vermiş, bunun insanın kendinden veya çevresinden kaynaklandığını belirttikten sonra birincisini aşırı utangaçlık, ikincisini küçümsenme, itibarını kaybetme olarak nitelemiştir. Hızyin her iki türüne de Kur’an ve hadisten örnekler veren müellif, insanın kendinden kaynaklanan hızyin takdire şayan bir ahlâkî davranış olup “alçak gönüllü ve mütevazi olma, gurura kapılmama” mânasına geldiğini, başkalarından kaynaklanan hızyin ise “rezalet ve zillet” gibi aşağılayıcı anlamlar ifade ettiğini kaydetmiştir (el-Müfredât, “ħzy” md.).

Hızy kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de on üç âyette fiil, on bir âyette hızy kalıbında isim veya masdar, bir âyette ism-i tafdîl (ahzâ), bir âyette de ism-i fâil (muhzî) olarak geçmektedir (bk. M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ħzy” md.). Fiil olarak kullanıldığı yedi yerde ve ism-i fâil sigası ile geçtiği âyette hızyin ifade ettiği eylem Allah’a nisbet edilmektedir. Kur’an’da biri dünyada, diğeri âhirette olmak üzere iki türlü rüsvâlık olduğu belirtilmekte (el-Bakara 2/85, 114; el-Mâide 5/33, 41; el-Hac 22/9; ez-Zümer 39/26; Fussılet 41/16) ve Allah’ın kâfirleri (et-Tevbe 9/2, 14), münafıkları (el-Mâide 5/41), zalimleri (ez-Zümer 39/26), fesat çıkaranları (el-Mâide 5/33), insanları Allah yolundan saptırmak isteyenleri (el-Hac 22/9), Allah’a verdikleri sözü (mîsâk) tutmayanları (el-Bakara 2/85) rüsvâ edeceği haber verilmektedir. Ancak O’nun insanları, dünyada kendilerine peygamber göndermeden âhirette rüsvâ etmek suretiyle cezalandırmayacağı (Tâhâ 20/134), Nûh, Sâlih, Şuayb ve Hûd gibi peygamberlere inanmamakta direnen kavimlerle (Hûd 11/39, 66, 93; Fussılet 41/16) İsrâiloğulları’nın birbirini öldürme, aralarından bazılarını yurtlarından çıkarma, kötülük ve düşmanlıkta birbirlerini destekleme ve kendilerine indirilen kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını reddetme gibi davranışları sebebiyle rüsvâ edildikleri (el-Bakara 2/85), yaptıklarına pişman olmaları sebebiyle Yûnus peygamberin kavminden dünya hayatında rüsvâ olma azabının kaldırıldığı (Yûnus 10/98) bildirilmektedir. Ayrıca Allah ve Resulü’ne karşı savaşanların, yeryüzünde fesat çıkaranların (el-Mâide 5/33), Allah hakkında bilgisizce tartışanların (el-Hac 22/9), Allah’ın mescidlerinde O’nun


adının anılmasına engel olan ve oraları harap edenlerin (el-Bakara 2/114) rüsvâ edileceği kaydedilmektedir. Kur’an’da, Allah ve Resulü’ne karşı savaşan ve bozgunculuk yapanlara dünyada uygulanacak cezanın öldürülme, asılma, el ve ayakların çaprazlama kesilmesi ve sürgün edilme (el-Mâide 5/33) şeklinde gerçekleşeceği açıklanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın bazı kişileri bu şekilde cezalandırmasının sadece dünya ile sınırlı kalmayacağını, O’nun kâfirleri âhiret hayatında da rüsvâ edeceğini, hatta âhiret azabının daha da şiddetli olduğunu bildirmekte (en-Nahl 16/27; Fussılet 41/16); cehenneme girenlerin orada rüsvâ olacaklarını haber vermekte (Âl-i İmrân 3/192) ve bu acı âkıbeti “büyük rüsvâlık” olarak nitelendirmektedir (et-Tevbe 9/63). Yine Kur’an, Hz. Peygamber ile ona inananların kıyamet gününde utandırılmayacağını belirtmekte (et-Tahrîm 66/8), Hz. İbrâhim’in (eş-Şuarâ 26/87) ve Allah’ı sürekli olarak ananların O’na, “Rabbimiz, kıyamet gününde bizi rüsvâ etme!” (Âl-i İmrân 3/194) şeklinde dua ettiklerini haber vermektedir.

Hadislerde hızy kavramı hem “rüsvâ olma ve unutma” anlamında insanlara (Müsned, II, 105; IV, 32, 181; Buhârî, “Îmân”, 40, “Ǿİlim”, 25; Müslim, “Îmân”, 24, “İmâre”, 16), hem de “rüsvâ etme, utandırma” mânasında Allah’a nisbet edilmektedir (bk. Wensinck, el-MuǾcem, “ħzy” md.). Müslim’de yer alan bir rivayette Yezîd el-Fakîr’in, Âl-i İmrân sûresinin 192. âyetinde sözü edilen rüsvâlığın mahiyetini Câbir b. Abdullah’tan sorduğu ve Câbir’in ona, “Yoldan çıkanların varacakları yer ateştir. Oradan çıkmak istediklerinde her defasında mutlaka geri çevrilirler ve kendilerine, yalanlayıp durduğunuz cehennem azabını tadın denir” meâlindeki âyetle (es-Secde 32/20) cevap verdiği kaydedilmektedir (Müslim, “Îmân”, 320). Süddî’nin, Bakara sûresinin 114. âyetindeki hızy kelimesini Kostantiniye’nin hıristiyanlardan alınması (İstanbul’un fethi) şeklinde yorumladığı rivayet edilir (Taberî, II, 525; Zemahşerî, I, 306).

Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, Allah’ın fiilî sıfatlarıyla ilgili isimlerini kaydederken 37. sırada saydığı “muhzî” isminin tek başına değil mutlaka Kur’an’da geçtiği gibi “muhzi’l-kâfirîn” şeklinde kullanılmasının gerekli olduğuna dikkat çeker (el-Emedü’l-aķśâ, vr. 116a).

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ħzy” md.; Lisânü’l-ǾArab, “ħzy” md.; Kāmus Tercümesi, “ħzy” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “ħzy” md.; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ħzy” md.; Müsned, II, 105; IV, 32, 181; Buhârî, “Îmân”, 40, “Ǿİlim”, 25; Müslim, “Îmân”, 24, 320, “İmâre”, 16; Taberî, CâmiǾu’l-beyân, II, 525; Zemahşerî, el-Keşşâf (Beyrut), I, 306; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, el-Emedü’l-aķśâ, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 499, vr. 116a; Hubeyş et-Tiflisî, Vücûhü’l-Ķurǿân, Tahran 1371 hş., s. 85-86; İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-aǾyün, s. 275-276; Elmalılı, Hak Dini, I, 476; Mustafavî, et-Ŧaĥķīķ, III, 48-50; Ahmed eş-Şerbâsî, Lehü’l-esmâǿü’l-ĥüsnâ, Beyrut 1982, II, 367-368; Abdüssabûr Merzûk, MuǾcemü’l-aǾlâm ve’l-mevżûǾât fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Kahire 1995, s. 579.

İlyas Çelebi